"Asılmayıp da beslenenlerin" hesaplaşması: 42. yıldönümünde, 12 Eylül katlanarak sürüyor!

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Yıl 2022...  

12 Eylül darbesinin üzerinden 42 yıl geçti, ancak 12 Eylül rejimi temel unsurlarıyla katlanarak sürüyor.

Darbecilerin yaptığı 12 Eylül Darbe Anayasası ile siyasi partiler, seçim barajı, YÖK, RTÜK, sendikalar yasalarının yanı sıra, 12 Eylül devletinin hukuki temellerini oluşturan 1980-83 döneminde yapılan 600 civarında yasa ve binlerce yönetmelik 42 yürürlükte.

Türk siyaseti ve siyasetçileri 42 yıldır Türkiye'yi, tekçi darbe anayasası, darbe yasaları ve yönetmelikleri ile yönetiyor.

Türk siyaseti ve siyasetçileri 42 yıldır, bu tekçi darbe siyasetinin esasına itiraz da etmedi.

Darbe karşıtlığı üzerine demokrasi lafızları tamamen şikedir. Darbe rejimiyle suç ortaklığı şaibesi altında.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

'Ulusal güvenlik devleti'nin yeniden inşası

1960-1980 yılları arasındaki toplumsallığın, yurttaşlık ve hukuk bilincinin bir ölçüde ortaya çıktığı nispi demokratik süreç, 12 Eylül darbesi üzerinden tasfiye edildi.

Toplum ve devlet siyasal ve askeri zor kullanılarak anti-demokratik, totaliter bir anlayışla yeniden düzenlendi ve yerine kayıtsız şartsız itaat eden, demokratik değerleri tüketen bir toplum biçimi ikame edildi.

Darbecilerin temel amacı demokratik bir şal altında darbe rejimini kurumsallaştırmaktı.

Başka bir ifadeyle, Pentagon patentli bir soğuk savaş ürünü "ulusal güvenlik devleti" inşa etmekti.

Darbeciler bu anlayışın bir sonucu olarak demokrasi ve özgürlük fikirlerinin toplumsallaştığı 1970'li yıllar ve sonlarına doğru toplumun sol ve Kürdistani kesimlerini "iç düşman" kabul ettiler.

"Anarşi ve terör", "bölücü terör" hadiselerine karşı darbe yaptıklarını ilan ettiler.

Darbecilerin vermek istediği resmî ideolojiyi ve tek boyutlu kimliği kabul etmeyen, kendi toplumsal ve kültürel kimliklerini savunan farklı kesimlerle, solla ama özellikle Kürt yurtseverlerle "barış içinde birlikte yaşama" mümkün değildi.

12 Eylül projeleri açısından yararlı buldukları aşırı milliyetçi, şoven ve dinbaz görüşlerin önünü açtılar.

Pentagon'un "ulusal güvenlik devleti", Türkiye'deki derin tarihsel köklere sahip tutucu, bürokratik, milliyetçi devlet geleneği ile örtüştü.

Böylece devlet-toplum ilişkilerinde dengenin tamamen toplum aleyhine bozulduğu, yurttaş karşısında devletin yüceltildiği ve kutsallaştırıldığı bir durum ortaya çıktı.
 

 

'Kontrollü demokrasi'ye geçiş...

1983'de "ulusal güvenlik devleti"ne tekabül eden "kontrollü demokrasi"ye geçilirken askeri cunta, Türk siyasal yaşamında var olan, ancak daha çok bir danışma organı gibi çalışan Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) yetkilerini artırarak, sürekli bir iktidar ortağı haline getirdi.

Sözde sivil hükümetler ise "ulusal güvenlik devleti" çerçevesinde iktidarı darbe rejimiyle bölüşmeye rıza gösterdiler.

Darbecilerin istisnasız muhalif ya da farklı her kesime karşı uyguladığı ölçüsüz şiddetin yanıtı 1984'den sonra patlak veren "Kürdi savaş" oldu.

Bu savaşın kısa sürede büyümesinin ana kaynaklarından biri abartısız işkence kampına dönüştürülen Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi oldu.

Mamak, Metris ve Türkiye'nin her yanına yayılan sayısız askeri cezaevinde inanılmaz bir şiddet uygulandı.

Bunlar kayda bile geçmedi.


12 Eylül projesi üzerine birkaç cümle...

12 Eylül projesi sadece askeri darbe değildi;

Ülkenin ekonomik yapısı, toplumun siyasi tercihleri, düşünce ve davranış kalıpları, yaşam biçimi ve kültürel özellikleri ile oynayan ama "yerlilik" bağları da yerlerde sürünen bir projeydi.

Eşitlikçi, insana ve kardeşliğe dayalı yüksek değerler tasfiye edilecek, para, statü ve güce dayalı aşağı değerler sisteminin önü açılacaktı.

Toplumu aydınlarından arındırma, toplumsallığı bozma ve "sürü" karakteri verme tasarlanmıştı. Uygulama da bu yönlü oldu.

12 Eylül sonrası gençlik, işte bu aşağı değerler kuşatması altında yetişti.

Klasik kapitalizmin üretime yönelik yapılanması dahi gözden düşürüldü, para ile para kazanmak varken, üretim gibi zor ve sorunlu işlerle uğraşmaya gerek kalmayacaktı.

Siyaset yapma ile çıkar sarmalları arasında çürüme iç içe geçti.  

Bu durum siyaseti çürüttü.

Çürüme, sonunda tüm kurumları sarmalı içine aldı.
 

 

Bedel...

Bütün bunların bedeli 12 Eylül darbeciliğinin yargılanmayışı oldu.

12 Eylül'ün yargılanamayışının bedeli de devlet içinde örgütlenen, devlet adına hareket eden ve topluma karşı -cinayet, uyuşturucu ticareti, adam kaçırma, sabotaj, seri suikastlar da dahil- suç işleyen Susurluk düzeni ürünü çeteler oldu.

Topluma ve insanlığa karşı suç işleyenleri koruyan bir politik sistem oldu.

28 Şubat oldu.

15 Temmuz darbe girişimi ve tek adam rejimi oldu bunun bedeli...

Darbeleri engellemenin yolu; darbelerle hesaplaşmaktan, halkçı bir demokrasinin inşasından geçer!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU