Latin Amerika, 2019’dan 2020'ye eko-politik türbülansa giriyor

Hüsamettin Aslan Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Latin Amerika ülkeleri 2019 yılında büyük istikrarsızlıklar yaşadı. Özellikle Güney Amerika ülkeleri 2019 yılında, Venezuela ve Bolivya başkanlarına yönelik darbe girişimleriyle, Ekvador, Şili, Kolombiya ve Haiti'de hükümete karşı isyanlarla, Arjantin’de sağcı Macri’nin, solcu Fernandez’e karşı açık yenilgisini yaşadı. Uruguay’da da sağcılar, 15 yıllık sol cephenin iktidarına son verdi.

Bunun dışında Amazon yağmur ormanlarının yakılmasıyla ekolojik denge tehdit altında kaldı; Venezuelalı milyonlarca göçmenin tüm kıtaya yayılması, Orta Amerikalı yüz binlerce göçmenin ABD-Meksika sınırına doğru yürüyüşü gibi ayaklanmalarla da karşı karşıya kaldı. 

Şili'deki gösteri dalgası, Ekvador'da ölümcül protestolar, Peru'da muhalefet ile hükümet arasında anlaşmazlık, Peronistlerin iktidara dönmesi ile Arjantin'deki ekonomik krizin şiddetlenmesi, Kolombiya'da FARC örgütünün yeniden canlanması, Paraguay hükümetini sarsan bir enerji anlaşması,  Venezuela'da gerçekleşen en ciddi göç krizi ve ‘sonsuz darbe kalkışmaları’... Brezilya’da ise, Latin Amerika’da domino etkisi yapan toplumsal huzursuzluğun, ne zaman ülkeye geleceği endişesi hakimdi.

Bu bağlamda, Sovyetler Birliği'nin çöküşü ve 2010 yılında başlayan Arap Baharı ile paralellikler söz konusu.

Her ikisi de ekonomi temelinde beklenmedik ve şaşırtıcı yönleriyle başladı. Her iki değişim de bölge ülkelerini olumsuz etkiledi; Hükümetlerin değişmesine ve iç çatışmaların başlamasına neden oldu.

Dolayısıyla 2019’da Latin Amerika’dan başlayan toplumsal ayaklanmalar (hükümetler açısından) ön görülebilir değildi; ancak bilinen bir vakaydı. Haliyle tarihsel bir arka planını da düşündüğümüze sürecin yıkıcı ve uzun olması yüksek bir ihtimal gözüküyor.

Latin Amerika şu anda dünyanın en eşitsiz, en düşük büyüme oranına sahip bölgesi ve dünyanın diğer bölgelerine benzer dinamikleri bulunan ülkelere ‘kötü’ rol model sunuyor.

Latin Amerika ülkeleri toplumsal huzursuzluğa ve siyasi kargaşaya yabancı değil. Yine de, 2019 yılı son derece değişken bir yıl oldu.

Bölgedeki kilit ülkelere yakından bakıldığında, 2020 yılında daha fazla huzursuzluk Latin Amerika ülkelerini bekliyor. 

Gerilimlerin ortak noktasında iki faktör öne çıkıyor: Birincisi petrol-doğal gaz ve tarım sektöründen kaynaklanan ham madde bağımlılığı, ikincisi ise; orta gelir tuzağı öne çıkıyor.

Latin Amerika ülkeleri 2000'lerin başında petrol-doğal gaz, soya fasulyesi, hayvancılık, şeker, kakao gibi, madencilik ve tarım endüstrisinden kaynaklı, devasa ekonomik kazanımlar sağladığı bir döneme girmişti.

Bu durum orta sınıfın hızlı bir şekilde büyümesine ve siyasi olarak dezavantajlı/dışlanmış grupların genişlemesine yol açmış. Ciddi sosyo-ekonomik atılım sağlanmıştı.

Bununla birlikte, 2014 yılında emtia patlaması sona erdiğinde, takip eden yıllar içinde ekonomik durgunluk, yolsuzluk skandallarının patlaması ve bazı önemli durumlarda anti-demokratik uygulamalar gerçekleşti.

Bu anlamda Latin Amerika bir süredir, toplumsal patlamayı bekleyen bir pimi çekilmiş bomba gibiydi.

Bölge hükümetleri, ideolojik açıdan solcu popülizm ile pazar odaklı liberalizm modelleri arasında sıkıştı; arka planda da katolizm-evanjelizm rekabetiyle vücut buldu.

Bütün hükümetler (sağ/sol) ekonomik yetersizlik, yolsuzluk ve sosyal taleplerin karşılanamaması nedeniyle sıkıntı yaşandı.

Sonunda da, toplumun alt ve orta sınıflarından, egemen sınıflarına doğru büyüyen büyük bir öfke patlaması yaşandı/yaşanıyor. 

2019 Ekim ayının başından bu yana, Latin Amerika ve özellikle Ekvador, Şili ve Bolivya'da sert rüzgarlar esiyor.

Derin ekonomik, sosyal ve politik huzursuzluk belirtileri olan bu ayaklanmalar, milyonlarca vatandaşı zor durumda bırakıyor.

Göstericiler, hükümetlerinden, makul bir yaşam standardı ve siyasal yaşamlarının garanti altına alınmasını istiyor. 

Benzeri görülmemiş gösterilerle yüz yüze gelen Ekvador ve Şili'deki hükümetler olağanüstü hal ilan etmeyi ve orduyu gösterilere karşı kullanmayı tercih ettiler.

Bolivya'da, Cumhurbaşkanı Evo Morales de cumhurbaşkanlığı seçimin ilk turunda (tartışmalı sonucuna) itiraz eden göstericilere karşı olağanüstü hal kararı aldı. Ancak karşı bir darbe maruz kalınca, Meksika’ya sürgüne gitti.

Arjantin ve Uruguay'da genel seçimler yapıldı. Arjantin’de solcular, Uruguay’da ise sağcılar iktidarı ele aldılar.

Yine Küba’da da 43 yıl sonra devlet başkanı seçildi. Kolombiya yerel seçimlerinde, solcular psikolojik üstünlük elde etti. Orta Amerika ülkelerinde de sağ/evanjelik koalisyon üstünlüğünü korumasını bildi.

Meksika'da Sinaloa kartelinin liderleri ve El Chapo'nun oğlu Guzmán López'in yakalanması ve ardından serbest bırakılması, iktidardaki solcu López Obrador hükümetini zor bir duruma soktu.

Lopez Obrador, hem uyuşturucu kartelleriyle, hem ekonomik krizle, hem de Meksika statükosuyla ciddi bir savaş veriyor.

Brezilya'nın sağcı Cumhurbaşkanı Jair Bolsonaro’da LGBT karşıtlığı, homofobik söylemleri, üslubu ve oğullarının dahil olduğu polemiklerle ciddi prestij kaybetti.

Bolsonaro’nun özellikle uluslararası arenada Çin-ABD ticaret savaşlarının ortasında kalması, Fransa Başkanı Macron’la yaşadığı polemikler ve ABD ile ilişkilerde aşırı tavizkar tutumu, son olarak kendisine yeni bir siyasi parti kurması sert eleştirildi.

Üzerine Brezilya eski Cumhurbakanı Lula da Silva’nın hapisten çıkması ve Brezilyalılar açısından Lula’nın bir kahraman gözükmesi, Bolsonaro’nun meşruiyetini tartışmalı hale getirdi.

Latin Amerika'daki bu benzeri görülmemiş olayların coğrafi ve zamansal yakınlığı, bir "Latin Amerika Baharı"nı olasılığını gündeme getiriyor.


Latin Amerika’nın politik ‘türbülansı’ 

Latin Amerika siyasal kültüründe öfke kaybolmuyor ve birçok yönden hükümetler ‘güvenlikçi’ tuzağa düşüyor.

Muhtemelen önümüzdeki yıl daha fazla protesto olacak ve 2020'de daha şiddetli olacaktır. Çünkü yıllardır çözülmesi bekleyen sorunlar ve olaylar var.

Sivil hükümetler daha fazla güvenlikçi politikalara başvuracağından, silahlı kuvvetlerin yörüngesine çok daha fazla giriyoralar. Haliyle asayiş olayları, ülkelerin militarizasyonu kaçınılmaz kılıyor.

Latin Amerika 2020'de daha fazla bir türbülansa girecek birçok sorunla karşı karşıyadır. Çünkü 2019'un kıta gerçeği, özellikle “çelişkiler, düşüşler, başarılar” sürecini gösteren birçok eşzamanlı veya farklı senaryolar söz konusudur.


Mesela 2020’de, cevabını bekleyen sorular ve olgular söz konusu olacaktır;

Venezuelalıların göçü 2020'de Suriye göçünü geçecek mi?

Ekvador, Şili, Kolombiya, Haiti ve Peru’da protestolar devam edecek mi?

Protestolar, Brezilya ve Arjantin’e sıçrayacak mı?

Uluslararası toplum Venezuela'daki 2020 Ulusal Meclis seçimlerini tanıyacak mı?

Guaido, görevi bırakacak mı? Bolivya seçimlerini kim kazanacak?

Bolivya Cuntacıları, seçimi kaybederse iktidarı teslim edecek mi?

ABD başkanlık seçimlerinde Latin Amerikalıların tutumu nasıl olacak?

ABD, askeri darbelere devam edecek mi?

Venezuela’da darbe kalkışmaları son bulacak mı?


Sonuç olarak, Latin Amerika'daki ülkeler, Venezuela’dan Ekvador’a; Bolivya'dan Şili'ye, Kolombiya’ya kadar, 2019’da siyasi kargaşa ile sarsıldı.

Her ne kadar toplumsal huzursuzluklar, birbirinden farklı olsa da, protestolar odağında devlet otoritesinden kaynaklanan hayal kırıklıkları, işlevsiz siyasal sistem ve ekonomik rahatsızlıklar yatıyor. 

Dolayısıyla, Latin Amerika’da siyasi huzursuzluklar 2020’de artan oranda devam edecektir.

Latin Amerika ülkelerinin 2020'de yeniden toplumsal dalgalanmalarla karşı karşıya kalması kaçınılmazdır.

Çünkü 2019’da başlayan sosyo-ekonomik temelli problemler, olağanca hızıyla devam ediyor.

Bölge hükümetleri de sorunlarla yüzleşmemek konusunda adeta direnç gösteriyor.

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU