Konuşmak

Gürsel Tokmakoğlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

PKK terör örgütü fesih süreci başladı.

"Bu bir fırsattır, her şeyi konuşalım" diyoruz.

Peki neyi konuşmuyoruz?

Eğer atlanan kritik konu en temel mesele ise sağlıklı bir konuşma yapmış olunabilir mi?

Güvenlik ve siyasi konular konuşuluyor.

Güvenlik, 2 + 2 = 4 eder, türü konulardır.

Biraz detaylı noktalar vardır, ama o kadar!

Çok çalışır, toplar, çıkarır, çözersiniz.

Etnik ve dini temalı konuşmaları ileri sürmek, kimlik siyaseti yapmak kolaydır.

Peki, konuşulması gereken asıl konu bu mudur?

Benim dinim seninkinden iyidir denecek değil ya!..

Benim ırkım şudur, budur… Bununla nereye kadar gidilebilir? 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Modern millet tanımı bellidir, kapsayıcıdır, artık bunu bilmeyen varsa, hatta “millet ne?” bilmeyip siyaset yapan varsa, kenarda dursun.

PKK terörünün dış kaynaklı olan kısmını konuşmak kolay, malzeme de çok. 

Bu konulara yakın olanlar bilirler, ABD'nin, İngiliz'in, Fransız'ın, hatta Rus'un bölge politikaları bellidir.

Kolay! Konuşuruz; Bush'u, Obama'yı, Biden'ı, Trump'ı…

Ancak neyi daha çok konuşmamız gerekiyor? 

“Her şeyi konuşmaya başladık” deyin. Mesela: Var/yok, dolu/boş, olan/olmayan, zor/kolay… Akıllara ne geliyorsa konuş!

Bunun kime ne yararı olabilir ki?

Konuşmaya en temel zafiyet konusundan başlamak gerekir ama zamanı da hesap etmek gerekir.

Bir toplumun gelişmesini, ekonomisini ve huzurunu düşünmek için ilk dikkate alınacak nokta, insan kaynağının gelişimini engelleyen neler varsa, bunlardan kurtulmak gerektiğini bilmek olmalıdır.

Siyaset de ekonomi de insana özgüdür.

İnsan kaynağı gelişme imkânı bulursa, ekosistem uygunsa gelişme olur.

Ekosistem dediğimizde önce sosyal dokuyu hesaba katmak gerekir.

O zaman soralım: Tam da her şeyi konuşalım dediğimiz hassas geçiş döneminde, ülkenin ve bazı kritik bölgelerin sosyolojik yapısını konuşabiliyor muyuz?

Eğer toplumların refahını ve güvenliğini geliştirmek istiyorsanız, sosyal yapısında kendilerine engel her ne varsa bunlardan kurtulmasına destek vermeniz gerekir.

Doğu ve Güneydoğu'da ağalık, şeyhlik/şıhlık meseleleri konuşulması gereken konuların başında gelir.

Bunlar tehlikeli, dokunulmaz konular olarak görülmemelidir. 

Kimler konuşmaya aday?

Milletvekili adayı olmak kolay.

İç sorunu konuşmaya cesareti olanlar kimler?

Siyaset konuşanlar yavaş yavaş kendi özeleştirilerini yaparlarsa iyi olur.

Çünkü onların kendi içlerinde, iç dünyalarında bazı tartışmaları yapmaları gerekiyor.

Bunlar sahip çıkılması gereken o kültürel konular türü şeyler değil, bilakis kendilerine ve çevresine bazı yükler getiren konulardır.

Bu topraklarda kavramsal olarak feodalizm var mı, yok mu, tartışılır; ama ağalık ile şeyhlik/şıhlık yapıları var ve dahası aşiret yapıları ayakta.

Öyleyse bunların nelere sebep olduğunu önce insanlar kendileri muhakeme etmeliler.

Aşiret (klan) yapıları insanlık tarihinde çok gerilerde kalan toplumsal organlardır.

Eğer aşirete dayalı bir sistem, yürüyüp siyaset yapmaya kadar ulaştı ve kendini sadece siyasete dayalı alanda geliştirebildi ise; bunun genel siyaset ile olan ilişkisini biz değil de kim tartışacak? Amerikalı veya İngiliz mi? 

Gelişmiş ülkeler zaten kendi işlerine yarayan analizleri yapmak suretiyle hedef bölge politikalarına nasıl etki edeceklerini gayet iyi biliyorlar. 

Onlarla işimiz olmaz. Bizim biz'le işi var. Biz, millet demektir.

Başka ellere değil, kendi elimizle inşa edeceklerimiz var.

Bu süreç başlamadı mı? 

Teröriste yapışık meşru parti şeklinde siyaset yapanların en kolay kullandıkları bu ağalık ile şeyhlik/şıhlık yapıları ve aşiretçilik oldu.

Seçimlerde sandığa yansıyan oylar bireylerin özgür iradeleri miydi, gösterilen yere oy atılması şeklinde miydi?

Düşünelim; nüfus kümeleri belli, aşiretler belli, ağalar belli, oyların paylaşımı belli, pay alan ve veren ölçeğindeki hesap belli…

Belli olmayan ne?

Bu kolay demokrasi!

Bu kolay demokrasiye veya siyasal örgütlenmeye yaslanarak “daha da fazla istiyorum” denecek neler olabilir?

Konuşalım…

“Benden sana temiz 60 bin oy, ama bakanlık isterim” diyen siyasetçileri görmedik mi?

Şimdiki istekler ne?

İşte hepsi hepsi Türkiye bu! Neyini konuşuyoruz?

Ankara'sı, İzmir'i, İstanbul'u… 

İşte TBMM! Kaç milletvekili nereden? Daha ne?

Üniter sistemin bir “kaynaşık” sistem olduğunu bilmeyen siyasetçiler var Türkiye'de!

“Buralar benden sorulur” diye yaklaşım içine girenler varsa, bu olmaz!

Hiçbir şekilde olmaz!..

Hem o teröristlerin ilk itirazı sömürü düzeni değil miydi?

Peki asıl sömürenler kimlerdi?

Önce iç sömürü noktalarına bakılmalıydı.

Toplumu istismar eden, içten içe bozukluk yaratan neydi?

Bugün neyi, nasıl düzeltecekler?

Dışarıdan, sağdan soldan alacakları gücü kendilerine pay ederek suni bir tatminle mi ilerlemeyi düşünüyorlar? 

Yeterli özeleştiriyi yapabilen kesimler, eğer gerçekten kendilerini baştan sona yenileyecekler ise, ama gerçekten; öncelikle onların alacakları desteğe açık olmaları gerekir.

“Hayır, biz iyiyiz” diyorlarsa, en başa dönmek durumu söz konusudur.

Asıl sorunu atlayan bir toplum yarın benzer anlaşmazlıkların tekrarlanmasına sebep olabilir.

Hem rekabet dediğimiz şey, var olanlarla ilgilidir.

Yokluk zaten düşkünlüktür.

Hakiki rekabet, zenginlikle ve adaletle ilgilidir.

Adalet, yapısal açıdan doğru yerlerde, insan kaynağını sömürmeyen, istismar etmeyen yerlerde olur. 

Hem birinin diğerinden alacağı bir şey yoksa, adaletsizlik içerideyse, başkalarıyla neden rekabet etsin?

Önce varlığı artırmak ve düzeni tesis etmek gerekir.

Yokluğu artırmak bitmişliktir; fırsatçılık ve sömürü hastalık sebebidir.

Her neyse…

Konuşmalıyız, dediğimiz bir evrede, sosyolojik temelli çalışmalardan istifade ederek ve özeleştirel mekanizmaları kullanarak ilerlemeyi göz ardı etmemekte yarar var.

Bir şeyi konuşmaktan kaçındığınızda, diğerlerinin temelindeki bir şeyi, buna tehlikeli, hassas, sinir uçları, “aman ha!” mı diyorsunuz?

Gelin özeleştirisini yapabilenleri karşımıza alalım.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU