Atatürk ve gerçeklik duygusu: Dünyayı olduğu gibi görmek bir lider için neden hayati?

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

Mustafa Kemal Atatürk / Fotoğraf: AA

Bugün 10 Kasım.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu önderi Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk'ün ölüm yıldönümü.

Her yıl bu tarihte Atatürk farklı yönleriyle konuşulur; askeri dehası, diplomatik öngörüleri, kurucu kimliği, modernleşme hamleleri, kişisel özellikleri üzerine çok şey söylenir.

Bu yazı ise Atatürk'ün liderliğinde özel bir yere sahip olan "gerçeklik duygusu"na odaklanıyor.

Çünkü liderlik tarihine bakıldığında en büyük yıkımların ortak nedenlerinden biri, gerçeklikten kopuştur.

Atatürk'ün farkı ise dünyayı görmek istediği gibi değil, olduğu gibi görmesi ve kararlarını bu gerçeklik üzerine inşa etmesiydi.

Önce dünyadan birkaç örnekle gerçeklikten kopan liderliğin ülkeleri nasıl felaketlere sürüklediğini görelim.

Ardından Atatürk'ün liderliğinin neden bu açıdan benzersiz olduğunu inceleyelim.

    
Gerçeklikten kopmuş liderler: Dünyayı kendi hayaline zorla uydurmaya çalışmak

Dünya siyasetinde liderlik krizlerinin büyük kısmı, liderin gerçekliği reddetmesiyle başlar.

Bu reddediş çoğu zaman kişisel özgüven patlaması, milli güç kapasitesini yanlış okuma veya çevresinden kopma şeklinde ortaya çıkar.

Tarihten günümüze örnekler bunun ne kadar tehlikeli olduğunu açıkça gösteriyor.


Adolf Hitler: Gerçekliği inkâr eden liderliğin klasik felaketi

Hitler, Almanya'yı bir dünya imparatorluğuna dönüştürmeyi hedefledi ancak ülkesinin ekonomik ve askeri kapasitesini doğru analiz etmedi.

Sovyetler'in dayanma gücünü, ABD'nin üretim kapasitesini, müttefik koalisyonunun kararlılığını küçümsedi.

Savaşın son aylarında bile Berlin kuşatılırken zafer ihtimalinden söz edebiliyordu.

Sonuç: Avrupa ölçeğinde bir yıkım ve Almanya için nesillerce süren travma.

Gerçeklikten kopmuş liderliğin tarihteki en açık örneğidir.    


Vladimir Putin: "Hızlı zafer" hayalinin 4 yıldır süren çıkmazı

2022'de başlayan Rusya-Ukrayna savaşı da gerçeklik duygusunun kaybının çağdaş bir örneğidir.

Putin; Ukrayna'nın birkaç haftada teslim olacağını, Rus ordusunun hızla Kiev'e ulaşacağını, Batı'nın birlik olamayacağını düşündü.

4'üncü yıla girerken; Yüz binlerce kayıp verildi, Rus ekonomisi ağır maliyetlerle karşılaştı, ülke uzun yıllar sürecek bir izolasyonun içine girdi.

Bu tablo, gerçekliği yanlış okumanın nasıl stratejik bir çöküş yarattığını gösteriyor.


Donald Trump: Siyaseti gerçeklikten koparan tavır

Trump'ın başkanlığı boyunca sergilediği politikalar Amerikan kurumlarını zorladı.

Bilimsel gerçekleri reddeden açıklamalar, müttefikleri şaşırtan kararlar, seçim sonuçlarını kabul etmeyen tutum…

Tüm bu davranışlar bir lider için en tehlikeli zafiyeti yansıtıyordu: Gerçeklikle çatışma hali.

Amerika gibi güçlü bir devlet bile bu yaklaşımın yarattığı kurumsal sarsıntılarа hâlen uyum sağlayabilmiş değil.


Binyamin Netanyahu: Gerçekliği görmeyen siyaset tarzı

Netanyahu'nun uzun yıllardır izlediği siyaset, kısa vadeli kazanımlar üzerine kurulu.

Bu da İsrail'i uluslararası yalnızlığa sürükledi.

Gazze'ye yönelik politikada "mutlak güvenlik" söylemi, bölgesel dengeleri tersine çevirdi ve ülkeyi tarihi bir çıkmaza soktu.

Netanyahu örneği, gerçeklikle yüzleşmekten kaçan liderlerin demokrasi ve güvenlik açısından nasıl krizlere yol açtığını gösteriyor.


Bir lider için gerçeklik duygusu neden hayati?

Gerçeklik duygusu bir liderde şu becerilerin önkoşuludur:

  • Kapasiteyi doğru ölçmek
  • Riskleri hesaba katmak
  • Zamanlamayı doğru seçmek
  • Popülizme kapılmadan gerekli kararı almak
  • Halkın hoşuna gitmeyen adımları bile ülke çıkarı için atabilmek

Gerçeklikle bağı kopan lider, ülkesini duygularına göre değil hayallerine göre yönetmeye başlar.

Bu da genellikle kriz, çatışma ve geri dönüşü zor maliyetler üretir.

Şimdi Atatürk'ün neden bu açıdan farklı bir örnek oluşturduğuna geçebiliriz.


Atatürk ve gerçeklik duygusu: Dünyayı olduğu gibi görmek

Atatürk'ün liderliğinin merkezinde yer alan temel özellik, gerçekliği reddetmeden, ona göre çözüm üretme yeteneğidir.

Bu hem askeri hem siyasi dönem için geçerlidir.

Bu özelliğini üç alanda inceleyebiliriz:

  1. Tarihsel gerçeklik,
  2. Askerî-stratejik gerçeklik,
  3. Toplumsal-siyasal gerçeklik.

Tarihsel gerçekliği okuma: İmparatorluğun bittiğini erken fark eden lider

Atatürk, Osmanlı Devleti'nin yıkıldığını 1910'lu yıllarda anlayan az sayıdaki subaydan biriydi.

  • Balkan Harbi'nde ordunun dağılması,
  • Merkezi bürokrasinin işlemez hale gelmesi,
  • Çok uluslu yapının parçalanması,
  • Avrupa devletlerinin güç dengesini belirleyen modern yapılarının görülmesi…

Bu deneyimler onu şu sonuca götürdü:


Yıkılan siyasi düzeni tamir etmek mümkün değildi. Yeni bir düzen kurulmalıydı.

Bu tespit, ideolojik bir görüş değil; sahada yaşanan gerçeklerin akılcı bir okumasıydı.

Atatürk, tarihin zorunlu dönüşümünü anlamıştı ve harekete geçerken bu gerçekliği temel aldı.    


Askerî-stratejik gerçekliği okuma: Mümkün olanı hedeflemek

Atatürk'ün askeri başarılarının ardındaki esas güç, harekâtları hayal değil, gerçeklik üzerine inşa etmesiydi.


Çanakkale'de gerçekçi analiz

Atatürk:

  • Düşman ateş gücünün üstünlüğünü kabul etti,
  • Çıkarma birliklerinin zayıf olduğu anları doğru tespit etti,
  • "Kilidi tutmak" stratejisiyle zaman kazandı.

Burada romantik bir saldırganlık değil, rasyonel bir değerlendirme vardır.


Sakarya'da gerçekçilik

  • Geri çekilmenin zorunlu olduğunu kabul etti.
  • Orduyu moral çöküşüne uğratmadan yeni savunma hattına çekti.
  • Coğrafyayı ve düşman kapasitesini çok iyi analiz etti.

Sakarya, gerçeklik duygusu üzerine kurulmuş bir "zorunlu savunma-stratejik durdurma" örneğidir.


Büyük Taarruz'da gerçekçilik

Atatürk, siyasi baskıya rağmen hazırlıklar tamamlanmadan taarruza izin vermedi.

Yunan ordusunun zayıf yönünü seçti, gizli yığınaklanmayı titizlikle planladı, lojistik kapasiteyi doğru kullanarak kritik üstünlük sağladı.

Bu operasyon, rasyonel kararın duygusal baskıya üstün geldiği bir harekât sanatıdır.

Atatürk topluma romantik bir bakışla yaklaşmadı.

Modernleşmeyi duygusal bir ideal olarak değil, devletin hayatta kalması için zorunluluk olarak gördü.

Okuryazarlığın düşüklüğü, öğretmen eksikliği, karmaşık müfredatlar…

Atatürk bu tabloyu süslemedi; yeni devletin yaşayabilmesi için eğitimde radikal bir dönüşüm gerektiğini tespit etti.

Laiklik, Avrupa'ya öykünme hevesi değil, toplum içindeki mezhep gerilimlerini önleme amacı taşıyan gerçekçi bir tercihti.

Hukuk düzeni tüm toplumu kapsamalıydı.

Atatürk, kurumların neyi yapabileceğini neyi yapamayacağını doğru analiz etti.

Bu yüzden reformlarda zamanlama ve ritim çok önemlidir.

Bu da gerçeklik duygusuyla ilgilidir.

Gerçekçi liderler çoğu zaman yalnız kalır.

Çünkü toplum romantizmi sever, liderden duygusal tatmin bekler.

Atatürk ise:

  • Popülist davranmadı,
  • Halkı hoşnut edecek sözler yerine yapılması gerekeni söyledi,
  • Zor kararları almaktan kaçınmadı,
  • Reformların sancılı olacağını biliyordu,
  • Devletin uzun vadeli çıkarını kişisel sempati arayışının önüne koydu.

Bu nedenle yakın çevresinde kopuşlar yaşandı, siyasette gerilimler arttı, fakat Atatürk gerçeklikten sapmadı.

Dünya bugün bir liderlik krizinin içinden geçiyor.

Gerçeklikten kopmuş politikalar, popülist söylemler, duygusal kararlar ve kısa vadeli hesaplar birçok ülkede kriz üretiyor.

Atatürk'ün liderliği bu tabloya güçlü bir karşı örnek sunuyor:

  • Dünya analizini duygusallıktan arındırmak
  • Kapasiteyi objektif biçimde değerlendirmek
  • Kriz anında soğukkanlı kalmak
  • Popülist baskıya boyun eğmemek
  • Reformları ülke çıkarına göre kurgulamak
  • Uzak hedefi görüp yakın hedefi ona göre ayarlamak

Bu model bugün bile çağdaş liderlik literatüründe örnek niteliğindedir.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU