Dünya siyaseti uzun zamandır istikrarsız bir dönemden geçiyor.
Büyük güç rekabetinin yeniden sertleşmesi, ekonomik karşılıklı bağımlılığın giderek siyasal baskı aracına dönüşmesi ve liberal uluslararası düzenin temelini oluşturan ittifakların zayıflaması, mevcut sistemi sürekli bir gerilim içinde tutuyor.
The Economist editörleri 13 Kasım 2025'te yaptıkları "The World Ahead 2026" başlıklı yayında bu tabloyu daha belirgin bir çerçeveye oturtmaya çalıştılar.
Yapılan tartışmaların merkezinde şu tespit öne çıkıyor:
2026 yılı, küresel düzenin hangi yöne evrileceği konusunda kritik bir eşik oluşturabilir.
Editörlerin analizleri hem uluslararası siyasetin genel eğilimleri hem de büyük güçlerin davranış biçimleri açısından dikkat çekici bir bütünlük sergiliyor.
Eski düzen dağıldı: Yeni yapı hangi yönde kurulacak?
Yapılan değerlendirmeler, son yılların en belirgin gelişmesinin, Soğuk Savaş sonrası kurulan düzenin çözülmesi olduğunu vurguluyor.
Küreselleşmenin motoru olan ekonomik bütünleşme zayıfladı; güvenlik mimarisinin temel unsuru olan ittifak sistemlerinde belirgin çatlaklar oluştu; siyasal istikrarı destekleyen kurumlar ise daha kırılgan hâle geldi.
Bu nedenle 2026, yeniden yapılanmanın ilk işaretlerinin görülebileceği bir yıl olarak değerlendiriliyor.
Mevcut düzen artık "tek bir çerçeve" olmaktan uzak ve daha parçalı, daha rekabetçi bir yapıya doğru gidiyor.
ABD'nin dış politikasında yeni yön: İşlemsel ilişkiler dönemi
Editörlerin en dikkat çekici değerlendirmelerinden biri, Amerika Birleşik Devletleri'nin dış politikasına ilişkin.
Washington'un son dönemde izlediği çizgi, geleneksel ittifak siyasetinden uzaklaşıyor.
The Economist editörleri, bu yaklaşımı "Soprano tarzı diplomasi" olarak tanımlıyor; yani ABD gücünü müttefikleri üzerinde baskı kurmak için kullanan, ikili ilişkilerde pazarlık gücünü öne çıkaran, daha kısa vadeli ve fırsatçı bir yöntem.
Bu tutumun 2026'da ne tür bir kalıcılık göstereceği, küresel düzenin yönünü etkileyebilecek önemli bir faktör.
Eğer bu politik çizgi yerleşirse, ittifaklara dayanan uluslararası yapı zayıflayabilir.
Aynı zamanda devletlerin kendi güvenlik arayışlarını daha bağımsız yollarla sürdürme eğilimi artabilir.
Washington'un dış politika yaklaşımının 2026'da nasıl şekilleneceği hem Avrupa'nın hem Asya-Pasifik'in hem de Ortadoğu'nun geleceği açısından belirleyici olacak.
Avrupa'da popülist milliyetçiliğin yükselişi: Liberal düzen için test yılı
Dikkat çeken bir başka başlık, Avrupa'da yükselen popülist milliyetçilik hareketleri.
2026 yılında:
- Macaristan'da genel seçim
- Almanya'nın doğu eyaletlerinde kritik bölgesel seçimler
- Birleşik Krallık'ta kapsamlı yerel seçimler
- Fransa'da olası erken seçim
gibi büyük sınavlar var.
Editörler, bu seçimleri "liberal demokrasinin direnç noktası" olarak görüyor.
Popülist partilerin oy oranları artıyor ve bu eğilim Avrupa siyasetinin seyrini belirleyen ana faktörlerden birine dönüşmüş durumda.
2026, Avrupa Birliği'nin siyasal istikrarı ile kurumsal bütünlüğü açısından önemli bir yıl olabilir.
Bu seçimlerin göstereceği yön, Avrupa'nın mevcut düzen içinde güçlü bir aktör olarak kalıp kalmayacağı açısından kritik öneme sahip.
Rusya-Ukrayna savaşı: 2026'da barış beklentisi zayıf
Ukrayna'daki savaşın 2026'da sonlanması yönünde güçlü bir beklenti yok.
Değerlendirmeler şu noktalarda birleşiyor:
- Rusya'nın stratejik hedeflerinden geri adım atma ihtimali düşük.
- Ukrayna'nın direnme kapasitesi yüksek ama kaynak baskısı belirgin.
- Avrupa, desteğini sürdürmek zorunda; ancak siyasi maliyet artıyor.
- Yeni teknoloji ve silah sistemlerinin sahaya etkisi tam olarak öngörülemiyor.
Bu tablo, savaşın 2026'da da uluslararası sistemin en önemli kırılma noktalarından biri olmaya devam edeceğini gösteriyor.
Küresel düzenin yeni biçiminde Avrupa'nın nasıl bir rol oynayacağı, büyük ölçüde bu savaşın gidişatıyla bağlantılı.
Ortadoğu: ABD'nin beklenmedik başarıları ve yeni gerilimler
Dikkate değer bulgulardan biri, The Economist editörlerinin 2025 yılı için Ortadoğu'daki ABD politikalarını "başarı" olarak değerlendirmeleri.
Bu "başarı" tanımı, bölgedeki çoklu aktörler arasında kurulan diplomatik temaslara, gerilimlerin belirli ölçüde kontrol altına alınmasına ve Washington'un bölgede yeniden etkili bir konum elde etmesine dayanıyor.
2026'da:
- İsrail-Arap dünyası ilişkileri,
- İran'ın stratejik hamleleri,
- Körfez ülkelerinin güvenlik politikaları
Küresel düzenin gidişatını etkileyecek önemli başlıklar arasında yer alıyor.
Bölge hâlâ kırılgan; bu nedenle Ortadoğu, küresel düzenin şekillenmesinde belirleyici bir alan olmaya devam edecek.
ABD'nin iç siyaseti ve küresel düzen arasındaki bağlantı
Her ne kadar makalenin odağı uluslararası sistem olsa da, editörler ABD iç siyasetindeki gerilimlerin küresel düzen üzerindeki doğrudan etkisini özellikle vurguluyor.
İki önemli unsur öne çıkıyor:
- Başkanlık makamının yetkilerinin genişlemesi: Uluslararası sistemin geleceği, Washington'daki yönetim tarzının nasıl bir istikrar üreteceğiyle yakından bağlantılı.
- Güvenlik kurumlarının siyasileşmesi tartışması: Bu tartışma, seçim güvenliği ve federal yapı konusunda soru işaretlerine yol açıyor.
Bu nedenle 2026 yılı, ABD'nin iç siyasal dengeleri kadar, küresel düzenin geleceği açısından da kritik bir eşik.
Daha parçalı bir dünya: Yeni jeopolitik gerçeklik
Konuşmaların bütününe bakıldığında, dünya siyasetinin daha parçalı bir yapıya doğru gittiği görülüyor.
Küresel düzen:
- daha fazla bölgesel rekabet,
- daha zayıf ittifaklar,
- daha öngörülemeyen güç ilişkileri,
- daha sert ekonomik baskı araçları
ile tanımlanıyor.
Bu eğilimlerin 2026'da kalıcı hâle gelip gelmeyeceği, en çok odaklanılacak sorulardan biri.
Öngörüler, sistemin tamamen çökmek yerine, yeni bir denge arayışına girdiğini düşündürüyor.
2026 bir yön gösterici olabilir
2026 yılı, uluslararası düzenin nasıl bir doğrultuda evrileceğinin daha net anlaşılacağı bir dönem olacak.
Bu yıl:
- ABD'nin dış politika tercihlerinin kalıcı olup olmayacağı,
- Avrupa'da popülist hareketlerin siyasal güç kazanıp kazanmayacağı,
- Rusya-Ukrayna savaşının uzun vadeli etkileri,
- Ortadoğu'daki yeni diplomatik denklemler
gibi kilit konular üzerinden küresel düzenin geleceğine dair güçlü işaretler sunabilir.
Mevcut tablo, yeni bir dünya düzeninin sancılı fakat belirgin bir şekilde şekillendiğini gösteriyor.
2026'nın getireceği gelişmeler ise bu düzenin nasıl bir yön alacağını anlamamız açısından önemli bir eşik oluşturacak.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish