Şili, Latin Amerika'nın en müreffeh ülkelerinden biri olarak tanımlanır.
Ancak Şili’nin iç siyaseti ve sosyal hayatına biraz eğildiğinizde, diğer Latin Amerika ülkelerinden farksız, derin bir sosyal ve ekonomik eşitsizlik görürsünüz.
Şili bir süredir bölge ve dünya gündemini şiddet olaylarıyla meşgul ediyor.
Gösteriler ekim ayının başında Santiago metro biletine zam yapılıp; üniversite ve ortaokul öğrencilerinin kararı protesto etmesiyle başladı.
Pinochet diktatörlüğüne karşı gösteriler dahil (1973-1990), Şili tarihinin gelmiş-geçmiş en yüksek katılımlı protestoları yapılıyor.
Çıkan olaylarda şimdiye kadar en az 20 kişi öldü.
1218 kişi yaralandı ve binlerce kişi gözaltına alındı.
Gözaltılar sırasında, polis ve askerlerin taciz ve tecavüzüne uğrayanlar ve sistematik şiddete maruz kalanlar da var.
Protestocular, önce metroya 30 peso ( 24 kuruş) yapılan zammı protesto etti; ardından yapısal sorunların değişimi ve nihayetinde de Şili Cumhurbaşkanı Sebastián Piñera’nın istifasını istedi.
Bu taleplere cevaben, Piñera yönetimi, önce gösterileri şiddetle bastırmaya çalıştı. Ardından silahlı kuvvetleri görevlendirdi.
Sonra olağanüstü hal kararı aldı. Otoriter kararlar aldığı için Pinochet ile ilişkilendirildi.
Piñera, protestolar yüksek katılımla tüm ülkeye yayılıp, kontrol edilemez bir hal alınca; Bakanlar Kurulunu değiştirme kararı aldı.
Elbette işler bu kadar çığırından çıkmışken; 30 pesoluk zammın artık lafı olmazdı. Hükümet, zammı geri çekti.
Ancak 30 pesoluk zam; 30 yıl önceki Pinochet politikalarının kronik sorunlarından çıktığı için “30 peso değil, 30 yıl” şeklinde sloganlaştırıldı.
Yani gösteriler zamlar nedeniyle değil, 30 yıl önce kaynaklanan sorun ve adaletsizlikler nedeniyle tezahür ediyordu.
Çünkü Şili, halen Pinochet’in 1980 Anayasası ile yönetiliyor.
Darbe anayasası kanun ve kurulları, Pinochet’in 21. yüzyıl finansa oligarkları ve eski askerlerin sivil bürokrasideki etkisi yüzünden; özel emeklilik maaşları, kamu hizmetleri, yoksulluk maaşları, eğitim ve sağlık hizmetleri ve işçi yönetmelikleri dahil olmak üzere, onlarca yıllık sosyal politikalar işlevsiz kaldı.
Şili’de hayat pahalılığı da halkın yaşam standartlarını düşürünce, alt ve orta kesimin yoğun öfkesine neden oldu.
Bugün, sadece metro zammın durdurulması talep edilmiyor, birçok farklı talep toplumun tüm sosyal katmanlarından geliyor.
Piñera göstericilerin hedefinden uzaklaşmak için sekiz bakanı değiştirdi ve Şili halkının mesajını duyduğunu yineledi.
Eğitim, ulaştırma ve sağlık bakanları, eleştirilerin odağında ancak sadece içişleri ve maliye bakanları değişti.
Binlerce askerin katılımıyla Santiago, Valparaiso ve Concepción'da sokağa çıkma yasağı ilan edildi.
Hoşnutsuzluğun sınır noktasından biri Valparaíso, Ulusal Kongre'nin ve diğer önemli kamu binaların yer aldığı merkezi bir bölge.
Ülkenin en korunaklı bölgesinde bile protestoların sonuçlarından endişe duyulmasını, ihtimallerin vahametini gösteriyordu.
Şili’de yaşananlar, oldukça karmaşık yönleri bulunan, kökleri Şili tarihinden alan kimlik, ekonomi, din, derin sınıfsal ayrım, ideoloji ve uluslararası finans çevrelerine karşı ‘birikmiş nefretin’ bir çıktısıdır.
Ekonomik krizin arkasındaki sorunlar
Zengin ile fakir arasında her geçen gün açılan eşitsizlik, toplu taşıma ve enerji maliyetlerin (benzin, elektrik, su) artması; eğitim, sağlık ve emeklilik aylıkları gibi hizmetlerin hayat pahalılığı karşısında yenik düşmesi; özellikle suyun özelleştirilmesi; konut fiyatlarında artış; eczane ve hastane hizmetlerinde artan maliyet; onurlu yaşam standartlarını aratır hale getiriyor.
Şilililer, Latin Amerika'nın en borçlu toplumudur. Krediye kolay erişim aynı zamanda bir sosyal/ekonomik hareketlilik oluşturuyor.
Ancak işler tersine gittiğinde ekonomik sorunlar, toplumsal bir finansal depresyon yaratıyor.
Bugün Şilililer borçlanma ve intiharlar dahil, borçlarını nasıl ödeyebileceklerini ve yüzleşeceklerini bilmiyorlar.
Devlet okulları ucuz ve ücretsiz olsa da, kalite açısından orta ve üst sınıfın pahalı okullarıyla karşılaştırılamıyor.
Kaliteli eğitim arayan öğrenciler, üniversitelerin banka finansman sistemine yıllarca borçlu bırakılıyor.
AFP (Emekli Sandığı Yöneticileri) adı verilen özel şirketler tarafından yönetilen yaşlılık aylığı sisteminin kaldırılması, eleştirilen başında geliyor.
Ayrıca kamusal alanda da yolsuzluk skandalların gerçekleşmesi (Pacogate ve Milicogate) kamuoyunda güvensizliği arttırıyor.
Eğitim ve sağlık gibi alanlarda özelleştirmeler yapıldı. Ancak efektif bir başarı sağlanamadı.
Dünya Sağlık Örgütü'nün raporlarına göre, Şili’de bebek ölümlerinde düşüş görülse de; bu daha çok yüksek eğitim ve gelir seviyesine sahip hanelerde görüldü.
Dolayısıyla düşük gelirli hanelerde, bebek ölümleri yüksek seviyelerde seyretmeye devam etti.
Makroekonomik göstergeler, Şili'yi Latin Amerika'da en iyi ülkeler arasına sokarken, kıtanın neredeyse hiçbir yerinde, zengin ve fakir arasındaki fark bu kadar derin değildir.
Resmi açıklamalara göre, nüfusun yüzde 14,4’ü yoksulluk içinde yaşıyor, yüzde 4,5’i “aşırı fakir” sayılıyor.
Üst düzey yöneticiler, uluslararası endekslere göre yüksek maaş alırken, vasıfsız işçiler aylık asgari 225 bin peso (350 dolar) maaş alıyor.
Chicago Üniversitesi’nden mezun, ekonomik stratejiyi uygulamakla sorumlu bir grup olan ve Chicago Boys (Şikago Çocukları) olarak bilinen; ülkenin ekonomi ve hazinesinden sorumlu bakan ve bürokrat ekonomistler ekolü, toplumu ateşe attı.
Zira Chicago Boys, Pinoche diktatörlüğünde de ekonomi stratejisinin uygulayıcısıydı.
Şili’de ekonominin neden olduğu sosyal ve siyasal bir yıkım gerçekleştirmişti.
Gizlenen kriz
Şili'nin iki ayrı yüzü var. Bir yüzü, ülke dışından bakıldığında istikrarlı makroekonomik verileri, temiz hesapları, düzenli ve modern yaşam tarzıyla Latin Amerika İsviçre’si olarak gösteriliyor.
Diğer yüzü ise, ülke içinde neredeyse sıfır bir sosyal koruma sistemi, muazzam bir toplumsal eşitsiz fotoğraf gösteriliyor.
Şili’nin makroekonomik istatistikleri, OECD verilerine göre ülkede olup biteni açıklamıyor. Sadece sorunların üzerini örtüyor.
Zira ülke içi ekonomik verilerle makro veriler arasında ciddi bir uçurum var.
Son yaşanan sosyal patlama, mızrağın artık çuvala sığmadığını gösteriyor.
Bir ülke düşünün, vatandaşlarının küçük bir kısmı muhteşem servet biriktirdiği için zengin değil; bir ülke düşünün vatandaşlarının çoğu rahatlıkla zevk alamadığı için yeterince zengindir.
Yanlış okumadınız... Ya da eksik kelimelerle bağlamından kopuk bir cümleyi analiz etmiyoruz.
Yani 18,5 milyon insanın yaşadığı Şili’de nüfusun yüzde 90’ını, nüfusun yüzde 16’sı elinde tutuyor.
Nüfusun yüzde 70’i ayda 660 dolardan fazla kazanmıyor. Ay sonuna kadar maaşın sıfır bakiyesi yetişmiyor bile.
Şililerin maaşları çok düşük olduğu için bir şeyin parasını ödemek ancak borç almakla mümkün oluyor.
Ulusal İstatistik Kurumu (INE) tarafından hazırlanan gelir anketine göre, çalışan nüfusun yüzde 50’si aylık 550 dolar kazanıyor. Mevcut asgari ücret ise 414 dolar.
Devletin finansal hacmi küçük. Sübvansiyonlar da yetersizdir.
Örneğin, halk sağlığı kaliteli değil. Nüfusun yüzde 20’si özel ilaç kullanıyor ve ilaçların da fiyatı yüksek.
Latin Amerika ve Karayipler Ekonomik Komisyonu (ECLAC) tarafından hazırlanan rapora göre, Şili’nin en zengin yüzde 1'i, ülke servetinin yüzde 26,5'ine sahipken; ülkenin düşük gelirlilerinin yüzde 50’si, ülke servetinin yalnızca yüzde 2,1’ini elinde tutuyor.
Şili’de her zaman sınıf savaşı olmuş, zengin ve fakir arasında her zaman sürtüşme yaşanmıştır.
Ancak bu sefer durum farklı.
Nüfusun büyük çoğunluğunun gelirinde yaşanan düşüş, ulaştırma, sağlık, eğitim, barınma ve diğer kamu hizmetleri, hane halkının bütçesine yük getiriyor.
Maaşlar halkın ihtiyaçlarına yetmiyor. Bu yüzden de Şili, Latin Amerika’nın hane halkı en borçlu ülkesi oluyor.
Kısacası, metro zammına isyan etmek krizin; yani buzdağının sadece küçük bir ucuna denk geliyor.
Metro zammından daha fazlası
Cumhurbaşkanı ve sağcı milyarder işadamı Sebastián Piñera için Latin Amerika’nın Silvio Berluscoloni’si diyebiliriz.
Tüccar/devlet başkanı, havayolu şirketinden, finans ve madenciliğe, medyadan tarıma ve telekomünikasyona kadar ciddi bir faaliyet alanına sahiptir.
Forbes dergisine göre, dünyanın ilk 500 milyarderi arasındadır.;
Bunun dışında Luksiç, Matte ve Edwards gibi büyük oligark aileler, Şili’nin tüm servetini topluyor.
Şili’de başta Edwards olmak üzere Luksiç, Matte, Rockefeller, Pinera ve Rotschild gibi ailelerin faaliyetlerini bilmeden ülkenin dinamiklerini anlayamayız.
Şili’de bakır ve üretim endüstrisi; siyaset, ekonomi, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, silahlı kuvvetler ve en önemlisi çalışma hayatının lokomotif sektörü ve can damarıdır.
Şili’de birçok şey, bazen direk, bazen de dolaylı olarak bakır endüstrisi ile açıklanır.
Hatt-ı zatında eski başkan Salvador Allende’ye yapılan askeri darbe de, Allende’nin bakır madenlerini milleştirmesi yani kamulaştırması yüzünden olmuştur.
Madenlerde çalışan işçiler, sendikalar ve kamyon şoförleri endüstrinin en alt bölümünü temsil ediyor.
İş/işçi hareketleri, siyasi partiler, sendikalar, kilise, STK’lar ideolojik alt yapıyı işçilerin ve ezilenlerin talepleri/düşünceleri üzerinden inşa ediyor.
Dolayısıyla eğitim, sağlık, emeklilik ve işçi hakları (sosyal güvenlik) ile ilgili talepler ve çözüm önerileri, sektörün emekçileriyle vücut buluyor.
Bugün Şili’de yaşananların görünmeyen arka planında:
- Bakır ve Nikel madenlerinden Çin ve ABD’nin daha fazla bakır talebi;
- Şili iş dünyasının Çin ve ABD ticaret savaşında, tercih edilmeye zorlanması;
- Küreselcilerle-ABD ulusalcıları arasındaki derin küresel kavganın Şili’de yaşanması;
- Evanjelistlerin muhafazakar-sağcı Pinera döneminde, ekonomik ve politik geniş bir alana nüfuz ederek, katolik kilisenin elemine etmesi bulunuyor.
Örneğin Şili'deki protestolar yüzünden, bakır, nikel ve lityum arzı durma noktasına geldi.
Dünyada bakırın ana üreticisi Şili’de protestolar, kırmızı metalin arzını tehdit ediyor.
Bakır fiyatları bu ay New York’ta yüzde 4’ten fazla yükseldi.
Hükümet karşıtı protestoculara işçiler, sendikalar ve şoförlerin desteği yüzünden üretim gerçekleştirilemiyor.
Elbette bakırın iki büyük müşterisi ABD ve Çin’in taleplerini geciktiriyor.
Çin, mega projelerle Şili’yi adeta kendisine bağlamak istiyor.
Çin, pasifik okyanusun altından geçerek Şili’ye ulaşan bir fiber-optik hattı döşemeye başladı.
Ayrıca Şili’de üretilen bakırın yüzde 20’sine talip.
Bunun yanında okyanusun altından hızlı tren projesini masaya getiriyor.
Şili, Latin Amerika’da ABD’nin ana müttefiklerinden birisidir.
Haliyle ABD, Çin’in Şili ve Latin Amerika’da bu kadar stratejik ilişki kurmasını istemiyor.
Oligarklar
Egemen sınıf/oligarkların otoriterleşmeye dönüşmesinin ardındaki temel faktör, ekonomik, politik ve sosyal ulusal/uluslararası statülerini korumakla alakalıdır.
Şili’de, derin bir eşitsizlik var; örneğin Edwards ailesinin sadece madencilik ve bankacılık sektörlerindeki serveti, Şili’nin gayrisafi yurt içi hasılasının (GSYH) yüzde 7’sine eşittir.
Edwards Şili'deki Anglo-Sakson olan en eski ailedir.
Luksic ailesinin serveti 17,4 milyar dolar ile GSYH'nin yüzde 6’sına eşittir.
ABD ve Avrupa emperyalizmiyle yakın bağlantıları olan bir avuç oligarşi, ülkeyi istediği gibi yönetebiliyor.
Şili’nin iktidar seçkinleri hâlâ homojen olduğundan, çoğunlukla aynı oligarşik ailelerden oluşuyor.
Şili’nin iktidar seçkinleri, Agustin Edwards ailesi, Iris Fontbones, Andronicus Luksic'in aile üyeleri, Angelini ailesi, Eliodoro Matte ailesi ve milyarder başkan Sebastián Piñera’dan oluşuyor.
Edwards’lar, ABD’deki Rockefeller’in Latin Amerika’daki en sadık destekçisidir.
Edwards ailesinin tarım, medya, bankacılık, balina avcılığı ve yatçılık alanlarında Rockefeller grubu ile yakın ilişkisi var.
Nixon döneminde -bilinmeyenler hariç- Allende’yi devirmek için 2 milyar dolar aldı.
Baba Edwars döneminde, Şili-Bolivya-Peru savaşının çıkması için yoğun bir medya çığırtkanlığı ve propagandası yaparak, Şili toplumunu ikna etti.
Baba Edwards bir dönem Milletler Cemiyeti’nin Başkanlığı’nı da yaptı.
Rothschild ailesi de bankacılık ve tarım alanında Şilili oligarklarla ticari ortaklıklar geliştiriyor.
Rothschildler, Şili’de zengin üzüm bağlarını endüstride dönüştürerek, şarap ihracatı gerçekleştiriyor.
Genellikle Avrupalı göçmenlerin torunları olan bu aileler, bugüne kadar varlıklarını, siyaset ve ticaret alanında sürdürmeye devam ediyor.
Bunların dışında Şili ve ABD hükümetlerinin tam desteğiyle evanjelik ve Protestan cemaatlerinde güçlü bir etkisi bulunuyor.
Özellikle Pinoche askeri darbesiyle sayıları hızlıca artan Protestanlar, sağ-muhafazakar ve orta-sol hükümetler döneminde etkileri artmış.
Evanjeliklere, komünizme karşı çıkması için ülke genelinde CIA fonlarından, milyonlarca dolar tahsis edilmiştir.
Göstericilerin sloganlarında “sosyal adalet” vurgusu yapması ve İncil’e atıf yapılması, aslında evanjeliklerin ayrıcalıklı bir sınıf görülmesine “karşı” isnat ediliyor.
Bugün Şili nüfusunun yüzde 17’si Protestanlardan oluşuyor.
Dışlanan Katolik örgütler, bu durumdan memnun görünmüyor.
Şili’de, yüksek sosyal tabaka/sınıf, refah içersinde yaşarken, Şilililerin çoğunluğu arasında (işçiler, çalışanlar, öğrenciler, aydınlar) zor şartlarda yaşıyor.
Allende döneminde kamulaştırılan linyit ve bakır madenlerinin çoğu yabancı veya karma şirketlere verildi.
Şililerin çoğu, ülkedeki zenginlikten pay alamıyor.
Mesela şu kurumlar yabancı ortaklara aittir:
- “Sociedad Chilena de Litio” (lityum içeren ürünler)
- “Sopmpania Minera San Jose” (altın, gümüş, bakır cevheri madenciliği)
- “Copmpania Minera Disputada de Las Sondes” (bakır, molibden madenciliği)
- Kanadalı Barrick Gold, “Sodelso” (bakır, molibden, altın, gümüş)
- “Minera de Chile'den Sociedad Quimica” (iyot çıkarma)
- “Comparania del Pacifiço SA” ve “Copmpania Minera Santa-Fe” (demir cevheri)
Dünyadaki en büyük bakır madenlerinden Escondida, Şili'de bulunuyor.
Yabancı yatırımların madencilik sektöründeki payı yüzde 60’tan fazladır ve üretimin yüzde 90’ı ABD'ye ihraç ediliyor. Geriye kalanı ise Çin ithal ediyor.
Şili halkı ile yabancılar arasında pratik haklarda eşitlik varken, yabancı yatırımcı ciddi ayrıcalıklara sahiptir.
Sınırsız kar transferi, bürokratik kolaylık ve diğer finansal teminatlar sağlanıyor.
Şili’nin iktidar seçkinleri hâlâ homojen olduğundan, çoğunlukla aynı oligarşik ailelerle ticari ilişkiler yürüyor.
Yabancı şirketler ile yerel oligarşinin İngiltere ve ABD iş çevreleriyle 100 yıldır yakın ticari temasları var.
Oligarklar, madencilik endüstrine yaptığı yatırımlar ve madenciliğin ihtiyacı yüzünden yaşanan su kıtlığı ekolojik bir felakete dönüşüyor.
Bunun sonuçları, madencilik endüstrisinde kullanılan yaklaşık 6 milyon nüfusu derinden etkiliyor.
Özellikle Atacama çölü gibi kurak bölgelerde, su kaynaklarının tükenmesi ciddi sorun teşkil ediyor.
Sonuç olarak ABD-Çin ticaret savaşı devam ederken, Piñera yönetimi, ya Şili toplumunun ihtiyaç duyduğu değişiklikleri yapacak/verecek ya da Trump-Xi Jinping ticaret savaşının bir başka kurbanı olarak hatırlanacak.
ABD ile Çin arasındaki ticari savaşı, Şili’yi doğrudan etkiliyor.
Şili gibi ihracatçı ekonomilerde olumsuz çarpan etkisi yapıyor.
Bu ülkelerin her ikisi de, Şili şirketlerine ana yatırımcı olarak hayati bir rol alıyor.
Şili gibi dünyanın en eşitsiz ve hizmetlerin ticarileştirildiği yerde, Piñera’nın önlem almaması durumunda; Şililer ya bir şeyleri kendileri değiştirecek (kaos) ya da insanlar daha derin çözümler talep etmeye devam edecek (Başkanın istifası).
Tüm bu olumsuz dengeler ışığında Pinera’nın bu hükümeti götürmesi çok zor gözüküyor.
Öğrencilerin metro biletine yapılan zamlara karşı yaptıkları itiraz, hayati bir öneme sahip.
Bütün toplumu (doğrudan etkilemeyen bir hadiseyle) harekete geçirmeyi başardılar (çünkü metro ve otobüslerde indirimli bir fiyat almışlardı).
Ancak halk isyanı, nüfusun alt ve orta kesimlerini cezalandıranlara karşı sadece bir itiraz değil.
Aynı zamanda gençlerin katılımıyla gerçekleşen bu toplumsal tepki, bir “dışlanma modelinin” reddedilmesinin en güçlü tezahürüdür.
Hükümetin protestoculara karşı orduyu sokağa çıkarması yanlıştı.
Oligarklar, bilgi akışını manipüle ediyor ve medyayı kontrol ediyor, bu yüzden gerçekler ortaya çıkmıyor.
Ancak baskı devam ederse, 2011 yılında Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu sarsan devrimlere benzer bir “Latin Amerika baharı” gerçekleşebilir.
Zira Latin Amerika’da;
Arjantin’de sağcı hükümet değişti.
Paraguay, Meksika ve Brezilya durgunlukta.
Peru, Haiti, Honduras, Bolivya ve Ekvador derin politik krizde ve sokak gösterileri yapılıyor.
Bu bağlamda Şili bir vaha gibi görünüyor.
Çünkü her şey var.
Her şey olabilir.
Latin Amerika'daki popüler ayaklanmalar, Amazon ateşinin ortasında, bir sosyo-ekonomik volkanik patlama yapabilir.
Sismondi’nin dediği gibi;
Ekonomi bir hesaplama bilimi değildir. Ekonomi, bir ahlak bilimdir.
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish