Ülkede her şeyi konuşuyoruz, öyle değil mi?
Terörü, uluslararası ilişkileri, güç mücadelesini, dış politikayı, en zor ve karmaşık konuları…
Buna karşılık kendimizle ilgili konuları konuşmuyor muyuz veya bunları bilerek pas geçiyor olabilir miyiz?
Ama şöyle oluyor, konuşulanlar da konuşulamayanlar da bir inkarserasyona, kapanmaya veya sıkışmaya sebep oluyor, yani toplumsal fıtık oluyor.
İnkarserasyon
Genel anlamda, bir yere kapanma, hapsolma veya sıkışma demektir.
Bu da Latinceden gelen bir sözcük ve daha çok tıpta karşılığı var.
Sözcüğün tıptaki anlamı, bir organ veya organ parçasının belli bir bölgede hapsedilmesi veya sıkışması, yaygın olarak "fıtık" demektir.
Bu terim aynı zamanda bir ceza türüdür.
Suçlunun, belirli bir rejime sahip özel bir kurumda ceza çekmek için toplumdan zorla tecrit edilmesidir.
Benim ele aldığım konu, toplumsal inkarserasyondur.
Bundan muradım, toplumun konuşmayı doğru yapamaması, bu sebeple kültürde bir sıkışıklık ve kapanma olmasıdır.
Sosyo-politik
Örneğin, geçen günlerde Konuşmak başlıklı bir yazımda, olması gerektiği biçimde zülfü yâre dokunmayı göze alarak; terörizmin ve terörden beslenen siyaset ile iş imkanlarının, ülkeye etkilerinin bertaraf edilmesini, köklü bir biçimde Türkiye’de taşların yerli yerine oturtulmasını, gerçek hayata dair hak ve adalet bağlamındaki konuların çözülmesini, sosyolojik yapının düzeltilmesinin bir "beka" meselesi olduğunu, işin özünün bu tarz konular olduğunu söyledim.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu birinci konuşmak yazısı olsun, ikincisi de bu toplumsal inkarserasyon.
Açıkça ifade ettiğim halde bu gibi meseleler konuşulmuyor ise sizce sebep ne?
Konular böyle olunca tepki tek; "aman elleme!" diyenler çıkıyor.
Toplum fıtık oluyor!
Ben ilkesel, kavramsal, yansız bakılan her konuşmada varım, başkaları da öyle olmalı!
Şahıslar ve hatta olaylar ötede dursun; bizler olgun bir kültürle konuşalım, bize yakışır biçimde.
Diğer terimler
Dünyaya ait meseleler, bunların felsefi yaklaşımları bilinmeyen konular değil elbette.
Mesela siyasetle birlikte olan başlıklar var.
Bir yerde, ülkede, şirketlerde, hatta kişisel tercihlerde siyasetten söz edildiğinde, hemen yanında bu terminoloji devreye girer.
Filozoflar bu terimleri kendiliklerinden ortaya sürmezler, olanları görerek isim verirler, etkilerini betimlerler.
Nedir bunlardan bazıları?
Kleptokrasi (yağmacılık), nepotizm (kayırmacılık), demogoji (korkulara, duygulara ve önyargılara hitap etmek), okloktasi (mafya düzeni), aferizm (dalaverecilik, vurgunculuk), anomi (yozlaşma, suç ve suçluluk bağlamında toplumun ve bireylerin daha az kültürel ve ahlaki rehberlik alması), vs.
Şimdi düşünelim, eğer bir toplumda kültürel manada tıkanma, açılamama, sıkışma olur ise bir yerlerden patlar, yağma, kayırma, korku hali, vurgun, yozlaşma olur. Yani bu bir sebep-sonuç meselesi…
Sektörler
İş hayatını konuşalım, sektör sektör!
Neticede yaşam demek ekonomi demek, üretimden tüketime…
Öğretmen ve mühendis de biziz, işçi ve çiftçi de biziz, bankacı ve sigortacı da biziz, doktor ve hemşire de biziz, avukat ve savcı da biziz…
Devam edelim, terörist birilerin akrabası, dolandırıcı diğerlerinin akrabası…
Buna karşılık mağdurlar biziz!
Sebep ve sonuçlar bizimle ilgili. Sağlıklı olmak da fıtık olmak da bizim organizmamızın konusu.
Mesela, inşaat-emlak balonlarını ve bunlardan beslenenleri, varsa besililerin neden "aman elleme" dediklerini, şahıs veya şirket değil mesele, sistem örgüsünde konuşalım.
Eğer varsa böyle bir durum, yükseltilen piyasa içinde alıcı konumundakilerin zararını, hak ve hukukla ilişkisini, herhangi birini konu etmek değil, sistem yönüyle konuşalım.
Eğer varsa, piyasadan dolandırıcılıkla çalınan paraların nasıl yurtdışına kolayca kaçırılabildiğini köklü çözüm bulmak açısından konuşalım.
Neden ilk olarak inşaat-emlak dedim?
Dünyada en kolay büyüme alanı bu sektörde, ülkelerin ve siyasetin kolay tercihi, yapay zeka (AI) yatırım sektörü gibi değil haliyle…
Topluma bakıldığında, mesela bir yörede sektörel analiz yapın, nüfusun önemli kesimi bu ve yan sektörlerle çalışır.
Eğer yozlaşma varsa, sistem bir tıkanma haline geçtiyse, hatta siyaset de buna dahil edildiyse/olduysa, her şey tıkanmış hale gelir.
İnşaat-emlak sektörünün belediyelerle ilgisi büyüktür, çünkü imar düzenlemeleri ve projelendirme konuları bununla ilgilidir.
Yerel yönetim dersiniz, halk meclisi gibi düşünün, belediyelerde de meclisler var.
Oldu mu şimdi?
Arsa ve tarla sahibi, müteahhit, kalıpçı, fayansçı, demirci, tesisatçı, derken geldik mi belediyedeki çalışanlara, siyasilere…
O halde bakın şimdi, bu biziz!
Eğer konuşamıyor da fiskos yapıyorsak, bu toplumsal inkarserasyondur.
Eğer sadece birileri al-gülüm ver-gülüm konuşacak özel yerler seçiyorlar da hemen ötesinde diğer kişiler veya şirketler "bana da gelir inşallah" diye beklenti içindeyse, bu toplumsal inkarserasyondur.
Eğer ben bunu birine sorduğumda ise "sen karışma" denirse bu da susturma, baskılama, tecrit etme durumudur, öyle değil mi?
Ama başka sektörleri de masaya yatıralım, baştan sona.
Hangi tercihler yapılıyor?
Şeffaflıkla ve etik yasalarla olanlar neler?
Hangileri devletin kontrolünde, (eğer varsa) neler dışında!..
Alanların görünen ve bilinen tarafları değil; sosyo-ekonomik ve sosyo-politik handikaplarını konuşalım, mümkünse içerileri, derinleri, bize dokunan yerleri...
İkilem mecraları
Sosyolojik bakış açılarını konuşmak; doymak, beslenmek, simbiyotik ilişki alanları, türemek, gelişmek, kaynaklık etmek, bozulmak, düzelmek, zafiyetler, kuvvetli taraflar, vs. hepsini içermeli.
Analiz etmeli, sonuca dayalı öneri sunmalı…
Ülkemizde en büyük meseleler konuşulacak da hem her mecrada saatlerce konu edilecek de günlük yaşama ve bize dair konular mı konuşulmayacak?
Amerika şöyle, Rusya böyle!..
Kendini yeterince bilmeden, konuşmadan, özümsemeden Amerika’yı veya Fransa’yı konu etmek de ne demek?
Bu görmezden gelmek mi demek?
Sokağa çıkıyorum veya sosyal medyada iletişime geçiyorum, sanki millet her şeye vakıf!
Trump, Macron vs. konuları dahil…
Mesela savunma sanayiinin magazin seviyeli bilgilerini ezberlemekle ilgilenenler, savunma sistemleriyle ve modelleriyle ilgilenemedikleri zaman ne olur biliyor musunuz?
Konuyu kavrayamamak, kavrama olmadan ahkam kesmek.
Ama genel eğilim bu, herkes magazine düşkün…
Soruyorum, bunları nereden biliyorsunuz diyorum.
Cevaplar; televizyondan, sosyal medya mecralarından, youtube kanallarından, buralarda "ben ona çok inanıyorum" denen isimlerden, kahvehane sohbetlerinden, farklı yerlerdeki ders sohbetlerinden…
Demek ki geri planda başka konuşma alanları da var!
Ortadakiler belli, görünmeyenler arkada çalışıyor…
Bu olabilir mi?
Böyle, oluyor.
Ama mesele, ne konuşulduğu, bilgi ve kalite.
"Babana güvenme!" dendiğini bir yana koyanlar…
Alay edilmediği kesin.
Acaba beyin mi yıkanıyor, yaratılmış gerçeklikle mi bu mecralar baskılanıyor, hatta algı yönetimi bu işin neresinde?..
Otorite
Ülke, devlet, millet, sistem bağlamıyla bakalım.
"Devlet" demek, milletin verdiği yetkiyle, millet için, elinde otoritesi olan aygıttır.
Devlet aygıtı özüne karşı olamaz.
Yasalar ve hatta anayasa bunun için vardır.
Yasalarda varsa eksikler, bunlar milletin iradesiyle mecliste çözümlenir.
Birilerinin işine gelmese bile meseleleri çözmek demek "yüksek siyaset" yapmak demektir.
Eğer bu noktalarda ayak sürülüyor ise bunun sebeplerini "sen anlamazsın" demekle geçiştirmek olmaz.
Böylesi bir siyasi cambazlık otoritenin kaynağını zehirler.
Hatta bu bir "beka" konusudur.
Ülkenin bekasına dair önemli yanlışları düzeltmemek, alarm çaldığı halde şalteri kapatmak demek olur.
Millet devleti bir görür, Ankara’yı da yereli de bürokrasiyi de…
Sonuç
Yeri gelince sesler yükseliveriyor!
"Sen bizim alanımıza girme…"
"Ekmek parama elleme…"
Daha neler neler...
Aman elleme!
Sosyolojik ve politik kavramları neden yeterince konuşmuyoruz?
Bunların uzmanı mı yok?
Yoksa ilgi mi çekmiyor?..
Eğer pratiği konuşacaksak, neden Ahmet’i, Mehmet’i konuşmak için bir yarış oluyor?
Kültürler kendilerini tarif ederler.
Eğer doğru konuşursak, millet meclisi bu süreçlere hakimse, devlet otoritesi sağlam ve güvenilirse, hak ve adalet iyi çalışıyorsa, korkmayın!
Eğer sosyal yaşam yozlaşıyorsa, alarma basacaklar yine bu ülkenin değerleridir.
Kültürel yapı ve kültürel gelişim kanallarının açık olması gelişmeye ve sağlığa açık olmaktır, başka ifadeyle fıtık olmamaktır.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish