Nigel Farage başbakan olarak daha kötü bir iş çıkarabilir mi?

Reform'u muhtemel bir iktidar partisi, Nigel Farage’ı da muhtemel bir başbakan olarak ciddiye almalıyız. Bu yüzden onun fikirlerini hakkıyla inceleyelim

(Reuters)

Nigel Farage, iktidara aday bir partinin lideri olarak ciddiye alınmak istiyor, öyleyse sözlerine kulak verelim: Hükümetle ilgili fikirleri korkunç.

Farage, bir sonraki seçimde başbakan olma ihtimali yüksek olduğundan ciddiye alınmalıdır. "Seçimlere muhtemelen 4 yıl var, her şey olabilir" demek bir işe yaramaz. Olabilecek şeyler, Farage'ın kazanma ihtimalini azalttığı gibi artırabilir de.

Bu arada seçimlerin zamanlamasına dair ilginç bir nokta da şu: Keir Starmer'ın özel kalem müdürü Morgan McSweeney seçimin 2028'de, yani son seçimden 4 yıl sonra yapılacağını varsaymıştı. 2011-2022'de yürürlükte olan Sabit Süreli Parlamentolar Yasası'ndan (Fixed-Term Parliaments Act) önce normal işleyiş böyleydi: İşler başbakan için yolundaysa erken seçim yapılır, kötü gidiyorsa 5 yılın sonuna kadar beklenirdi.

Belki de McSweeney, Sör Keir Starmer hükümetinin Britanya halkı tarafından minnetle karşılanacağını varsaymaya o kadar alışmıştı ki, geçen yıl İşçi Partisi için neyin ters gidebileceğine dair bir not yazarken bile seçim için hedef tarih olarak 2028'i seçmişti. Bu not, The Spectator dergisinin politika editörü Tim Shipman'a sızdırılmış, o da şu yorumu yapmıştı: 

O zamandan beri Starmer'ın ekibinin ufkunu 2028 yerine 2029'a kaydırdığına dair ipuçları aldım.

Her neyse, notta İşçi Partisi'nin Farage'a karşı savunmasız olduğu dört konuya dikkat çekilmişti: Net sıfır hedefinde yumuşak davranmak, göç, seçmenlerin hissedebileceği bir değişim sağlayamamak ve başarısız bir düzenle özdeşleştirilmek. Shipman'ın da belirttiği gibi, McSweeney'nin geçen yıl yaptığı uyarıların her birinin "önsezili" olduğu ortaya çıktı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Dolayısıyla Farage'ın fikirlerini, iktidara aday bir partinin hak ettiği gibi ciddi şekilde incelemek faydalı olacaktır. Geçen hafta sonu, Reform lideri parlamenter sistemi dönüştürme planını açıkladı.

"Planını açıkladı" derken şunu kastediyorum: Öğle yemeğinde Sunday Times muhabiriyle serbest çağrışımlı bir sohbet yaparken, genellikle internetteki yorum köşelerinde rastlanan, yarımyamalak ve çelişkili bir dizi "radikal" fikri, "Her şey aslında çok basit..." diye başlayarak anlatmasından bahsediyorum.

Başbakan olduğunda ABD'deki gibi bakanları parlamento dışından atayabileceğini öne sürdü. "Amerika'nın özelliği, üst düzey bir kabine pozisyonuna sahip olabilmeniz ve Capitol Hill'deki bir komite sistemine karşı sorumlu tutulmanızdır. Bu, bir mahkeme salonunda hesap vermekle eşdeğerdir" dedi. 

Hesap verilebilirlik budur. Açıkçası Avam Kamarası'nda ayağa kalkıp bir sürü yalan söylemekle hesap verilebilirlik sağlanmaz.

Ancak komitede ayağa kalkıp bir sürü yalan söylemenin bundan ne farkı olduğunu açıklayamadı. Sonra kendi kendisiyle çelişerek hükümetin "çoğu" yetkisinin "düzenleyici makamlara ve quango'lara (quasi-autonomous non-governmental organization/yarı özerk sivil toplum kuruluşu; Birleşik Krallık'ta kısmen hükümet organları tarafından kontrol edilen veya fonlanan kuruluşlar –çn.) devredildiğinden" yakındı. Bunun tamamen yanlış bir durum olduğunu söyledi: 

Hükümet, Avam Kamarası'nda olmak zorundadır. Neden mi? Nedenini söyleyeyim. Hesap verebilirlik.

Bir popüler görüşten diğerine zikzaklar çizerek şöyle dedi: 

Halihazırda ilgili alanlarda hiçbir deneyimi olmayan bakanları kabineye atıyoruz. 18 ay sonra onları, yine ilgili alanlarda hiçbir deneyimi olmayan başka kişilerle değiştiriyoruz. Hiçbiri bir halta yaramıyor.

Farage, "bakanların iyi parlamenter olmasının zaten neredeyse imkansız olduğunu" savunarak "Nasıl olsunlar ki?" dedi. Gordon Brown'un, (Farage'ın "çok sevdiğim bir karakter" diye nitelediği) Digby Jones'u Lordlar Kamarası'nda ticaret politikasından sorumlu bakan yardımcısı yapmasının "ilginç" olduğunu söyledi. Diğer yandan "Lordlar Kamarası'nın yapısı tam bir rezalet" diyerek, Birleşik Krallığı Parlamentosu'nun üst meclisinin "bölgelere dayalı bir seçim unsurunu" barındırması gerektiğini düşündüğünü belirtti. 
 


Özetle, bakanların Lordlar Kamarası'nın bile aracılığı olmadan doğrudan parlamento dışından atanması, bu kişilerin komite oturumları aracılığıyla Avam Kamarası'na hesap vermesi ve "quango'ların" (quango'nun ne olduğunu bildiğini sanmıyorum) kaldırılması gerektiğini düşünüyor.

Diğer bir deyişle hiçbir fikri yok. Sunday Times'a açıklamasında, "Tüm bunlar daha net bir şekilde düşünülmeli ve tartışılmalı" dedi. Tek geçerli argümanı (ve açıkçası gücü, basit sloganlar düzeyinde kalan bir argüman) şudur:

Daha kötüsü nasıl olabilir ki?

Ancak bu, hayal gücünün yetersizliğini ortaya koyan bir soru. Seçmenlerin, hükümet ne kadar işlevsiz görünse de işlerin her zaman daha da kötüleşebileceğini unutmaması için Liz Truss'ı hatırlaması yeterli. 

Farage, 6 hafta önce büyük vergi indirimleri planladığını açıkladı ve gelir vergisi ödemelerinde başlangıç seviyesini 20 bin sterline (yaklaşık 1 milyon TL) yükseltti. Bunun maliyetinin, iklim değişikliğine karşı net sıfır hedefinden vazgeçilmesi, sığınmacılara ayrılan otellerin masraflarının azaltılması, "quango'ların" kaldırılması ve kamu harcamalarındaki israfın önlenmesiyle karşılanacağını savundu. Bu gelir kaynaklarının hiçbiri inandırıcı değil: Farage, Truss'ın finansal piyasaları altüst eden vergi indirimlerine benzer, finansmanı sağlanmamış vergi indirimleri öneriyor. 

McSweeney'nin korktuğu gibi İşçi Partisi hükümeti büyük bir başarı elde edemeyebilir ama Farage daha da kötü bir iş çıkarabilir mi? Elbette yapabilir.
 

independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Yasin Sofuoğlu

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU