Hegemon ve kutup kavramları: Güç ilişkilerinin iki farklı boyutu
Uluslararası ilişkilerde hegemon ve kutup kavramları sıklıkla birbirine karıştırılsa da bu iki kavram farklı güç boyutlarını temsil eder.
Kutup, sistemdeki büyük güçlerin sayısal dağılımını ifade ederken, hegemonya belirli bir coğrafi veya işlevsel alanda üstünlük kurma kapasitesini tanımlar.
Kenneth Waltz'ın yapısal gerçekçiliğine (structural realism) göre kutup, uluslararası sistemdeki büyük güçlerin matematiksel sayısıdır.
Bu açıdan dünya tek kutuplu (bir süper güç), iki kutuplu (iki süper güç) veya çok kutuplu (üç ve daha fazla büyük güç) olabilir.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Kutup olmak için askeri güç, ekonomik kapasite, coğrafi avantaj ve ittifak sistemleri gereklidir.
Hegemonya ise Charles Kindleberger'ın Hegemonya İstikrar Teorisi'nden (Hegemonic Stability Theory) hareketle, küresel kamu mallarını sağlama, uluslararası kurumları şekillendirme ve sistem istikrarını koruma kapasitesini ifade eder.
Robert Cox'un Yeni-Gramscici yaklaşımıyla (Neo-Gramscian) hegemonya, sadece zorlama değil, aynı zamanda rıza yaratma yeteneğini de kapsar.
Temel fark şudur: Kutup olmak matematiksel bir durum iken, hegemon olmak işlevsel bir kapasiteyi ifade eder.
Bu nedenle bir ülke kutup olmadan bölgesel hegemon olabilirken, kutup olup da hegemonik kapasiteye sahip olamayabilir.
1991-2001: Tek kutuplu dünya
Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle ABD, Charles Krauthammer'ın tanımladığı "tek kutuplu an" (unipolar moment) dönemine girdi.
Bu dönemde ABD eşsiz bir güç konumuna sahipti.
1991 Körfez Savaşı, ABD'nin bu gücünün en çarpıcı gösterisiydi.
Saddam Hüseyin'in Kuveyt işgaline karşı ABD, tüm dünyayı arkasına takarak koalisyon kurabilmişti.
Bu dönemin temel karakteristikleri şöyleydi:
- Askeri üstünlük: ABD, küresel savunma harcamalarının yaklaşık yarısını gerçekleştiriyordu. Teknolojik üstünlüğü ve küresel güç yansıtma kapasitesi rakipsizdi.
- Ekonomik hegemonya: 1990'larda ABD küresel gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) yaklaşık üçte birini temsil ediyordu. Dolar hegemonyası tartışılmaz durumdaydı.
- Kurumsal liderlik: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü), Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası gibi kilit uluslararası kurumları ABD şekillendiriyordu.
- Yumuşak güç çekiciliği: Hollywood, Amerikan üniversiteleri ve demokratik değerler küresel çekicilik yaratıyordu.
Bu dönemde ABD hem kutup hem de hegemon konumundaydı.
Francis Fukuyama'nın "tarihin sonu" tezi, bu üstünlüğün kalıcı olacağı yanılsamasını beslemişti.
11 Eylül: Gücün sınırlarının ortaya çıkışı
11 Eylül 2001 saldırıları, ABD'nin güç anlayışında köklü değişim yarattı.
Çelişkili olarak, ABD'nin askeri gücünün zirvede olduğu bir dönemde, asimetrik tehditler karşısında savunmasızlığı ortaya çıktı.
- İmparatorluk aşırı yayılması (Imperial Overstretch): Paul Kennedy'nin teorisi hayat buldu. Afganistan ve Irak müdahaleleri ABD'nin kapasitelerini aştı. 900 milyar dolarlık maliyet, hegemonyanın sürdürülebilirliğini sorgulanır hale getirdi.
- Yumuşak güç aşınması: "Bizimle ya da bize karşı" yaklaşımı, Guantanamo skandalları ve tek taraflı müdahaleler ABD'nin yumuşak gücünü ciddi şekilde aşındırdı. RAND Corporation’un 2020 raporuna göre, ABD'nin küresel etkileri son 20 yılda dramatik şekilde azaldı.
- Meşruiyet sorunu: Irak'ta kitle imha silahlarının bulunamaması, ABD'nin istihbarat kapasitesi ve güvenilirliği konusunda küresel şüphe yarattı.
Bu dönemde ABD kutup statüsünü korurken, hegemonik kapasitesinde ciddi aşınma yaşamaya başladı.
2008 Finansal Krizi: Ekonomik hegemonyanın sarsılması
2008 küresel finansal krizi, ABD ekonomik hegemonyasına yönelik en ciddi darbeydi.
Wall Street'ten başlayan kriz, ABD'nin finansal düzenleyici rolünün sorgulanmasına yol açtı.
Bu kriz 3 kritik sonuç doğurdu:
- "Diğerlerinin yükselişi" (Rise of the Rest): Fareed Zakaria'nın analiz ettiği gibi, BRICS ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) küresel üretimdeki paylarını yüzde 8'den yüzde 19'a çıkardı. Çin, bu dönemde ABD'ye ciddi bir alternatif olarak ortaya çıktı.
- Kurumsal güvenin sarsılması: Anglo-Sakson kapitalizm modeli sorgulanırken, devlet kapitalizmi alternatif bir model olarak görülmeye başlandı.
- Hegemonik sorumlulukların sorgulanması: ABD'nin "son kredi mercii" rolü tartışılır hale geldi. Krizin küresel yayılması, hegemonun sistemin istikrarını sağlama kapasitesini sorgulattı.
Trump ve Biden: Çok kutupluluğun resmiyet kazanması
Trump döneminin "Amerika Önce" yaklaşımı, ABD'nin hegemonik sorumluluklardan geri çekilmesi anlamına geliyordu. Trans-Pasifik Ortaklığı'ndan (TPP - Trans-Pacific Partnership) çekilme, Paris İklim Anlaşması'nı terk etme ve NATO'ya mesafeli yaklaşım, hegemonik liderliğin bilinçli terkini gösteriyordu.
Biden yönetimi "büyük güç rekabeti" (great power competition) yaklaşımıyla çok kutupluluğu resmen kabul etti.
Bu yaklaşım, artık ABD'nin tek başına dünyayı yönetemeyeceğini, Çin ve Rusya ile rekabet etmesi gerektiğini kabul ediyordu.
- BRICS+ genişlemesi: 2024'te BRICS+ küresel gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYİH) satın alma gücü paritesi (PPP) cinsinden yüzde 35,8'ini temsil ederek G7'nin (Yediler Grubu) yüzde 29,5'ini geçti. Bu, ekonomik gücün yeniden dağıldığının somut göstergesiydi.
- Kurumsal parçalanma: G7'ye karşı BRICS+, NATO'ya karşı ŞİÖ (Şangay İş Birliği Örgütü - SCO), dolara karşı alternatif ödeme sistemleri kurumsal parçalanmayı gösteriyordu.
Çok kutupluluğun doğuşu: Yeni düzen
3 Eylül 2025 Çin askerî geçit töreni, çok kutupluluğun "açılış anı" oldu.
Şi Cinping, Putin ve Kim Jong Un'un bir araya gelmesi, 26 ülke liderinin katılımı, çok kutuplu dünyanın somut gösterisiydi.
- Stimson Merkezi'nin "dengesiz çok kutupluluk" (Unbalanced Multipolarity) tanımı: Günümüz dünyası, ABD ve Çin'in öndeki konumlarını korudukları ancak orta güçlerin (Hindistan, Türkiye, Brezilya) eskisinden çok daha etkili olduğu "dengesiz çok kutupluluk" dönemindedir.
- Bölgesel hegemonya mücadelesi: Küresel hegemonya yerine bölgesel etki alanları önem kazanıyor. ABD Batı Yarımküre'de (Western Hemisphere), Çin Doğu Asya'da, Rusya Avrasya'da etki alanı mücadelesi veriyor.
- Teknoloji merkezli rekabet: Yapay zekâ, yarı iletkenler ve yeşil teknoloji alanlarında süren rekabet, gelecek dönemin kutup ve hegemon ilişkilerini belirleyecek.
Sonuç: Paylaşılan hegemonya çağı
ABD'nin tek kutuplu düzeni sürdürememesinin temel nedeni, hegemonik kapasitelerinin aşınmaya uğramasıdır.
11 Eylül sonrası aşırı yayılma, 2008 krizi sonrası ekonomik güvenilirlik kaybı ve Trump-Biden dönemindeki stratejik belirsizlik bu süreci hızlandırmıştır.
Çok kutuplu dünya artık teorik bir olasılık değil, yaşanmakta olan gerçekliktir.
Ancak bu, ABD'nin tamamen sahne dışı kalması anlamına gelmiyor.
Kenneth Waltz'ın öngördüğü gibi, çok kutuplu sistemlerde dengeleme mekanizmaları devreye giriyor.
Gelecek dönemde hegemonyanın "paylaşılması" söz konusu.
ABD teknolojik liderlik ve kurumsal düzen avantajlarını korurken, Çin ekonomik büyüme ve alternatif kurumsal yapılarla rekabet ediyor.
Bu yeni dönemde başarı, tek başına üstünlük kurmaktan ziyade, koalisyon oluşturma ve çok boyutlu güç yansıtma kapasitesine bağlı olacaktır.
Çok kutuplu yapıda dünya düzeni nasıl sağlanabilir, onu da başka yazılara bırakalım.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish