Selam! Masumiyetin sembolü Erdal Eren’e bin selam!

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Ankara, 1 Şubat 1980...

Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi ve ODTÜ öğrencisi Sinan Suner arkadaşlarıyla birlikte, Sovyet Rusya’nın Afganistan’ı işgalini protesto etmek için Yukarı Ayrancı semtinde afişleme yapıyordu.

Milliyetçi Cephe koalisyon hükümetinde MHP’den Sağlık Bakanı Cengiz Gökçek’in koruması MHP’li Süleyman Ezendemir oradan geçiyordu, tabancasını ateşleyerek, ODTÜ öğrencisi Sinan Suner’i öldürdü.

Cengiz Gökçek sıkı bir MHP’liydi. Sözde hukukçuydu, avukattı, ama Gaziantep’te bu tür olayların arkasındaki unsur diye ünlenmişti.

Gelişen solu durdurmak için kurulan “sivil” komando kamplarının arkasındaki bir isim olarak da tanınmıştı.

Tarihin o döneminde MHP onu hem milletvekili hem MHP kontenjanından Milliyetçi Cephe koalisyonunun Sağlık Bakanı yapmakta sakınca görmemişti.

Sinan Suner’i öldüren Süleyman Ezendemir, gözaltına alınmadığı gibi yargılanmadı bile…

2 Şubat 1980…

Sinan Suner’in öldürüldüğü yerde grup Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği üyesi gençler toplandı. Amaçları arkadaşlarının öldürülmesini protesto etmekti.

Her nedense olay mahallinde olduğu halde polis gençlere müdahale etmedi. Asker gençlere saldırdı. Arbede çıktı.

Bu arada tıpkı 1 Mayıs 1977 katliamının işaret fişeği gibi bir el silah sesi duyuldu. Piyade Er Zekeriya Önge sırtından vuruldu ve öldü.

Aralarında Erdal Eren’inde olduğu 24 genci gözaltına aldılar.

Ankara Emniyet Siyasi Şubede sürdürülen sorgulamalar sonucu Erdal Eren bu ölüm nedeniyle tutuklandı.

Erdal Eren daha çocuk, reşit bile değildi... Henüz 17 yaşındaydı.

Her nedense her şey çok hızlı gelişti. Öyle ki 1,5 ay gibi çok kısa bir sürede, 19 Mart 1980 tarihinde Erdal Eren idama mahkum edildi.

Doğru dürüst deliller toplanmadan, tanıklar tam dinlenmeden, avukatların bütün bu kanunsuzluklara itirazları reddedilerek verildi bu karar.
 


Altı ay sonra 12 Eylül 1980 tarihinde Orgeneral Kenan Evren’in başında olduğu askeri cunta, darbe yaptı.

Askeri darbe olunca Erdal Eren’in kader çizgisi belli oldu.

Sadece Erdal Eren’in değil, bütün idam cezası ile yargılanan siyasi tutukluların da.

 İlk sırada Necdet Adalı vardı.

Cunta Askeri güç kullanarak yönetime el koymuş, siyaseti yasaklamış, kısa sürede on binlerce insanı gözaltına almıştı.

İşkence iddiaları dünyaya yayılmış, yargısız infazlar ve kayıplar da başlamıştı.

Belli ki cuntacılar cinayet açı, doymuyorlardı. Görünür, ibret-i alem türünden cinayetlere ihtiyaçları vardı.

Milli Güvenlik Konseyi (MGK), ani cunta kurumsallığı, önce Necdet Adalı’nın idam cezasını onayladı ve hemen infaz edildi bu ceza.
 

Necdet Adalı.jpg
Necdet Adalı, 12 Eylül rejimi tarafından idam edilen Kurtuluş grubu mensubuydu. 19 yaşında cezası infaz edilen Adalı, 12 Eylül rejiminin idam ettiği ilk kişiydi


Bir hafta sonra sıra Erdal Eren'e geldi.

Erdal Eren daha 17 yaşında reşit olmayan bir çocuktu.

Şu mesaj da veriliyor: Yaşı başı ne olursa olsun çocukları dahi asacak kadar vicdansız olan bir güç büyüklere hangi zulmü yapmaz ki…

Yaptılar da…

Bu, öyle sınırsız ve insanlık dışı bir zulümdü ki; bu ülkenin insanlarını ölümü arar hale getirdi…

İdam, intihar; şu, bu, ölümün şekli bile pek önemli değildi, önemli olan ölerek bu zulümden kurtulmak veya ölerek zulmü protesto etmekti.

Başta Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi olmak üzere, Cunta cezaevlerinde bunun onlarca, yüzlerce örneği vardı.  

Her şey bir yana binlerin katıldığı açlık grevlerinin başlıca talebi neydi ki; işkencenin durmasıydı.
 


Evet, sıra Erdal Eren’deydi, ama Erdal Eren nüfusta bir yıl büyük görünüyordu.  

Ailevi nedenlerle ailesi Erdal Eren’in yaşını bir yıl büyük kaydetmişti. 

Kanuni haklarının da bir gereği olarak Erdal Eren’in avukatları, müvekkillerinin gerçek yaşının ortaya çıkması için gerekli olan kemik yaşı tahlili yapılmasını mahkemeye isteyecekler; defalarca mahkemeye başvurdukları halde bu taleplerine itibar edilmeyecekti.

Mahkeme, Erdal Eren’in gerçek yaşının tespiti için kemik tahlili yaptırmayacaktı. 

Böylece mahkeme hiç şüphesiz bilinçli bir tutumla, Erdal Eren'in idam cezasının infaz edilmesinin önünü açtı. 

Erdal Eren’in öldürdüğü iddia edilen erin otopsi raporlarında, ölüme neden olan kurşunun G-3 tüfeğinden çıktığına dair güçlü iddialar vardı. 

Bu iddialar, olayın gerçekleşme şekli ile ilgili krokiler, kargaşa sırasında askerlerin birbirini vurduğuna dair güçlü bir şekilde işaret ediyordu.  

Ancak bir biçimde otopsi raporları karartılacak, Mahkeme bu iddialara da itibar etmeyecekti. 

Bu kadar da değil… Askeri Yargıtay 3. Dairesi, önce “delillerin noksanlığı” nedeniyle esastan bozacak, ardından da idamın müebbet hapse çevrilmesini gerektiren “TCK’nin 59’uncu maddesinin uygulanmaması” nedeniyle usulden bozacaktı.

Ancak Askeri Daireler Kurulu her iki kararı da itibar etmeyecek, reddedecekti.

Cunta (MGK) tarafından onaylanan karar, dünya çapında yürütülen “Erdal Eren idam edilemez” kampanyasına rağmen, 13 Aralık 1980’de Ankara Merkez Cezaevi’nde infaz edilecekti.

Aradan yıllar ve yıllar geçti… Cinayetin gerçekleştiği sokakta oturan ve olayın gerçekleştiği mahalde herhangi bir araştırma yapılmadığından, tanıklıkları dinlenmeyen olay mahallindeki iki “görgü tanığı” vatandaş, yıllar ve yıllar sonra bir TV programında konuştular:

Erdal Eren sokağın öbür ucunda ve askerleri karşıdan, cepheden gören bir yerdeydi.

Er Zekeriya ise, sırtından ve yakın yakın mesafeden vurulduğuna göre cinayetin Erdal Eren ile ilgisi olamazdı.


Yıllar sonra… Giresun Valiliğinin resmi internet sitesinin “Şehitlerimiz” bölümünde Zekeriya Önge’nin “silah kazası sonucu” öldüğü duyuruldu!

Erdal Eren'in avukatları bu bilgiyi alınca, “işte kanıt” diye basına açıklama yaptı.

Skandal ortaya çıktı, düzeltmeler ve itirazlar derken Giresun Valiliği Basın Halkla İlişkiler Müdürlüğü yazılı açıklama yaptı:

Şahadet nedeni ‘sehven’ silah kazası olarak yazılmıştır.


Sehven, yani ‘dalgınlık ve unutkanlık sonucu yazılmıştır’. Gerçek ancak bu kadar çarpıtılır!

Açıklayalım: Yukarıda Askeri Yargıtay 3. Dairesinin Erdal Eren ile ilgili ‘bozma kararlarını’ aktardık.

İşte Erdal Eren’in idam kararını iki kez bozan o Askeri Yargıtay 3. Dairesi hakimlerinden, emekli Albay Ahmet Turan, 28 yıl sonra anlattıkları:

Erdal’ın Zekeriya’yı öldürdüğüne dair vicdani kanaatim yoktu. İdam kararını bozduk, sıkıyönetim mahkemesine geri gönderdik, tekrar idama mahkum ettiler, tekrar bozduk, tekrar idama mahkum ettiler, onamadık, dosya Daireler Kurulu’na gitti, onadılar.

Zekeriya’dan çıkan mermi çekirdeği ile Erdal’ın tabancasının mermileri mukayese edilmedi. Erdal’ın yaşı 18 değildi.

Çocuk her duruşmada ‘Ölümüne sebep olmuşsam, bundan büyük üzüntü duyuyorum’ dedi, hafifletici sebep dikkate alınmadı.

Haksız yere idam edildi.  Yaş haddime 8 sene vardı, erken emeklilik istedim. Emirle hakimlik olmaz. Atatürk’ün okullarında yetişmiş bir hukukçu olarak, kabul edemezdim.


Tarih unutmuyor. Hiçbir şey tarihten gizli kalmıyor.
 

erdal eren3.jpg
Erdal Eren'in 10 Nisan 1980'de annesine yazdığı mektup. (Erdal Eren'in kardeşi Erkan Eren abisinin mektubunu ilk kez yayınlanması amacıyla Evrensel Gazetesi'ne ​​​​​​​vermişti,15 Aralık 2011)


Erdal Eren’in idamı, geniş toplum kesimlerinin üzerinde cunta tarafından estirilen ağırlaştırılmış baskı ve pasifikasyon politikasının görünür yüzüydü.

Erdal Eren’in idamı, demokrasi, özgürlük ve gelecek güzel günler için yakın tarihimizin en kitlesel anti faşist mücadelesine öncülük etmiş bir kuşakla, 78 kuşağıyla hesaplaşma, tarihsel bir rövanş anlamını da taşıyordu.

Erdal Eren’in idamı üzerinden Cunta, 78 kuşağının devrimcilerinin kalemini kırıyordu; böyle bir kuşak hiç yaşamadı, yoktu. ‘Var’ ve ‘yaşadı’ iddiası bir seraptı; “yitik kuşak”tı bu…

Darbeden 20 yıl sonra küllerini savurarak tarihi yürüyüşüne başlayan 78 kuşağının daha ilk adımlarında “yok hükmünde” kara propagandasını bataklığa gömdü.

Erdal Eren dosyası, kuşağımızın yaşadığı hak ihlallerinin, adaletsizliklerin ve kuşağımıza biçilen tarihsel idam kararının ve ‘yok hükmünde’liğin sembolü olma özelliği taşıyordu. 

13 Aralık bu toplumun utanç günü olarak tarihe geçti.

Bu tarihte darbe mahkemelerinin kararı gereğince henüz 17’sinde bir gökçe fidan, Erdal Eren darağacına gönderildi. 

Dava dosyasındaki boşluklar ve yasal çarpıtmalar bir yana, yasalar önünde bile reşit kabul edilmeyen bir devrimci genci darağacına göndermekte en küçük hukuksal kaygı duymadı darbe rejimi.

Asılmasından 25 yıl sonra bile Erdal Eren’in ‘idamını bugün olsa yine onaylardım’ diyebildi, Marmaris’teki vicdan yoksunu eski cunta şefi...

Tarih içinde her şey gün gibi ortaya çıkmış; hiç mi utanma duygusu yok, insan bir susmaz mı?

Ülke ve halk gençliğine ve gençliğimize, bu nasıl kin ve düşmanlık gütme hali böyle…

Her şey değişir. Zaman da değişir, halka, demokrasiye, darbe yapanların yargılanacağı zamanlar da gelir…

Gerçeklerin ortaya çıkması, halkın gerçekleri öğrenme ve gerçeklerle yüzleşmesi bir süreç olarak, toplumun mahşeri vicdanında yargılama değil mi zaten!

Cunta karşısında eğilmeyen, bükülmeyen, darağacına cesaretle yürüyen çocuğa, Erdal Eren’e selam!

Selam! Masumiyetin sembolü Erdal Eren’e bin selam!

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU