Soğuk Savaş'ın son büyük gerilimi ve bugünün yeni eşiği

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

İllüstrasyon: Aïda Amer/Axios

1980'ler, Soğuk Savaş'ın çözülüşe yaklaştığı ama gerilimin sert biçimde yükseldiği bir dönemdi.

ABD Başkanı Ronald Reagan ve İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher'ın izlediği çizgi, Sovyetler Birliği'yle uzlaşmanın mümkün olmadığı, caydırıcılığın ise yeniden inşa edilmesi gerektiği fikrine dayanıyordu.

Bu nedenle 1980'ler, hem nükleer savaş korkusunun toplumlara sindiği hem de Sovyet sistemindeki derin çatlakların görünür hâle geldiği yıllar oldu.

Bugün ise NATO Genel Sekreteri Mark Rutte'nin The Economist'e yaptığı açıklamalar, Avrupa'nın yeniden benzer bir eşikte bulunduğunu düşündürüyor.

Rutte'nin mülakatı, Rusya-Ukrayna savaşının, Çin'in yükselişinin ve ABD'nin küresel pozisyon değişikliğinin kesiştiği bir dönemde NATO'nun hangi stratejik çerçeveye yöneldiğini anlamak açısından önemli bir gösterge.


Reagan-Thatcher yılları: Kırılgan istikrarın erozyonu

1980'lerin başında Batı cephesinin liderliğini üstlenen Reagan ve Thatcher, Sovyetler Birliği'nin hem siyasi hem de ekonomik açıdan zayıfladığını biliyorlardı; ancak bu zayıflığın aynı zamanda daha saldırgan davranışlara yol açabileceğini de öngörüyorlardı.


Nükleer gerilimin tırmandığı evre

  • NATO'nun Avrupa'ya Pershing II ve Cruise füzelerini konuşlandırması,
  • Sovyetlerin buna SS-20 orta menzilli nükleer füzelerle yanıt vermesi,
  • Kamuoylarında "nükleer savaş kapıda mı?" tartışmalarının yoğunlaşması…

Tüm bunlar, bloklar arasında kırılgan bir dengede sürdürülen caydırıcılığın dönem dönem kontrol dışına çıkabilecek riskler barındırdığını gösteriyordu.

Reagan'ın "Evil Empire" (Şer İmparatorluğu) konuşması ve SDI (Yıldız Savaşları) projesi ise rekabeti askeri, teknolojik ve psikolojik boyutlarıyla bir üst seviyeye taşımıştı.

Sovyetler Birliği'nin çöküşe giden süreçte dış baskıyı en fazla hissettiği dönem de bu yıllardı.


Sürekli izleme, sürekli gerilim

1980'ler yalnızca sert söylemlerle değil, operasyonel gerçekliklerle de yüksek tansiyonlu bir dönemdi.

  • NATO denizaltıları Sovyet kıyılarına kadar ilerliyor,
  • Sovyet uçakları Avrupa hava sahasının sınırlarını test ediyor,
  • ABD ve İngiltere Afganistan'daki mücahitleri aktif olarak destekliyordu.

Bu tablo hem rekabetin kapsamlı olduğunu hem de "yanlış alarm" riskinin sürekli varlığını koruduğunu gösteriyordu.


Bugünün tablosu: Zayıflayan ama daha kestirilemez bir Rusya

Rutte'nin mülakattaki en çarpıcı değerlendirmesi Rusya üzerine.

Şunu net biçimde ifade ediyor:

Rusya bu savaşı kazanamıyor ama tehlikesi artıyor.


Rusya, Ukrayna cephesinde büyük kayıplar vermiş durumda.

Ekonomisi sınırlı, teknolojiye erişimi kısıtlı.

Fakat Putin'in siyasi hedeflerinden vazgeçme ihtimali zayıf.

Rutte'nin ifadesiyle:

1 milyon kayıp vermeye razı bir lideri hafife alamayız.

Bu, Rusya'nın zayıfladıkça daha agresif hareket edebileceğini düşündüren bir tablo.


Avrupa hava sahasında artan gerilim

Son aylarda yaşananlar, 1980'lerdeki hava sahası testlerini hatırlatıyor:

  • Estonya yakınlarında Rus jetlerinin ihlalleri,
  • Polonya ve Romanya'ya düşen dronlar,
  • Almanya ve Danimarka üzerinde tespit edilen kaynağı belirsiz dron faaliyetleri…

Rutte'ye göre bu olayların kasıtlı olup olmadığı belirsiz; fakat "yanlış bir değerlendirmenin" sonuçları son derece ciddi olabilir.

Bu nedenle NATO, hava sahası ve kritik altyapı korumasını Soğuk Savaş sonrası en üst seviyeye çıkarıyor.


Avrupa'nın yeniden silahlanması: 40 yıl sonra büyük bir dönüşüm

Rutte'nin altını çizdiği en önemli başlıklardan biri Avrupa'nın savunma harcamaları.

NATO ülkeleri 1990'lar sonrası aldığı "barış payı" ile askeri kapasiteyi küçültmüştü.

Fakat artık tablo tamamen tersine dönüyor.

  • Almanya, 2029'da savunma bütçesini 160 milyar avroya çıkaracak.
  • 8 ülke, bu yıl yüzde 2 harcama hedefini yakalamak zorunda.
  • NATO'nun 2030'lu yıllar vizyonu: yüzde 3,5 çekirdek savunma + yüzde 1,5 endüstri yatırımı = yüzde 5 toplam savunma bütçesi.

Rutte'ye göre bu artış, NATO tarihinde görülmemiş bir düzeyde kolektif bir seferberliğe işaret ediyor.

Bu yönüyle 1980'lerdeki silahlanma artışı ile tam bir paralellik kurulabilir.    


Dron çağı ve yeni caydırıcılık ihtiyacı

Rutte'nin üzerinde durduğu bir diğer kritik başlık, dron teknolojilerinin yarattığı yeni güvenlik açığı.

Dronları milyon dolarlık füzelerle vuramayız.

Bu ifade, NATO'nun artık daha ucuz, yaygın ve çok katmanlı bir hava savunma mimarisine yönelmesi gerektiğini gösteriyor.

Ukrayna savaşının yarattığı deneyim alanı, NATO için önemli bir laboratuvar niteliğinde.

Rutte, Ukrayna'nın anti-dron kapasitesi bakımından birçok NATO ülkesinden önde olduğunu belirterek, ittifakın bu alanda hızla kapasite geliştirmesi gerektiğini vurguluyor.


Çin boyutu: İki cepheli yeni rekabet dönemi

1980'lerin rekabeti büyük ölçüde tek eksenliydi: Sovyetler Birliği.
 

Bugün ise hem Rusya hem Çin, NATO için farklı ölçeklerde ama aynı anda risk oluşturan iki aktör.

Rutte'nin kritik uyarısı şu:

Çin Tayvan'a yönelirse, Rusya'nın Avrupa'da kriz çıkarmasını isteyebilir.


Bu senaryo, NATO'nun güvenliğini yalnızca Avrupa sınırlarıyla sınırlı düşünemeyeceğini ortaya koyuyor.

Bu nedenle Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda'nın NATO ile giderek daha yakın ilişkiler kurması şaşırtıcı değil.

Yeni dönemin en belirgin farkı da burada:

Küresel rekabet artık coğrafi olarak bölünmüyor; savaş ve kriz ihtimalleri birbirini tetikleyebiliyor.


ABD'nin rolü ve Trump gerçeği

Rutte, Avrupa'nın yeniden silahlanmasının arkasında ABD Başkanı Donald Trump'ın baskısının önemli rol oynadığını açıkça dile getiriyor.

Bu açıklama, transatlantik ilişkilerde yeni bir gerçekliği işaret ediyor:

  • ABD önceliğini giderek Hint-Pasifik'e kaydırıyor.
  • Avrupa'nın, kendi savunma yükünün daha büyük kısmını üstlenmesi gerekiyor.
  • Ukrayna'ya verilen yardım bile artık eski sistem değil; maliyet fiyatına silah satışı modeli öne çıkıyor.

Rutte'nin ifadesi kritik:

ABD ani bir çekilme yapmayacak ama yük paylaşımı değişiyor.

Bu değerlendirme, 2030'lu yılların NATO'sunda Avrupa'nın daha merkezi bir rol üstleneceğini gösteriyor.
 


Toplumsal hazırlık: Savaşın gölgesinde yeniden gündemde

Rutte'nin üzerinde durduğu bir diğer önemli nokta, yalnızca orduların değil, toplumların da olası krizlere karşı hazırlanması gerektiği.

İskandinav ülkeleri bu alanda örnek gösteriliyor:

  • Sivil hazırlık,
  • Kritik altyapı koruması,
  • Bilgi kirliliğine karşı direnç,
  • Siber saldırılara karşı ulusal seferberlik…

Bu yaklaşım, Soğuk Savaş'ın "sivil savunma" modelinin güncellenmiş versiyonu olarak değerlendirilebilir.


Sonuç: Eski bir krizin yeni versiyonu

1980'ler, Sovyetler Birliği'nin çöküşüne giden yolun son ama en gergin dönemiydi.

Bugün yaşananlar, o yılların dinamiklerini belirli yönleriyle yeniden üretiyor:

  • Rusya zayıfladıkça saldırganlaşan bir profil çiziyor,
  • Çin küresel güç mücadelesinin yeni ekseni olarak yükseliyor,
  • Avrupa, 40 yıl sonra yeniden kapsamlı bir savunma seferberliğine giriyor,
  • ABD'nin öncelikleri değişiyor,
  • Dronlar ve yeni nesil tehditler hava sahası gerilimini artırıyor.

Rutte'nin yorumları, NATO'nun 2030'lara giderken yalnızca askeri kapasitesini değil, siyasi iradesini ve toplumsal dayanıklılığını da test eden bir döneme girdiğini gösteriyor.

Bu çerçevede Rutte'nin verdiği belki de en önemli mesaj, Avrupa'nın artık daha dar zaman aralığında daha büyük kararlar vermek zorunda olduğudur:

Bu kez tarih bize daha az zaman tanıyor.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU