Pakistan'ın sessiz zaferi, Hindistan'ın gövde gösterisi

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

Pakistan ile Hindistan arasındaki ateşkesi kutlamak için dün İslamabad'da kutlamalar yapıldı / Fotoğraf: Reuters

Yüksekten uçan prestij, alçaktan gelen disiplinli bir füzeyle vuruldu.

Sahada kazanan Pakistan oldu ama asıl mesele hâlâ havada.


Yeni bir dünya savaşı mümkün mü? Derken bir kıyıdan patladı

Geçen hafta sonu kaleme aldığımız Yeni Bir Dünya Savaşı Mümkün mü? başlıklı analizde, büyük güçlerin doğrudan çatışmadan kaçındığı ama bölgesel savaşlara dolaylı müdahil olduğu hibrit bir küresel dengeye dikkat çekmiştik.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Hindistan ve Pakistan arasında Keşmir hattında patlak veren son hava çatışması, tam da bu dinamiklerin bir yansıması olarak ortaya çıktı.

Kimileri bunu Çin ve ABD’nin birbirini yıprattığı bir vekâlet savaşı olarak gördü. Kimi uzmanlar ise nükleer eşiğe çok yakın bir riskli oyun.

Sonuçta taraflar 11 Mayıs sabahı ateşkesi kabul etti. Ama bu ateşkes, yara kapandı demek değil.

Aksine, istenildiğinde yeniden kanatılabilecek bir jeopolitik fay hattı hâlinde bırakıldı.

Bu yazı, o birkaç günlük çatışmayı teknik, stratejik ve sembolik yönleriyle inceliyor.

Çünkü mesele, sadece düşen uçaklar değil; değişen savaş mantığı.


Sindoor Operasyonu: Hint tarafı ne amaçladı, ne yaptı?

Pakistan’ın Sialkot yakınlarında düşen bir Hindistan askerî helikopterine misilleme amacı taşıdığı iddia edilen Sindoor Operasyonu, Yeni Delhi’de hem iç kamuoyuna hem de dış aktörlere dönük çift yönlü bir güç gösterisiydi.

Modi hükümeti, yaklaşan eyalet seçimleri ve artan milliyetçi baskı karşısında “kararlılık” göstermek zorundaydı.

Özellikle 2019 Pulwama saldırısından sonra oluşan “sessiz kalamazlar” baskısı, bu kararın siyasi zeminini oluşturdu.

Operasyon, Hindistan Hava Kuvvetleri’nin (IAF) envanterindeki 3 temel gücü eş zamanlı olarak sahaya sürdü:

1. Rafale uçakları (Ambala ve Hashimara’dan kalkış):

  • Meteor görüş ötesi füzelerle donatıldı
  • SCALP seyir füzeleriyle yer hedeflerini imha görevi aldı
  • Saldırı derinliği 90–120 km arasıydı

2.  Sukhoi Su-30MKI’ler ve MiG-29’lar:

  • Rafale’lere eskortluk ve elektronik destek sağladılar
  • Bazıları lazer güdümlü bomba (LGB) taşıdı
  • Hedef işaretlemesi yapan özel podlarla donatıldı

3.  İsrail menşeli Heron-TP ve Harop İHA’lar:

  • Geniş alan istihbaratı
  • Olası radarsavar saldırılar
  • Hedef sahalarının termal izleri üzerinden atış koordinasyonu

Hindistan ayrıca Phalcon AWACS sistemini yüksek irtifaya çıkararak, Pakistan hava sahasında oluşabilecek olası bir reaksiyonu erkenden görmeyi amaçladı.

Phalcon sistemlerinin veri aktarımında yaşanan gecikme, karar döngüsünü sekteye uğrattı.

Hindistan’ın hedefleri arasında:

  • Neelum Vadisi boyunca olduğu iddia edilen militan kampları
  • Muzafferabad’ın güneyindeki radar üniteleri
  • 3. Kolordu Komutanlığı’nın lojistik alt yapısı yer aldı.

Fakat bu hedeflerin vurulup vurulmadığına dair net ve bağımsız teyit henüz sağlanamadı.

Zira harekât gece icra edildi ve Pakistan tarafı, erken uyarı sistemleriyle çoğu tehdidi karşılamayı başardı.

Saldırının yarattığı sarsıntı, askerî başarıdan çok uluslararası yankılar ve kamu psikolojisi üzerinde etkili oldu.

Ama bu psikolojik üstünlük de kısa sürdü.


Pakistan’ın harekât senfonisi: Çok katmanlı savunmanın usta yorumu

Pakistan’ın karşılık verdiği operasyon “Bunyan-un-Marsoos” (Ezici Çarpışma) adını taşıyordu.

Bu isim, harekâtın doğasını yansıtıyordu: Ezici ama disiplinli. Sert ama aşırıya kaçmayan.

PAF (Pakistan Air Force), bu harekâtta klasik “scramble” tepkisinden çok daha fazlasını uyguladı.

Aslında bir savunmadan çok önceden yazılmış bir senaryo işliyordu.

AWACS – J-10C – PL-15 zinciri:

ZDK-03 Çin menşeli AWACS uçağı, ilk anonsları yaptı.

Ardından J-10C’ler, 80–120 km mesafeden hedefleme bilgilerini aldı.

J-10C’ler Meteor’a denk ama daha uzun menzilli olan PL-15 füzelerini angaje etti.

Füzeler fırlatıldığında Hint uçakları hâlâ saldırı modundaydı ama hedef oldular.

Pakistanlı pilotlar, özellikle Rafale’lerin kendi radarlarını açmalarını bekledi.

Çünkü Rafale’ın aktif radarları sinyal bırakıyor ve karıştırma sistemlerine açık hale geliyor.

Tam bu sırada SPECTRA sistemleri hedef tespiti yapamadan PL-15’ler üzerine gönderildi.

Pakistan, Rafale’yi vurdu ama Rafale’nin Pakistan jetlerini görme fırsatı bile olmadı.


LY-80 ve HQ-9B Hava savunma katmanı:

Karada ise Çin yapımı HQ-9B uzun menzilli SAM sistemi, Hindistan’dan gelen SCALP seyir füzelerine kilitlendi.

180 kilometreye kadar etkili olan bu sistem, düşük irtifada yaklaşan füzeleri radar kademeleriyle tespit etti.

Alçaktan uçan bazı hedefler için LY-80 bataryaları devreye alındı.

Bu sistem, özellikle Heron İHA’larına karşı etkili oldu.

En az bir İHA, görsel olarak tespit edilmeden sinyal tabanlı yönlendirmeyle düşürüldü.


Karıştırıcılar ve sessiz koruma:

Pakistan aynı zamanda Çin’den aldığı elektronik harp platformlarını aktif hâle getirdi.

Özellikle karışık sinyal demetleri (burst jamming) yöntemiyle Rafale’ın radarları kilit tutturamadı.

Bu durum Hint pilotlarının “görmeyi beklediği hedefi göremediği” anlar yarattı.

Pakistan pilotları ise AWACS rehberliğiyle hareket ediyordu.

Yani bir taraf sinyal kaosunun içindeydi, diğer taraf önceden yazılmış bir müzik partisyonunu çalıyordu.


Komuta-kontrol mimarisi:

PAF’ın yer komuta birimleri ile uçan unsurlar arasında veri aktarımı, Çin modeliyle yeniden yapılandırılmıştı.

Her unsurun görev yükü önceden tanımlanmıştı.

İlk 5 dakikalık çarpışma sürecinde, hedef sınıflandırma şu şekilde yapıldı:

  1. SCALP seyir füzeleri (birincil tehdit)
  2. Rafale (komuta-platform)
  3. Su-30 (yük taşıyıcı)
  4. İHA’lar (tali hedefler)

Bu sıralamaya göre savunma bataryaları ve savaş uçakları sırayla hedefleri ele aldı.

Böylece savunma sistemleri rastgele değil, tehdidin göreli önceliğine göre hareket etti.

Pakistan tek bir uçak dahi kaybetmedi.


Komuta zinciri: Sensor’dan füzeye, milisaniyelik orkestra

Bu başarı tesadüf değildi.

Pakistan, Çin’den aldığı sistemleri “entegre savaş yönetimi” mantığıyla kullanıyordu.

Harekât şu katmanlarla eşgüdüm hâlindeydi:

  • ZDK-03 AWACS: Hedef tespiti yaptı.
  • J-10C’ler: PL-15’leri radar kilidiyle fırlattı.
  • LY-80 ve HQ-9B SAM sistemleri: Alçak ve orta irtifa tehditlerine angajman sağladı.
  • Elektronik harp sistemleri: Rafale radarlarını karıştırdı, SPECTRA sistemlerini kilitlenemez hâle getirdi.
  • Yer komuta merkezleri: Öncelik sıralamasına göre hedefleri kategorize etti. (1. SCALP, 2. Rafale, 3. Su-30, 4. İHA)

Bu yapı sayesinde Pakistan, çok katmanlı bir savunma uygularken aynı zamanda saldırı etkisi üretebildi.

Hindistan ise farklı menşeli sistemleri (Fransız, Rus, İsrail) aynı anda çalıştırmaya çalıştı.

Bu nedenle senkron sorunu yaşadı. Veriler geç ulaştı, karar döngüsü yavaşladı.


S-400’ler nerede kaldı? 

Hindistan’ın elindeki Rus yapımı S-400 hava savunma sistemi, bu çatışmada dikkat çeken bir şekilde etkisiz kaldı ya da bilinçli olarak angajmana sokulmadı.

Normal şartlarda S-400 gibi bir sistemin Meteor ya da PL-15 gibi hipersonik hızlara yakın seyreden füzeleri tespit edip vurması beklenir.

Ancak ya sistemin konumlandırılması operasyon alanından uzaktaydı ya da Pakistan jetlerinin düşük radar izli yaklaşması nedeniyle S-400’ün menzil döngüsü içinde kalınamadı.

Bir diğer olasılık, Hindistan’ın S-400’leri aktive ettiğinde Rusya’nın teknik izleme yapabileceği gerçeği.

Bu nedenle “taktik detayların Moskova’ya açılmaması” amacıyla sistemin angajmana girmediği bazı batılı analistlerce öne sürülüyor.

Bu bile başlı başına bir stratejik zafiyet olarak değerlendirilmeli.

Yani elinizde dünyanın en pahalı savunma sistemlerinden biri var ama onu siyasi gerekçelerle sahaya süremiyorsunuz.

Öte yandan bazı analistler, S-400’lerin aktif edilmemesinin sadece Rusya’ya veri sızdırma korkusuna değil, aynı zamanda Hint siyasi otoritesinin bu sistemin nükleer caydırıcılık algısını bozacağından endişe etmesine de bağlıyor.

Yani mesele sadece teknoloji değil, stratejik denge yönetimi.

Bu da gösteriyor ki silah sistemleri kadar onların ne zaman kullanılacağına dair siyasi akıl da belirleyici.


Rafale’ın ilk muharebesi

Çatışma sırasında Hindistan Hava Kuvvetleri’ne ait Rafale jetleri, SCALP seyir füzeleri ve Meteor havadan havaya füzelerle tam yüklü olarak havalandı.

Bu yükleme, uçağın manevra kabiliyetini ciddi şekilde kısıtladı.

Fransız askeri uzmanlara göre Rafale, maksimum mühimmatla donatıldığında süpersonik manevralarda ani irtifa değişimi ya da sert dönüşler yapma kabiliyeti yüzde 40’a kadar azalıyor.

Bu, özellikle yüksek irtifada uçan Rafale’ların savunmasız hâle gelmesine neden oldu.

Çünkü ağır bomba yüküyle manevra yapamayan bir jet, elektronik harp ortamında kilitlenmesi kolay bir hedefe dönüşür.

Pakistan ise tersine, J-10C ve JF-17 Block III uçaklarını düşük yükle ve elektronik harp uyumlu görev profiliyle havalandırdı.

Jetler alçak irtifada, radar altı yükseklikte seyrederek iz bırakmadan ilerledi.

Çin yapımı pasif izleme sistemleri sayesinde, Hint radarlarının tam olarak tespit edemediği anlarda manevralar yapıldı.

Bu durumun taktik sonucu şuydu: Rafale’ler hedefe ulaşmak için yüksekten ağır ve açık şekilde gelirken; Pakistan jetleri aşağıda, gizli ve çevik bir şekilde vurmaya hazır pozisyona geçti.

Pakistan pilotları PL-15 füzelerini tam bu dengesizlik anında, hedeflerin manevra yapamayacağı anda ateşledi.

Bu çatışma Rafale için bir ilk oldu. Fransa’nın gözbebeği bu platform, ilk kez doğrudan savaşta düşürüldü.

Fransız istihbaratına dayandırılan bazı raporlara göre, Rafale kayıpları Fransa nezdinde de teyit edildi.

Bu yenilgi, Hindistan’da milyarlarca dolarlık Rafale alımının sorgulanmasına neden oldu.

Bu olay Dassault Aviation için de sarsıcıydı. 7 Mayıs günü şirketin Paris borsasındaki hisseleri yüzde 1,6 düştü.

Aynı gün Çin’in Chengdu Aircraft hisseleri yüzde 18 arttı.

Sahada yaşanan bir savaş, borsada da yankı bulmuştu.
 


Katar ve Anadolu Kartalı’nın rolü: Önceden tanıyan kazandı

Pakistan, Rafale’ı tanıyordu. 2021’de Türkiye’de düzenlenen Anadolu Kartalı tatbikatında Katar’ın Rafale uçaklarıyla doğrudan karşılaşmıştı.

Bazı Pakistanlı pilotlar, çift koltuklu Rafale’lerin arka kokpitinde uçarak sistemleri birebir tecrübe etmişti.

Bu eğitim, Hindistan’ın en büyük kozu olan Rafale’ı tanınan bir hedefe dönüştürdü.

Tatbikatlar artık sadece birlikte uçuş değil, teknik veri paylaşımı, platform tanıma ve taktik karşılaştırmaların da zemini hâline geliyor.

Anadolu Kartalı, Pakistan’a Rafale’yi tanıma şansı vermekle kalmadı; Fransa dışı kullanıcı tecrübesiyle, bu platformun zaaflarının nasıl ortaya çıkabileceğine dair somut pratik sağladı.

Bir uçağı bilmek, onu vurmanın yarısıdır.

Pakistan bu avantajı kullandı.

Bu yönüyle çatışma sadece iki hava kuvveti arasında değil, bilgi ile önyargı arasında yaşandı.


Çin’in sessiz gücü: Teknoloji mi, strateji mi?

Bu çatışma yalnızca Pakistan’ın değil, Çin’in askeri teknolojisinin de sınandığı bir sahneydi.

PL-15 füzelerinin performansı ve elektronik harp sistemlerinin Rafale radarlarını karıştırmadaki başarısı, Pekin’in Batı teknolojilerine karşı geliştirdiği alternatiflerin geldiği noktayı gösterdi.

Bu durum, Çin’in yalnızca üretici değil, entegrasyon sağlayıcı bir güç olarak da yükseldiğini ortaya koyuyor.


Gövde gösterisi ve hedef odaklılık: İki tarz, iki sonuç

Bir başka belirleyici fark ise harekât amacındaki farklılıktı.

Hindistan daha çok medya etkisi ve caydırıcılık amacıyla, yani “gösteri” için havalandı.

Bu nedenle SCALP füzeleriyle derin vurucu darbe amaçlandı.

Ancak Pakistan, daha dar menzilli ama nokta savunmaya dayalı bir senaryo uyguladı.

Öncü jetler (J-10C’ler) taarruz değil savunma niyetiyle havalandı.

Asıl görevi “düşmanı gördüğü anda ilk ateşi açmak” değil, “AWACS rehberliğinde düşmanın zaafını yakalamak”tı.

Bu da gösteriyor ki çatışma sadece bir silah yarışması değil, aynı zamanda niyetler savaşıydı.

Biri prestijle geldi, diğeri planla.

Çatışmanın psikolojik boyutu sadece pilot kabiliyetleri ya da radar üstünlüğüyle sınırlı değildi.

Sosyal medyada yürütülen algı savaşı da etkiliydi.

Pakistan tarafı düşürülen Hint uçaklarının görüntülerini anında paylaşarak kamuoyunu şekillendirirken, Hindistan tarafı medya kontrolünü sürdürmekte zorlandı.

Bu da gösteriyor ki artık savaş, yalnızca gökyüzünde değil; ekranlarda ve algılarda da yaşanıyor.


Entegrasyon, disiplin, sadelik

Bu çatışmadan çıkarılacak ders sayısı çok.

Ancak en çarpıcı olanı şu: Modern savaşlar artık teknolojiyle değil, entegrasyonla kazanılıyor.

Elinizde Rafale olabilir ama onu göremeden düşürebilecek bir PL-15 varsa, sonuç değişebilir.

Çin’in askeri ürünleri artık sadece fiyat avantajı değil, taktik avantaj da sunabiliyor. Ama tek başına bu da yetmiyor.

Pakistan, Çin teknolojisini entegre etti. Katar ile bilgi paylaşımı yaptı.

Düşmanı tanıdı, hazırlık yaptı, sadelikle uyguladı. Hindistan ise gösterdi, ama göremedi.

İki taraf da nükleer eşiğin gölgesinde hareket ettiğini bildiğinden, bu çatışmanın sınırları dikkatle çizildi. 


Bitmeyen savaşın bir bölümü daha

Bu çatışma sona erdi. Ama ne Hindistan susacak ne Pakistan geri çekilecek.

Keşmir’deki gerilim, nükleer gölgenin altında dinlenmeye bırakıldı. Ama her an yeniden harekete geçebilir.

Ve bu sadece iki ülkenin değil, su, hava sahası ve küresel prestij savaşlarının yeni bir halkası.

Yakında yayımlayacağımız “Su Savaşları” yazımızda, bu gerilimin enerji ve kaynaklar üzerinden şekillenen yönünü daha derinlemesine ele alacağız.

Şimdilik not etmek yeter:

Bu sefer Pakistan kazandı.

Ama asıl ders, savaşın artık silahla değil; sistemle, zihinle ve disiplinle kazanıldığıdır.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU