Milli güvenlik

Gürsel Tokmakoğlu Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Independent Türkçe/ChatGPT

Şuradan başlıyayım… Milli Güvenlik Akademisi vardı, devlet adamı yetiştirirdi.

Devlet adamı demek, ülkenin milli güvenlik konularını bilen, o yolda donanımlı bir kişi olmak ve diğer yetişmiş kişilerle birlikte ortak değerleri savunan demekti.

Şimdi de bunlar var, ama ben bildiğim dönemi işaret ederek ifadelerime başladım.

Milli güvenlik (ulusal güvenlik) kurumsal olarak bilinen ve geliştirilen temel (veya varoluşsal) bir konu idi.

Asker kadar, bakanlıklar, bürokratlar, akademisyenler, medya mensupları, vs. ülkenin içeride ve dışarıda milli menfaatleri icabı faaliyeti olanların hepsi Milli Güvenlik Akademisi'nde eğitim alırdı. 

Şimdi nasıl bilmediğim için pek bir şey söyleyemiyorum.

Ama örneğin kamuoyu önüne çıkıp konuşan bir akademisyenin böylesi önemli konularda bilgi sahibi olmadığını veya biliyorsa da başka türlü davranış içinde olduğunu görünce, açıkçası tereddüt ediyorum.

Bugün böyle bir konuda, eğitim alanında bir eksik mi var?

Tanık olduğum duruma bakarak genellemek istemediğimden ve kesin hüküm getiremediğimden dolayı bildiğim zamanı açıklamayı seçtim, bir kastım yok.

Yine hatırlatırım, Fetullahçılar her alana el atmıştı ve bu Milli Güvenlik Akademisi'ni de zehirlemişlerdi.

Daha sonra Fetöcülerin bir kısmı darbe girişiminde bulundular, bir kısmı renklendiler ve belki de şimdi aramızdalar.

Ben bunları da bilemiyorum, adalet mekanizmasının ve kamu vicdanının işi…

Hatta bu tür milli (ulusal) kurumlarda ders işleme biçim ve içerikleri değişmiş olabilir, başka kurumlar da devreye konmuş olabilir, şimdi nasıl bilmiyorum.

Hatta kimler bu eğitimden geçiyor, bunu da bilmiyorum.

Ben karşıma çıkan örneğe göre bu hassas konuda milli güvenlik konusunda bazı hatırlatmalar yapmak istiyorum, muradım bu.

En azından konunun bir ülke, egemenlik, millet, devlet ve güvenlik bahsi olduğunu böylelikle işaret edebildim herhalde.

Buradan yola çıkarak devam edeyim.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Eğer kamuoyu önüne çıkıp konuşan bir uzman; tehdit ne, düşman ne, milli mücadele nasıl yapılır, milli güvenlik siyaset belgesi ne, bir ülkenin kurumlarının sorumluluk ve ilgi alanı neye göre tespit edilir, uluslararası ilişkilerde ve çeşitli uluslararası kurumlarda ülke yararına savunular nasıl gerçekleştirilir, güç mücadelesi ne, nasıl yapılır, savaş ve savaş dışı mücadeleler nasıl cereyan eder, bunun gibi konuları bilmiyor veya bildiklerini de başka şekillerde anlatma yolunu seçiyorsa, bu benim dikkatimi çeker. 

Neden?

Ben bu eğitimleri almış biriyim, devlet adamlığı, üst düzey bürokratlık yaptım, uluslararası noktalarda bulundum, diplomasi ve savaş meydanı dahil.

Hatta net söyleyeyim; ben gücü yerinde hissettim, ülkenin, kurumun, dostun, düşmanın, savaşın, silahın, sert gücün, diplomasinin, propagandanın…

Uygulamayı, başka ülkelerin uygulamalarını biliyorum. Karşımda konuşanın da bunları bilip bilmediğini ister istemez tartabiliyorum.

Ben deyip anlatıyorum ama şundan dolayı; konu hassas, buradan yola çıkarak "biz" dememiz gerektiğini işaret etmek için bu yolu izliyorum.

Dolayısıyla "biz böyleyiz, bu donanımda ve inançtayız" dediğimiz zaman ortaya çıkan ne olur biliyor musunuz?

Bizim insan kaynağımızın milli kapasitesi ve şuuru ortaya çıkar, bu dosta düşmana bir mesaj olur.

Birlikte bir güç haline gelmemiz gerekir, bundan dolayı böyle tarif ediyorum.

Örneğin, ülkeye herhangi bir tehdit var mı, yok mu? Varsa tehdit ne?

Bunun gibi değerlendirmeleri yapmak için önce tehdidi bilmek gerekir, öyle değil mi?

Bir uzman tehdidin ne olduğunu kendi merak edip öğrenmediyse, bunu doğru bir şekilde nerede öğrenecek?

Benzer şekilde düşman ne? Düşmanlık konularında prosesler neler?

Devlet nizamında ve uluslararası katmanlarda bu konuda neler yapılır, kim neyi bilecek, işbirliği ve koordinasyon nasıl gerçekleşecek?

Caydırıcılık bahsinin nasıl sonuçlar verdiğinden kim bilgi sahibi olacak?

Uluslararası yükümlülükler bahsi nasıl formülleştirilecek?

Tehdit oluşturulur. Tehdide maruz kalınır.

Tehdit bazen düşman olur, bazen engel, ilerlemenin önünde set olur.

Ben bunu bir uzmana nerede öğreteceğim? 

Örneğin, İsrail veya Yunanistan'ın bizzat kendisi Türkiye için tehdit olabilir veya onların oluşturdukları tehditler nedeniyle ilerlemenizi engelleyebilir.

Eğer bir uzmansanız, siz bu durumun seviyesinin ileride veya geride durduğunu, hatta yeterince engellerin olup olmadığını, nerelerde ne tür mücadeleler verildiğini bilmek zorundasınız.

Bilmeden olmaz!

Mücadeleler illa askeri olmayabilir.

Askeri ise bile savaş yapmak mecburi değildir.

Caydırıcılık bahsi burada devrededir.

Tedbirler alınır ve engeller kaldırılır veya kaldırılması için mücadele edilir, askeri olanın dışında, politik, ekonomik, sanayi ve ticaret, finans, sosyo-kültürel, bilimsel ve teknolojik, bilişim, siber, uzay, ulaşım, enerji, vs. alanlarda.

Düşman ne? İlan edilmesi parlamentonun işidir.

İlan edilmeden öncesi, düşmanca olan durum veya tutum ne?

Hasım veya rakip ne? Müttefik bile olsa rekabette, uluslararası güç mücadelesinde tutum sergilemek, politika yapmak nasıl olur? 

Düşmanca bir tavır olur, düşmanlığa maruz kalınır, egemenlik hakkınız çiğnenir, dersiniz ki millete soralım, ne yapacağız.

Millet irade gösterebilir, "savaş yetkisi verdim, gerektiğinde kullan".

Bunlar anayasal çerçevede olan konular.

Ama işin içine politika girer haliyle.

Politikacılar, partiler, vs. bu konuda tartışırlar, süreçler hızlıca işler veya itidalli olunur, duruma göre.

Egemenlik ne?

Milli (ulusal) egemenlik…

Sınır neresi?

Sorumluluk ve ilgi alanı ile bu nasıl açıklanır.

Örneğin, bir Fransız, İngiliz, Amerikalı, Rus, kendi ulusal egemenliği için Hint-Pasifik bölgesinde, Atlantik'te, Avrasya'da, Afrika'da olabilecek, ama siz, benim sınırım bu kadar diyeceksiniz, bu bakış açısına ne diyeceksiniz?

Politika mı, yoksa milli şuur sahibi olmak mı?

Milli şuur ne demek?

ABD, İsrail veya Avrupa Birliği kurumsal yapısı, kendine göre Doğu Akdeniz'de politika yapacak, Türkiye'ye engel çıkartan politikaları ileri sürecek, siz bunları oturup tartışacaksınız, "bunlar düşmanca değil ki" diyeceksiniz, "zaten savaş da olmuyor ki" diyeceksiniz…

Bu nasıl bir bakış açısı? 

Engel demek tehdit demek, daha ne olsun?

Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (Kırmızı Kitap) bunun için var.

Hedefler, politikalar, tarifler…

Bunlar devletin işidir ve sonucundan elbette herkes nasibini alır.

Devlet bu ciddi işini Milli Güvenlik Akademisi içinde öğretir, yeteri kadar.

Jeopolitik ve strateji bahisleri bundan dolayı inceden inceye örülür.

Dış politika, iç politika, vs. işlenir. Her şey kontrol edilir.

Egemenliğinize kastedecek kimsenin olmaması için çaba sarf edilir.

Tehditler, terör ve suç örgütleri, ajanlar, kaçakçılar, vs. çeşitli şekillerde karşınıza çıkar.

Bunlar ilerlemenizi engeller, yavaşlatır veya yolunuzu saptırmak ister.

İzlersiniz, önlemler alırsınız.

Önlem alıp başarılı olduysanız, mücadeleyi kimse görmeyebilir, ama bunlar yok demek değildir.

Eğer tehditler büyüdü, organize olan tehdit durumu belli tecavüzkar fiillere girişti, o halde düşmanlık durumu ortaya çıkar ve bunun tedbirleri de vardır, alınır.

Alınan tedbirler yetmez ise gerekirse savaş edilir, durup dururken olmaz bunlar.

Savaş olmadı diye düşman da yok, yapılan bir şey de yok denir mi?

Tehdit bir doğal olay da olabilir, sel tehdidi, deprem tehdidi, gibi.

Hatta salgın hastalıklar bile tehdittir.

Bütün bunlar milli güvenlik konularıdır.

Asker kadar itfaiyecinin, ormancının, sağlıkçının, vs. mücadelesi söz konusudur.

Bir salgın hastalığa sebep olan virüs tehdit konusudur.

Düşman demezsiniz buna.

Ama eğer virüsü, ajanı bilerek sizin alanınıza bulaştıran ülke, örgüt, vs. varsa, işte bu düşmandır.

Düşman daha ziyade belirgin bir ülke, örgüt, kişi, olur.

Düşmanca faaliyet egemenliğinize kastetmekle alakalıdır.

Egemenlik sınırınız ülke sınırları olabilir, ama bu da başka bir konudur.

Mesela Kudüs'e, Girit'e, İstanköy'e, Batı Trakya'ya, Musul ve Kerkük'e ait elinizde Osmanlı'dan kalma tapularınız var ise, Türkiye'nin sınırlarını belirleyen anlaşmaları yapmış olsanız bile, bugün o tapuların olduğu noktalardaki insanların hak ve menfaatlerini kim savunacak?

Anlaşmaların içindeki takip edilmesi gereken hususlardan kim sorumlu olacak?

Asimilasyon gibi kavramlar neden var?

Diyelim elinde tapusu olan biri gitti uluslararası mahkemeye başvurdu ve sizden avukatlık hizmeti istedi, destek vermeyecek misiniz?

Bana ne bundan mı diyeceksiniz? 

Uluslararası ilişkiler canlıdır, çizgi çizip şurası var, burası yok diyemezsiniz.

Hak ve menfaatler sürekli takip edilir.

Hatta bazı haklar çıkarınıza gelişecek, refah ve güvenliğinizi perçinleyecekse, bilerek, inisiyatif alarak, bazı alanlarda ilerleme göstereceksiniz.

Bunlar, bu dünyanın konularıdır; yapan ilerler, yapmayan yerinde sayar veya geriler.

Güç mücadelesi dinamiktir.

Mücadele topyekûn verilir.

Milli (ulusal) bilinç ve şuur bundan gereklidir.

Herkesin koştuğu yerde siz yerinizde sayamazsınız.

Örneğin, ortaklıklar önerirsiniz.

Dersiniz ki Libya'ya, gel beraber çalışalım.

Ortaklık anlaşması imzalarsınız, onun egemenlik alanında olabilir, uluslararası alanlarda olabilir.

Başkaları yapacak da siz yapmayacak mısınız?
 


Bilerek Libya örneğini verdim.

Bakın uluslararası sistem, terör veya içerideki rejim gereği olur, sebep her neyse, şu an Libya bitik durumdaysa, siz onu ayağa kaldırmak için çaba sarf ediyorsanız bu kötü mü?

İnsani değil mi? İşte size sorumluluk ve ilgi alanı bahsi.

Hukuk mu? İşte karşılıklı yapılan anlaşmalar.

Yetmedi mi?

Başka ortaklar da alırsınız, çalışırsınız birlikte…

Suriye bizim çok önemli bir konumuz.

Sınır güvenliği, terörle mücadele, hatta tarihi ortak paydalar…

İsrail ne yapar?

O da kendi çıkarına hedeflerini gerçekleştirir.

Şimdi her iki ülke birbirinin rakibidir.

Ama bazen durum karışır, tehditlerden söz edersiniz, bazen de düşmanlıklardan.

Korkmayacaksınız, cesaretle çalışacaksınız… 

İyi de Suriyeli, Suriye'nin gerçek sahipleri ne düşünecek?

Onları yok sayamazsınız, asıl olan onların refah ve güvenliğidir, huzuru ve istikrarıdır.

Böyle olursa zaten çıkarınızadır.

Ama Suriye'yi bölmek isteyenler çıkar ise İsrail, ABD veya yereldeki bası örgütler, fırsatçılar, bunlar engeldir, tehlike saçan unsurlardır…

Doğu Akdeniz, Levant bölgesi bir bütündür.

Esasında Levant alanı Doğu Akdeniz'in tamamıdır, Libya'dan başlar, Yunanistan'ı ve Ege'yi (Adalar Denizi'ni), sonra Kıbrıs'ı geçer, Türkiye, Lübnan, Suriye ve İsrail'i içine alır, Mısır ve Süveyş içindedir, kıyıda kalmaz daha içerilere uzanır.

Bunlara bir bütün halinde bakılır.

İsrail veya Avrupa böyle bakacak da siz ne yapacaksınız?

Başkaları Güney Kıbrıs'a silah gönderecek de siz yerinizde mi duracaksınız?

Güney Kıbrıs'ın bölgesinde deniz parsellenecek ve şirketlere ihaleler verilecek, siz benim de anlaşmalardan doğan hakkım var, demeyecek misiniz?

Bugün Avrupa Birliği ile İsrail Münhasır Ekonomik Bölge sınırı olarak komşudur.

Avrupalılar, Amerikalılar, İsrail ve bazı büyük petrol şirketleri bu bölgede projeler ve savunma işbirliği anlaşmaları yaparak kendi politikalarını geliştiriyorlar.

Bu sizin için bir tehdit (engel) değil midir?

Düşmanlık olabilir de olmayabilir de ama rekabet kesin vardır.

Siz her duruma göre hazırlık yapacak ve beklemeyeceksiniz, sahada ve masada olacaksınız.

Örnekler çoğaltılabilir.

Benim ifade etmek istediğim, uzman bir kimse, en azından tehdit ve düşman, milli mücadele ve rekabet gibi konuları iyi bilmelidir.

Milli güvenlik bilgisi lise öğrencilerinin ötesinde akademisyenlerin, bürokratların, politikacıların, medya mensuplarının, velhasıl topyekûn her birimizin işidir.

Eğer bir kasıt yok da bu gibi konular ilgililere yerinde ve zamanında verilmiyorsa, o halde eksikler nerede bir daha gözden geçirilmelidir.

Hepimizin daha refah dolu ve güvenli yaşaması için…

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU