Gazze'de kazanan kim? Ateşkes kalıcı olabilecek mi?

Dr. Cemal Kazak, Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

İsrail'in 8 Ekim 2023'ten beri Gazze üzerinde sürdürdüğü soykırım 9 Ekim 2025 tarihinde varılan uzlaşı ile sonlandı.

2 yıldır Gazze'de yaşanan soykırım neticesinde büyük çoğunluğu kadın ve çocuklar olmak üzere resmi olmayan rakamlara göre 100 binin üzerinde insanın hayatını kaybettiği ifade ediliyor.

Gazze'ye modern dünya tarihinin en ağır bombardımanı gerçekleştiren İsrail'in uyguladığı abluka nedeniyle Gazze halkı açlık ve kıtlıkla yüz yüze kaldı.  

Hükümetlerin yapamadığını geçen günlerde yaşamı ve insan onurunu sahiplenen vicdanın ve dayanışmanın hareketi olan Sumud Filosu yapmaya çalışmış dünya kamuoyunda büyük bir farkındalık oluşturmuştur. 


Sınırları belli olmayan ülke İsrail…

Ateşkes kalıcı olabilecek mi?

İsrail 77 yıl önce bağımsızlığını ilan etse de sınırları konusunda hâlâ bir uzlaşma olmayan belki de tek ülke.

İsrail devleti kurulduğunda, Filistin coğrafyasında Yahudilerin sahip olduğu toprakların oranı yaklaşık yüzde 5 iken günümüzde İsrail, Filistin topraklarının yüzde 85'ini işgal etmiş ve el koymuş durumda.

Gazze saldırıları esnasında da bu durumun devam ettiği görülüyor.

Ayrım Duvarı ve Yahudi Yerleşim Birimleriyle Mücadele Konseyi Başkanı Müeyyed Şaban'ın ifadelerine göre İsrail Gazze'ye yönelik saldırıları esnasında 20 bin dönüm Filistin toprağına "doğal koruma alanı sınır değişikliği" adı altında 25 bin dönüm toprağa ise "devlet arazisi ilan edilerek" gasp edildiğini kaydetti.

Filistin topraklarını gasp eden İsraillilerin 114 yeni yerleşim birimi kurduğunu aktaran Şaban, bu sürede kurulan kalıcı ve geçici bariyerlerin sayısının ise 916'ya ulaştığını belirtti. 

Bugünlerde Gazze'de gerçekleşen ateşkes akan kanın durması, insanların açlıktan hayatlarını kaybetmesinin sonlanması ve İsrail'in Gazze'de tampon bölgenin gerisine çekilmesi bağlamında önemli bir gelişme olarak görülebilirse de kalıcı ve adil bir barışın İsrail ile uzlaşarak sağlanmasının mümkün olmadığını ifade etmek gerekir.

Nitekim ateşkesin oldukça kırılgan bir sürece tekabül ettiği İsrail'in gerçekten şartlara uyup uymayacağı, yardımların Gazze'ye geçişine izin verip vermeyeceği hâlâ belirsiz.

Ateşkesin kırılganlığını artıran en önemli unsur ise İsrail'in geçmişteki benzer ateşkes anlaşmalarının sıkça ihlal edilmesinin yarattığı olumsuz tarihsel mirastır.

İsrail'in geçmişteki anlaşma sicili, daha önce varılan uzlaşılara baktığımızda bu konuda temkinli olunması gerektiğini gösteriyor.

İsrail, kuruluşundan bu yana imzaladığı birçok uluslararası ve bölgesel anlaşmayı ihlal ettiği bilinen bir gerçek.

Oslo Anlaşmaları sonrasında yaşanan gelişmeler, İsrail'in verdiği taahhütleri yerine getirmekte isteksiz olduğunu açıkça göstermişti.

Bu nedenle, Gazze'deki mevcut ateşkesin kısa veya orta vadede ihlal edilmesi olasılığı da göz ardı edilmiyor.

Ayrıca, Netanyahu'nun nihai amacının bölgeyi Filistinsizleştirme ve tamamen işgal etme olduğunu düşündüğümüzde, ateşkesin kısa vadeli olabileceğini söylemek gerekir.

İsrail'in kurulduğu günden beri gelen yayılmacı politikası bağlamında Gazze ve Batı Şeria'nın işgal ve ilhakı ile beraber iki devletli çözümü reddettiği hatta Filistin'in tamamen İsrail haritasına katıldığı bir yaklaşımı olduğu sürece kalıcı barışın sağlanması zor bir olasılık olarak görülüyor.

Bu ateşkes gerilimi bir süreliğine yatıştırsa da yapısal sorunları kökten çözmekten uzaktır.

Nihai barışın sağlanması, ilk olarak İsrail'in başta Kudüs olmak üzere Filistin'in muhtelif bölgelerine uyguladığı işgal, ilhak, soykırım, yerleşimci terörü ve etnik temizlik gibi yöntemlerden vazgeçmesi ile mümkün olabilir.


ABD, İsrail'i neden şimdi ateşkese zorladı? 

İsrail ateşkesi neden kabul etmek zorunda kaldı?

Hiç şüphesiz ABD açısından bunun birçok sebebi var.

2 yıldır yaşanan soykırım süreci, İsrail'in herhangi bir müeyyideye maruz kalmaması, uluslararası savaş hukukunun, sivil hukukun, insancıl hukukun hiçbir şekilde uygulanmaması nedeniyle uluslararası kamuoyunda ABD'yi zor durumda bıraktığı aşikâr.

Ayrıca, kasım seçimi öncesinde ABD çapında Filistin'e destek gösterilerinin artmış olması, hatta üniversite eylemleri boyutuyla bunun Amerikan demokrasisini tartışmaya açmış olması en önemli iç etken gibi gözüküyor.

Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah El Sisi'nin Trump'ın Gazze'deki ateşkes anlaşmasındaki rolü nedeniyle "Nobel Barış Ödülü'nü hak ediyorsunuz" demesi bir yana İsrail saldırganlığına dayalı Ortadoğu'daki istikrarsızlığın ABD'nin Ortadoğu'daki güvenlik şemsiyesi tartışmaya açması önemli nedenler arasında elbette.

ABD'nin uluslararası arenada her geçen gün yalnızlaşması, Filistin'e destek tasarılarının BM üyelerinin çoğunluğu tarafından desteklenmesi, Avrupa Birliği ülkelerinin eleştirilerinin sıklaşması ve Filistin'i 1967 sınırlarıyla tanımaya başlaması, Çin-Arap ortaklığı barış konferansı çağrısı yapıyor olması gidi nedenlerin ABD'yi İsrail'i ateşkese zorlaması açısından yeterli gerekçeler olsa gerek.

Trump açısından önemli olan bir an önce barışı sağlayan aktör olarak hem kendi şahsi prestijini artırmak hem de ABD'nin Ortadoğu'daki imajını düzeltecek süreci inşa etmek.

Trump için kimin ne kazandığı veya tarafların hassasiyetlerinin ne olduğunun bir önemi yok. 

İsrail'i ateşkesi kabul etmesinde ise birçok faktör etkili oldu.

Uluslararası baskılar (ABD, Katar, Mısır, Türkiye) ülkelerin ateşkes için yoğun baskı uygulaması ve savaşa devam etmesinin İsrail'e uluslararası arenada daha fazla izolasyona yol açmasından çekinmesi, Hükümete halk desteğinin zayıflaması ve muhalefetin etkisini artırmasına neden olması gibi sebepler Netenyahu'yu barış masasına oturmak zorunda bıraktı.

Ayrıca, Gazze'deki insani krizin büyümesi Uluslararası toplumun, medyanın dikkatinin bu krize yoğunlaşması da ateşkesin zamanlamasında etkili oldu.

Siyonist İsrail'in, askeri operasyonlar nedeniyle uzun süren askeri ve siyasi yorgunluk içinde olması, çatışmaların halk arasında tükenmişlik duygusunu artırması da hükümeti ateşkese zorlayan sebepler arasında sayılabilir. 

Uzun süren çatışmalar, İsrail'in askeri harcamalarını artırmış ve stratejik hedeflerin elde edilmesinde verimsiz bir yol açtı.

İsrail ekonomisi, askeri ve sivil alanlardaki yüksek maliyetler nedeniyle ciddi bir krizle karşı karşıya kalmışa benziyor.

Uluslararası kaynaklara göre, askeri harcamaların 34 milyar dolar civarında olduğu ekonomik zararın ise genel bütçe kayıpları eklendiğinde 67 milyar doların üstünde olduğu ifade ediliyor.

Bu mali yükün cari açığı büyüteceği yönündeki öngörüler Netenyahu hükümetini zor durumda bırakan nedenlerin başında geliyor.


Gazze savaşının kazananı kim, kaybedeni kim?

Gazze'de kimin kazandığını kimin kaybettiğini söylemek konuya nereden bakıldığına bağlı olarak değişkenlik gösterecektir. Bu sorunun yanıtı "askeri", "siyasi" ve "toplumsal" düzlemlerde farklıdır çünkü Gazze'deki son savaş (2025 itibarıyla ateşkesle biten süreç) klasik bir galip-mağlup savaşından ziyade daha çok stratejik yıpratma ve politik sonuçlar savaşı oldu gibi duruyor.

Fakat gerçek olan bir şey var ki İsrail Gazze'deki temel hedefi olan Hamas'ı tamamen bitirme stratejisinde başarısız oldu.

İsrail'in askeri kapasite üstünlüğü göz önüne alındığında İsrail'in başarısız olduğu kesin. İsrail her ne kadar Hamas'ın askeri altyapısını zayıflatmış, saha liderlerinden bazıları öldürmüş, olsa da Hamas tamamen yenilmedi ve örgütün çekirdek yapısı ve siyasi liderliği hâlâ ayakta gözüküyor.

Operasyonlarda yüzlerce askerin ölmesi ve binlercesinin yaralanması İsrail tarafında moral bozukluğuna neden oldu.

Gazze savaşı Netanyahu hükümetini zayıflatırken, İç politikada ciddi güven kaybı yaşamasına sebep oldu.

Rehinelerin akıbeti, savaşın maliyeti ve uluslararası baskının hükümeti sarstığını söyleyebiliriz.

Netanyahu'nun İsrail güvenli bir ülke söylemi gerçekliğini yitirirken ülkeden ayrılan ciddi bir nüfusun olduğu ifade ediliyor. 

Gazze'de yaşananlar İsrail'in uzun yıllar boyunca Holokost psikolojisi üzerinden oluşturduğu mağduriyetin yıkılmasına ve uluslararası imaj erozyonuna neden oldu.

Bugün dünyanın farklı ülkelerinde yaşayan İsrailliler, Yahudi ve İsrail vatandaşı olduklarını söylemekten çekinir noktaya geldi.

Batı'da bile İsrail'in savaş suçu iddiaları açıkça dile getirilirken, ABD bile İsrail'e destek tonunu düşürmek zorunda kaldı.  

Gazze olayları Filistin meselesini dünyanın gündemine taşırken Sumud Filosu gibi yüzlerce gemi küresel vicdan hareketine destek vermeye başladı.

BM de Filistin'i tanıyan ülke sayısı 158'e çıktı. İsrail her geçen gün meşruiyet zeminini kaybetmiştir.

Filistinlilerin milyarlarca dolar harcayarak bile yapmayacakları uluslararası kamuoyu desteği küresel vicdan Gazze olayları ile zirveye ulaşmıştı.
 

  

Hamas açısından olayı değerlendirdiğimizde, siyasi varlığını korumayı başaran Hamas, direniş sembolü olarak Arap kamuoyunda ve Filistin halkı nezdindeki pozisyonunu güçlendirdi.

Dikkatlerden kaçmaması gereken bir diğer nokta da Hamas'ın esir takasında mutlaka geri istediği isimler.

Kim bu kişilerin serbest bırakılması neyi ifade ediyor.

Mervan Barguti, Ahmed Saadat, İbrahim Hamed ve Hasan Selame gibi Filistinin efsane isimleri.

Fetih hareketinin en önde gelen isimlerinden olan 66 yaşındaki Barguti, hareketin gelecekteki potansiyel lideri olarak görülüyor.

15 Nisan 2002'de Batı Şeria kentlerinin işgali sırasında tutuklanan Barguti 5 kez müebbet ve 40 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Hapisteyken doktora derecesi aldı.

Saadat, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'nin eski genel sekreteri olup, 2001'de İsrail Turizm Bakanı Rehavam Zeevi'nin suikastını organize etmekten 30 yıl hapse mahkûm edildi.

Hasan Salame, Kudüs ve Tel Aviv'de 1990'larda onlarca İsraillinin ölümüne yol açan otobüs bombalamalarını organize etmekten 46 kez müebbet hapse mahkûm edilmiş üst düzey bir Hamas komutanı.

İsrail, Hamid'i elindeki "en tehlikeli mahkûm" olarak kabul ediyor.

54 kez müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

Hamas'ın takas tercihinde el-Fetih ve Filistin Kurtuluş Cephesi'nin efsane isimlerini istemesi parçalı ve dağınık olan Filistin muhalefetini birleştirme stratejisi içerisinde akıllıca bir hamle olarak görülebilir. 


Sonuç

Ateşkesin kırılganlığını artıran en önemli unsur, İsrail'in geçmişteki benzer ateşkes anlaşmalarının sıkça ihlal edilmesinin yarattığı olumsuz tarihsel mirastır.

Netanyahu hükümeti içindeki aşırı sağ unsurların sergilediği direnç, siyasi istikrarı tehdit ederek anlaşmayı savunmasız bırakıyor.

Gazze'de siyasi hedeflerine ulaşamaması İsrail'i son derece rahatsız ediyor.

Hamas hâlâ Gazze'de en belirleyici aktör olarak yer alıyor.

Gazze'de ateşkesin kalıcı olabilmesi için bölgesel güç dengesinin İsrail aleyhine değişmesi veya yukarıda belirtildiği üzere İsrail üzerinde çok yoğun bir ABD baskısının kurulması gerekiyor.

Her ne kadar ateşkes kısa süreli bir rahatlama sağlasa da İsrail'in saldırgan politikalarına karşı bölgedeki ülkelerin münferit tepkilerinin dışında koordineli ve kolektif bir bölgesel duruş sergilemesi, bölgesel tehditlere karşı güvenlik blokları, ortak savunma paktları ve askeri ittifakların geliştirilmesi artık kaçınılmaz.

İsrail'in başka türlü durdurulması mümkün gözükmüyor. 

Ateşkesin sağlanmasında başta Türkiye olmak üzere Mısır, Katar olmak üzere bölge ülkeleri büyük çaba gösterdi.

Türkiye arabuluculuk görevinden sonra garantör devlet olarak sorunun sürecinin işletilmesinde rol alabilir.

Gazze'de konuşlanması muhtemel insani ve askeri gücün içerisinde Türkiye de olacaktır.

Bu sürecin Filistin devletine gidecek bir süreci başlatıp başlatmayacağını zaman gösterecek.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU