Türkiye'nin Afrika vizyonu: Mimi si Mzungu! Tanzanya TİKA Ülke Direktörü Filiz Şahinci ile röportaj

Tanzanya TİKA Ülke Direktörü Filiz Şahinci: TİKA olarak Tanzanya’da kültüre ve doğaya duyarlı ve kalıcı etkiler yaratan projelerle insan hayatlarına dokunuyoruz

Son 30 yılda Afrika'ya aktarılan 1,2 trilyon doları aşkın kaynağa rağmen kıta hâlâ yoksullukla mücadele ediyor.

Zira geleneksel yardım modelleri çoğunlukla sürdürülebilir olmaktan uzak ve "veren-alan" ilişkisi üzerine kurulu.

Oysa son yıllarda Afrika ülkeleri, bu buyurgan tavra ve modern sömürge mantığına karşı mesafesini giderek netleştiriyor.

Söz konusu küresel paradigma değişiminde, sömürge geçmişi olmayan ve "dostluk eksenli" bir iş birliği modeli sunan Türkiye, Afrika'da birçok alanda giderek daha fazla ön plana çıkıyor.

Türkiye'nin insan odaklı ve kapsayıcı vizyonunu sahada hayata geçiren müstesna kurumlardan biri ise TİKA (Türk İş birliği ve Koordinasyon Ajansı).

TİKA, "yerel sorunlara yerel çözümler" üretme anlayışıyla, Afrika'da kalıcı pozitif iz bırakan projelere imza atıyor.

İşte bu yaklaşımın Tanzanya'daki karşılığını, TİKA'nın Doğu Afrika'daki öne çıkan ofislerinden Darüsselam Program Koordinasyon Ofisi Koordinatörü Filiz Şahinci ile konuştuk.

Vizyonu, çalışkanlığı ve samimiyeti ile hem Türklerin hem de Tanzanya halkının sevgi ve saygısını kazanan Şahinci, TİKA'nın fark yaratan çalışma prensiplerini ve sahada karşılaştığı ilham verici hikâyeleri Independent Türkçe için anlattı.
 

Tanzanya TİKA Ülke Direktörü Filiz Şahinci, Independent Türkçe için Sare Şanlı'nın sorularını yanıtladı
Tanzanya TİKA Ülke Direktörü Filiz Şahinci, Independent Türkçe için Sare Şanlı'nın sorularını yanıtladı

 

Sayın Şahinci, TİKA'nın Afrika'daki ve özelde Tanzanya'daki misyonu nedir? Kuruluşunun genel felsefesinden ve Tanzanya'da bugüne kadar ne tür projelere imza atıldığından bahsedebilir misiniz?

TİKA, kurulduğu 1992 yılından bu yana Türkiye Cumhuriyeti'nin kıtalara uzanan dostluk eli olmuştur. Bugün 5 kıtada mukim 60 koordinasyon Ofisi ile 150'den fazla ülkede yaklaşık 30 bin proje ve/veya faaliyeti hayata geçirmiştir. TİKA, Türkiye Cumhuriyeti'nin; geleneğini ve geçmişini tanıyan aynı zamanda yenilikci, milli teknolojisini üreten, dünya siyasetine ve barışına katkı sağlayan politikaları doğrultusunda, Anadolu insanının irfanını ve 5000 yıllık Türk tarihi ve kültürünü yansıtacak, daha adil bir dünyanın inşasına katkı sağlamaya yönelik projeler üretmektedir.

TİKA Tanzanya'daki faaliyetlerine 2007 yılı itibari ile başlamış olmakla birlikte Darusselam Ofisi, 2017 yılında Sayın Cumhurbaşkanımızın bölgeye gerçekleştirildiği resmi ziyaret kapsamında iki ülke hanımefendilerinin iştirakleriyle hizmete açılmıştır.

Bugüne kadar eğitimden, sağlığa, kadının sosyal statüsünün güçlendirilmesinden tarıma hemen her sektörde 300'e yakın proje/faaliyet hayata geçirilmiştir. TİKA olarak Tanzanya'daki partnerlerimize, onların gelişim ve kalkınma süreçlerinde, sorunlarının çözümlerinde bir paydaş olmak istediğimizi belirtiyor, bu yönde projeler hayata geçiriyoruz.
 

 

Tanzanya ve Türkiye farklı kültürel geçmişlere sahip, Tanzanya kültürüne ve ülkenin genel koşullarına nasıl uyum sağladınız? Tanzanya sizi nasıl karşıladı? 

Tanzanya'ya ilk geldiğimde geceydi ve havaalanın dışına çıkar çıkmaz ilk fark ettiğim gökyüzünün ve ayın duruş yönünün farklı olmasıydı. Dürüst olmak gerekirse, Tanzanya benim ilk Afrika görevimdi ve ilk günler oldukça zordu.  

Bugün, o tarihin üzerinden neredeyse üç yıl geçti. Bu süre içinde Tanzanya'nın hem ana karasında hem de adalarında birçok yeri görme ve pek çok insanın hayatına bizzat dokunma fırsatı buldum. Tüm bu tecrübelerden sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki, Türkiye'den kilometrelerce uzak, bambaşka bir kıtada ve bambaşka bir kültürde yaşayan insanların, Anadolu coğrafyasının irfanına sahip insanlarla benzerliği gerçekten şaşırtıcıdır.

Elbette Tanzanya; iklimiyle, yaşam alışkanlıklarıyla ve doğumdan evliliğe, ölümden günlük hayata kadar kültürü şekillendiren unsurlarıyla Türkiye'den oldukça farklıdır. Ancak bu farklılıklar, iki kültürü birbirinden koparan bir ayrım yaratmıyor. Tam tersine, Tanzanya insanı ve kültürüne bir turist gibi değil de "hayatın içinden", "insanlık hali" açısından yaklaştığınızda, aslında birbirimizden çok da farklı olmadığımızı fark ediyorsunuz.

Tanzanya insanı oldukça sıcakkanlı, aynı zamanda eğlenceli ve en az bizim kadar misafirperverdirler. Bu nedenle bu ülkeye alışmak sanıldığı kadar zor değil. Yeter ki onlara önyargısız yaklaşmayı başarın; gerisi kendiliğinden kolaylaşır. Buradaki en büyük bariyer, büyük ölçüde "beyaz adam" algısından kaynaklanıyor. Siz ne kadar o kalıba uygun davranırsanız, onlar da size o kadar mesafeli kalıyor. Fakat bir anda gülümseyerek "mimi si mzungu"(ben beyaz değilim) dediğinizde, yüzlerde beliren tebessüm, başlayan şakalaşmalar ve kahkahalar o bariyeri aniden ortadan kaldırıyor.
 

 

Göreve başladığınızdan bu yana Tanzanya'da çok sayıda projeye imza attınız. TİKA'nın "Türk Tipi Kalkınma Yardımı" diyebileceğimiz oldukça farklı bir yaklaşımı var. Geleneksel yardım anlayışından nasıl ayrılıyor? Halktan ve yardım yaptığınız kuruluşlardan ne gibi tepkiler alıyorsunuz?

Şunu söylemeliyim ki Tanzanya'da hemen her ülkenin teknik yardım kuruluşu, birçok sivil toplum örgütü, şahsi ya da grup inisiyatifi vb oluşumlar yardım faaliyetleri yürütmekteler. Ve ben maalesef bu durumun Tanzanya insanında, yerel dernek ve inisiyatiflerde ve hatta kamu kurumlarında "yardım alma" anlayışında olumsuz bir tutumun gelişmesine sebep olduğunu düşünmekteyim.

Biz paydaşlarımıza öncelikle TİKA'nın ne olduğunu anlatıyor, "Türk Tipi Kalkınma Yardımı" anlayışını kendilerine açıklıyoruz. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'ndaki konuşmasında dile getirdiği "Dünya Beşten Büyüktür" doktrinini söylediğim ve bu doğrultuda daha adil bir dünyanın imarına katkı sağlamak amacıyla Tanzanya'da görev yaptığımızı dile getirdiğimizde paydaşlarımızı şaşkınlıkla böyle bir anlayış ve vizyonla ilk defa karşılaştıklarını ifade ediyorlar. 

TİKA olarak görev coğrafyamızda, önceliğimiz her zaman o bölgenin şartlarına uygun projeler geliştirmek ve yerel sorunlara yerel çözümler üretmektir. Geride bıraktığımız üç yıl içinde görüştüğümüz tüm mevcut ve potansiyel partnerlerimizle, sorunlarını tanımlamak ya da dışarıdan hazır çözümler sunmak yerine, onların kendi ağızlarından dinlemeyi ve "nasıl yardımcı olabiliriz" sorusu etrafında istişareler yapmayı tercih ettik. Bu sayede dışarıdan çözüm transferi yerine, yerel dinamiklere uygun projeler hayata geçirerek hem çözümün sahiplenilmesini hem de sürece aktif katılımla sürdürülebilirliği sağlamaya gayret ettik.

Sektörel ve ülke genelinde, bölgesel dağılıma özen gösteriyoruz. Projelerimizin mümkün olan en çok sayıda yararlanıcıya ulaşmasını ve mutlaka sürdürülebilir olmasını hedefliyoruz. Bu minvalde, TİKA yalnız Tanzanya'da değil tüm dünyada insan hayatına dokunan projeler gerçekleştiriyor. Bir projenin ardından mutlaka yaşam kalitesinde, üretim seviyesinde, kısacası katma değerde olumlu yönde mutlaka bir ilerleme gelişme izlenebilir oluyor.

Mesela kız öğrenci yurduna sağladığımız ranza ve yataklarla yalnız yatak ihtiyaçlarını değil onlara daha iyi bir gelecek hayali kurabilecekleri ve bu uğurda çalışabilecekleri kişisel bir alanı da sağlamış oluyoruz. Ya da ülkenin en kalabalık şehrinde yine ülkenin tek müstakil çocuk acil servisini TİKA eliyle restore edip modern sağlık ekipmanlarıyla donatıyor, annelerin ve çocukların hem bugünlerine hem geleceklerine yatırım yapmış oluyoruz.
 

 

Türkiye'nin son yıllarda Afrika'ya olan ilgisi ve iş birliği önemli ölçüde arttı.  Afrika'da faaliyet gösteren Büyükelçilik sayımız 2022 yılında 44'e yükseldi. Türkiye Maarif Vakfı Afrika'da yaklaşık 25 ülkede yüzlerce eğitim kurumuna sahip. TİKA halihazırda 21 PKO ile Afrika genelinde faaliyet gösteriyor. Siz bu gelişmeler bağlamında Türkiye'nin Afrika ile ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye'nin Afrika politikası doğrultusunda saymış olduğunuz kamu kurumlarımız yanı sıra çok sayıda vakıf ve derneğin kıtanın çeşitli ülkelerinde çeşitli vesilelerle kıta insanının hizmetine yönelik faaliyet ve projeler gerçekleştirdiği, bununla beraber iş insanlarımızın da kıtaya olan ilgisinin arttığı bir gerçektir.

Ancak kıtaya olan ilgi yalnız Türkiye kaynaklı değil, tüm Batılı ülkeler, uzak doğunun yanı sıra bugün körfez ülkelerinin de kıtada ciddi yatırımlarda bulunduğunu görüyoruz. 

Önümüzdeki yıllarda Afrika kıtasının, sahip olduğu zengin doğal kaynaklar, stratejik mineralleri, enerji rezervleri ile genç ve dinamik nüfusu sayesinde küresel ekonomiye önemli katkılar sunmasını öngörmek zor değil. Dünya tarım alanlarının yaklaşık yüzde 60'ına sahip olması da kıtanın tarım sektöründe stratejik bir konum elde etmesini sağlamaktadır. Tüm bu özellikler, Afrika'yı ekonomik ve sosyal açıdan giderek daha etkili bir oyuncu hâline getirmektedir.

Bu noktada Türkiye'nin gerek kamu gerekse iş insanlarımız ve yatırımcılarımız vasıtasıyla kıtada çok daha yoğun ve aktif bir şeklide faaliyette bulunması gerektiğini, Afrika'nın geleceğinin tüm dünya geleceğine etki edeceğini düşünüyorum.

Bununla birlikte, Türkiye'den bakıldığında Afrika kıtasının bir ülke gibi algılanma yanılsamasının yaşandığını düşünüyorum. Tanzanya'da bulunduğum 3 yıl sonrasında rahatlıkla diyebilirim Tanzanya ana karası ve Zanzibar adalarında bile her bölgede insanların bambaşka yaşam alışkanlıkları ve kültüre sahip oldukları göz önünde bulundurulduğunda her biri birbirinden farklı siyasi, ekonomik, sosyal dinamikleri ve en önemlisi de kendine has kültürü olan 54 farklı ülkeden oluşan kocaman bir kıtanın sanki tek bir rengi, tek bir nefesi var gibi algılanması büyük hata olur.

Afrika'ya ilgi duyan herkesten özel istirhamımdır, tüm renkleri bir arada görmeye çalıştığımızda ayrıntıdaki muhteşem farkları kaybediyoruz. Bölge insanını kategorize etmeden renk renk desen desen tanımalı ve bu zenginliği tüm detaylarıyla fark etmeye gayret etmeliyiz.
 

 

Mevcut uluslararası ve insani yardımlar gerçekten kıtaya katkı sağlıyor mu?

Mutlaka tüm uluslararası ve insani yardımlar bir kısım ihtiyacı karışıyordur. Ancak burada öyle bir ihtiyaç silsilesi düşünün ki bardağın altı delik, ne kadar doldurursanız o kadar daha istiyor. Tanzanya özelinde söylüyorum ancak tüm kıta içinde geçerli olduğunu düşünüyorum. Afrika yalnız kendini değil tüm dünyayı besleyebilecek bir kapasiteye sahipken bu durumda olması oldukça ironik. 

Daha önce de belirttiğim gibi, genelinde Afrika kıtası ve özelinde Tanzanya çok büyük bir potansiyele sahip. Ancak bu potansiyelin açığa çıkabilmesi için altyapı yatırımları, eğitim ve yetenek geliştirme, sürdürülebilir politikalar ve teknolojik dönüşüm gibi adımların atılmasına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Özellikle kıtanın sahip olduğu genç nüfusun girişimcilik ve yenilikçilik kapasitesi, kıtanın ekonomik büyümesini ve sosyal kalkınmasını destekleyecek en önemli faktörlerden biri olduğunu, bu nedenle yapılacak faaliyetler ve projelerin belirttiğim bu alanlara odaklanmasının yüksek fayda sağlayacağını düşünüyorum. Bu zaviyeden bakıldığında maalesef birçok uluslararası ve insani yardım organizasyonu, daha çok dönemsel ve günlük ihtiyaçları karşılamaya odaklandığı için sürdürülebilirlikten uzak kalmakta ve bu potansiyelin açığa çıkmasına yeterince katkı sağlayamamaktadır.

Bu noktada, TİKA olarak yaklaşımımız tüm ihtiyaçları gidermek veya tüm sorunlara çözüm olmak iddiasını taşımıyor. Biz görev yaptığımız ülkelerde her şeyden önce insan potansiyeline kıymet veriyoruz. Toplumun her katmanında, kadın, erkek her meslek ve yaş grubundaki insanlara kazandırabileceğimiz yeni beceri ve bakış açılarıyla kendi sorunlarının üstesinden gelebileceklerine inanıyoruz.
 

 

Afrika genelinde yapılan projeleri ve çalışmaları değerlendirdiğinizde en çok hangi alanlarda çalışmaların artırılması gerektiğini düşünüyorsunuz? 

Sorunuzu, görev yaptığım Tanzanya özelinde cevaplayacağım. Dünyanın birçok bölgesinde sorun olmaktan çıkmış hayatımızı ne kadar kolaylaştırdığının artık farkında bile olmadığımız birçok şeye (yalnız teknolojiyi kastetmiyorum, çeşmeyi açtığımızda akan su da buna dahil) sahip olmadan hayatlarını sürdüren bu insanlar için hemen her sektörde (sağlık, temiz içme suyu, barınma) çok ciddi bir ihtiyaç var.

Mesela, okula ulaşmak için günlük 8-10 km yol yürüyen çocukların güvenliğinin sağlanması, menstrüasyon döneminde hijyenik pedi olmadığı için okula gidemeyen kız çocuklarının bu ihtiyacının giderilmesi ya da kurak dönemde su bulmak için yine bu çocukların 8-10 km yürümeleri sonsuz ihtiyaç listesinden birkaçı…

Bu ihtiyaçların yalnızca belli bir bölge veya sınırlı sayıda birey üzerinden karşılanması, sorunun çözümüne anlamlı bir katkı sağlayamayacağı için biz, toplumun geneline fayda sağlayacak çalışmalara odaklanmaya gayret ediyoruz. Bu açıdan "eğitim" önemi sebebiyle birincil proje alanını teşkil ediyor.

Tanzanya oldukça genç bir nüfusa sahip bu potansiyel doğru bir şeklide değerlendirilip yönlendirildiğinde, ülke için stratejik bir yatırıma dönüşebilir. Buna yalnızca ilkokul-lise eğitimi değil, üniversite düzeyi eğitim ve kurumsal kapasitenin artırılmasına yönelik çalışmaları da dahil ediyorum.

Örneğin, görevde bulunduğum üç yıl boyunca, özellikle acil müdahale ve afet yönetimi alanlarında yürüttüğümüz projelerle Tanzanya'nın acil yardım kapasitesi önemli ölçüde güçlendirilmiştir. Proje, MUHAS Üniversitesi'nden başlayıp önce Darusselam geneline ve daha sonra Türkiye'de İzmir UMKE tesislerinde aldıkları eğitici eğitimi neticesinde Tanzanya'ya kazandırdığımız yerel eğitmenler vasıtasıyla ülke geneline yayılan bütüncül bir harekete dönüşmüştür.

Bugün, üniversiteye kazandırdığımız eğitim materyalleri ve ambulansı sayesinde, Tanzanya'nın acil müdahale kapasitesine kilit rol oynayacak paramedik okulunun temelleri de atılmış durumdadır.

Bu perspektiften bakıldığında, sağladığımız kamu kapasitesinin artırılmasına yönelik eğitimlerin sağlık politikalarını etkileyebilecek bir büyüme sağladığını ve bu getirilerin toplumun tüm katmanlarına yayılan kitlesel faydalara dönüştüğünü açıkça ifade edebilirim. 

Bununla beraber istihdam yaratacak, üretime destek olacak projelerle özellikle kadınlar başta olmak üzere gençlerin yaşam kalitelerinin ve sosyal refahın artmasına katkı sağlamak oldukça önemlidir. 

Maalesef ki Tanzanya, Afrika'nın en yüksek "ergen doğurganlık" oranlarından birine sahiptir. Bu durum, genç kızların erken yaşta eğitimlerini bırakmalarına aile ve toplum desteğini yitirmelerine yol açmaktadır. 

TİKA olarak, sorunun çözümüne katkı sağlamak amacıyla "Mama Jasiri Eğitim ve Üretim Atölyesi Projesi" hayata geçirilmiştir.

Proje kapsamında, ilk sene, 15 genç kıza sisal bazlı el işi üretimi konusunda uygulamalı mesleki eğitimler verilmiş ve 7 ay içinde ürettikleri ürünler pazarda ilgi görmüş, siparişler alınmaya başlanmıştır. Katılımcılar, kendi emekleriyle ekonomik değer üreterek özgüven kazanmıştır.

Şimdi proje, sisal üretimini ahşap, metal ve tekstil tasarımlarıyla birleştirerek daha işlevsel ve pazarlanabilir ürünler ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Katılımcı sayısı artırılarak daha fazla genç kadının mesleki beceriler kazanması ve ekonomik hayata katılması sağlanacaktır.

Ayrıca, ekonomik okuryazarlık ve satış becerileri eğitimleriyle genç kadınlar kendi başlarına ekonomik faaliyet yürütebilecek donanıma sahip olacaktır.

Proje, sürdürülebilir bir yapı ile her yıl giderek daha fazla gence ulaşmayı ve sonuç olarak gençlerin bilinçlenmesine katkı sağlayarak bu sorunun önlenmesine destek olmayı hedeflemektedir.
 

 

Daha önce görev yaptığınız ülkelerle kıyasladığınızda Tanzanya'nın sizin için çok daha farklı bir tecrübe olduğunu söyleyebilir misiniz? Asla unutamayacağınız kıymetli anılarınız muhakkak olmuştur, Tanzanya'nın ve Tanzanyalıların en çok nelerini sevdiniz? 

Evet, Tanzanya benim görev yaptığım ilk Afrika ülkesi. İlk kez bir Afrika ülkesinde çalışma fırsatı yakaladım. Bu deneyim, önceki iş tecrübelerimden ve hayatımın diğer dönemlerinden oldukça farklıydı. Ülkenin tabiatı, iklimi, güneşin doğuşu ve batışı, hatta mevsimleri bile farklıydı. Tüm bunlara uyum sağlamak, alışmak ve onlarla birlikte yaşamayı öğrenmek benim için ayrı bir tecrübe oldu.

Onların sofrasına oturup yemeklerini paylaşmak ve Svahili mutfağına alışmam biraz zaman aldı. Ama bugün, en sevdiğim Svahili yemeğin "bukoba" olduğunu, "kasava" kızartmasına bayıldığımı ve uzun saha yolculuklarında midemi yatıştırmak için "masala" çayının birebir olduğunu söyleyebilirim.

Bir TİKA çalışanı olarak saha da yerel halkla iç içe çalışmamız doğrudan kırsalda zor koşullarda yaşayan hayatlara temas etme fırsatımız olduğu için edindiğim tecrübenin herhangi bir sebeple burada Darüsselam'da ikamet eden birinden çok daha derin olduğunu düşünüyorum. Tanzanya bana yepyeni şeyler öğretti, sabırlı olmak, hırssız olmak, doğaya rağmen değil doğayla bir olmak gibi.

Ancak Tanzanyalıların, Tanzanya'dan dönerken valizimde Türkiye'ye getirmeyi çok isteyeceğim çok önemli iki hasletleri var. Önyargısızlık (hoşgörü) ve sokakta hiç tanımadıkları insanlara gülerek selam verme ve hâl hatır etme alışkanlıkları.
Bu iki özellik toplum içerisindeki tüm ayrışmaları, farklılıkları, (dil, din, ırk, kabile vs) ortadan kaldırarak ne giyindiğine, saçını nasıl topladığına, ayağında kamyon lastiği mi, marka bir spor ayakkabı mı olduğuna bakmaksızın herkesi herkesle anlaşabilir, selamlaşabilir, konuşabilir yapıyor. 

Yurt dışında görev yaptığımızda, acı tatlı birçok insan hikâyesi biriktirme fırsatımız oluyor. Her biri ayrı kıymetli, ayrı değerli… Ancak Tanzanya'daki en özel anılarımdan biri, Korogwe'deki proje teslim töreninde yaşandı. Yaklaşık 300 bin nüfuslu Korogwe'nin Kaymakamı, törenimizde bir jest olarak Kaymakamlık binası önünde Türk Bayrağı'nı göndere çekti.

İçinde hiçbir Türk unsurunun bulunmadığı, hatta belki de halkının önemli bir kısmının Türkiye'den o gün haberdar olduğu bir bölgede bayrağımızı dalgalanırken görmek; bana "Türkiye'nin, Türkiye'den daha geniş sınırlara sahip olduğunu" ve bu sınırların ancak "gönül coğrafyası" kavramıyla açıklanabileceğini yeniden hatırlattı. Bu gurur ve bu hissiyat, hep taptaze bir şekilde benimle yaşamaya devam edecek.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU