Meryem Ebu Dakka'nın bana her zaman tavsiyesi şuydu: "Dikkatli ol ve toplumun sesi ol"

"Meryem'in hikâyesi bana daima özgürlüğün ağır bir bedeli olduğunu, mesajın fedakârlık istediğini ve Gazze'de gazeteciliğin sadece bir meslek değil, bir ses, bir hafıza ve bir tarih olduğunu hatırlatıyor"

Independent Arabia'nın foto muhabiri Meryem Ebu Dakka, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'taki Nasır Hastanesi'ne düzenlenen İsrail saldırısında hayatını kaybeden en az 20 kişiden biriydi

25 Ağustos 2025 Pazartesi sabahı, yerel saatle, saat 7.00'dı.

Merhum meslektaşım Meryem Ebu Dakka beni aradı. Telefona cevap verdiğim anda hızla konuşmaya başladı:
 

Günaydın İz (İzzeddin'in kısa hitabı anlamında - e.d.n.), nasılsın? Bulunduğun bölge nasıl? Dosyan için hangi fotoğrafları istiyorsun? İsteklerini çabuk söyle; çünkü babamı ziyaret etmeyi planlıyorum, onu çok özledim.


Gülümseyerek cevap verdim:

Ne kadar hızlı konuşuyorsun Meryem! Çektiğin yeni hangi fotoğraf varsa gönder, senin tüm karelerin harika, hangi tür dosya olursa olsun kullanılabilir.


Sözümü kesti ve hiç fırsat vermeden hızlıca konuşmaya devam etti:

Sen yeteneklisin dostum. Kendine dikkat et, haberleri izlemeyi sürdür ve toplumun sesi ol.
 

İsrail bombardımanında hayatını kaybeden Independent Arabia foto muhabiri Meryem Ebu Dakka
İsrail bombardımanında hayatını kaybeden Independent Arabia foto muhabiri Meryem Ebu Dakka

 

"Beni affetmeni diliyorum"

Meryem'in ağzından çıkan son söz buydu.

Bu cümle beni derinden etkiledi ve ona "Ne oldu?" diye sordum.

O ise, "Hiçbir şey… hoşça kal, sana fotoğraflar göndereceğim, beni affetmeni istiyorum" dedi.

Konuşma burada sona erdi ama hikâye bitmedi.

Çünkü bu telefon görüşmesi, onun Han Yunus'taki Nasır Tıp Merkezi'nin acil servisini hedef alan İsrail bombardımanında hayatını kaybetmesinin ön habercisiydi.

Sabah saat 11.00'de Han Yunus'taki meslektaşlarımdan ilk telefonu aldım.

Bana, Nasır Tıp Merkezi'nin vurulduğunu söylediler.

Kalbim duracak gibi oldu ve istemsizce sordum:

Meryem nerede?


Bana, "Yaralı… hatta saldırıda hayatını kaybetmiş olabilir" cevabını verdiler.

Meryem'i onlarca kez aradım ama cevap alamadım.

Hemen kardeşi Sadık'ı aradım. O an bana şu sözleri söyledi:

Meryem vefat etti.
 

Meryem'in vefat haberiyle birlikte adeta donup kaldım, gözyaşlarım kendiliğinden aktı, dilim tutuldu.

Sadece telefonu kapattım ve olduğum yerde taş kesildim.

5 dakika sonra şoku biraz olsun atlatıp Beyrut ve Londra'daki Independent Arabia ofislerindeki meslektaşlarımı arayarak haberi verdim.

Hepimiz için sarsıcıydı.

Her bir yöneticime haberi ilettiğimde gözyaşlarına boğuldum.


Birlikte çalışmaya başlayışımız

2020 yılında Meryem Ebu Dakka'yı serbest fotoğrafçı olarak tanıdım.

Refah kentindeki (Gazze Şeridi'nin en güneyinde) gül bahçeleri kuruyup solduğunda, İsrail ihracata izin vermeyince sahibi çiçekleri koyunlara yedirmek zorunda kalmıştı.

Ondan bu bahçelere dair 3 kare istedim.

Dakikalar içinde fotoğraflar bir linkle e-postama ulaştı.

Meryem'in işini ve karelerini çok beğendim.

Ona Independent Arabia'da foto muhabiri olarak benimle çalışmasını teklif ettim.

Hiç düşünmeden kabul etti ve böylece birlikte çalışmaya başladık.

Ben haber dosyaları ve insani hikâyeleri yazıyordum, Meryem ise fotoğraf ve video görüntülerini gönderiyordu.
 

Meryem Ebu Dakka / Fotoğraf: Mustafa M. B. Hassouna-AA
Meryem Ebu Dakka / Fotoğraf: Mustafa M. B. Hassouna-AA

 

Çalışma yıllarımız hızla geçti.

Ne zaman bir dosya için fotoğraf istesem, Meryem en kısa sürede hazırlayıp gönderirdi.

Görevlerini yerine getirmede örnek bir gazeteciydi; hiçbir haberi geri çevirmezdi.

Bana sık sık şu sözleri söylerdi:

Ne fotoğraf istersen söyle, çekerim. Ben fotoğrafçılığı bir iş değil, bir mesaj olarak görüyorum.


5 yıl boyunca bu cümleyi neredeyse 2 bin kez tekrarladı.

Ama her defasında sanki benimle yeni çalışmaya başlamış gibi taptaze bir enerjiyle söylüyordu.

Onun dinamizmi hiç bitmezdi; titizlik ve kalite hep aynıydı.

Fotoğrafları ise olağanüstüydü; çok şey anlatan, çoğu zaman hiçbir söze gerek bırakmayan kareler.
 

Meryem Ebu Dakka, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta meslektaşlarına sarılıyor / Fotoğraf: AFP
Meryem Ebu Dakka, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta meslektaşlarına sarılıyor / Fotoğraf: AFP

 

Çok erken uyanırdı

Merhume meslektaşımda en çok takdir ettiğim şey, her zaman erken uyanmasıydı.

Her gün sabah saat 6.00'da gözlerini açar, yaratıcı bir fotoğrafçı olarak işine başlardı.

Bunu savaş başlamadan önce de yapardı.

Ona "Neden bu kadar erken uyanıyorsun?" diye sorduğumda, hep şu yanıtı verirdi:

Çalışma, hareketliliği sever.


Her gün, hatta ortada gazetecilikle ilgili bir görev olmasa bile, Meryem sabah 7.00'de beni arar, uykumdan kaldırırdı.

Bana hemen işe başlamamı, kendisinden fotoğraf ve video istememi söylerdi.

Çalışkan, fedakâr ve yüksek yeteneklere sahip biriydi.
 

Meryem Ebu Dakka / Fotoğraf: AFP
Meryem Ebu Dakka / Fotoğraf: AFP

 

"Bu savaşta kurban olacağım... Durma ve hikâyelerini yaz"

Mesleki tutumunda Meryem son derece nazik ve insancıldı.

Meslektaşları fotoğraflarını istediğinde, onları büyük bir sevgiyle verirdi.

Birisi hikâyeye ulaşmanın yolunu sorduğunda, her zaman alçakgönüllülükle yardımcı olurdu.

Küçüklere şefkat gösterir, başkalarını gözetir, hoşgörülü ve mütevazıydı.

Savaş sırasında ona dikkatli olmasını, risk almamasını söylerdim.

O ise her zaman bana tuhaf bir şekilde cevap verirdi:

Bu savaşta kurban olacağım, ama benim için endişelenme. Bizim mesajımızı sürdür, durma ve toplumun sesi ol. Hikâyelerini yaz, sen yaratıcı birisin.


Açıkçası, onun hikâyelerimi ve haberlerimi övmesini çok severdim.

Savaş günlerinde bana, meslektaşlarımız olan fotoğrafçı ve gazetecilerin, bizim hazırladığımız haberlere baktığını ve onlardan örnek almak istediklerini söylediğinde gurur duyardım.

"Independent Arabia'yı birlikte ayağa kaldırdık ve adını her yaratıcı çalışmanın kaynağı hâline getirdik" derdi.

İşte onun sözleri böyleydi.
 

Meryem gitti ve beni yalnız bıraktı

Meryem, Gazze'de süren çatışmalarda kurban olacağına emindi.

Bana sık sık "Bir gün bu savaşta kameram elimden düşecek" derdi.

Nitekim öyle oldu; Meryem, doğup büyüdüğü Han Yunus'ta İsrail bombardımanını görüntülerken hayatını kaybetti.
 

İsrail bombardımanında hayatını kaybeden Meryem Ebu Dakka'nın kamerası kana bulandı AFP
İsrail bombardımanında hayatını kaybeden Meryem Ebu Dakka'nın kamerası kana bulandı / Fotoğraf: AFP

 

Meryem yalnızca bir gazeteci değildi; kamerasıyla bir savaşçıydı.

Yıkılmış evler arasında, yaralılarla dolu hastanelerde ve göçmen kamplarında dolaşarak İsrail'in görünmesini istemediği gerçekleri kayda geçiriyordu.

Kendini dünyanın Gazze savaşını gördüğü göz olarak görüyordu.

Meryem gitti ve beni yapayalnız bıraktı.

Evet, meslektaşlarım yanımda duruyor ama onun yokluğu çok ağır.

Bana gerçeği belgeleyen fotoğraflarını ve daima okunacak vasiyetini bıraktı.

Bugün sensiz çalışmaya tamamen güçsüzüm, sevgili dostum.

Meryem kamerasıyla birlikte hayata veda etti, ama hep hafızamızda yaşayacak.

Onun hikâyesi uzun yıllar anlatılacak.

Meryem gitti ve beni kırık bir hâlde bıraktı; adını her an tekrar ediyorum, çocuklarıma ondan bahsediyorum.

Erken gidişine rağmen kalbimizde hep yaşayacak.

Meryem'in hikâyesi bana daima özgürlüğün ağır bir bedeli olduğunu, mesajın fedakârlık istediğini ve Gazze'de gazeteciliğin sadece bir meslek değil, bir ses, bir hafıza ve bir tarih olduğunu hatırlatıyor.

Canım Meryem, sen her zaman kalbimde olacaksın.

Seni, mesleğini ve gazetecilik mesajını savunmak için hayatını ortaya koyan gazetecilerden biri olarak hep hatırlayacağım.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Bu makale Independent Türkçe için Independent Arabia gazetesinden çevrilmiştir.

Independent Arabia

DAHA FAZLA HABER OKU