Lozan Barış Antlaşması'nın maddî ve manevî boyutları: Egemenlik, kültür ve geleceğin politikası

Hasan Köse Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: İnönü Vakfı Arşivi

24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Barış Antlaşması, I.Dünya Savaşı'nın sonunda Osmanlı Devleti'ne dayatılan Sevr'i tarihe gömmüş, yeni Türk devletinin uluslararası meşruiyetini tescillemiştir. 1

Antlaşma yalnızca toprak düzenlemeleri, kapitülasyonların kaldırılması, mali yükümlülükler ve Boğazlar rejimi gibi maddî hükümlerle değil; azınlık hakları, yabancı okullar, hilafet tartışmaları ve Batı'nın modernleşme telkinleri gibi manevî ve kültürel boyutlarla da Türkiye'nin geleceğini belirlemiştir. 2

İngiliz heyeti, özellikle Lord Curzon'un tavırlarıyla, yalnızca çıkarlarını değil, Türkiye'nin medeniyet yönelimini de şekillendirmek istemiştir.

İsmet Paşa ise buna karşı, Türkiye'nin eşit egemenliğini ve kültürel bağımsızlığını korumak için direndi.

Lozan bu nedenle sadece bir barış değil, aynı zamanda bir kimlik beyanıdır. 3


Emperyalizmin açık sömürgeden kapalı sömürgeye geçişi ve Lozan

I. Dünya Savaşı sonrasında emperyalizm klasik "açık sömürge" modelinden "kapalı sömürge" veya manda rejimlerine yöneldi.

İngiltere ve Fransa, Osmanlı topraklarının büyük bölümünü doğrudan ilhak etmek yerine, manda adı verilen bir sistemle kontrol etmeyi tercih ettiler. 4

Bu yöntem, sömürgeciliğin doğrudan askeri işgal yerine, görünürde yerel yönetimler aracılığıyla, fakat fiilen Batı denetimi altında yürütülmesini sağladı.

Suriye ve Lübnan Fransız mandasına, Irak, Filistin ve Ürdün İngiliz mandasına bırakıldı.  5

Böylece Osmanlı sonrası coğrafya, Batı'nın yeni sömürgeci modeline uygun olarak parçalandı.

Türkiye ise bu düzenin dışında kalmayı başardı. Lozan'ın en önemli sonuçlarından biri, Türkiye'nin manda rejimine sokulmamış tek Osmanlı toprağı olarak bağımsızlığını elde etmesiydi.

Bu durum, Lozan'ı yalnızca bir barış antlaşması değil, aynı zamanda Batı emperyalizminin manda sistemine karşı verilmiş bir bağımsızlık deklarasyonu haline getirdi.

Lozan'ın bu özelliği, onu sadece Türkiye'nin değil, tüm sömürge halklarının gözünde önemli bir örnek haline getirmiştir.

Hindistan ve Mısır'daki milliyetçi çevreler Lozan'ı, Batı'ya karşı kazanılmış ilk büyük diplomatik zaferlerden biri olarak görmüşlerdir. 6


İngiliz taleplerinin kültürel boyutu

Lozan'da İngilizlerin talepleri, yalnızca sınırlar veya borçlarla sınırlı değildi.

Curzon ve heyeti, Türkiye'nin geleceğini kültürel olarak da Batı'ya bağımlı kılmak istiyordu.

Özellikle azınlık hakları meselesinde Curzon'un sözleri dikkat çekicidir:

Eğer Türkiye azınlıkların haklarını uluslararası bir teminat altına almak istemezse, dünya kamuoyunun güvenini de kaybedecektir. 7


İngilizler ayrıca yabancı okulların özerkliğini korumak, Türk modernleşmesinin Batılı uzmanların rehberliğinde gerçekleşmesini sağlamak ve hilafetin etkisini sınırlamak gibi beklentiler taşıyorlardı. 8

Bu talepler, doğrudan siyasi egemenlikten ziyade, Türkiye'nin kültürel bağımsızlığına yönelmişti.

Bu taleplerden ne kadar bağımsız davranabildiğimiz bugün dahi tartışma konusudur.

Ayrıca, Lozan'daki İngiliz yaklaşımı yalnızca Türkiye'nin iç düzenine değil, aynı zamanda gelecekteki dış politikasına da müdahale niteliği taşıyordu.

Curzon ve heyeti, Türkiye'nin Sovyetler Birliği ile yakınlaşmaması gerektiğini özellikle vurgulamış, bunun Batı çıkarlarına ters olacağını ifade etmişlerdir. 9

Bu noktada Lozan, sadece kültürel değil, jeopolitik düzlemde de bir sınır çizmiştir.


Türk heyetinin manevî cevabı

İsmet Paşa, Türk heyetinin tavrını kararlılıkla ortaya koydu.

Günlüğünde bu tavrı şöyle ifade eder:

Biz kendi adaletimizi, kendi eğitimimizi kendimiz kuracağız. Yabancı danışmanlara muhtaç değiliz. Lüzum görürsek biz davet ederiz. 10


Ayrıca kapitülasyonlar meselesinde ünlü sözünü söyledi:

Yazın, kapitülasyonlar kaldırıldı! Türk milleti bunun başka türlü olmasına razı değildir. 11


Türk tarafı, azınlık haklarının iç hukuk güvencesine bağlanacağını, uluslararası denetime açılmayacağını vurguladı.

Yabancı okulların varlığı kabul edildi ama müfredatın Millî Eğitim Bakanlığı denetimine girmesi sağlandı.

Hilafet meselesi Lozan gündemine alınmadı; böylece Ankara bu konuda ileride bağımsız karar alabilecek bir alan kazandı. 12

Türk heyetinin manevî cevabı, yalnızca Batı'nın taleplerine direnmek değil, aynı zamanda yeni cumhuriyetin modernleşme modelini de tanımlamak anlamına geliyordu.

Bu model, Batı'yı örnek almakla birlikte onun vesayetini reddetmeyi, milli irade ve ulusal egemenliği esas almayı içeriyordu.


Lozan Antlaşması'nın azınlıklar rejimi

Lozan'ın 37-45'inci maddeleri azınlık haklarını düzenler.

  • Madde 37 azınlıkların haklarını "temel kanun" olarak tanımlar. 13
  • Madde 38-39 tüm yurttaşlara din farkı gözetilmeksizin eşitlik ve ana dilde kullanım hakkı verir. 14
  • Madde 40-42 azınlıkların kendi okul ve kurumlarını idare etme hakkını tanır, ama bunları devletin denetimine bağlar. 15
  • Madde 45 karşılıklılık ilkesini getirir; yani Türkiye'deki gayrimüslimlere tanınan haklar, Yunanistan'daki Müslümanlara da uygulanacaktır. 16

Bu hükümler sayesinde Türkiye, bir yandan Batı ile çatışmadan kaçındı, öte yandan iç egemenliği koruyacak sınırlar çizdi.

Ancak aynı zamanda, azınlıkların uluslararası koruma altına alınması talebine karşı direnemeyerek belli tavizler vermek zorunda kaldı.


Lozan ve hilafet: Dolaylı manevî yansımalar

Lozan'da hilafet doğrudan tartışılmadı.

Ancak İngiliz belgeleri, Ankara'nın hilafet üzerinden İslam dünyasında nüfuz kurma ihtimalinden ciddi biçimde rahatsız olduklarını gösterir.

Kedourie, İngiliz raporlarından şu ifadeyi aktarır:

Türklerin hilafet üzerinden İslam âlemiyle bağlarını sürdürmeleri, Hindistan'daki Müslümanları isyana sürükleyebilir. Bu ihtimal, İngiltere'nin Doğu'daki düzeni için en büyük tehlikedir. 17


Türk heyeti bu konuyu Lozan dışında tutarak tartışmayı Ankara'ya bıraktı.

Nitekim Mustafa Kemal, hilafetin kaldırılmasından hemen önce Meclis'te şunu söylemiştir:

Halife ve hilafet makamı, milletin ve devletin varlığını sürdürmesi için bir zaruret değildir. Asıl olan milletin hakimiyetidir. 18


Hilafetin 1924'te kaldırılması, Lozan'ın doğrudan bir maddesi olmasa da Lozan'ın açtığı uluslararası zeminde mümkün hale gelmiştir.

Hilafet meselesi ayrıca, Türkiye'nin İslam dünyasıyla ilişkilerinde yeni bir safhaya geçmesine neden oldu.

Hilafetin kaldırılmasıyla Türkiye, ümmet merkezli bir liderlikten vazgeçerek, bölgesel ve ulusal çıkarlarını öne çıkaran ulus devlet sınırlarında bir dış politika modelini benimsedi.


Kültürel bağımsızlık ve Batı ile ilişkiler

Lozan'da İngilizler, Türkiye'nin adalet ve eğitim sistemlerinde Batılı uzmanlardan yararlanması gerektiğini savundular.

Curzon, "Türkiye'nin kendi kendine yetemeyeceğini" öne sürdü. 19

İsmet Paşa ise bu yaklaşımı reddederek, Türkiye'nin modernleşmesini kendi iradesiyle gerçekleştireceğini belirtti. 20

Yabancı okullar konusunda da benzer bir denge kuruldu.

Lozan, bu okulların faaliyetini güvence altına aldı; ancak müfredatlarının Millî Eğitim Bakanlığı tarafından denetlenmesi şartını getirdi. 21

Bu hüküm, yeni Cumhuriyet'in kültürel bağımsızlığını pekiştiren kritik bir adımdı.

Lozan sonrasında Türkiye'nin kültürel bağımsızlık vurgusu, dil reformları, laikleşme ve ulusal tarih yazımı gibi süreçlerle devam etti.

Bu yönüyle Lozan, yalnızca diplomatik bir zafer değil, cumhuriyetin kültürel dönüşümünün de başlangıç noktasıdır.


Hilafet: Gerileyen örfî güç ve göz ardı edilen potansiyel

Osmanlı halifeliği, 18'inci yüzyıldan itibaren siyasi ve askeri otoritesini kaybetmiş, II. Abdülhamid'in Pan-İslamizm politikasıyla daha çok sembolik bir otoriteye dönüşmüştü. 22

Cleveland ve Bunton'un ifadesiyle, "Hilafet, Arap dünyasında artık bir bağlılık unsuru olmaktan çok, bir propaganda aracına indirgenmişti." 23

Buna rağmen hilafet, sömürge Müslümanları için hâlâ önemliydi.

Hindistan'daki Müslümanlar, İngilizlere karşı hilafet merkezli bir "Khilafat Movement" yürütmüşlerdi. 24

Bu, halifeliğin siyasi değilse de psikolojik bir mobilizasyon gücünü gösteriyordu.

Ankara bu potansiyeli küçümsedi veya bilinçli olarak terk etti.

Çünkü hilafeti sürdürmek, Türkiye'yi Batı ile çatışmaya sürükleyebilir ve ulus-devlet projesini krize sokabilirdi.

Hilafetin kaldırılması, bir yandan İslam dünyasında hayal kırıklığı yaratmış, bir yandan da Türkiye'nin Batı ile ilişkilerinde güven inşa etmesine yardımcı olmuştur.

Bu ikili etki, Lozan'ın manevi boyutunun hilafet üzerinden nasıl şekillendiğini göstermektedir.


Sonuç: Türkiye'nin vazgeçtikleri ve kazandıkları

Vazgeçtikleri:

  • Hilafet ve ümmet liderliği iddiası. 25
  • Azınlık haklarının yalnızca iç egemenliğe bırakılması; zira Lozan uluslararası teminat da içeriyordu. 26
  • Yabancı okulların tamamen kapatılması imkânı. 27

Kazandıkları:

  • Eşit egemenlik ve uluslararası tanınma. 28
  • Kapitülasyonların kesin kaldırılması. 29
  • Azınlık haklarını iç hukuk çerçevesine hapsetme. 30
  • Eğitimde ulusal denetimi sağlama. 31

Genel değerlendirme

Lozan, yalnızca askeri bir zaferin diplomatik teyidi değil, aynı zamanda yeni Türk devletinin kimlik beyanıdır.

Maddî hükümler Türkiye'nin varlığını güvence altına alırken, manevi hükümler onun ulus-devlet olarak yönelimini belirlemiştir.

Hilafet, örfî liderlik olarak gerilemişti; ama hâlâ sembolik ve psikolojik bir mobilizasyon kaynağıydı.

Ankara bu potansiyeli göremedi ya da görmezden geldi.

Çünkü cumhuriyet için öncelik ümmetin manevi liderliği değil, ulusal egemenliğin tesisi idi.

Ayrıca, I. Dünya Savaşı sonrası kurulan manda rejimlerinin gösterdiği üzere, Batı emperyalizmi artık "kapalı sömürge" yöntemleriyle hâkimiyetini sürdürüyordu.

Türkiye'nin Lozan'da bağımsızlığını elde etmesi, onu manda rejimine girmeyen tek Osmanlı toprağı haline getirdi.

Bu nedenle Lozan, yalnız bir barış antlaşması değil, aynı zamanda Batı emperyalizmine karşı bir bağımsızlık beyannamesi olarak da okunmalıdır.

Böylece hilafetin kaldırılması hem bir ideolojik tercih hem de bir güç realitesinin sonucudur.

Lozan ise, Türk ulus-devletine yalnızca sınırlarını değil, aynı zamanda kültürel bağımsızlık sınırlarını da kazandırmıştır.

Bu nedenle Lozan, yalnız bir barış antlaşması değil, aynı zamanda Türkiye'nin ulus-devlet kimlik beyannamesidir.

 

 

1.  Hurewitz, J. C. (1956). Diplomacy in the Near and Middle East: A Documentary Record 1914-1956. Princeton: D. Van Nostrand, s. 112-115.
2.  Zürcher, E. J. (2017). Turkey: A Modern History (4. baskı). London: I.B. Tauris, s. 178-182.
3.  Ahmad, F. (2008). The Making of Modern Turkey. London: Routledge, s. 68-75.
4.  Owen, R. (2005). State, Power and Politics in the Making of the Modern Middle East. London: Routledge, s. 21-25.
5.  Fromkin, D. (1989). A Peace to End All Peace: The Fall of the Ottoman Empire and the Creation of the Modern Middle East. New York: Holt, s. 384-390.
6.  Kayalı, H. (1997). Arabs and Young Turks. Berkeley: University of California Press, s. 210-215.
7.  Macfie, A. L. (1998). The End of the Ottoman Empire, 1908-1923. London: Longman, s. 203.
8.  Helmreich, P. (1974). From Paris to Sevres. Columbus: Ohio State Univ. Press, s. 311-313.
9.  Hurewitz, 1956, s. 119-121.
10.  İnönü, İ. (1987). Lozan Günlüğü. Ankara: Türk Tarih Kurumu, s. 60.
11.  Ibid., s. 59.
12.  Ahmad, 2008, s. 72-74.
13.  Treaty of Peace with Turkey, 1923, Madde 37. L.N.T.S., Vol. 28.
14.  Ibid., Madde 38-39.
15.  Zürcher, 2017, s. 182-183.
16.  Treaty of Peace with Turkey, 1923, Madde 45.
17.  Kedourie, E. (1970). England and the Middle East. London: Bowes & Bowes, s. 253.
18.  TBMM Zabıt Ceridesi, 3 Mart 1924, s. 24.
19.  Macfie, 1998, s. 202-203.
20.  İnönü, 1987, s. 58-60.
21.  Zürcher, 2017, s. 182.
22.  Karpat, K. H. (2001). The Politicization of Islam. Oxford: Oxford University Press, s. 128-134.
23.  Cleveland, W. L., & Bunton, M. (2016). A History of the Modern Middle East. Boulder: Westview Press, s. 151-154.
24.  Özcan, A. (1997). Pan-Islamism. Leiden: Brill, s. 185-192.
25.  Özcan, 1997, s. 190-192.
26.  Treaty of Peace with Turkey, Madde 37-45.
27.  Ahmad, 2008, s. 72-74.
28.  İnönü, 1987, s. 55-57. 
29.  Zürcher, 2017, s. 181.
30.  Macfie, 1998, s. 205.
31.  Ahmad, 2008, s. 74.

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU