Pınar Kür de öldü

Behçet Darğın Independent Türkçe için yazdı

Yazar ve akademisyen Pınar Kür, 15 Temmuz 2025'te hayata veda etti

Bazı yıllar, belli olaylarla hatırlanır; kimi yıllar savaşların patlak vermesiyle, kimileri kuraklıkla, felaketlerle, beklenmedik bir bollukla vs.

Sanırım 2025 yılına yakışacak en güzel isim şudur: Sanatın hüzünlü yılı.

Zira bu yıl, pek çok değerli sanatçının aramızdan ayrıldığı, sahnelerin ve atölyelerin kimsesiz kaldığı, kelimelerin, ezgilerin sessizliğe büründüğü bir yıl oldu.

Ngugi Wa Thiong'o,Jose Mujika, David Lynch, Dag Solstad, Mario Vargas Llosa, Selim İleri, Filiz Akın, Kahtalı Mıçê gibi önemli isimleri birer birer yitirdik.

Büyük kayıplardan birisi de 2025'in Temmuz'unda 82 yaşında aramızdan ayrılan usta yazar Havva Pınar Kür'dür.

Üretken, sanatsal zevki olan ve birikimli bir kalemdi.

Bir romancı olmanın yanı sıra eleştirel aklın bir neferiydi.

 
"Edebiyatçı olmamam mümkün değil"

Pınar Kür, öğretmen Behram Kür ile edebiyat öğretmeni ve yazar İsmet Kür'ün kızıdır.

Teyzesi ise Türk edebiyatının tanınmış isimlerinden şair/yazar Halide Nusret Zorlutuna.

Bu anlamda Kür için yazarlığın kalıtsal bir özellik olduğunu söyleyebiliriz.

Yetiştiği ortamdan "benim edebiyatçı olmamam mümkün değildi" diye bahsederdi.

Edebiyat ilgisinin ailesinden geldiğini mimleyen bir söz. 
 

 

1971'de Dost Dergisi'nde ilk öykülerinin yayımlanmasıyla edebiyatçı kimliğini kazandı.

1976'da "Yarın Yarın" isimli ilk romanın okurla buluşmasıyla geniş kitlelerce tanınmaya başladı.

Böylece o da ailesinin diğer fertleri gibi bilinen bir yazar oldu.

Akademik çalışmalarıyla uluslararası camiada tanındı.

Ünlü bir yazar olmanın getirdiği ranta hiçbir zaman sığınmadı.

Ne popülerlik ne de unvanlar onun amacı olmadı.

O, yazdıklarıyla var olmayı seçti.

Romanları, öyküleri ve hikâyeleri edebiyata katkılarıdır.

Yazdıkları kadar çevirileriyle de kültürel çölleşmeye karşı durdu.

Arthur Koestler'den "Gün Ortasında Karanlık", Vincent van Gogh'tan "Theo'ya Mektuplar", Jack London'dan "Ademden Önce", Oriana Fallaci'den "Doğmamış Çocuğa Mektup" …çevirilerinden bazıları.

Yazarın kendi kaleminden çıkan "Bir Cinayet Romanı, Bitmeyen Aşk", "Sonuncu Sonbahar", "Asılacak Kadın", Türk edebiyatında iz bırakan eserler arasında. 
 

 

Asılacak Kadın

1979'da yayımlanan "Asılacak Kadın"; çok sevildi.

Roman, hasta ruhlu ve cinsel sapkınlıkları olan bir adamla evlenmeye mecbur bırakılan Melek isimli kadın kahramanın yaşamını ve intihara sürüklenişini konu edinir.

Kür'ün tartışmalara yol açan romanı, hayatla ilgili birçok bilgi içeriyor.

Bilhassa kadınların hayatına dair...
 

 

Toplumun kadınlara karşı sergilediği ikiyüzlülük, adalet sisteminin önyargılı yaklaşımı, kadınların ekonomik bağımlılığı...

Gerçek bir olaydan esinlenilerek yazılan roman, yayımlandığı dönemde "müstehcen içerik" gerekçesiyle 1986'da toplatılmış, sansürün hedefi olmuş.

Kür, mahkemeye sunduğu savunmasındaki şu cümlelerle "kitap düşmanlığına" karşı tepkisini ortaya koydu:

Düşünce özgürlüğünü bir kavram olarak bile ortadan kaldırmanın en iyi yolu, düşünmeyi bilmeyen kuşaklar yetiştirmektir…Toplumu, yalnızca boğazını düşünen bir koyun sürüsüne dönüştürme amacıyla izlenen bu politikaların yöntemlerinden biri de kitap düşmanlığı ve okuma korkusu yaratmak; yazarı, sanatçıyı, okuru yıldırmaktır.


Cüretkâr anlatıma sahip olan roman, kadınların toplumdaki konumuna dair cesur bir eleştiriydi sadece.

Geçti o günler. Adam yerine konmadığımız o günler çok geride kaldı. (s,15)  
 

 

Sanat üzerine bir sohbet

Yollarımız, Vincent van Gogh üzerine kaleme almakta olduğum "Resimlerle rahatlatıcı, yatıştırıcı bir şeyler söylemek istiyorum, müzik kadar yatıştırıcı bir şey…" başlıklı yazım vesilesiyle kesişti.

Yazımda çevirisini yaptığı "Theo'ya Mektuplar" kitabına da yer vereceğimi söylediğimde çok mutlu oldu.

Bu konuda elinden gelen her şeyi benimle paylaşmaya hazır olduğunu içtenlikle belirtti.

Ben de Van Gogh'un mektuplarını Türkçeye kazandırarak yapabileceği en büyük iyiliği yaptığını söyledim. 

Sohbetimiz kısa sürede sanatın diğer alanlarına uzandı.

Dünya edebiyatında yakından takip ettiği yazarları, Türk edebiyatında titizlikle incelediği eser ve yazarlardan bahsetti.

Edebiyatımızdaki kitap eleştiri geleneğinin yeteri kadar gelişmediğinden yakındı.

Kitap eleştiri ve portre yazılarının daha fazla yaygınlaşması gerektiğini, bu nedenle kitap eleştirmenliğini sürdürmemin çok kıymetli olacağını belirtti.

Çeviri çalışmalarından da bahsetti. Bu uğraşına yüklediği ilginç anlama değindi.

Açıkçası çevirilere hiç bu yönden bakmamıştım.

Yaptığı çevirileri, dünya edebiyatındaki kitap tanıtım çalışmalarının bir parçası olarak görüyordu.

Hatta bu çalışmalar sırasında yer yer yazar biyografilerine yer verdiğini de söyledi.

Çünkü, bir yazarın biyografisi en az eserleri kadar önemli.

Yazarın tanınması, eserlerinin okunma şansını artırır.

Onu dinlerken çalışma ortamını gözlemledim: kitaplar, dergiler, notlarla dolu sayfalar… masasında dev bir kule oluşturmuştu.

Sanki merakımı sezmiş gibi hemen el altında bulundurduğu yerli ve yabancı dergilerden, kitaplardan, araştırma dosyalarından söz etmeye başladı.

Farklı dillerden topladığı gazeteleri, mektupları ve metinleri nasıl büyük bir titizlikle derleyip okura sunduğunu ayrıntılarıyla anlattı.

O an, yetkin bir yazarın nasıl ilmek ilmek dokunduğunu, her sözcüğün ardında nasıl bir birikim ve emek olduğu belli oluyordu.

Ağzından dökülen her bir kelime, usta yazarlığının ipuçlarını veriyordu bana.

Hayran olmamak elde değildi.
 

 

Güle güle…

Feministti Pınar Kür, sisteme karşıydı.

Her yerde rastladığı haksızlıklar onu çileden çıkarıyordu.

Edebiyatı bir mücadele aracı olarak gördü.

Kadın haklarını, bireysel özgürlükleri ve toplumsal tabuları eserlerinde işledi.

Yasaklanan kitabında olduğu gibi diğer metinlerinde akıntıya karşı kürek çekti; ezberleri bozdu.

"Yarın Yarın" romanında şöyle der ünlü yazar:

Uçmak, uçmak böylece sonsuzluğa dek…Özgürlük bu olsa gerek… (s,13) 


Bilgiçlik taslamadı hep bilmediklerinin peşinden koştu.

Eleştirilerinde ince alay, ironi vardı. Hangi anlayıştan olursa olsun genel geçer yargıların katı bir eleştirmeni oldu.

Kuru, temelsiz eleştiriden uzak durdu; yapılacak her itirazın bilgiye dayanması gerektiğini savundu.

Sanatının en belirgin damarı buydu.

Çalışmaları; yapı, anlatım bakımından sağlam metinlerden ibaret değildi.

Toplumumuzun sorunlarına, insanlarımızın açmazlarına iğneleyici bir gözle bakıyordu.

Türk edebiyatının mihenk taşı ve toplumumuzun panoramasını çizen bir sanatçıydı Pınar Kür.

Düşünüyorum, düşünüyorum, düşünüyorum... Hâlâ anlamadığım o kadar çok şey var ki... Karamsar değilim, inan. Olmamaya çalışıyorum hep. Yaşamakta direniyorum. Yaşama yapışmak, tutunmak sıkı sıkıya... Zorla, zorlaya zorlaya, inatla, inatla yaşamak... Buydu yapacağım, değil mi? Yapıyorum işte.


Bize veda etti… Ardında değerli çalışmalar bıraktı.

Sanatıyla hayatımıza kattığı her şey için teşekkürler…

Mezarında rahat uyu Pınar Kür.

Edebiyata gönül vermiş bütün emektar yazarlarımız gibi sen de hep hatırlanacaksın.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU