Brezilya yüksek mahkemesi, eski başkan Jair Bolsonaro'yu 27 yıl hapse mahkûm ederek yalnızca ülkesi için değil, tüm dünya için tarihi bir karara imza attı.
Bu hüküm, demokrasiyi hedef alan popülist liderlerin dokunulmaz olmadığına dair güçlü bir mesaj gönderirken, asıl soruyu da beraberinde getiriyor:
Bu, Bolsonarizm hareketinin sonu mu, yoksa lidersiz bir mücadelenin başlangıcı mı?
Brezilya siyaseti, 11 Eylül 2025 günü tarihi bir dönemece girdi. Ülkenin eski devlet başkanı Jair Bolsonaro, Yüksek Mahkeme tarafından 27 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Suçlamalar arasında darbeye teşebbüs, örgütlü suç faaliyetleri, kamu malına zarar vermek ve demokratik düzene saldırı yer alıyor.
Brezilya tarihinde ilk kez bir başkan, seçim sonuçlarını tanımadığı ve demokratik kurumlara karşı harekete geçtiği için bu denli ağır bir hüküm giydi.
Bu karar sadece Brezilya açısından değil, tüm Latin Amerika ve hatta küresel siyaset açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Çünkü Brezilya, Kıtanın en büyük ekonomisi olmasının yanı sıra, BRICS için de yükselen bir aktör ve Küresel Güney'in en önemli temsilcilerinden biridir.
Dolayısıyla Bolsonaro dönemi ve bugün verilen bu karar, Sadece bir ülkenin iç meselesi değil, uluslararası siyasetin geleceği için de anlam taşımaktadır.
Bugün verilen karar, bir yönüyle Brezilya demokrasisinin kurumsal direncini gösteriyor, diğer yönüyle ise popülizmin Latin Amerika'daki sınırlarını işaret ediyor. Fakat asıl soru şudur: Bolsonaro'nun hapse girmesi yalnızca bir siyasi figürün düşüşü mü, yoksa "Bolsonarizm" denilen hareketin yeni bir evreye geçişi mi?
Suçlamalar ve yargı süreci
Bolsonaro'nun mahkûmiyetine giden yol, aslında 2022 başkanlık seçimlerinde kaybettiği halde sonucu tanımamasıyla başladı. Lula da Silva karşısındaki yenilgiyi kabul etmeyen eski başkan, hem taraftarlarını hem de devlet kurumlarını seçimlere gölge düşürmeye çağırdı. Bu süreçte yayılan sahte haberler, seçim kurullarına yönelik baskılar ve ordunun sürece müdahalesine dair çağrılar, Brezilya demokrasinin temellerini sarstı.
Mahkeme dosyasında en ağır suçlama, "darbeye teşebbüs" oldu. Bolsonaro'nun seçimlerin ardından düzenlenen gizli toplantılarda, demokratik düzeni askıya almak için planlar yaptığına dair belgeler ve tanık ifadeleri mahkemeye sunuldu. Ayrıca 8 Ocak 2023'te binlerce destekçisinin başkent Brasilia'da Meclis, Yüksek Mahkeme ve Başkanlık Sarayı'nı basması da bu dosyanın en kritik unsurları arasında yer aldı.
Yüksek Mahkeme'de (STF) yapılan oylamada 5 yargıçtan 4'ü mahkûmiyet yönünde oy kullandı. Yalnızca bir yargıç, darbe suçlamasının tam olarak kanıtlanmadığını savundu. Çoğunluk kararıyla, Bolsonaro 27 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Kararda ayrıca, kamu malına zarar vermek, örgütlü suç faaliyetlerine katılmak ve demokratik kurumları hedef almak gibi ek suçlamalar da yer aldı.
Bu karar, Brezilya tarihinde eşine rastlanmamış bir durumdur. Daha önce kıtada birçok eski lider yolsuzluktan yargılandı; Peru'da Fujimori, Guatemala'da Perez Molina, El Salvador'da Saca gibi örnekler akıllara gelir. Ancak Bolsonaro vakasının farkı, doğrudan demokratik rejimi ortadan kaldırmaya teşebbüs nedeniyle verilmiş olmasıdır. Bu nedenle karar, yalnızca Brezilya için değil, Latin Amerika demokrasilerinin tamamı için yeni bir ölçüt niteliği taşımaktadır.
Bolsonaro'nun siyasi yolculuğu
Jair Bolsonaro'nun siyasi sahneye çıkışı, Brezilya'nın en çalkalantılı dönemlerinden birine denk geldi. 2014'te başlayan Lava Jato (Oto Yıkama) operasyonu, ülkenin tarihindeki en büyük yolsuzluk soruşturması olarak hafızalara kazındı.
Devletin en üst kademelerinden özel sektöre kadar yayılan bu skandal, Brezilya siyasetinde büyük bir boşluk yarattı. Halkın geleneksel partilere güveni hızla erirken, tam da bu zeminde, o güne kadar marjinal sayılan eski asker, Bolsonaro, "anti-sistem" bir figür olarak öne çıktı.
Bolsonaro'nun yükselişinde 3 temel sütun öne çıkıyordu: evanjelik kiliseler, ordu ve sosyal medya. Evanjeliklerin etkili oy desteği, güvenlik bürokrasisinin sembolik veya örtülü desteği ve WhatsApp grupları üzerinden örgütlenen kampanyalar, onun 2018 seçimlerindeki zaferini mümkün kıldı. Geleneksel medyayı baypas ederek doğrudan seçmene ulaşması, Latin Amerika'da siyaset yapma biçiminde bir kırılma yarattı.
İktidara geldiğinde ise Brezilya siyaseti yeni bir döneme girdi. Bolsonaro, her fırsatta kutuplaştırıcı söylemler kullandı. Kadınlar, çevre hareketleri ve muhalif basın onun hedefiydi. Pandemi sürecindeki yönetim zaafları, Amazon yağmur ormanlarının hızla yok edilmesine yol açan politikaları ve uluslararası arenada Trump'a aşırı yakın, Çin ve Avrupa'ya mesafeli tavrı, Brezilya'nın dış politika geleneğini kökten değiştirdi.
2022 Seçimlerinde Lula da Silva' ya karşı aldığı yenilgiyi kabullenmemesi ise, siyasi yolculuğunun dönüm noktası oldu. Çünkü bu tutum sadece bir seçim mağlubiyeti değildi, Brezilya'nın demokratik kurumlarına karşı doğrudan meydan okumaydı, işte onu bugün mahkûmiyete götüren sürecin fitili böyle ateşlendi.
Bugün: Hapishane kapısında bolsonaro
Bolsonaro hakkında verilen 27 yıl 3 aylık hapis cezası, Brezilya yargısı açısından kesin bir dönüm noktası. Ancak bu karar, onun hemen cezaevine gireceği anlamına gelmiyor. Brezilya hukuk sisteminde temyiz yolları açık olduğu için savunma ekibi, hükmü hem ulusal hem de uluslararası mahkemelere taşımaya hazırlanıyor. Bu nedenle eski başkanının fiilen ne zaman cezaevine gireceği hâlâ belirsiz.
Şu anki tabloya bakıldığında Bolsonaro zaten başka davalar nedeniyle ev hapsi ve siyasi yasaklar altında. Yani hukuki açıdan sıkışmış durumda. Buna rağmen destekçileri, kararı "siyasi intikam" olarak tanımlıyor ve sosyal medyada kampanyalar yürüterek onun yanında olduklarını gösteriyor. Karşıtları ise bu gelişmeyi, Brezilya demokrasisi adına tarihi bir kazanım olarak nitelendiriyor.
Dolayısıyla ortada iki katmanlı bir manzara var: Bir yanda hukuki süreçle köşeye sıkışmış bir lider, diğer yanda onun etrafında varlığını sürdüren canlı bir siyasi hareket. Brezilya'nın önümüzdeki dönemi, bu dengenin nasıl evrileceğini bağlı olacak.
Brezilya ve Latin Amerika için anlamı
Bolsonaro'nun mahkûmiyeti, Brezilya için yalnızca bir eski devlet başkanının düşüşü değil, aynı zamanda kurumların direncinin bir testi oldu. Yüksek Mahkeme'nin aldığı karar, Brezilya demokrasinin hâlâ kendini savunabildiğini ve otoriter eğilimlere karşı yargı bağımsızlığını işleyeceğini gösterdi.
Latin Amerika açısından bakıldığında bu gelişme bölge için güçlü bir mesaj taşıyor. Çünkü kıta, hem sağ hem sol popülizmin defalarca iktidara taşındığı bir coğrafya. Arjantin'de Javier Milei, Şili'de José Antonio Kast gibi isimler, Bolsonaro'nun bıraktığı mirasın hâlâ canlı olduğunu gösteriyor. Ancak Brezilya örneği "liderlerin dokunulmaz olmadığı" ve demokrasiyi hedef alan girişimlerin bedelsiz kalmayacağı yönünde önemli bir uyarı niteliğinde.
Aynı zamanda bu karar Brezilya'nın bölgesel rolünü yeniden tanımlayabilir. Bolsonaro döneminde zayıflayan Mercosur ve CELAC gibi örgütler, Lula yönetiminde tekrar canlandırılmaya çalışılıyor. Eski başkanın mahkûm edilmesi, Brezilya'nın Latin Amerika'daki imajının toparlanması için sembolik bir fırsat olabilir.
Sonuç olarak bu dava yalnızca Bolsonaro'nun geleceğini değil, Latin Amerika'da demokrasi ve popülizm arasındaki mücadelenin yönünü de belirleyecek.
Küresel çerçeve: Popülizmin sınırları
Bolsonaro davası, Brezilya sınırlarını aşan bir anlam taşıyor. Çünkü son 10 yılda dünya siyasetinde yükselen sağ popülizmin Latin Amerika'daki en belirgin temsilcisi oydu. Şimdi aldığı ceza, popülist liderlerin "halk desteği"ne dayanarak hukukun üzerinde hareket edemeyeceklerini açıkça ortaya koyuyor.
Benzer tartışmalar başka ülkelerde de yaşanıyor. Amerika Birleşik Devletleri'nde Donald Trump hâlâ seçim sonuçlarını sorguladığı için yargıyla yüzleşiyor. Avrupa'da Viktor Orban gibi liderler demokratik kurumları aşındırmakla eleştiriliyor. Bolsonaro örneği, bu isimlere yönelik küresel tartışmalara yeni bir boyut katıyor. Halkın verdiği yetki, demokrasiyi ortadan kaldırmak için kullanılmaya çalışıldığında er ya da geç hukuk devreye giriyor.
Brezilya'nın BRICS üyesi ve Küresel Güney' in önemli bir aktörü olduğu düşünüldüğünde, bu kararın uluslararası sistemde verdiği mesaj daha da güçlü. Hukukun üstünlüğü, yalnızca Batı demokrasilerinin ayrıcalığı değil, Brezilya gibi yükselen güçler de bu ilkenin işleyişine dair örnek oluşturabiliyor.
Bir dönemin sonu mu?
Jair Bolsonaro'nun 27 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılması, Brezilya'da demokrasinin kırılganlığını da direncini de aynı anda gösterdi. Bir yandan, seçim sonuçlarını reddeden bir liderin yargı önünde hesap vermesi tarihe geçecek bir gelişme. Öte yandan, Bolsonaro'nun etrafında şekillenen "Bolsonarizm" hareketi, milyonlarca destekçisinin varlığıyla Brezilya siyasetinde hâlâ etkisini sürdürüyor.
Bu nedenle karar, tek başına bir dönemin kapanışı değil, daha çok yeni bir evrenin başlangıcı olarak görülmeli. Bolsonaro mahkûm edilmiş olabilir, ancak onun temsil ettiği siyasi çizgi ve toplumsal taban ortadan kalkmış değil. Önümüzdeki yıllarda Brezilya demokrasisinin en büyük sınavı, bu derin kutuplaşmayı nasıl yöneteceği olacak.
Latin Amerika'da ve dünya genelinde yükselen popülizm göz önünde bulundurulduğunda, Brezilya'dan çıkan bu ders net: hiçbir lider, halk desteğini arkasına almış olsa bile demokrasiyi yok sayarak kalıcı olamaz. Bugün Brezilya'da yaşananlar, yarın başka demokrasilerde de yaşanabilir.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish