Bu makalede stratejik seviyeye ilişkin bakış açıları, politikalar, silahlar, nükleer kuvvetler, ABD ve Rusya’nın bu kapsamdaki son hamleleri neler, bunları inceleyeceğiz.
İncelemem sonucundaki düşüncem şu noktaya gelecek, bu bir "küresel stratejik belirsizlik" dönemi!
Stratejik kuvvetler
Stratejik silahlanma sürüyor.
Bu stratejik kapasitesi olanlar için en üst seviye demektir.
Stratejik silahlanma ifadesinin içinde Kitle İmha Silahları ve atma vasıtaları vardır.
Bu konuya bir silah sistemi ailesi bağlamında tanım getirecek olursak, buna stratejik kuvvet demekteyiz.
Stratejik kuvvetlerin içinde Kitle İmha Silahları ve stratejik atma vasıtaları bulunur.
Kitle İmha Silahları tanım olarak; nükleer, biyolojik ve kimyasal silah türlerini içerir.
Gelecek dönemde lazer silahlar da devreye girebilir.
Bu türden stratejik kapasiteyi de şimdiden hatırlatmak isterim, aklımızın köşesinde kalsın.
Lazer silahları uzaydan uzaya ve yere kullanılabilecektir.
Stratejik kuvvetlerin atma vasıtalarında; kara, deniz, hava ve uzay sistemleri yer alır.
Örnek bir stratejik kuvvet düşünelim, bunun içinde aynı anda kullanılabilecek türden füzeler, uçaklar, denizaltı ve su üstü unsurları yer alır.
Destek ve koruma unsurları buna dahil edilir.
Stratejik Darbe Kuvvetleri diye bir terim duyabilirsiniz.
Bu tanımlanmış bir görev grubudur.
Stratejik Darbe Kuvveti nasıl olabilir?
Örneğin bir Stratejik Deniz Görev Kuvveti’ni düşünün, bunun içinde; uçak gemisi, hücum gemisi, destroyer, uçak gemisi ve destroyerden atılabilecek füzeler, uçaklar, uçakların atabileceği füzeler, denizaltı, denizaltının atılabileceği füzeler vardır.
Bu saydıklarımı bir de nükleer takatli olmalarıyla beraber düşünün, iticileri (veya motorları) nükleer enerjiyle çalışan kara, deniz, hava ve uzay vasıtaları böyledir.
Nükleer kabiliyetler bunların hepsini içerirse de kullanım olarak daha çok nükleer silah olarak kullanılabilecek mühimmat ve başlık anlaşılır.
Soğuk Savaş
Bizler Soğuk Savaş döneminin ve aynı zamanda iki kutuplu dünya düzeninin insanları olarak yaşamımızda bazı değerleri ister istemez öğrendik.
İki tarafın başat güçleri ABD, NATO veya Batı Bloku ile SSCB, Varşova Paktı, Demir Perde veya Doğu Bloku meselelerini takip ettik.
Batı ile Doğu’nun büyük gerginliğini başlatan SSCB’dir.
II. Dünya Savaşı galip ülkelerinden biri olan SSCB’nin Başkanı Josef Stalin, çok yönlü işgallerine başlatmış ve nükleer silah üretmeye hız vermiştir.
Stalin, kapitalizme savaş açtığını ilan etti. Her ne kadar dünyada bir kez kullanılan nükleer mühimmat ABD’nin Japonya’ya attıklarıysa da bunun hemen peşinde bu silahı yapan ve çok hızlı bir şekilde nükleer silahlanmayı sürdüren SSCB olmuştur.
ABD ise bu stratejik rekabette geri kalmamış ve sürekli bir "denge" hesabı yapmıştır.
Sonuçta nükleer güç Soğuk Savaş içinde "caydırıcı" bir hüviyet kazanana dek silahlanma aşırı artmıştır.
Soğuk Savaş terimi, II. Dünya Savaşı'nın sonunda George Orwell tarafından Tribune dergisinde yayımlanan "Siz ve Atom Bombası" makalesinde kullanıldı (1945).
Bu ifadenin özünde, nükleer savaş tehdidinin gölgesinde yaşayan bir dünya düşünülmüştü.
Soğuk Savaş’ın anlamı ise "barış olmayan bir barış" demekti.
The Observer'da Orwell, "Geçen aralık ayında Moskova konferansından sonra Rusya'nın İngiltere ve İngiliz İmparatorluğu'na karşı Soğuk Savaş yapmaya başladığını" yazmıştı (1946).
ABD’li diplomat George Frost Kennan’ın 1946 tarihli uzun telgrafı ile Doğu-Batı rekabeti başlatıldı.
Truman Doktrini ile ABD komünizme karşı mücadeleye başladı (1947).
Bu süreç NATO’nun ve Varşova Paktı’nın kurulmasına kadar hızla gelişti (1949).
Bu söylediklerin Soğuk Savaş’ın başlarıdır.
Bizler 70’lerin sonrası döneme, bu Soğuk Savaş’ın orta-son dönemine tanık olduk.
SSCB tarafı için şahsen SSCB Prezidyumu Başkanı Leonid Brejnev ve sonrasını iyi gözlemledim, böyle devam etti.
En sonuncusu önce SSCB Prezidyumu Başkanı sonra da RF Devlet Başkanı olan Mihail Gorbaçov zamanında çok daha ileri takipteydim.
Çünkü SSCB dağılıyordu. Soğuk Savaş bitiyordu. Dünya Tek Kutuplu hale geliyordu.
Soğuk Savaş’ın galibi ABD oluyordu. ABD Başkanlarından Ronald Reagan, savaşı bitirecek türden liderlik gösteren biri oldu. (Bkz: Soğuk ve Sıcak 1 )
Gerek Soğuk Savaş’ın hızlı zamanlarında gerekse sonlarına doğru Nükleer Silahların Azaltılması türü görüşmeler ve anlaşmalar yapılıyordu.
Taktik, Kısa ve Orta Menzilli, Stratejik ve Kıtalararası Nükleer Kabiliyetler bakımından anlaşmalar imzalanmaktaydı.
Soğuk Savaş dönemindeyiz ve nükleer silahlara kısıtlamalar geliyor, düşünebiliyor musunuz? Neden?
Çünkü ABD ve SSCB bu nükleer silahlanmanın nerelere kadar gidebileceğini, zararın neler olabileceğini iyi anlamışlardı.
Sonra SSCB dağıldı (1991). SSCB içindeki ülkelerden Ukrayna, Kazakistan ve Beyaz Rusya’daki nükleer cephaneler Rusya’ya gönderildi.
Bunun için Budapeşte Anlaşması yapıldı (1994). Bizler de düşündük ki, insanlık bundan böyle giderek bu nükleer tehdit meselesinden uzaklaşacak…
Elinizde nükleer silah varsa ne yaparsınız?
Patlatırsınız, uzaya gönderirsiniz, gömersiniz, ama ondan kurtulamazsınız.
İmal edilen bir nükleer mühimmat yarı ömürleri sürdükçe bir bombadır, istendiğinde kullanılabilir.
Adı konmamış stratejik gerginlik
1999-2000 sonrasında Rusya, Vladimir Putin’in tekrar sert güce dayalı politikalarıyla kendini gösterdi.
2010’da Putin ülkesinin toparlandığını düşündü ve küresel iddiasını ileri süren politikaları canlandırdı.
Bu aynı zamanda nükleer silah ve atma vasıtalarını tekrar sahaya ve masaya sürmek manasına geliyordu.
Putin, Tek Kutuplu Dünya Düzeni yerine Çok Kutuplu Dünya Düzeni önerisini savunmaya başladı.
Bu konuda Rusya’yı Çin de destekler oldu.
Hatta Çin ve ABD’nin arasında büyük bir küresel rekabet başlatıldı; ticaret, teknoloji, istihbarat savaşları…
Çin de nükleer silah üretme programını hızlandırdı.
2035 hedefine göre Çin, 1.500 adet nükleer başlık üretmek istiyor. Bu da dengeleri bozacak bir durum.
Yılda 2-3 kez Kuzey Kore nükleer ve füze silahları gösterisi yapıyor.
Pasifik’e doğru füze denemeleri oluyor. Kuzey Kore, Çin ve Rusya, ABD’nin hedefindeki ülkeler.
Buna İran’ı da eklemek üzereydik ki ABD ve İsrail, Haziran 2025’te, On İki Günlük Savaş ile İran’ın nükleer tesislerini vurdular.
Asıl ayrım noktasına bakalım.
1982’de başlatılan Stratejik Silahların Azaltılması Görüşmesi (START) yeni dönemde ABD ve Rusya’nın arasının açıldığının en belirgin göstergesi oldu.
START-II aslında bir türlü yürürlüğe giremedi. ABD Senatosu, antlaşmayı 1996 yılına kadar onaylamadı; bunun büyük nedeni, paralel sürecin işlememesi, Rus Duması'nda ilerlemenin olmamasıydı.
Rusya'nın Basra Körfezi ve Balkanlar'daki politikaları ABD’yi hedef almaya başladı.
ABD de Anti-Balistik Füze (ABM) Antlaşması'nı askıda tuttu. Rusya ise kaynak buldukça eskiyen silah sistemlerini yenilemek istiyordu.
Duma, 2000 yılında START-II'nin kaderini ABM Antlaşması'na bağladı.
Haziran 2002'de, ABD, ABM Antlaşması'ndan çekildi. Ardından Duma, START-II'yi iptal etti.
Demek ki ABD ve Rusya tekrar eski dönemlerine girmek istemişlerdi.
Rusya, önce 2014’te Kırım’ı işgal etti, Budapeşte Anlaşması’nın aksine nükleer silahlanma ve tehdit konularını başlattı.
Yine her iki taraf 2019’da Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler (INF) anlaşmasını yenilemedi.
Rusya bu kez Ukrayna’ya saldırı başlattı (2022).
Putin ile eski ABD Başkanı Joe Biden ile 2019’da Cenevre’de görüştüler. Anlaşamadılar.
Donald Trump’ın ikinci defa işbaşına geçmesi 2025 Ocak ayıdır.
Trump ile Putin Alaska’da ağustos ayında karşılıklı oturdular. Yine anlaşma olmadı.
Son dönemde ise Trump ve Putin sürekli nükleer silahlardan, tekrar nükleer silah denemelerini başlatmaktan, atma vasıtalarını geliştirdiklerinden ve sahaya sürdüklerinden bahsetmeye başladılar.
Küresel silahlanma, nükleer silah kapasiteleri dahil bütün alanları içeren şekilde artış gösteriyor.
ABD, Avrupa, Çin, Avustralya, Japonya, Güney Kore, savaş halindeki Rusya, aklınıza hangi ülke geliyorsa, hepsi silahlanıyor.
İstihbarat savaşı alabildiğine gelişti.
Dünyada casuslar cirit atıyor…
Enerji ve yeraltı kaynakları konusu bir sorun halinde.
Yeni enerji alanları aranıyor.
Ancak asıl konu olan petrol ve doğalgaz ile dünyada birçok gerginlik yaşanıyor.
En belirgin gerginlik hali de ekonomideki yaptırımlar, tarifeler ve giderek büyüyen istikrarsızlık hali.
NATO Genel Sekreteri Mark Rutte Avrupa sesleniyor ve özetle, bu Rusya Ukrayna savaşı sonrası da tehdit olmaya devam edecek diyor.
NATO-2035 vizyonu, Çin’i, Arktik bölgeyi ve siber-uzayı kapsar şekilde tedbirlerini aldı bile.
Bu gelişmeler neydi?
Soğuk Savaş denemez.
Başka bir isim konuşulsa daha doğru olur.
Silahlanma usulleri
Teknoloji geliştikçe savaş yöntemleri de değişiyor.
Ukrayna-Rusya savaşı ve Çin’in Tayvan’a müdahale için yaptığı hazırlıklar dikkate alınır ise uzaktan saldırı araçları, füzeler (hipersonik, nükleer takatli), dronlar (çok çeşitli tür ve amaçlı), nükleer denizaltılar, torpidolar (nükleer takatli), kütle saldırı araçları, ağ sistemleri, siber-uzay araç ve yöntemleri ve lazer silahları ileri çıkmaya başladı.
Ülkelerin savunma bütçeleri arttı. Almanya ve Birleşik Krallık gibi ülkeler tekrar savunma politikalarına önem vermeye başladılar.
NATO savunma bütçesi arttırıldı, ilk hedef 2035’e kadar belirlendi (yüzde 5).
Avrupa, SAFE (Security Action for Europe) programını devreye koydu (800 milyar avro).
İç politika prosedürleri için otokrasilerde savunma, stratejik ve nükleer silah çalışmaları için pek de engel olmuyor.
Demokratik ülkelerde iktidarların meclislerinden gerekli onayı alabilmeleri için net bir gerekçe bulmaları söz konusu oluyor.
Öyle görünüyor ki stratejik risklerin artması konusu bu tür gerekçeler için yeterli olmaya başladı bile.
Bütçeler ayarlanıyor ve silah denemeleri için sahaya önemli teknolojik ürünler sürülüyor.
Hemen yanında ise politik tansiyon yüksek perdeden ses veriyor.
Güvensizlik
Bütün bunların içinde en belirgin tehdit konusu nükleer silah faaliyetlerindeki artıştır.
Nükleer kullanım "seçili, sınırlı ve genel nükleer savaş" basamaklarıyla açıklanır.
Bazen duyarsınız, taktik nükleer silah kullanılması gibi.
Bu seçili ve sınırlı olmak şekliyle alakalı bir kullanımdır.
Amaç daha çok muharebe ile alakalıdır.
Bugün bu tür bir kullanım nerede olabilir?
Örneğin (Putin ve Medvedev’in sözlerinde var), Beyaz Rusya’ya yerleştirilen Rus taktik füzeler veya topçu birlikleri ile Ukrayna’ya yönelik bir atış yapılabilir mi?
Bunun sonu gelir, durmaz, ikinci kullanım basamağıyla karşılık verilir; zira yer Avrupa’dır.
İkinci kullanım daha yüksek kilotona ve çok hedefe tekabül eder.
Hatta mesafeye bakılırsa bunu Moskova da göze alamaz.
Kiev-Moskova veya Varşova-Moskova arası hiç de uzak değil.
Moskova’ya düşecek bir taktik nükleer mühimmat bile Rusya’nın o varoluşsal dediği ve önemsediği konuda ciddi bir sonuç doğurur.
Bunları konuşurken herkes en üst perdeden cümleler kuruyor.
Ama kim, neyi, ne zaman ve ne ölçüde kabul edebilir?
Sınırlar nerede başlar nerede biter?..
Her dönemde olduğu gibi bugün de nükleer caydırıcılık yöntemi daha önemlidir.
Ülkeler birbirlerini sınırlarına çekerek sınarlar.
Amaçları hedeflerini rakibe kabul ettirmek için çok yönlü stratejik manada baskıyı arttırmaktır.
Trump, Ukrayna’ya Tomahawk verip vermemeyi düşünüyorken çeşitli hesaplar yapılmaya başlandı.
Putin karşı hareketini nükleer takatli seyir füzesi ve yine nükleer takatli torpido açıklamasıyla yaptı.
Bunlar gerçekten ciddi silahlar.
Bu iş nereye varır?
Bu makalede şunu ortaya çıkarmak istedim, eğer konu nükleer sınama yolları ise durum hiç de iç açıcı olmayacaktır.
Bir gün barış sözcüklerini duyuyoruz, ertesi gün nükleer kıyamet silah kullanımını.
Bu ne kadar güvensiz bir durum?
Sonuç
Bugün dünya Soğuk Savaş’tan daha geriye mi düştü?
Soğuk Savaş zamanında bile nükleer silahlarla daha fazla ilerlenemeyeceğini anlamış Ruslar ile Amerikalılar, bugün sanki her şeye yeni başlıyor gibiler, hatta bütün anlayışları görmezden gelircesine bir tavırla hareket ediyorlar.
Soğuk Savaş, barış olmayan bir barış idi. Bugün barışın çokça sözünün edildiği bir tırmanmayı görmekteyiz.
Bu bazı grilikleri beraberinde getiriyor.
Acaba bu bir "küresel stratejik belirsizlik" dönemi mi?
1. Gürsel Tokmakoğlu, Soğuk ve Sıcak, Politik Merkez, 9 HAZİRAN 2021, Erişim: https://politikmerkez.com/konular/politika/soguk-ve-sicak/
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish