Çin Halk Cumhuriyeti, onlarca yıl süren ekonomik mucizesinin ardından şimdi belki de en büyük varoluşsal tehdidiyle karşı karşıya: Nüfusu hızla azalıyor ve yaşlanıyor.
2022'den bu yana sürekli küçülen nüfusuyla Çin, sadece kendi geleceğini değil, küresel ekonominin ve güç dengesinin gidişatını da tehdit eden demografik bir krizin eşiğinde.
Rakamlar alarm veriyor
Çin'in 2023 yılında dünyanın en kalabalık ülkesi unvanını Hindistan'a kaptırması sembolik bir dönüm noktasıydı.
Ancak asıl korkunç olan, önümüzdeki yıllarda yaşanacak çöküş.
Birleşmiş Milletler projeksiyonlarına göre, bugün 1,4 milyar olan Çin nüfusu 2100 yılına kadar 600 milyona düşebilir.
Bu demek oluyor ki, sadece önümüzdeki 30 yılda 204 milyon kişi kaybedilecek - tarihin gördüğü en büyük nüfus kaybı.
Daha da endişe verici olan ise hızlı yaşlanma.
2025'te Çin'in ortanca yaşı 40,1 iken, 2035'te 42.9'a yükselecek.
60 yaş üstü nüfus şu anda 297 milyon (yüzde 21,1) iken, 2035'te 400 milyonu aşacak.
2040 yılına gelindiğinde, Çin'in emekli nüfusu tek başına ABD'nin tüm nüfusundan büyük olacak.
"Zenginleşmeden yaşlanan" ülke sendromu
Çin'in durumunu benzersiz kılan şey, demografik geçişin zamanlaması.
Japonya ve Almanya gibi gelişmiş ülkeler yaşlanma süreçlerine yüksek gelir seviyeleri ve güçlü sosyal güvenlik sistemleriyle girdiler.
Çin ise henüz orta gelir tuzağından tam olarak kurtulamamışken yaşlanıyor. Uzmanların "zenginleşmeden yaşlanan ülke" dediği bu durum, sosyal hizmetlerin finansmanı için gereken zamanı ve kaynağı ortadan kaldırıyor.
Çin Sosyal Bilimler Akademisi'nin 2019'da çalışanlar için Temel Emeklilik Sistemi fonları 2035 yılına kadar tükenebilir uyarısı yapmıştı.
Yaşlılık bağımlılık oranı - yani her çalışan başına düşen emekli sayısı - yüzyılın ortasına kadar yüzde 52'ye, 2080'lerde ise neredeyse yüzde 90'a ulaşacak.
Başka bir deyişle, her iki çalışan bir emekliyi, sonrasında ise hemen hemen her çalışan bir emekliyi taşımak zorunda kalacak.
Tek çocuk politikasının kalıcı izleri
Bu krizin kökeninde, 1979-2015 yılları arasında uygulanan Tek Çocuk Politikası yatıyor.
Zorla kısırlaştırma ve kürtaj gibi kaba yöntemlerle uygulanan bu politika, düşük doğurganlık normunu toplumsal bilince yerleştirdi.
2016'da politika gevşetilip 2, ardından 3 çocuk politikasına geçilmesine rağmen doğum oranları düşmeye devam etti.
Bugün Çin'de evlilik oranları on yıldır düşüşte. 2024'te kaydedilen 6,1 milyon evlilik, tüm zamanların en düşük seviyesi ve bir önceki yıla göre yüzde 20,5'lik bir düşüşü temsil ediyor.
Genç nesil, artan konut fiyatları, yüksek çocuk yetiştirme maliyetleri ve kariyer baskısı nedeniyle evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı erteliyor ya da tamamen vazgeçiyor.
Ekonomik şok dalgaları
Demografik kriz Çin ekonomisini üç cepheden vuruyor.
İlk olarak, çalışma çağındaki nüfus 2010'ların ortasından beri azalıyor. İşgücü, 2016'daki 911 milyondan 2050'de 700 milyona düşecek. Bu, Çin'in "dünyanın fabrikası" unvanını tehdit ediyor. Eskiden ucuz olan işgücü maliyetleri artıyor ve uluslararası şirketler tedarik zincirlerini Çin dışına taşımayı değerlendiriyor.
İkinci olarak, yaşlanan nüfus tüketim modellerini değiştiriyor.Konut talebi düşerken, sağlık hizmetleri ve yaşlı bakımına yönelik harcamalar artıyor. Bu da zaten sorunlu olan emlak sektöründe uzun vadeli aşırı arz riski yaratıyor.
Üçüncü olarak, inovasyon kapasitesi tehdit altında. Yaşlanan bir toplumun risk alma eğiliminin ve yenilikçiliğinin düşebileceği endişesi var, ancak Çin yapay zekâ ve otomasyon yatırımlarıyla bunu telafi etmeye çalışıyor.
Sosyal patlamaya giden yol
1 Ocak 2025'te yürürlüğe giren emeklilik yaşı reformu, rejim için ciddi bir politik risk taşıyor.
Erkekler için emeklilik yaşı 15 yıl içinde 60'tan 63'e, kadınlar için 50-55'ten 55-58'e yükselecek.
Ayrıca emekli maaşı alabilmek için gereken minimum katkı süresi de 15 yıldan 20 yıla çıkacak.
Bu reform kamuoyunda büyük tepkiyle karşılandı.
Özellikle genç işsizliğin yüksek olduğu bir dönemde (yüzde 17,7), yaşlı çalışanların işgücünde kalmasının gençlerin iş fırsatlarını azaltacağı endişesi hâkim.
Çin Komünist Partisi kendini tehlikeli bir ikilemde buluyor: Hem gençlerin hem de yaşlıların memnuniyetsizliğini yönetmek zorunda.
Hukou sistemi: Gizli suçlu
Çin'in nüfus krizinde çoğu kez gözden kaçan bir faktör var: Hukou sistemi.
Bu daimî ikamet kayıt sistemi, kentlere göç eden yaklaşık 300 milyon kırsal nüfusu devlet hizmetlerinden mahrum bırakıyor.
Çocukları bulundukları şehirlerde sağlık ve eğitim hizmetlerinden yararlanamayan bu "yüzen nüfus", çocuk sayısını sınırlamak zorunda kalıyor.
Araştırmalar, hukou statüsünün doğurganlık üzerinde şehirde yaşamaktan bile daha güçlü bir baskı yarattığını gösteriyor.
Hükümet özellikle küçük ve orta ölçekli şehirlerde hukou kısıtlamalarını gevşetmeye başladı, ancak büyük şehirlerde reform hala yavaş ilerliyor.
Teknoloji silahı ve otomasyon devrimi
Çin'in stratejisi net: İşgücü kıtlığını teknoloji ile telafi etmek.
2013'ten beri dünyanın en büyük endüstriyel robot pazarı olan Çin, küresel otomasyonun yüzde 30'unu temsil ediyor.
Yapay zeka ve otomasyon yatırımları, azalan nüfusa rağmen üretkenliği sürdürmenin tek yolu olarak görülüyor.
Ancak bu strateji sosyal maliyetler taşıyor.
Otomasyon, özellikle düşük eğitimli işgücü arasında işten çıkarmalara ve ücret düşüşlerine yol açabilir.
Teknolojik ilerleme ile sosyal istikrar arasında hassas bir denge kurulması gerekiyor.
Jeopolitik alarm: 2035 kritik yıl
Belki de en endişe verici boyut, demografik krizin jeopolitik risklere dönüşme potansiyeli.
Çin Komünist Partisi'nin meşruiyeti ekonomik refah ve "Çin Ulusunun Gençleşmesi" vaadine dayanıyor.
Ancak demografik çöküş, yüksek borç ve genç işsizliği bu meşruiyeti sarsmaya başladı.
Analistler, Komünist Parti liderliğinin "stratejik sıkışma" hissettiği konusunda uyarıyorlar.
Zamanın aleyhlerine işlediğini düşünen bir rejim, iç sorunlardan dikkatleri dağıtmak için dışarıda agresif hamlelere başvurabilir.
Özellikle emeklilik fonlarının tükenme projeksiyonuyla çakışan 2035 yılı, kritik bir tarih olarak işaretleniyor.
Tayvan meselesi bu bağlamda daha da tehlikeli bir boyut kazanıyor.
Küresel sonuçlar
Çin'in demografik krizi sadece Çin'i değil, tüm dünyayı etkiliyor.
Artan işgücü maliyetleri küresel tedarik zincirlerini yeniden şekillendiriyor.
Azalan tüketim talebi dünya ekonomisini yavaşlatma riski taşıyor.
Ve belki en önemlisi, içeride zayıflayan bir Çin'in dışarıda daha öngörülemez ve agresif davranabileceği endişesi stratejik planlamaları değiştiriyor.
Çin hükümeti demografik krizi tersine çevirmeyi çoktan bıraktı.
Şimdi hedef, azalan ve yaşlanan nüfusu teknoloji ve zorunlu reformlarla yönetmek. Ancak bu stratejinin sosyal ve politik maliyetleri yüksek.
Önümüzdeki on yıl, dünyanın en kalabalık ikinci ülkesinin bu demografik geçişi nasıl yöneteceğini ve bunun küresel düzeni nasıl etkileyeceğini gösterecek.
Bir şey kesin: Çin'in demografik krizi sadece Çin'in değil, 21'inci yüzyılın en büyük stratejik zorluklarından biri olacak.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish