Kuzey Kore'nin 80. Kuruluş yıldönümü vesilesiyle 10 Ekim 2025'te Pyongyang'da düzenlenen görkemli askeri geçit töreninde spot ışıklarını üzerine çeken Hwasong-20 kıtalararası balistik füzesi, yani en az 5500 kilometre menzilli ve genellikle nükleer savaş başlığı taşıyan uzun menzilli roket sistemlerini tanımlayan bu stratejik caydırıcılık aracı,
Kim Jong'un "nükleer kabiliyetleri en güçlü seviyeye çıkarma" emrinin somutlaşmış hali olarak Pasifik'in sakin sularında bir deprem etkisi yaratırken, tören esnasında en az 3 adetinin 11 rampalı fırlatma kamyonları üzerinde sergilendiği bu devasa füze, henüz test amaçlı fırlatımı yapılmamış olsa da, boyutları ve tasarımıyla birden fazla nükleer savaş başlığı taşıma potansiyelini masaya koyarak, ABD ana karasını maksimum 15 bin kilometre menzille tehdit eden bir caydırıcılık mimarisi çiziyor.
Katı yakıtlı yapısı ve muhtemelen karbon fiber kompozit motor teknolojisiyle hızlı fırlatma avantajı sağlayan Hwasong-20, yani bir balistik füzeye, birden fazla nükleer savaş başlığı yükleyerek, her birini farklı stratejik hedeflere bağımsız olarak yönlendirme imkanı sağlayan, çoklu bağımsız hedeflenebilir yeniden giriş aracı kapasitesiyle, tek atışta birden fazla stratejik hedefi vurma yeteneğini vaat ederken, Kuzey Kore yönetiminin Rusya ile derinleşen bağlarını, Moskova'dan transfer edilen roket teknolojileri ve yakıt formülleriyle takviye edip, hibrit tehdit ekseninde güçlendirerek Soğuk Savaş'ın kalıntılarını geride bırakıyor.
Tabii, Hwasong-20 sadece bir metal yığınından ibaret değil, izole rejimin on yıllara yayılan stratejik sabrının meyvesi olarak Batı ittifaklarını, özellikle ABD'nin, kısa ve orta menzilli balistik füzeleri atmosferin üst katmanlarında yüksek irtifada kinetik çarpma prensibiyle imha etmek için tasarlanmış ve kıtalararası balistik füzeler gibi tehditlere karşı son savunma hattı olarak kullanılan Terminal Yüksek İrtifa Alan Savunması(THAAD) ile Aegis balistik füze savunma kalkanlarını test ederken, Sun Tzu'nun "düşmanı yenmeden önce yenilmemekle zafer başlar" prensibi gibi, Kuzey Kore'nin bu nükleer blöf hamlesi küresel tedarik zincirlerinde ve jeopolitik satranç tahtasında kırılgan halkaları zorluyor.
Nitekim Kim Jong'un tören sırasında bizzat denetlediği bu gösteri, Kuzey Kore'nin nükleer cephaneliğini 50 savaşa başlığına çıkarma yolunda attığı en iddialı adımı simgeliyor ve Rusya-Ukrayna savaşının gölgesinde Moskova-Pyongyang ittifakını pekiştirerek, Pekin'in Pasifik'teki sessiz genişlemesiyle birleşen bir Doğu Asya gerilim hattını alevlendiriyor.
Dolayısıyla Hwasong-20'nin "en güçlü nükleer stratejik silah" olarak lanse edilmesi, ABD'nin Guam ve Hawaii üslerini doğrudan hedef alabilecek kapasitesiyle Washington'un Pasifik pivotunu sarsarken, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'nün doğu kanadında Türkiye'nin jeostratejik radarını Karadeniz'den Bering Boğazı'na kadar genişleterek, Ankara'nın Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü içindeki pivotluğunu Rusya-Çin-Kuzey Kore eksenine karşı vazgeçilmez bir denge unsuru haline getiriyor.
Elbette ki, Türkiye savunma sanayii'nin Bayraktar dronları ve Siper füzeleri gibi asimetrik kabiliyetleri, bu nükleer satrançta konvansiyonel harbin hibritleştiği bir senaryoda Avrupa'nın parçalı savunma mimarisine alternatif bir model sunarken, Hwasong-20'nin gölgesinde diplomasinin sessiz fırtınası esmeye devam edecek.
Çünkü Kuzey Kore'nin bu hamlesi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ndeki tıkanıklığı derinleştirerek, Türkiye gibi ara pozisyon aktörlerinin arabuluculuk rolünü (örneğin Karadeniz Tahıl Koridoru'ndaki gibi) daha da kritik kılabilir ve küresel güvenlik mimarisinde yeni ittifak arayışlarını tetikleyebilir.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish