Suudi-Pakistan Savunma Paktı, Trump'ın son çıkışları: Hindistan oldukça kaygılı…

Dr. Duygu Çağla Bayram Independent Türkçe için yazdı

Pakistan ve Suudi Arabistan arasında bir savunma anlaşması imzalandı, 17 Eylül 2025, Riyad / Fotoğraf: Pakistan Başbakanlık Ofisi

Hindistan'ın en önemli ortaklarından biri, kapsamlı stratejik ortağı Suudi Arabistan'ın desteğini kazanmak için yıllarca uğraşan Modi, 75'inci yaş gününde tatsız bir doğum günü sürprizi ile karşılaştı: Birine yapılan saldırının her ikisine de yapılmış sayılacağını ilan eden Suudi-Pakistan Stratejik Karşılıklı Savunma Anlaşması imzalandı.

Suudi Arabistan bunun Delhi tarafından Hindistan'ın güvenliğine yönelik doğrudan bir tehdit olarak algılanacağını biliyordu.

Delhi hızlı tepki verdi ve bunu ulusal güvenliğine bir tehdit olarak gördü.

Resmi açıklamasına bakıldığında Delhi'nin cesur bir tavır takınmaya çalıştığı görülüyor ancak bu Pakistan'a yönelik saldırı-savunma seçeneklerinin daha da karmaşıklaştığını fark etmediği anlamına gelmiyor.

Mayıs ayında Pakistan'a karşı başlattığı Sindoor Operasyonu ters tepmiş; İslamabad'a karşı kesin bir üstünlük sağlayamamış, caydırıcılık kurmak isterken bunda başarısız olmuş, arzuladığı uluslararası desteği görememiş, aksine kısa vadede Keşmir uluslararasılaşmış ve çatışmada, diplomaside, anlatılar oluşturmada yalnız kalmıştı.

Kısacası bu pakt, mayıstan sonra dış politikasına aldığı ikinci bir darbe gibi gözüküyor; Trump'ın çıkışları ile Delhi-Washington ilişkilerinin dibe vurması dikkate alınarak buna üçüncüsü de diyebiliriz (yine Trump kaynaklı dördüncü darbe ise yazının sonlarına doğru geliyor).

Modi, Suudi Arabistan'ın desteğini kazanmak için yıllarca uğraştı, ilişkileri kapsamlı bir stratejik ortaklığa yükseltti ve nisan ayındaki son gezi de dahil ülkeye sık sık ziyaretlerde bulundu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Hatırlayın, nisan ayında büyük bir ikili görüşme için Suudi Arabistan'da bulunan Modi, Pahalgam terör saldırısının ardından ziyareti yarıda kesmiş ve sonrasında saldırıdan Pakistan'ı sorumlu tutan Hindistan, Sindoor Operasyonu başlatmıştı.

Modi'nin doğum gününe denk gelen zamanlama, Delhi'nin askeri alışverişler, ortak tatbikatlar ve nisan ayında Savunma İşbirliği Bakanlar Komitesi'nin kurulması yoluyla Suudi Arabistan ile büyüyen bir savunma ortaklığı arayışına karşın Riyad'ın Hindistan'ın hassasiyetlerine kayıtsız kaldığını gösteriyor.

Kendi nüfuzunu yansıtmak isteyen Riyad, Pakistan ile imza edilen pakt sayesinde, askeri personel ve çoğunlukla sembolik gibi gözüken nükleer sigorta sağlıyor ve Hindistan, Amerika ve diğerlerine kendi yolunu çizeceğinin sinyalini veriyor olabilir.

Anlaşma sonuçları henüz ayrıntılı bir gözleme muhtaç olsa da ilk bakışta daha çok İsrail saldırganlığından kaynaklanıyor gibi algılanıyor.

Pakistan'ı Ortadoğu diplomatik ve savunma arenasına dahil etmek, Trump yönetiminin yayılmacı bir dostunu Arap dünyasına karşı bitmek bilmeyen bir saldırganlığın mantıksız ve öngörülemez sonuçları konusunda uyarmak için yaptığı zayıf bir girişim olabilir.

İsrail füzelerinin Suudi hava sahasını geçerek Amerika'nın en yakın müttefiklerinden Katar'ı (Şeyhi yakın zamanda Trump'a bir uçak hediye etmişti) engellenmeden vurduğu son olay, bölgede konuşlu Amerikan hava savunma sistemlerindeki çatlakları ortaya çıkardı. 

Daha da önemlisi, Trump'ın İsrail'in Gazze'yi yok etmesine tam destek vermesi, Arap ülkeleri üzerinde baskı oluşturdu.

Yani Riyad artık Amerikan garantilerini tek başına yeterli görmüyor ve güvenlik kaynaklarını çeşitlendiriyor da olabilir.

Dolayısıyla, bu pakt Hindistan'a yönelik olmasa da yine de Delhi için karmaşık yollar ile ciddi sonuçlar doğurabilir.

Hindistan için bu anlaşma, Pakistan'ı uzun süreli bir çatışma ile tüketme yanılsamasını ortadan kaldırıyor, yani tahammül açığı kapatılıyor olabilir, örneğin.

İslamabad, nükleer caydırıcılık ve Çin'in giderek derinleşen silah desteği ile güçlü bir yerel savunma duruşunu sürdürüyor ancak enerji tedariki ve uzun süreli çatışmalar sırasında finansal sürdürülebilirlik gibi iki kritik alanda savunmasız kalıyordu.

Pakistan artık önemli bir savunma-savaş derinliğine sahip olabilir:

Bir tarafta Çin silahları ve mühimmatı, diğer tarafta Suudi petrolü ve parası

Bu, Hindistan'ın tarihsel olarak güvendiği kısıtlamaları ortadan kaldıran endüstriyel ölçekte bir tedarik zinciri anlamına gelir.

Bu arada, anlaşmanın yalnızca konvansiyonel tehditlerden ve konvansiyonel savunmadan mı bahsettiği henüz belli değil.

İslamabad ve Riyad'ın antlaşma ile anlaşma arasında bir ayrım yapıp yapmadığı açık olmasa da bunun bir antlaşma düzeyinde olmadığı görülüyor ve anlaşma, her iki ülkeye yönelik herhangi bir saldırının her iki ülkeye de yapılmış sayılacağını belirtiyor olsa da bu yine de otomatik bir nükleer şemsiye anlamına gelmeyeceği gibi savunma iş birliği eşittir otomatik savaş taahhüdü anlamına da gelmiyor.

Pakistan'ın Suudi Arabistan'a nükleer şemsiye sağlamasını içerip içermediği konusunda netlik olmasa da bu konuyu çevreleyen belirsizliğin başlı başına büyük bir caydırıcılık potansiyeli yaratabileceği de söyleniyor ki nükleer caydırıcılık konusunda bu, doktrinel bir değişimden çok, en iyi ihtimalle örtük bir güvence olabilir, çünkü Pakistan'ın Hindistan odaklı nükleer şemsiyesini resmen Ortadoğu'ya, Suudi Arabistan'a genişletmesi pek olası gibi durmuyor, ancak belirsizlik dahi Riyad'ın amaçlarına hizmet edebilir.

Ve İslamabad için konu muhtemelen daha çok mali-finansal hesap gibi gözüküyor.

Bu gelişmenin, İslamabad'ın hem Washington hem de Pekin ile iyi bir diplomatik konumda olduğu bir dönemde yaşandığı özellikle dikkate alınmalı.

Büyük olasılıkla Pakistan artık ihtiyaç duyduğu ve Trump yönetiminin de satmaya istekli göründüğü Amerikan silahlarını Suudi Arabistan'ın parasıyla satın alabilir.

Paktın İsrail'in savunma politikası üzerindeki doğrudan etkisini kaybet(miş gibi) görünen Amerikan hükümetinin onayı olmadan gerçekleştiğini düşünmek gerçekten gerçekçi değil.

İki imzacıdan herhangi birine yönelik bir saldırı durumunda ortak savunma anlaşması daha çok Riyad'dan İslamabad'a silahlı kuvvetlerini güçlendirmek için fon akışı sağlanacağı anlamına geliyor.

Burada Washington'ın Delhi'ye "Amerika'dan daha çok silah satın alın" gibi bir talebi ve Delhi'nin "şimdilik hayır, temkinli ve yavaş ilerlemeliyiz" gibi bir yanıtı dikkate alınız ve dolayısıyla Trump yönetimi de "tamam öyleyse biz de bunu Pakistan'a satacağız" diye karar kılmış ve İslamabad'ın bunun için finansa ihtiyacı olduğunu da gözeterek böyle bir yol bulmuş olabileceğini de dikkate alınız.

Yani, Suudi-Pakistan paktı konusunda Hindistan tarafında bu yönde çok fazla kaygı var ancak Pakistan'ın Hindistan ile yaptığı savaşlarda (1965, 1971 ve 1999 Kargil) Riyad zaten mali yardım ve diplomatik destek sağlamış ancak Hindistan'a karşı hiçbir zaman asker konuşlandırmamıştı.

Burada -dikkati çekeceğim noktaya geliyorum- Amerika sessiz ama merkezi bir aktör gibi görünüyor: -Afganistan'a da geri dönmeye çalışan- Washington; Afganistan, Pakistan ve Orta Asya'da nadir toprak elementleri ve hidrokarbonları ortaklaşa keşfetmek, kritik mineralleri güvence altına almak ve enerji koridorlarının stratejik kapsamı dahilinde kalmasını sağlamak için Riyad ile birlikte çalışıyor.

Aynı zamanda, Hint rafinerilerine Rus ham petrol ithalatını azaltmaları için baskı yaparak Amerikan LNG ve Suudi petrolünün Avrupa ve Hindistan'da pazar payını yeniden kazanmasına yardımcı oluyor.

İslamabad-Riyad anlaşmasının ardından Hindistan'ın Suudi Arabistan ile petrol ilişkilerini yeniden değerlendirip değerlendirmeyeceğini görmek enteresan olacak.

Burada Suudi Arabistan'ın Hindistan'ın petrol ithalatındaki payının azalmasına ilişkin kaygılarını değerlendirmek önemli.

Hindistan, çeşitlendirilmiş bir tedarikçi portföyüne sahip ve fiyatları kontrol altında tutarak Rusya'dan petrol alımlarından vazgeçmedi.

Ve bu arada da Trump yönetimi Delhi'ye yönelik baskıyı artırıyor: Hint mallarına yüzde 50 gümrük vergisi uygulamakla yetinmeyen Washington, Hindistan tarafından işletilen İran'ın Chabahar Limanı için 2018 yaptırım muafiyetini iptal ederek yine Delhi'ye özgü bir cezai adım attı.

2018 muafiyetini iptal etme ve şimdi Chabahar liman projesinde yer alan tüm kuruluşlara yaptırım uygulama kararı, Hindistan'a yöneltilen stratejik bir darbe daha, evet başlarda sözünü ettiğim dördüncü...

Bu muafiyet, Hindistan'ın Afganistan ve Orta Asya ile ticaretinin bir kapısı ve Çin'in Kuşak ve Yol projesi kapsamındaki Pakistan'ın Gwadar limanına stratejik bir karşı hamle olan Chabahar'ı geliştirmek ve işletmek için 2024 yılında 10 yıllık bir anlaşma imzalamasına olanak tanıyordu.

Yani proje Afganistan'a alternatif bir erişim yolu oluşturmayı ve Kabil'in Pakistan'a olan bağımlılığını azaltmayı amaçlıyordu.

Güzergâh aynı zamanda Orta Asya'ya da erişim sağlayacaktı.

Ki çok yakın zamanda İran, Hindistan ve Özbekistan arasında üçlü bir toplantı gerçekleştirilmişti.

Trump'ın bu adımının, İran'ın da üyesi olduğu Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) toplantısının ardından ve toplantıda Modi, Putin ve Şi'nin Trump'ı sarstığına dair görüntülerin ortaya çıkmasının ardından geliyor olması önemli.

Elbette Çin de Chabahar bölgesindeki kalkınma projelerinde yer alıyor ve bu projenin Uluslararası Kuzey-Güney Koridoru'na bağlanmasıyla Rusya ile bağlantı da kolaylaştırılacak.
 


Washington, Gwadar projesini hiçbir şekilde engellemeyerek veya yaptırım uygulamayarak bir anlamda bu alanda Pekin'i stratejik olarak destekliyor ve Delhi'nin stratejik çıkarlarına zarar veriyor gibi görünüyor.

Trump, muafiyeti 29 Eylül'den itibaren kaldırarak, Chabahar'daki Hint devlet şirketlerine yaptırım uygulama tehdidinde bulunuyor ve bu adeta Hindistan'ı Çin'in nüfuzuna karşı bir denge unsuru oluşturduğu için cezalandırıyor.

Yani burada çok çarpıcı bir ironi söz konusu: Delhi, bir zamanlar Trump'ın ilk dönem yaptırımlarına uymak için tüm İran petrol ithalatını durdurarak kendi çıkarlarını kısıtlamıştı ki bu uyum, Pekin'e büyük bir kazanç sağladı ve onu, dünyanın en ucuz ham petrolü olan İran'ın indirimli ham petrolünün neredeyse tek alıcısı haline getirdi ki böylece Çin'in enerji güvenliği, Hindistan'ın aleyhine güçlendi.

Yani, Trump'ın azami baskısı, Pekin için her zaman azami kazanç anlamına gelirken bedelini de Hindistan ödüyor gibi bir durum ortaya çıkmış oluyor.

Bu arada Delhi, durumla başa çıkmak için elbette diplomasiyi deneyebilir ancak Amerika bunu ticaret tavizleri koparmak ve Hindistan'ı Rusya'dan petrol alımlarını durdurmaya veya en azından kademeli olarak azaltmaya zorlamak için muhakkak kullanacaktır ki yaptırımlar uygulandıktan sonra da bunları kaldırmak o kadar da kolay değil.

Ve Delhi'nin Moskova ile ilişkileri Avrupa Birliği için de bir sorun, bakalım Rusya ile ilişkilerinin bozulmayacağı bir ticaret anlaşması nasıl olacak?

Delhi'nin bu kadar ilgi duyduğu Chabahar Limanı yaptırımlarından muafiyet kalkması ile Hindistan'ın İran ile ilişkileri de sınanıyor, ayrıca IMEC de rahatsız görünüyor.

Ayrıca Amerika ve Avrupa Birliği gibi en büyük iki pazara satış yapmazsa Delhi'nin ekonomik olarak büyümesi de zor.

Kısacası, bir süredir sallantıda olan Hindistan sarsılmaya devam ediyor.

Trump yönetimi Delhi'yi Pakistan, Rus petrolüne gümrük vergileri ve İran'a uygulanan Chabahar yaptırımları ile sıkıştırıyor.

Trump ve Modi'nin göstermeye çalıştığı samimiyet ve ortak değerler, demokrasi, denizlerde hareket özgürlüğü gibi basmakalıp sözler sanki bir anda buhar oldu...

Trump'ın gümrük vergilerinin yarattığı ilk şoktan sonra Hindistan artık kendini bu yeni normale adapte etmeye başlıyor ve Delhi-Washington ilişkisinin iniş çıkışlı salt bir işlemsel ilişki olduğunu kabul etmeye başlıyor ve Kissinger'ın "Amerika'nın düşmanı olmak tehlikelidir ama Amerika'nın dostu olmak ölümcüldür" sözünü dikkate almaya başlıyor.

Son gelişmeler aksine Delhi'yi -yapabildiği ölçüde- Ortadoğu'da sağlam bir dayanak noktası elde etmek için İsrail, İran ve Birleşik Arap Emirlikleri ile stratejik ortaklıklarını genişletmeye ve Batı baskısına karşı kendini korumak için Rusya ile savunma ve enerji bağlarını güçlendirmeye, Çin ile özellikle ticari ilişkileri yapılandırmaya ve hem Washington'ın hem de Pekin'in yörüngesine kapılmadan çok kutupluluğu daha da diretmeye yöneltecektir.

Hindistan Trump'a tamamen boyun eğecek kadar zayıf değil, ancak Amerikan zorbalığına karşı inandırıcı bir kaldıraç gücüne sahip olacak kadar da güçlü değil; işte bu da Delhi'nin orta güç ikilemi.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU