Türkiye'nin yerli donanma arayışının kökenleri

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Wikipedia

1964'te Kıbrıs krizi ve Johnson Mektubu'nun yarattığı diplomatik şok, Türkiye'yi savunmada dışa bağımlılığı sorgulamaya ve kendi gemilerini inşa etme yolunda adımlar atmaya zorladı. Halkın "Başkasının Vermediğini Millet Yapar" sloganıyla verdiği destek, Türk mühendis ve işçilerin emeğiyle birleşerek TCG Berk ve TCG Peyk'i ortaya çıkardı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Türkiye'nin denizcilik tarihi, 1081 yılında kurulan ilk Türk Donanması'na kadar uzanır ve 3 tarafı denizlerle çevrili bir ülke için deniz gücünün önemi tarih boyunca değişmemiştir.

"Mavi Vatan" kavramı ile ifade edilen deniz alanları ve Türk Boğazları gibi stratejik su yolları, donanmayı Türkiye'nin ulusal güvenliği ve egemenliği için vazgeçilmez hale getirmiştir.

Ancak Türkiye'nin kendi gemilerini üretme yönündeki ciddi arayışı, esasen 1964 Kıbrıs krizi ve "Johnson Mektubu" ile başlayan, köklü bir ulusal stratejiye dönüşen bir süreçtir.

Özellikle TCG Berk ve TCG Peyk gemileri, bu ruhun somut sembolleri olarak cumhuriyet döneminin ilk ciddi yerli savaş gemisi inşa çabalarını temsil etti.


Johnson Mektubu: Bağımsızlık arayışını tetikleyen şok

1960'ların başında Kıbrıs'ta Türk toplumuna yönelik şiddet ve katliamlar artmış, Türkiye ise 1959 Zürih ve 1960 Londra Anlaşmaları uyarınca bir garantör devlet olarak, Kıbrıslı Türklerin güvenliğini korumak amacıyla askeri müdahale hazırlıklarına başlamıştı.

Ancak bu kararlılık, 5 Haziran 1964'te ABD Başkanı Lyndon B. Johnson'un İsmet İnönü'ye gönderdiği mektup ile ağır bir diplomatik şoka uğradı.
 

Görsel: Habertürk
Görsel: Habertürk

 

Mektupta, Türkiye'nin Kıbrıs'a tek taraflı müdahalesi durumunda Sovyetler Birliği'nin Yunanistan yanında yer alabileceğini, böyle bir halde NATO'nun savunma yükümlülüklerinin sorgulanabileceğini ve ABD'den alınan silahların adada kullanılamayacağı açıkça belirtilmişti.

Türk kamuoyu için bir tehdit ve şantaj olarak algılanan bu mektup, ABD ile ilişkilerde önemli bir kırılma yarattı ve Ankara'yı dışa bağımlılığı sorgulamaya zorladı.

O tarihe kadar, balayı tadında devam eden Türk-Amerikan ilişkileri ilk büyük kırılmasını yaşamıştı. 

Bu dönemin ardından Türkiye, özellikle savunma alanında ABD ve NATO'ya mutlak bağımlılıktan kurtulma yönünde bir strateji izlemeye başladı.

Johnson Mektubu, Türk savunma sanayiinde bir "paradigma değişimi"nin başlangıcı olarak kabul edildi.


Halktan devlete: "Başkasının Vermediğini Millet Yapar"

Kıbrıs krizinin yarattığı hayal kırıklığı, kamuoyunda güçlü bir donanma oluşturma yönünde talep doğurdu.

Cumhuriyet gazetesi 2 Mayıs 1965'te "Başkasının Vermediğini Millet Yapar" manşetiyle bir kampanya başlattı.

Bu slogan kısa sürede bir ulusal birlik sembolüne dönüştü.

Gazetelerin öncülüğünde düzenlenen bağış kampanyaları büyük ilgi gördü.

Halkın yoğun desteği ile 11 Mayıs 1965'te Oramiral Necdet Uran öncülüğünde Türk Donanma Cemiyeti kuruldu.

Cemiyet, bu coşkuyu projelere dönüştürdü ve 1972'de Türk Donanma Vakfı'na dönüştürülerek kalıcı bir yapı haline geldi.


TCG Berk ve TCG Peyk: Yerli üretimin öncüleri

Bu milli ruhun ilk meyveleri, 1964 sonrası dönemde inşa edilen TCG Berk ve TCG Peyk gemileri oldu.

Gölcük Donanma Tersanesi'nde Türk mühendis ve işçilerinin emeğiyle üretilen bu gemiler, Amerikan Claud Jones sınıfından esinlenilen refakat muhripleri olarak tasarlandı.

TCG Berk'in yapımına 1967'de başlandı, 1971'de denize indirildi ve 1972'de envantere girdi.

İnşası yaklaşık 150 milyon TL'ye mal olan gemi, 2000'de emekliye ayrıldı. TCG Peyk ise 1968'de kızağa kondu, 1975'te hizmete girdi ve yine 2000'de görevden alındı.

Her iki gemi de Türkiye'nin karmaşık savaş gemilerini kendi imkanlarıyla inşa edebileceğini kanıtladı.

Gövdeleri Amerikan tasarımına benzer olsa da silah sistemleri ve bazı teknik detaylarda yerli unsurlar barındırıyordu.


Zorluklar ve kazanımlar

Berk ve Peyk projeleri, yüksek maliyetleri ve uzun inşa süreleriyle genç Ccumhuriyet için ciddi bir yük oluşturdu.

Türkiye'nin o dönemde büyük savaş gemileri inşasında yeterli deneyime ve kalifiye işgücüne sahip olmaması süreci zorlaştırdı.

Buna rağmen her iki gemi de yerli üretim konusundaki ilk adımların ne kadar değerli olduğunu gösterdi.

Projelerden edinilen bilgi birikimi ve deneyim, sonraki yıllarda MİLGEM gibi modern programlara yol açtı.


Bugün: Geçmişten gelen ilham

1964'teki Johnson Mektubu ve ardından gelen 1975 ABD silah ambargosu, Türkiye'ye gerçek savunma bağımsızlığının sadece donanım almakla değil, üretim yeteneğini geliştirmekle mümkün olduğunu öğretti.

TCG Berk ve TCG Peyk, bu sürecin öncüleri olarak tarih sahnesinde yerlerini aldı.

Onlar sayesinde, Türk denizciliği, "tüketici" konumundan "üretici" konumuna geçiş için cesur bir adım atmış oldu.

Bugün MİLGEM korvetleri, TCG Anadolu gibi amfibi hücum gemileri ve yerli denizaltı projeleri, Berk ve Peyk'in bıraktığı mirası büyüterek devam ettiriyor.

"Başkasının Vermediğini Millet Yapar" sloganıyla başlayan yolculuk hem halk desteğiyle hem de mühendislerin azmiyle birleşerek Türkiye'yi kendi gemilerini inşa eden bir ülke haline getirdi.

Geçmişin bu ilham verici hikâyesi, geleceğin deniz gücü vizyonuna ışık tutmaya devam ediyor.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU