Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında, her alanda yaşanan çürümüşlük ve tükenmişlik, neredeyse yok denilecek hale gelmiş deniz kuvvetlerinde de görülüyordu.
Bu durum, 1911 yılındaki Trablusgarp ve 1912-1913 yıllarındaki Balkan Savaşları'nda açıkça ortaya çıkmıştı.
Padişah II. Abdülhamit döneminde, özellikle de 1897'deki Osmanlı-Yunan Savaşı, donanmanın içler acısı halini gözler önüne sermesi bakımından önemlidir.
Dönemin Donanma Komutanı Hasan Rami Paşa, Padişaha sunduğu 31 Mart 1898 tarihli bir raporda, şöyle demektedir:
Donanmamızın İstanbul'da olması 2 nedenden ötürü çok sakıncalıdır. Birincisi, Haliç'te demirleyen harp gemilerinde görev yapan yüksek rütbeli subaylarımız, hiçbir sosyal ve askeri kurala uymadan, herhangi bir faaliyette bulunmadan vakit geçirmektedir. İşsiz geçen zamanları onları birçok alanda geri bırakmaktadır. İkinci sorun ise Donanma, Haliç'te kalması nedeniyle subay ve askerlerimiz eğitim yapamamaktadır. Bu da savaş gemilerini hareket ve faaliyet kabiliyetini sıfırlamaktadır. Söz konusu iki sorun, Osmanlı Deniz Kuvvetleri'nin geri kalmasında rol oynayan önemli nedenlerdir.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Dönemin uzmanları da Osmanlı donanması için "Büyük savaş gemileri çok yaşlı, bu nedenle de yavaş kalıyor, ayrıca denizcilikten ve deniz savaşlarından anlayan subayları, komuta heyeti yok" değerlendirmesini yapmaktadır.
Birçok alanda reforma giden Osmanlı, İkinci Meşrutiyet sonrasında donanmayı yenileme işini İngiltere'ye vermişti.
Amiral Limpus'un başkanlık ettiği İngiliz subaylarından oluşan bir heyet İstanbul'a gelmişti.
Ancak İngilizlerin gerçek niyeti Balkan Savaşları döneminde ortaya çıkacaktı.
İngilizler, deniz savaşları stratejisini, teknik ve taktik birikimlerini Türk subayları ile ya eksik paylaştılar ya da olabildiğince geç aktardılar.
Böylelikle de Osmanlı donanmasının savaşa hazırlanması için değil de hazırlanmaması için çalıştılar.
İngiliz eğitim heyetinin asıl ihaneti ise Balkan Savaşları sırasında ortaya çıkacaktır.
Bu savaşlarda, Yunan gemilerinde sadece danışmanlık değil ateş idare subaylığı da yaparak, deniz kuvvetlerini geliştirmek üzere görevlendirildikleri Osmanlı'nın aldığı büyük yenilgide pay sahibi oldular.
Balkan Savaşı sırasında Osmanlı donanmasının Karadeniz'de bulunması ve burada asker taşıma işine önem vermesi, Ege Denizi'nin tamamen Yunan donanmasına kalmasına yol açmıştı.
Savaş sırasında deniz yolları kapatılan Osmanlı, silah temin edemez duruma düşmüştü.
Yunanlar ise önce Limni adasını aldılar.
Ada'da bulunan yaklaşık kırk askerden oluşan Türk birliği, 20 Ekim 1913'de çıkartma yapan Yunan alayı karşısında direnemedi.
Yunanlar, çevredeki 6 adayı daha alarak, Limni'nin Mondros Limanı'nda bir üs kurdular.
Midilli ise adadaki Türk yöneticilerin Yunan istilasına karşı yaptığı hazırlık nedeniyle biraz daha fazla direniş gösterdi.
Yunan donanması adaya 21 Kasım 1903'de, topçu ateşi desteği altında büyük bir güç çıkardı.
Kıyılara yakın olması nedeniyle Anadolu'dan yardım geleceğini düşünen Türk askerleri, bir yandan çekilerek diğer yandan da direnerek, olası takviye güçlerin rahatça çıkması için adanın 2 limanını korumaya çalıştı.
Ancak beklenen yardım gelmedi ve 1 aylık direnişin ardından 20 Aralık 1913'de, Midilli, Yunanistan'ın eline geçti.
Sakız ve Sisam'da da aynı son yaşandı.
Sakız Adası'na 24 Kasım 1913'de çıkan Yunan güçlerine karşı Türk askerleri 2 ay direndi.
Anadolu'dan beklenen yardım bu adaya da gelmeyince, Sakız da düştü.
Sisam'da da büyük bir direniş gösteren sınırlı sayıdaki Türk askerinin gücü tükenince Yunanlar, birkaç ay gibi kısa sürede, stratejik önemi çok büyük adaları ele geçirdiler.
Anadolu kıyılarına yüzme mesafesi yakınlıktaki, bu 4 adanın, Osmanlı Devleti'nin tarihine ve büyüklüğüne yakışmayan bir şekilde kaybedilişinin acı bir tarafı daha vardır.
O da bu adalarda yaşayan Türklerin tahliye edilemeyip, Yunanların insafına bırakılması ve öldürülmelerine adeta göz yumulmasıdır.
Balkan Savaşı'nın Deniz Cephesi'nde, sonucu belirleyen savaş ise Mondros'ta olmuştur.
8 Ocak 1913 tarihinde yapılan Mondros Deniz Savaşı'nın Yunanlar tarafından kazanılmasında en önemli rolü yine İngilizler oynamıştır.
İngiliz subaylar Yunan gemilerinde bizzat komutanlık yapmıştır.
Bu durum, savaşa katılan bazı İngiliz subayların itirafları ile de kanıtlanmıştır.
Örneğin, Ekim 1928'de yayınlanan Times gazetesine röportaj veren İngiliz Amiral Maker, Mondros Deniz Savaşı'nda Yunan Donanması'nı komuta ettiğini açıklamıştır.
Balkan Savaşı öncesine dönersek, 1911 yılındaki Trablusgarp Savaşı da Osmanlı'nın deniz kuvvetlerinin eksikliğini en çok hissettiği savaş olmuştur.
Öyle ki, Trablusgarp'a gönderilen ve aralarında Mustafa Kemal'in de bulunduğu birçok Türk subayı, bölgeye Mısır üzerinden gidebilmiştir.
Osmanlı yönetimi, İtalyan donanmasının sadece Akdeniz'de değil Ege'deki deniz yollarını kesmesi nedeniyle Trablusgarp'a subay ve asker göndermekte çok zorlanmıştır.
Hatta bazı Türk subayları, Marsilya'ya giderek, buradan kalkan yolcu gemileriyle Trablusgarp'a ulaşmıştır.
Trablusgarp yani bugünkü Libya nedeniyle yaşanan Osmanlı-İtalyan savaşının başlangıcından sonunda kadar, Osmanlı Donanması Çanakkale Boğazı'nda bekletilmiştir.
Savaş tarihçileri gerek Trablusgarp gerekse Balkan Savaşları'nın kaybedilmesinde, Osmanlı'nın Deniz Kuvvetleri'nin bir köşede beklemesinin büyük rol oynadığı konusunda birleşirler.
Trablusgarp ve Balkan Savaşları sırasında Osmanlı donanmasını yakından izleyen İngiliz Amiral Somerset Arthur Gough Calthorpe, anılarında gerçekleri acı bir şekilde dile getirmiştir.
İtilaf Devletleri adına 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi'ni imzalayan, Kurtuluş Savaşı sırasında da İstanbul'da İngiliz Yüksek Komiseri olarak bulunan Amiral Calthorpe, "Karada harika işler yapan Türk ordusunun, son 3 yüz yıldır, denizi ihmal etmesi, gelişmelerin gerisinde kalması, donanması olmayan bir devlet haline gelmesi, sonunu hazırlayan nedenlerden biridir. Denizi ihmal etmeyi, dağılarak ödemiştir" demektedir.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish