Sanayi devrimi öncesinde bütün dünyada monarşik yönetimler ve benzerleri vardı.
Bu dönemde modern kimlikler ve yaşam tarzları üzerinden kendini tanımlamak gibi bir bilinç olmadığı için söz konusu rejimler de çok sorunla karşılaşmazlardı.
Nüfusun kahir ekseriyeti köylerde otururdu ve devletin aldığı kararlar onların yaşamlarını pek etkilemezdi.
Herkes siyasal bir nitelik kazanmamış mevcut kimliği ile dingin bir hayat sürdürürdü.
Ancak modernleşme ile birlikte çok sayıda ideoloji/kimlik (Marksizm, liberalizm, muhafazakarlık vb.) türemeye başladı ve var olan kimlikler (din-mezhep, etnik kimlik gibi) de siyasallaştı.
Bu gelişmeler ile birlikte eski toplum (geleneksel) ortadan kalkarken bireye dayanan yeni bir toplum (modern) ortaya çıktı.
Avrupa, sahip olduğu ekonomik, bilimsel ve entelektüel olanaklarla bu yeni toplumu önce demokrasiye hazırladı, sonra da demokratik bir rejime geçti.
Batı toplumunda bu değişimin arkasındaki ekonomik ve entelektüel dinamik sanayiye dayanan üretim ve zihinsel aydınlanmaydı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Ortadoğu'da -Batı'nın yaşadığı sanayi devrimi ve aydınlanma benzeri bir süreç yaşanmadığı için- toplum demokratikleşme yönünde bir dönüşüm yaşamadı.
Ancak özellikle eğitim ve kitle iletişim araçları gibi modernleştirici dinamikler geleneksel yapıyı büyük ölçüde çözdü.
Ortadoğu toplumları bugün ne geleneksel ne de modern; arafta yaşayan ve Daryush Shayegan'ın yerinde tespiti ile "yaralı bir bilinç" ile sağa ve sola savruluyor.
Ortadoğu, yerinden oynamış ama hâlâ üzerine oturacağı bir zemini kendisine bulamamış kaya parçasına benzer.
Eski olandan kopmuş (geleneksel) ancak yeniye de (modernleşme) mesafeli.
Lucian Pye modernleşme ile birlikte toplumların bir dizi bunalımlardan geçtiğini söyler: Kimlik bunalımı, meşruiyet bunalımı, katılım bunalımı, nüfuz bunalımı, bütünleşme bunalımı ve paylaşım bunalımı.
Zaman içinde bütün bu bunalımların üstesinden gelerek demokrasiye geçen Batı toplumunun aksine Ortadoğu, bu bunalımların hiçbirini aşabilmiş değil.
Ve öyle anlaşılıyor ki kısa ve orta vadede bunları aşacak gibi de görülmüyor.
Doğrusu, bu bunalımların uzun vadede de aşılıp aşılmayacağı belirsiz!
Onun için de Ortadoğu ile ilgili rejimleri konuşurken bu acı ama gerçek olan koşulları göz önünde bulundurmak gerekir.
Nedense hiç kimse Ortadoğu'da dağılan sistemler için herhangi bir rejim önerisinde bulunmuyor.
Unvanı isminden uzun akademisyenler dahi tartışma programlarında örneğin Irak, İran, Suriye, Libya gibi ülkeler için demokrasiden bahsetmekteler.
Bir kere şu gerçeğin iyice bilincinde olmak gerekir:
Demokrasinin alt yapısı insan iradesine değil hayatın maddi koşullarına dayanır.
Söz konusu maddi koşullar yerine gelmedikçe demokrasi imkansız bir şey.
Bu koşullar da kentleşme/kentlileşme, bireysel yaşam, orta sınıf, yaygın ve yüksek eğitim, hoşgörü kültürüdür vb.
150 yıllık anayasacılık ve seksen yıllık demokrasi deneyimine rağmen, ki sonradan modernleşen toplumlar içinde demokrasiye en fazla yaklaşanlardan biri kabul edilen Türkiye dahi demokrasi konusunda ciddi sorunlar yaşıyor.
Batı Avrupa'nın bugünkü demokrasi aşamasına 400-500 yılda (bir dizi değişim ve dönüşümlerden sonra) ancak gelebildiği düşünülürse bu işin ne kadar zor olduğu daha iyi anlaşılır.
Onun için de bu coğrafyada özellikle rejimlerin çöktüğü Irak, Suriye, Yemen ve Libya gibi ülkeler için demokratik rejimlerden ziyade daha gerçekçi rejimleri düşünmek gerekir.
Şu gerçeğin de farkında olmak gerekir ki eğitimin yaygınlaşması, kitle iletişim araçları gibi modernleştirici dinamiklerin etkisi ile refahın -örneğin 50 yıl öncesine göre- göreceli artması ve buna bağlı ortaya çıkan talepler (belli bir refah seviyesi, dine ve etnik temele dayalı talepler) klasik baskıcı rejimleri de imkansız hale getiriyor.
Ortadoğu'da (etnik ve dini-mezhepsel talepler bir yana) insanlar, batılı anlamda eşitlik, özgürlük, hukukun üstünlüğü gibi taleplere sahip değiller ama kendilerine çok kötü davranan yönetimleri de istemiyor.
Bundan dolayı, Ortadoğu için rejimleri düşünürken bu coğrafyada demokrasinin şimdilik mümkün olmadığı ile klasik baskıcı rejimlerin de sürdürülebilirliğinin olmadığı gerçeğinden hareket etmek gerekir.
Bilim insanları dünyanın en kargaşalı bu coğrafyası için gerçekçi bir tutum ile uygulanabilirliği olan rejimler üzerinde tartışmalar yürütmeleri gerekir.
Örneğin, rekabetçi otoriteryan yönetimlerin değişik versiyonları düşünülebilir.
Yoksa Ortadoğu'daki rejimleri demokrasi üzerinden tartışmak bir arzuyu dile getirmekten başka bir şey değildir.
Ne de olsa gerçekleşmesi mümkün olmayan bir şey için her defasında neden o şey gerçekleşmiyor demek boş bir tartışmadan ibarettir.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish