Barışa açılar kapılar (3): Güney Afrika barış süreci

Prof. Dr. Nezir Akyeşilmen Independent Türkçe için yazdı

Nelson Mandela (solda), Frederik Willem de Klerk (ortada) ve Inkatha Özgürlük Partisi lideri Mangosuthu Buthelezi (sağda)

Irkçılıktan demokrasiye uzanan zorlu yol

Modern dünya tarihinin en karanlık sayfalarından birini oluşturan ırkçı Apartheid rejiminin tahakkümünden çıkarak, özgürlüğe ve eşitliğe giden yolu cesaretle yürüyen Güney Afrika, bir barış mucizesinin adı oldu.

Geçen haftalarda Kuzey İrlanda ve Filipinler-Moro barış süreçlerini analiz ettikten sonra, bu hafta dünyada barışın mümkün olduğuna dair en güçlü örneklerden birisi olan Güney Afrika deneyimine odaklanacağız.

Bu süreç, derin ayrılıkların ve acıların ortasında dahi, doğru liderlik, toplumsal uzlaşı, barışın dili ve kararlı adımlarla nasıl sürdürülebilir bir barışın inşa edilebileceğinin güçlü bir göstergesidir.

Güney Afrika’nın zorlu ama ilham verici yolculuğu, barışın sadece bir hayal değil, aynı zamanda kararlılıkla ulaşılabilecek somut bir gerçeklik olduğunu tüm dünyaya kanıtlayan bir hikâyedir.


Çatışmanın arka planını: Apartheid’ın karanlık mirası

Güney Afrika'nın yakın tarihi, Apartheid adı verilen ırkçı ayrımcılık politikasıyla şekillendi.

1948 yılında iktidara gelen Ulusal Parti (National Party-NP) tarafından resmileştirilen bu sistem beyaz azınlığın siyahi ve diğer beyaz olmayan gruplar üzerindeki egemenliğini tahkim etmeyi amaçlıyordu.

Apartheid kelime anlamıyla "ayrılık" anlamına gelir ve siyahi Afrikalıların vatandaşlık haklarından mahrum bırakılmasından, yaşam alanlarının kısıtlanmasına, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişimlerinin engellenmesine kadar hayatın her alanında katı bir ayrımcılık uygulandı.

Siyah Güney Afrikalılar sadece oy hakkından değil, eğitim, sağlık, mülkiyet, seyahat gibi temel insan haklarından da mahrum bırakıldı, belirli bölgelerde yaşamak zorunda kaldılar.

 Apartheid döneminde; 3,5 milyondan fazla siyahi insan zorla yerinden edildi; siyahların oy hakkı yoktu; beyazlar ulusal servetin yüzde 87’sine sahipti (toplumdaki oranları ise yüzde 14 civarındaydı) ve ırk ayrımı hukuki norm haline getirildi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Apartheid’in uyguladığı şiddet ve baskı siyahi halkın direnişini de beraberinde getirdi.

Bütün bu ırkçı ayrımcı uygulamalara karşı gösterilen protestolar sık sık şiddetle bastırıldı.

1960 Sharpevilla katliamında 69 siyasi protestocu öldürülünce dünya kamuoyunun dikkatini çeken bir dönüm noktası oldu.

Afrika Ulusal Kongresi (African National Congress-ANC) gibi örgütler barışçıl protestolarıyla başladıkları mücadelesini, hükümetin artan şiddetine karşı silahlı direnişe dönüştürmek zorunda kaldılar.

Sharpeville katliamı (1960) ve Soweto ayaklanması (1976) gibi olaylar Apartheid rejiminin zulmünü gözler önüne serdi ve uluslararası toplumun tepkisini çekti.

Binlerce insan hapse atıldı, işkence gördü ya da öldürüldü.

Bu dönem, Güney Afrika halkı için derin acılar ve travmalarla dolu bir miras bıraktı.

Artan uluslararası baskı, diplomatik ve ekonomik yaptırımlar sonucunda Apartheid rejimi geri adım atmak zorunda kaldı. 
 

Sharpeville katliamının 10uncu yıldönümünde, Apartheid Karşıtı Hareket, Trafalgar Meydanı'nda bir canlandırma düzenledi. Güney Afrika polisi kılığındaki aktörlerin hedef aldığı ve kalabalığın yere düştüğü anları yaklaşık 3 bin kişi izledi. Etkinlik, Birle
Sharpeville katliamının 10uncu yıldönümünde, Apartheid Karşıtı Hareket, Trafalgar Meydanı'nda bir canlandırma düzenledi. Güney Afrika polisi kılığındaki aktörlerin hedef aldığı ve kalabalığın yere düştüğü anları yaklaşık 3 bin kişi izledi. Etkinlik, Birleşmiş Milletler Öğrenci Derneği (UNSA) ile ortaklaşa düzenlendi

 

Barışın mimarı: Nelson Mandela ve direnişin simgesi

Nelson Mandela (1918-2013) Güney Afrika barış sürecinin en simgesel figürüdür.

Mandela, Afrika Ulusal Kongresi (ANC) üyesi olarak gençliğinden itibaren ırkçılıkla mücadele ettiği.

Önce pasif direnişi savundu ancak devletin baskısı artıkça silahlı mücadeleye de başvurduğu.

Bu nedenle 1963’te tutuklandı, 1964’te ömür boyu hapis cezası aldı ve Robben adasında tam 27 yıl hapis yattı.

Mandela'nın hapishanedeki yılları sadece bir tutsaklık dönemi değil aynı zamanda onun liderlik yeteneklerini pekiştirdiği ve uluslararası bir sembole dönüştüğü bir süreçti.

Hapishaneden ayrımcılığa karşı mücadelesine devam eden Mandela, direnişin ve umudun simgesi haline geldi.

1990 yılında serbest bırakılmasıyla tüm dünya, Güney Afrika'da yeni bir dönemin başladığının tanığı oldu.
 

Apartheid karşıtı lider ve Afrika Ulusal Kongresi (ANC) üyesi Nelson Mandela, 5 Eylül 1990'da Tokoza'daki kasaba turu sırasında bir kalabalığa hitap ederken yumruğunu kaldırıyor / Fotoğraf: AFP
Apartheid karşıtı lider ve Afrika Ulusal Kongresi (ANC) üyesi Nelson Mandela, 5 Eylül 1990'da Tokoza'daki kasaba turu sırasında bir kalabalığa hitap ederken yumruğunu kaldırıyor / Fotoğraf: AFP

 

Mandela, intikam arayışına girmek yerine, ülkesini birleştirme ve barışı sağlama misyonu üstlendi.

Serbest bırakıldığında kinle değil, uzlaşıyla konuştu.

"Geçmişi affetmeden geleceğe yürüyemeyiz" diyerek barışın zeminini hazırladı.

Uzlaşmacı duruşu, çatıştığı tarafla bile diyalog kurma yeteneği ve karizmatik kişiliğiyle Güney Afrika'yı barışa götüren sürecin en önemli aktörü oldu.

1993 yılında Apartheid rejiminin son devlet başkanı F. W. de Klerk ile birlikte Nobel barış ödülüne layık görüldü.

1994’te Güney Afrika'nın ilk siyahi başkanı seçilerek ülkesini barışçıl ve demokratik bir geleceğe taşıdı.


Barışın sessiz kahramanları: Diğer başat aktörler

Nelson Mandela'nın yanında, barış sürecinde birçok farklı aktör de yapıcı roller üstlenerek bu süreci başarıya ulaştırdı.

Bunlardan birkaçı şunlar: 

  • Frederik Willem de Klerk (1936-2021): Apartheid rejiminin son devlet başkanı olan de Klerk, Mandela’yı serbest bırakma ve Apartheid yasalarını kaldırma cesaretini göstererek barış sürecinin önünü açtı. Onun kararlı siyasi iradesi ve müzakereye açık duruşu, geçiş sürecinin başarılı olmasında kritik bir rol oynadı. Manda ile ilgili birlikte 1993 yılında Nobel barış ödülünü paylaştı.
     
  • Desmond Tutu (1931-2021): Anglikan başpiskoposu Desmond Tutu, Apartheid karşıtı mücadelenin önemli dini liderlerinden biriydi. 1984 yılında Nobel Barış Ödülünü aldı. Şiddet dışı direnişi savunan tutu, Hakikat ve Uzlaşma Komisyonunun (TRC) başkanlığını yaparak ülkenin geçmişle yüzleşmesinde ve iyileşmesinde kilit bir rol oynadı. Onun ahlaki otoritesi ve uzlaşmacı yaklaşımı, Komisyonun güvenilirliğini ve toplumsal desteğini artırdı.
     
  • Oliver Tambo (1917-1993): Mandela’nın yakın arkadaşı ve ANC’nin uzun yıllar sürgündeki lideri olan Tambo, uluslararası alanda Apartheid rejimine karşı farkındalık yaratmada ve uluslararası yatırımların uygulanmasında başat bir rol oynadı. Onun diplomatik çabaları ANC’nin uluslararası tanınırlığını ve desteğini sağlamlaştırdı.
     
  • Thabo Mbeki (1942-…): Mandela'dan sonra Güney Afrika'nın ikinci başkanı olan Thabo Mbeki (1999-2008), geçiş sürecinde ve yeni anayasanın hazırlanmasında önemli bir rol oynadı.
     
FW de Klerk ve Nelson Mandela , Temmuz 1993'te, müzakerelerin sonuna doğru, Pensilvanya, Philadelphia'da Özgürlük Madalyası'nı birlikte almak için bekliyorlar / Fotoğraf: Wikipedia
FW de Klerk ve Nelson Mandela, Temmuz 1993'te, müzakerelerin sonuna doğru, Pensilvanya, Philadelphia'da Özgürlük Madalyası'nı birlikte almak için bekliyorlar / Fotoğraf: Wikipedia

 

Barış sürecinde rol alan uluslararası aktörler

Güney Afrika barış sürecinde uluslararası toplumun baskısı ve desteği hayati öneme sahipti.

  • Uluslararası yaptırımlar: Birleşmiş Milletler, İngiliz Milletler Topluluğu ve birçok ülke Apartheid rejimine karşı ekonomik, kültürel ve spor ambargoları uyguladı. Bu yaptırımlar Güney Afrika hükümeti üzerinde ciddi bir baskı oluşturarak müzakere masasına oturmaya zorlamıştır.
     
  • Arabuluculuk ve destek: Bazı devletler özellikle Norveç, İsveç ve ABD Apartheid hükümeti ile ANC arasındaki gizli görüşmelerde arabuluculuk rolü üstlenip barış sürecine mali ve teknik destek sağladılar.
     
  • Birleşmiş Milletler: Birleşmiş Milletler, özellikle Apartheid rejimini insanlığa karşı bir suç olarak kınayan kararlar aldı; Apartheid karşıtı hareketi güçlü bir şekilde destekledi ve Güney Afrika'daki demokratik seçimlerin gözlemlenmesinde kritik bir rol oynadı.

Barış sürecinde sivil toplum kuruluşlarının rolü

Yerel ve uluslararası STK’lar Apartheide karşı mücadelede ve barış sürecinde hayati ve yapıcı roller üstlendiler.

Uluslararası Af Örgütü gibi uluslararası insan hakları örgütleri Apartheid rejiminin insan hakları ihlallerini belgeleyerek ve dünyaya duyurarak uluslararası baskının artmasına katkıda bulundular.

Yerel düzeydeki STK’lar da Apartheidin mağdurlarına destek sağladılar; ayrımcılığa karşı farkındalık oluşturdular ve halkın barış sürecine katılımını teşvik ettiler.

Güney Afrika'daki kiliseler ve diğer dini kuruluşlar da Apartheide karşı direnişin merkezlerinden biri oldular.

Desmond tutu gibi dini liderler ahlaki bir ses olarak Apartheide karşı çıkıp barışçıl değişimi ve dönüşümü savundular.


Barış süreci için kurulan mekanizmalar ve geliştirilen kampanyalar

Güney Afrika'daki barış süreci sadece liderlerin çabalarıyla değil, aynı zamanda halkın geniş katılımıyla ve sağlam mekanizmalarla barışa ulaşabildi.

Bu çerçevede çok sayıda kampanyalar ve mekanizmalar geliştirildi.

Bunlardan bazıları ve üstlendikleri roller incelendiğinde ülkemizde ve dünyanın başka bölgelerinde devam eden çatışmalı süreçlerin barışçıl çözümünde ilham kaynağı olabilecek türdendir. 

  • Diyalog ve müzakereler: Dünyada barışın güçlü sembollerinden birisi olan Nelson Mandela'nın hapisten çıkışıyla birlikte hükümet ile ANC arasında yıllarca süren gizli ve açık müzakereler başladı. Bu müzakereler, ülkenin geleceğini belirleyecek yeni bir anayasanın ve demokratik seçimlerin zeminini hazırladı. Bu süreçte Apartheid rejiminin son devlet başkanıı F. W. De Klerk’in cesur ve kararlı adımları ve siyasi iradesiyle büyük önem taşıdı.
     
  • Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu (Trurth and Reconciliation Commission-TRC): Güney Afrika barış sürecinin en özgün ve etkili mekanizmalarından biri ve ondan sonrasında dünyada gelişen birçok barış süreçlerine ilham kaynağı olan TRC, bugün devam eden birçok sürecin de önemli bir unsurudur. 1995 yılında kurulan bu komisyon, Apartheid dönemindeki insan hakları ihlallerinin açığa çıkarılmasını amaçlıyordu. Kurbanlar yaşadıkları travmaları anlatırken, failler de itirafları karşılığında af talebinde bulunabiliyorlardı. Bu komisyon, geçmişle yüzleşme, hesaplaşma ve toplumsal rehabilitasyon için önemli bir platform sağladı. Komisyonun çalışmaları sonucunda binlerce ifade toplandı ve Apartheid rejiminin yaptığı zulümler, baskılar ve insanlık dışı oyunlar gözler önüne serildi.
     
  • Yeni anayasa süreci ve "anayasamıza dokunun" kampanyası: Güney Afrika'da kalıcı barışın temeli ve teminatı 1996 yılında kabul edilen sivil ve demokratik anayasadır. Bu anayasa, insan haklarına saygıyı, eşitliği ve hukukun üstünlüğünü garanti altına aldı. Anayasa yapım süreci, halkın geniş ve aktif katılımıyla gerçekleştirildi. "Anayasamıza dokunun" sloganıyla başlatılan kampanya milyonlarca Güney Afrika'lıyı bu sürece dahil etti. Halk anayasa taslağı hakkında görüşlerini ve önerilerini sunmaya teşvik edildi. Bu kampanya, anayasanın sadece siyasi elitlerin değil, halkın geniş katılımı ve halk için yapılan bir süreç olduğunu gösterdi. Dünyada yapılan en katılımcı anayasal süreçlerinden biri olduğu konusunda literatürde bir konsensüs var. 
     
  • Çok partili demokratik seçimler: 1994 yılında yapılan ilk demokratik seçimler Güney Afrika'nın tarihinde bir dönüm noktası oldu. Irk ayrımı gözetmeksizin tüm vatandaşların oy kullandığı bu seçimler Apartheid rejiminin fiilen sona erdiğini tescilledi. Seçimlerin barışçıl ve şeffaf bir şekilde gerçekleşmesi, ülkenin demokratikleşmesi yolunda önemli bir adım oldu.
     

Irkçılıkla mücadele eğitimin rolü

Apartheid sonrası Güney Afrika'da eğitim müfredatı ırkçılıkla mücadele, barış inşası, insan hakları kültürünün oluşması ve ulusal birliğin inşası açısından köklü değişikliklere uğradı. 

  • Apartheid mirasının temizlenmesi: Eski eğitim müfredat ırkçı ideolojiyi ve beyaz üstünlüğünü yücelten içeriklerle doluydu. Yeni müfredat bu ırkçı anlatıları ortadan kaldırmayı ve Güney Afrika'nın çok kültürlü yapısını yansıtan, kapsayıcı bir tarih ve sosyal bilgiler anlayışı geliştirmeyi hedefledi.
     
  • İnsan hakları ve barış eğitimi: Yeni eğitim müfredatı insan hakları, demokrasi, eşitlik, barış ve adalet gibi evrensel değerlere geniş yer verdi. Öğrencilere ırkçılığın ve ayrımcılığın zararları öğretildi. Farklılıklara saygı duyma ve hoşgörü geliştirme bilinci aşıladı.
     
  • Gerçek tarih eğitimi: Apartheid döneminin doğru olmayan tarihi anlatıları, acımasız gerçekleri ve kitlesel cehalet üreten öğretileri, yeni tarih müfredatında açıkça ele alındı. Hakikat ve Uzlaşma Komisyonunun bulguları, ders kitaplarına entegre edilerek öğrencilerin geçmişleriyle yüzleşmeleri ve ondan ders çıkarmaları sağlandı.
     
  • Çok dillilik: Güney Afrika'nın yeni Anayasasında 11 resmi dili (Afrikaans, İngilizce, isiNdebele, isiXhosa, isiZulu, Kuzey Sotho, Sesotho, Setswana, siSwati, Tshivenda ve Xitsonga) kabul edildi. Bu çerçevede, eğitimde çok dillilik teşvik edilip farklı etnik grupların kültürel kimlikleri korundu.


BM Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına Dair Uluslararası Sözleşme'nin etkisi

Güney Afrika'daki Apartheid rejimi, BM'nin ırk ayrımcılığına karşı küresel mücadelesinin en belirgin örneklerinden biriydi.

Türkiye’nin de taraf olduğu BM Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına Dair Uluslararası Sözleşme, 1965 yılında kabul edildi ve ırk ayrımcılığını, ırkçı politikaları, ırkçı dernek ve partileri ve ırkçı uygulamaları yasaklayan ve devletleri bu tür ayrımcılıkla mücadele etmeye yükümlü kılan önemli bir uluslararası insan hakları anlaşmasıdır.

Güney Afrika Apartheid rejimi nedeniyle bu sözleşmeye taraf olmadı, ancak BM ve uluslararası toplum sözleşme ilkelerini rejime karşı mücadelede bir araç olarak kullandı.

Sözleşme Apartheid rejiminin uluslararası hukuka aykırı olduğunu ve insanlığa karşı bir suç teşkil ettiğini vurgulayarak Güney Afrika üzerindeki uluslararası baskıyı kurumsallaştırdı.

Apartheid’in sona ermesi ve demokratik bir Güney Afrika'nın kurulmasının ardından ülke bu sadece sözleşmeyi onaylamakla kalmadı, uluslararası ilişkilerinde ırk ayrımcılığına karşı etkin bir şekilde kullandı.

Sözleşmenin en güçlü savunucu ve uygulayıcı aktörlerinden biri haline geldi.


Barış sürecinde toplumsal entegrasyon faaliyetleri

Apartheid rejimi sonrası Güney Afrika'da geliştirilen siyasi, ekonomik, kültürel ve toplumsal entegrasyon faaliyetleri hem geliştirilen inşacı çeşitliliği hem de etkin uygulanması ile karmaşık, çok boyutlu ve yapıcı bir süreci ortaya koydu. 

  • Siyasi entegrasyon: 1994 yılındaki ilk demokratik seçimler, tüm ırklardan vatandaşların oy kullanma hakkını elde etmesiyle siyasi entegrasyonun temelini attı. Çok partili sistem ve temsili demokrasi, farklı grupların siyasi süreçlere katılımını sağladı.
     
  • Eğitimde entegrasyon: Apartheid dönemindeki ayrı okullar sistemi kaldırılarak tüm ırklardan öğrencilerin aynı okullarda eğitim görmesi sağlandı. Bu uygulama, uzun vadede toplumsal önyargıların kırılmasına ve karşılıklı anlayışın gelişmesine katkı sağladı. 
     
  • İş gücü piyasasında entegrasyon: Apartheid dönemindeki ırkçı iş yasaları kaldırıldı ve eşit istihdam fırsatları yaratmayı amaçlayan yasalar çıkarıldı. Ancak geçmişten gelen eşitsizlikler nedeniyle işgücü piyasasında tam entegrasyon hala devam eden bir mücadeledir. Toplumda uzun yıllar oluşturulan ekonomik adaletsizliklerin tamamen ortadan kaldırılması çok uzun zaman alabilmektedir. Bu nedenle, bugün bile ırkçı rejimin toplumsal etkileri, özellikle ekonomi alanında, devam etmektedir. 
     
  • Konut ve yaşam alanlarında entegrasyon: Apartheid rejiminin zorunlu yerleşim politikaları nedeniyle oluşan ırksal olarak bölünmüş mahalleler, yasal olarak kaldırılmış olsa bile, sosyoekonomik farklılıklar nedeniyle tam entegrasyon hala sağlanmış değil. Bu alanlarda eşitliği ve adaleti sağlamak için hükümet çeşitli programlar geliştirmektedir.
     
  • Kültürel ve sosyal entegrasyon: Spor, sanat ve medya gibi alanlar farklı ırklardan insanların bir araya gelmesi ve ortak bir Güney Afrika kimliği oluşturması için önemli platformlar sundu. Güney Afrika takımı Rugby dünya kupasını dört defa kazanan tek takım oldu. Kriket ve futbolda Güney Afrika çok başarılı bir ülke. Edebiyat ve sanatta Nobel Edebiyat ödülü ve tabi birkaç defa Nobel Barış ödülü dahil birçok uluslararası prestijli ödül kazanan sanatçılar ve güçlü liderler yetişti. Bu tür uluslararası başarılar ulusal birliği pekiştiren unsurlar oldular.

Güney Afrika'daki entegrasyon süreci geçmişin derin izlerini silmek için hâlâ devam eden bir çabadır.

Ancak atılan adımlar ve gösterilen kararlılık ülkenin daha adil, demokratik, barışçıl ve eşit bir topluma doğru ilerlediğini göstermektedir.


Sonuç: Derslerle dolu bir süreç

Güney Afrika barış süreci tarihin en acımasız ırkçı rejimlerinden birinin nasıl yıkılabileceğinin ve yerinde demokratik, barışçıl ve çok kültürlü bir toplumun nasıl inşa edilebileceğinin somut bir örneğidir.

Bu zorlu yolculuk, adil yargılama ile bağışlamanın, öfkeyle değil umutla yürütülen müzakerelerin, bireylerin ve kurumların birlikte hareket edebileceğinin en güçlü göstergesidir.

Nelson Mandela'nın dediği gibi;

Barış sadece düşmanlarımızla değil, aynı zamanda korkularımızla da barışmakla mümkündür.


Güney Afrika'nın bu ilham verici hikayesi, çatışmalarla boğuşan diğer toplumlara, geçmişin yaralarını sarmak ve daha parlak bir gelecek inşa etmek için cesur adımlar atmaları gerektiğini hatırlatmaya ve yollarını aydınlatan güçlü bir ışık olmaya devam edecektir.

Bu süreç, barışın bir ütopya olmadığını, aksine insanlığın kolektif iradesiyle her zaman ulaşılabilecek bir hedef olduğunu bir kez daha kanıtlamıştır.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU