Ulusal Muhafızlar krizi: Trump'ın güvenlik algısı ve Amerikan demokrasisinin kurumsal direnci

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Jae Hong/AP

Demokrasi ve kurumlar arasındaki hassas denge

Amerikan siyasetinde, yürütme erkinin kullandığı güç araçları ile demokratik kurumların işleyişi arasında zaman zaman önemli gerilimler yaşanır.

Bu gerilimler, özellikle siyasi aktörlerin güvenlik güçleri üzerindeki nüfuzlarını artırma girişimleriyle belirginleşir.

Geçtiğimiz hafta Los Angeles'ta yaşanan Ulusal Muhafızlar'ın devreye sokulması meselesi, bu gerilimin güncel ve çarpıcı bir örneği olarak ortaya çıktı.

Trump yönetiminin doğrudan Ulusal Muhafızları seferber etme kararı, Amerikan federal sisteminin işleyişindeki kırılganlıkları ve yürütme ile eyaletler arasındaki güç mücadelesini gözler önüne serdi.

Bu olayın rastlantısal olmadığı, daha önceki benzer vakalarla paralellik gösterdiği ise açıkça anlaşılmaktadır.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Eyalet yönetimi ile federal otorite arasındaki çekişme

Los Angeles'a Ulusal Muhafızlar'ın sevk edilmesi kararı, California Valisi'nin açıkça karşı çıkmasına rağmen gerçekleştirildi.

Bu durum, federal yetkililerin siyasi tercihlerinin eyalet yönetimlerinin iradesiyle çatıştığı nadir vakalardan biri olarak değerlendirildi.

Trump, yaşanan olayları şiddet eylemleri olarak tanımlayarak müdahaleyi haklı çıkarmaya çalıştı; ancak yerel kaynaklar ve resmî açıklamalar, sokaklarda yaygın bir huzursuzluk olmadığını ortaya koydu.

Böylece müdahale, bir güvenlik operasyonu olmaktan çok siyasi bir mesaj verme aracı haline dönüştü.

Bu, yürütme erkinin iç güvenlik alanında kendi yetki sınırlarını genişletme isteğinin somut bir yansımasıdır.
 

Kaliforniya'nın Compton kentinde federal göçmenlik operasyonlarının ardından düzenlenen protesto sırasında kolluk kuvvetleriyle göstericilerin çatışması yaşandı / Fotoğraf: Ringo Chiu-AFP
Kaliforniya'nın Compton kentinde federal göçmenlik operasyonlarının ardından düzenlenen protesto sırasında kolluk kuvvetleriyle göstericilerin çatışması yaşandı / Fotoğraf: Ringo Chiu-AFP

 

Kriz üretimi ve algı yönetimi stratejileri

Trump döneminde gözlemlenen iç güvenlik politikaları, gerçek krizlerin ötesinde, kurgusal veya abartılı krizlerin üretilmesi biçimindeydi.

Bu strateji kapsamında, barışçıl gösteriler veya lokal çapta yaşanan olaylar büyük çaplı isyanlar gibi gösterilerek federal müdahalelerin zemini oluşturuldu.

2020'de Lafayette Parkı çevresinde yaşanan müdahale bu duruma örnek teşkil eder.

O dönemde de sokağa çıkan protestocularla polis arasında belirgin bir şiddet ortamı olmadığı halde, yürütmenin müdahalesi "kaosun kontrolü" gerekçesiyle savunuldu.

Bu yaklaşım, siyasi gündemin manipülasyonu için güvenlik birimlerinin araçsallaştırılması anlamına gelir.

Trump'ın 2025 müdahalesinde benzer bir yöntem kullanıldı; amaç kamuoyuna güçlü bir yönetim imajı vermek ve muhalefeti sindirmektir.


Pentagon'un duruşu ve kurumların direnişi

Buna karşın, Savunma Bakanlığı'nın bu doğrudan müdahaleye mesafeli duruşu ve dolaylı olarak itiraz niteliğindeki iletişimleri, Amerikan güvenlik bürokrasisinin profesyonel çizgisini koruma çabasını ortaya koydu.

Ulusal Muhafızlar'ın doğrudan siyasi liderin talimatıyla yerel polis görevleri yapması, askeri yapılar içinde tartışmalara neden oldu.

Pentagon, bu tür emirlerin anayasaya, yasalara ve kurumların kendi iç disiplinlerine uygunluğu konusunda çekincelerini çeşitli kanallardan dile getirdi.

2020 yılında Genelkurmay Başkanı General Milley'in kamuoyuna yaptığı açıklamalar, ordunun siyasallaşmaya karşı kurumsal refleksini simgelemişti.

(Bu konuda Independent Türkçe için yazdığım "Sadakat krizi: Trump'ın ikinci döneminde Pentagon ile kurumsal mücadele" başlıklı makaleye bakılabilir.)

Bu refleks, 2025'te de hâlâ etkisini sürdürmektedir ve Amerikan ordusunun demokratik teamüllere bağlılığının göstergesidir. 


Askeri araçların iç güvenlikte kullanımı ve riskleri

Askeri güçlerin iç güvenlik meselelerinde kullanılması, demokratik rejimlerde her zaman yüksek risk taşır.

Kuvvetler ayrılığı prensipleri gereği, askeri güçlerin sivil otorite kontrolü dışında devreye girmesi denetlenmelidir.

Ancak Trump'ın Ulusal Muhafızlar'ı kendi siyasi hesapları doğrultusunda kullanma girişimi, bu denetim mekanizmalarının zayıflamasına ve demokratik standartların aşınmasına yol açabilir.

Olağanüstü hallerde bile, kanunların çizdiği sınırlar dışına çıkılması anayasal krizlere kapı aralar.

Bu nedenle, güvenlik güçlerinin siyasi araç olarak kullanılması demokratik toplumların yapısal bütünlüğü açısından tehdit oluşturur.
 

Ulusal Muhafız mensupları, Pazar günü göreve başlamalarının ardından Los Angeles'taki Edward R. Roybal federal binasının dışında duruyor / Fotoğraf: Mike Blake/Reuters
Ulusal Muhafız mensupları, Pazar günü göreve başlamalarının ardından Los Angeles'taki Edward R. Roybal federal binasının dışında duruyor / Fotoğraf: Mike Blake-Reuters

 

Trump yönetiminde sadakat ve kurumsal güvensizlik

2025'te yaşanan olaylar, Trump'ın yürütme ile askeri ve güvenlik kurumları arasındaki "sadakat" sorununu çözemediğini gösteriyor.

Geçmişte Beyaz Saray ile Pentagon arasında var olan güvensizlik, personel seçimlerinde siyasi bağlılığın önceliklendirilmesiyle derinleşmişti.

Trump'ın ikinci döneminde yer alan bu tablo, halen yürütmenin karar alma mekanizmalarında karmaşaya ve çatışmaya yol açmakta; kurumların etkin ve tarafsız işleyişini engellemektedir.

Bu durum, Amerikan demokrasisinin temel taşlarından olan yürütme yetkisinin sınırlandırılması ilkesinin halen test edildiğini göstermektedir.


Demokratik kurumların direnci geleceğin güvencesi

Amerikan demokrasisinin devamlılığı, seçimlerle değişen liderlerden daha çok, güçlü ve bağımsız kurumların varlığına bağlıdır.

Trump'ın Ulusal Muhafızlar'ı siyasi araç olarak kullanma çabası, geçici bir siyasi hamle olmaktan öte, demokratik normları zorlayan kalıcı bir meydan okumayı temsil eder.

Ancak Pentagon ve benzeri kurumların bu tür hamlelere karşı koyması, Amerikan sisteminin hâlâ dayanıklılığını ve anayasal bağlılığını koruduğunu ortaya koymaktadır.

Demokratik kurumların bu direnci sürdürmesi, sadece seçim sonuçlarına değil; aynı zamanda anayasal ilkelerin ve kurumsal sadakatin güçlendirilmesine bağlıdır.

Böylece Amerikan demokrasisi, liderlerin kişisel hesaplarından bağımsız bir şekilde işleyişini sürdürebilecektir.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU