Ben bu satırları yazarken, sözde ateşkesin 13. günündeyiz. 9 Ekim'de yürürlüğe girdiğinden beri İsrail bu anlaşmayı defalarca ihlal etti ve yalnızca işine geldiğinde geri döndü. Görünüşe göre bu ateşkes sadece kağıt üstünde.
Gazze'de, hâlâ korku tarafından kontrol edildiğimiz ve hiçbir şeyin gerçekten değişmediği farklı bir gerçeklikte yaşıyoruz. Sınırlar kapalı kaldığı, içeri girmesine izin verilen yiyecek miktarı kısıtlandığı ve Gazze'ye biraz olsun rahatlama getirebilecek her şey İsrail tarafından yasaklandığı sürece, hayır, gerçek barışı hissedemeyiz.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Kendimi, ateşkesin sağlandığı ve insanların "Bitti, savaş bitti" diye bağırdığını duyduğum o kısa anları özlerken buluyorum. İnanmamıştım. Umuda çabucak sarılmamayı öğrendik. Yine de iki yıldır ilk kez nihayet nefes alabiliyor, uyuyabiliyor ve özgürce hayal kurabiliyormuşuz gibi görünüyordu.
Duyurunun ardından, ne hissedeceğimizi veya nasıl tepki vereceğimizi bilemeden sessizce oturduk. Kaybettiklerimiz, kalplerimizde taşıyabileceklerimizden bile çoktu. Normal bir günün nasıl bir şey olduğunu neredeyse unutmuştuk. İki yıl, belki de artık mutluluğu hak etmediğimize inanmamız için yeterliydi.
Daha sonra Gazze sokaklarında dolaşmaya çıktım ve şimdiye kadar çektiğim en güzel fotoğrafları çektim. Gökten bomba yağmıyordu, yeni şehitler yoktu, aşırı kalabalık hastanelerimize gelen yaralılar yoktu. Bayramın ilk günü gibi hissettiğimizi söyleyip duruyorduk.
Ama gerçekçi olalım. Bu son, çektiğimiz acıları unutacağımız anlamına gelmiyor. Şehrimizin dışından kimse ne yaşadığımızı anlayamaz. Bunu kavramayı sağlayacak kelime yok. Bu bizim kendi hayatımız, güvenlik duygumuz ve geleceğimizdi. Savaş boyunca yaşadığım hayat, aşılmaz bir kederle doluydu.
İki açlıktan sağ çıktım (biri Ocak-Mart 2024'te Gazze Şeridi'nin kuzeyinde, diğeri de Mart-Temmuz 2025'te). Dünyadan yiyecek dilendik. Şimdi bile, acıdan ağlayarak geçirdiğim geceleri hatırlıyorum. Daha önce hiç tanımadığım çaresiz bir boşluktu. Hayatımda ilk defa gerçekten açtım.
Ancak İsrail tanklarının kuşatması daha da kötüydü. Savaş başladıktan sadece iki ay sonra, hâlâ kalbimde taşıdığım ve yakında geri dönmeyi umduğum evimizde mahsur kaldık. Mahallemize hava saldırıları yağarken 30 akrabamız o küçük alana sıkışmıştı. Kaçamadık. Sonumuzun geldiğini düşündük.
Çocuğu yaşlısı hepimiz korkudan ağlıyorduk. Bir insanın hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğu her şey tükeniyordu. Ne yiyecek, ne su, ne elektrik, ne de birilerine ulaşabileceğimiz internet vardı. Üç gün içeride kapalı kaldıktan sonra uyuyup uyanıyor, nasıl hâlâ hayatta olduğumuzu merak ediyorduk.
Savaş beni ilk aylardan itibaren şekillendirdi. 19 yaşında girdim ve 21 yaşında, sonsuza dek değişmiş halde çıktım; eski Sara'ya geri dönüş yok artık. Babamın, başına bir şey gelirse anneme ve kardeşlerime bakmamı söylediğini hatırlıyorum. Taşıdığımız acıyı bazen biz bile anlayamıyoruz.
Gazze'de her birimiz, içinde bombasız bir savaş taşıyor. Sonsuza dek tek başımıza savaşacağımız bir savaş. Bu savaşın psikolojik yükü her şeyi, hatta hayal kurma biçimimizi bile yeniden şekillendirdi. Odağımızı hayatta kalmaya indirgedi. Sadece yiyecek, barınak ve hayatta kalmayı düşünmeyi öğrendik. Savaş, neşe duygumuzu öldürdü.
Ateşkes anlaşmasından sonra bile her şey tuhaf geliyor. Acayip. Sanki huzur ve barış artık bize yabancıymış gibi. Doğanın seslerini kabul edemiyoruz. Sessizlikten ürküyoruz. İsrail drone'larının başımızın üzerinde vızıldayarak sürekli çıkardığı sese alışmışız.
Dün gecenin erken saatlerinde, uyuyamayınca ailemizin sığınma çadırından çıkıp sessizlik içinde oturdum. Vücudum hâlâ her seste tehlike bekliyor. Tedirgin edici bir sesin, Akdeniz dalgalarının kıyıya vurmasından geldiğini fark ettiğimde, asırlardır ilk kez bir mutluluk dalgası hissettim. Doğayı tekrar duyduğum için mutlu, nasıl hissettirdiğini unuttuğum içinse üzgündüm. Bu normallik hissini özlemişim.
Bu savaşa girdiğim zamankiyle aynı kişi değilim ve gelecek, hâlâ sessizlikte asılı bekliyor gibi. Ama hayatta kaldım. Belki de şimdilik bu kadarı yeterlidir.
Sara Awad, Gazze'de yaşayan bir İngiliz edebiyatı öğrencisi
Independent Türkçe için çeviren: Büşra Ağaç
© The Independent