Kanuni ile başlayan Kürdistan sorunu (1)

Hüseyin Siyabend Aytemur Independent Türkçe için yazdı

Kürdistan sorununun nedenlerinin incelenmesi, "nereye varıyoruz?" sorusuna verilecek cevabın da temelini oluşturacaktır.

Tarihi, yaşandığı biçimde işlememiş gibi yargılamak hakkına sahip değiliz; zaten böyle bir yaklaşım bizi fazla bir yere de götürmez.

Ancak "olguların" oluş biçimleri üzerine düşünceler ileri sürebiliriz. Gelecekteki tarihsel deneyimlerin, geçmiş tarihsel uygulamalar açısından da değerlendirilmesi gerektiğini söyleyebiliriz.

Bu iki yazıda Osmanlı'nın Kürdistan politikasını tüm boyutlarıyla ele almıyoruz.

Konumuz daha spesifik olarak, belli bir olaya odaklanarak sorunun başlangıcına dikkat çekiyor:

Kürdistan sorunu ne zaman ve hangi şartlarda ortaya çıkmıştır?


Bu soruya verilecek cevap, hiç kuşkusuz, Şeref Han'a karşı uygulanan politik tutumda saklıdır ve bu tutum, bizler için anahtar bir unsur olarak karşımızda durmaktadır.

Bu noktada, son yüzyılımızda dünyayı yeniden şekillendiren ve tarihin adeta hızlandığı izlenimini veren sosyal ve kültürel kargaşa ortamından yola çıkarak, tarihsel olguları tartışmak gerekir.

Bu yazıda, öne sürülen iddiaları veya siyasi fikirleri kategorize etmeyeceğim; ancak en azından Kürdistan sorununun nedenlerine dair var olan belirsizlikleri ve sisli havayı dağıtacak bir yaklaşım sunmayı amaçlıyorum.

Kanaatimce, elimizdeki en önemli tarihsel argüman, Şeref Han'a karşı uygulanan politikanın kendisidir.

Bu argümanın güçlü bir tarihsel dayanak sunduğunu söylemek abartı olmayacaktır.

Son olarak, Kürdistan ya da Kürt sorunu olarak tanımlanan meselenin, Kanuni Sultan Süleyman dönemine dayanan tezimi kısaca da olsa detaylandırmak isterim.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Safevîlerin Kürdistan üzerindeki egemenlik girişimi ve Şeref Han'ın tutuklanması

Kürdistan'ın bir bölümü Safevîlerin egemenliği altındaydı.

Şeyh Haydar'ın oğlu Şah İsmail Safevî, 1508'de Akkoyunluları yendikten sonra Azerbaycan, Tebriz ve Irak'ı egemenliği altına aldı ve ardından Kürdistan'ın tamamına hâkim oldu.

Kısa süre içinde Musul, Mardin ve Diyarbakır'ı işgal etti; bu bölgelere kendi valilerini atadı.

Bu bağlamda Diyarbakır'a, İstaçlu oğlu Muhammed Han vali olarak gönderildi.

Aynı yıl, Şeref Han bazı Kürt beyleriyle birlikte Şah İsmail'le görüşmek üzere Hoy şehrine gitti.

Bu durumu fırsat bilen Şah İsmail, Şeref Han'ı tutuklattı ve Tebriz'de hapsettirdi.

Öte yandan, Bitlis'i istila etmek amacıyla komutanlarından Çiyan Sultan'ı görevlendirdi.

Bu emri alan Çiyan Sultan, büyük bir orduyla Bitlis Kalesi'ni kuşattı.

Kaleye kapanan Şeref Han'ın amcasının oğlu Emir İbrahim b. Şah Muhammed, tam 2 yıl boyunca kaleyi savundu ve Safevîlere teslim etmedi.

Ancak direnişin daha fazla sürdürülemeyeceğini anlayan Emir İbrahim, kaleyi gizlice terk ederek Siirt beylerine sığınmak zorunda kaldı.

Emir İbrahim'in firarından sonra, Bitlis'te yerleşik bulunan Rojki Aşireti kaleyi yalnızca altı ay daha savunabildi.

Nihayetinde Bitlis Kalesi, Çiyan Sultan'a teslim edilmek zorunda kalındı.

Çiyan Sultan, beraberinde getirdiği bir Kürt beyini Bitlis'e vali tayin etti ve yağmaladığı ganimetlerle Tebriz'e geri döndü.

Şah İsmail, mezhebi taassubun etkisiyle Kürtlerin elindeki sancak ve kalelere saldırmış; Kürtlere ait türbe, zaviye ve mescitleri tahrip etmiş, birçok Kürt âlimini kılıçtan geçirmiş ve şehir ile kasabaları yakıp yıkmıştır.

Kürdistan'da büyük bir nüfuza sahip olan Bitlis Hâkimi Şeref Han, Selahaddin-i Eyyubî sülâlesinden Hısn-ı Keyf Emiri Melik Halil, Bohtan emirlerinden Cizre Emiri Ali ve daha birçok Kürt beyini yakalatıp hapsettirmiştir.

Bu durum, Safevîlerin Kürdistan üzerindeki egemenliğini ciddi biçimde sarsmıştır.


Şeref Han-ı Bitlisî'nin Safevîlere karşı mücadelesi

Kürdistan beyleri arasında Safevîlere karşı en etkili siyasi mücadeleyi verenlerin başında Şeref Han-ı Bitlisî gelmektedir.

Emir Şeref, Bitlis'in asıl varisi ve hakimi iken, Şah İsmail tarafından hile ve desiselerle hapsedilmiştir.

Safevî zindanından kurtulduktan sonra, Bitlis, Adilcevaz ve Erciş'i Şah İsmail'in atadığı Kürt beyinden geri almak amacıyla savaş hazırlıklarına başlamıştır.

Bunu haber alan söz konusu Kürt bey, Bargiri, Erciş ve çevresindeki yerleşimlerde bulunan "Kızılbaşlar"ın (Safevî/Şii) desteğini alarak Bitlis'e saldırmıştır.

Bu tehdit karşısında Şeref Han, Şeyh Emir Bilbasi'yi 2 bin savaşçısıyla birlikte bu saldırıyı püskürtmek üzere görevlendirmiştir.

Ancak, Pazukili Muhammed'in Safevîleri desteklemesiyle birlikte, Şeref Han'ın müttefiki olan Rojki Aşireti ve Bilbasi Beyi Emir Bey ağır bir yenilgiye uğramıştır.

Bu savaşta Şeyh Emir Bilbasi ile oğlu Ali Ağa hayatını kaybetmiştir.

Bitlis'i alamayan Şeref Han, geçici bir süre geri çekilmek zorunda kalmış, ancak yeniden harekete geçmek üzere yeni bir strateji geliştirmiştir.

Şeref Han, Kürdistan'daki Kürt beyleri arasında zekâsı, yeteneği ve siyasi kişiliğiyle öne çıkan nadir şahsiyetlerden biridir. Savaş tekniğinde yetkin, iyi bir idareci ve başarılı bir komutandı.

En büyük arzusu, atalarına ait olan Bitlis ve çevresindeki yerleşimleri yeniden fethetmekti.

Bu amaçla Kürdistan'da çeşitli Kürt beyleriyle ittifak kurmaya çalışmış, aynı zamanda dış destek arayışına da girmiştir.

Kısacası, Safevîlerin Bitlis'teki iktidarına son vermek istemiştir.

Bu mücadele sırasında, Yavuz Sultan Selim'in Safevîlere karşı büyük bir sefer hazırlığı içinde olduğu haberleri ulaşmaya başlamıştır.

Bu gelişmeyi değerlendirmek isteyen Şeref Han, Kürt beyleriyle istişare etmek üzere bir divan toplamıştır.

Görüşmeler sonucunda, işgal altındaki sancak ve kaleleri kurtarmak ve bölgede Safevî egemenliğine son vermek üzere güç birliği kararı alınmıştır. Kurulan bu ittifak kısa sürede etkisini göstermiştir.

Nitekim, bazı Kürt beyleri Safevîlerden ayrılarak Osmanlılarla masaya oturmuş ve Safevîlere karşı savaşacaklarına dair taahhütte bulunmuşlardır.

Şeref Han, bu ittifakı ve bağlılıklarını, İstanbul'da İran seferine hazırlanan Yavuz Sultan Selim'e Mevlana İdris-i Bitlisî aracılığıyla bildirmiş; Veziri Muhammed Ağa'yı da elçi olarak göndermiştir.


Şeref Han'ın Çaldıran Seferine katılımı ve Safevîlerle mücadele

Bu teklif, Yavuz Sultan Selim tarafından kabul edildi. Bunun üzerine Bitlis Hâkimi Şeref Han, Çaldıran Savaşı'na katılmak üzere Tebriz'e hareket etti.

Ayrıca, Rojki Aşireti'nden oluşan birliklerin yanı sıra bazı Kürt beyleri de Yavuz Selim'e destek vermek amacıyla bu sefere iştirak etti.

Kürt beylerinden Palu Beyi Cemşid Bey de bu savaşa katılanlar arasında yer alıyordu.

Çaldıran Savaşı'nda bulunan İdris-i Bitlisî, Kürt beylerinin bu savaş ve sonrasında Safevîlere karşı verdikleri mücadeleyi oldukça ayrıntılı ve övgüyle anlatmaktadır:

Safevîlere karşı savaşırken bendenizin (İdris-i Bitlisî) sağında Kürt emirlerinden ve Eyyubî sülâlesinden Hısn-ı Keyf Emiri Sultan Melik Halil, Sasonlu Muhammed Bey, Buhtîli Bekir Bey, Eğilli Kasım Bey, Zırki Aşireti Reisi Muhammed Bey, Cizre Beyi Şah Ali Bey, Emir Sarim'in oğlu Kasım Bey ve Süleyman Nasır Bey; solumda ise Bitlis Hâkimi Şeref Bey, Hizan Hâkimi Davud Bey ile diğer beyler bulunmaktaydı. Benim yegâne görevim, bunlara nezaret etmek, nizam ve intizamı sağlamak, zaman ve mekâna uygun savaş stratejilerini belirlemekti.

Savaşın bir safhasında Safevî kuvvetlerinin taarruzu Osmanlı ordusunu zor durumda bırakmıştı. Kritik bir anda bendeniz, fırsattan istifade ederek Şeref, Davud ve Ahmed beylerin düşmana hücum etmelerini teşvik ettim. Öyle tehlikeli bir durumla karşılaştık ki; eğer bu üç cengâverin saldırısı bir an gecikseydi ordumuz bütünüyle mağlup olacaktı. Ancak öylesine kahramanca savaştılar ki ‘Kızılbaşları' yenilgiye mahkûm ettiler.

Emir Sarim'in oğlu Kasım Bey, Otağ Hâkimi Ali Han'ı öldürerek mühürlerini ordu kumandanına getirdi. Bu savaş esnasında, Dulkadir askerlerinin ihmal ve kusurlarından dolayı İslam ordusunun kalecilerinden ve Kürtlerden birçok kişi şehit düştü. Öyle ki, Şeref Bey'in askerlerinden her biri bedeninde birçok yara almış olmasına rağmen geri çekilmeden, cansiperane şekilde savaştılar. Fakat kendilerine yardım ulaşmadığı için şehit oldular.


Şeref Han ve ona bağlı Rojki Aşireti, bulundukları cephelerde düşmana büyük zayiat verdiler.

Asırlardır Bitlis'te hüküm süren Şeref Han ve Rojkiler, kalelerini koruma konusunda tecrübeli olduklarından savaş tekniklerine son derece hâkimdiler.

Düşmana karşı düzenledikleri saldırıları bu tecrübeye göre organize ediyor, büyük başarılar elde ediyorlardı.

Çaldıran ve diğer savaşlarda göstermiş olduğu üstün başarı ve gayretler sonucu, Şeref Han Bitlis'i Safevîler'den geri almak üzere Tebriz'den Bitlis'e gönderildi.

31 Ağustos 1514 tarihinde Yavuz Sultan Selim'in, Hizan Hâkimi Emir Davud'a gönderdiği fermanda, Şeref Han'a Bitlis Kalesi'ni Safevîler'den geri alması için yardımcı olunması emredilmektedir.


Şeref Han'ın Bitlis Kuşatması ve Safevîlere karşı mücadelesi

Şeref Han, Bitlis'i kuşatmak üzere hazırlıklara başladı. Kürt beylerinden Hazzalû Muhammed Bey, Hizan Hâkimi Emir Davud, Şirvanlı Emir Şah Muhammed ile Müküs (Bahçesaray) ve İspayird beylerini yanına alarak Bitlis'i muhasara etti.

Kuşatma uzun sürdü. Erzak ve mühimmatı tükenen Kızılbaşlar, Garzanlı Muhammed Bey ile Şirvanlı Emir Şah Muhammed'e elçi göndererek can, mal ve çocuklarının güvenliğinin sağlanması; kimsenin kendilerine dokunmaması koşuluyla kaleyi Emir Şeref'e teslim edeceklerini bildirerek barış talebinde bulundular.

Bunun üzerine beyler bu teklifi kabul etti ve Bitlis Kalesi ile bağlı yerleşim birimleri teslim alındı.

Ayrıca, Kızılbaşlar koruma şartıyla Şeref Han'a teslim edildiler.

Şeref Han da onları Erciş ve Van sınırları üzerinden ülkelerine dönmek üzere Şah'ın beylerine teslim etti.

Çaldıran Savaşı'nda büyük bir yenilgiye uğrayan Şah İsmail, Osmanlı'ya karşı yeniden toparlanmak ve Kürdistan bölgesini zapt etmek üzere harekete geçmek istiyordu.

Bu amaçla yerel beylerden bazı Kürt aşiretlerini yanına alarak Osmanlı'ya ve Osmanlı tarafında yer alan yerel beylere karşı büyük bir savaş başlattı.

Muş ve Bitlis'i ele geçirmek üzere Pazuki beylerinden Muhammed ve Rüstem Beyleri görevlendirdi.

Safevî Devleti'ne sınır olan ve bölge beyleri arasında en büyük nüfuza sahip kişi olan Şeref Han'a karşı savaş hazırlıklarını tamamlayarak bazı yerleri işgal etmeye başladılar.

Bunu haber alan Şeref Han da kendi hazırlıklarına başladı.

İdris-i Bitlisî, Halid Bey oğulları ile Şeref Han arasında meydana gelen savaşı oldukça ayrıntılı biçimde anlatmaktadır.

Onun verdiği bilgilere göre, Hınıs ve Tekman civarında meskûn Pazuki Aşireti beyleri, Şah İsmail tarafından taltif edilerek Muhammed ve Rüstem'e "Kürdistan Eyaleti Beylerbeyliği" payesi verilmiş ve daha önce Safevîlerin elinde bulunan Muş ve Bitlis'i Şeref Han'dan geri almakla görevlendirilmişlerdir.

Pazuki beyleri bazı kaleleri ele geçirdikten sonra Bitlis üzerine yürümek istemişlerdir.

Bu gelişmeleri öğrenen Şeref Han, İdris-i Bitlisî ile istişare etti.

Bizzat savaşa katılmak isteyen İdris-i Bitlisî'ye izin vermeyerek Bitlis'te kalmasını istemiştir.

Şeref Han, kış şartlarına rağmen Halid'in kardeşlerine saldırmanın uygun olduğuna karar verdi.

Bu doğrultuda Şeref Han, Şah İsmail'e bağlı Kürt Halid'in evlatlarına karşı savaşa girişti.

Muş Ovası'ndan geçerek Hınıs'ta bulunan Şah İsmail taraftarlarına ani bir baskın düzenledi.

Her iki taraf arasında büyük bir meydan muharebesi yaşandı.

Halid Bey'in taraftarlarının büyük kısmı kılıçtan geçirildi.

Bu çarpışmalarda Şeref Han'ın ordusu da önemli ölçüde zayiat verdi.

Sonuçta, Halid Bey'in kardeşi Rüstem ve iki oğlu ile amcaoğulları öldürüldü, malları yağmalandı; kadın ve çocukları esir alınarak Bitlis'e götürüldü.

Halid Bey'in kardeşi Pazukili Muhammed, civarda bulunan bazı Kızılbaş unsurlarla birlikte yeniden harekete geçti.

Bunun üzerine Şeref Han ile aralarında yeniden büyük bir savaş başladı.

Bu muharebede Pazukiler'in ileri gelenlerinden 200 kişi öldürüldü.

Bu ağır kayıplar sonucu Emir Muhammed geri çekilmek zorunda kaldı.

Böylece Bitlis Beyliği Safevîlerin elinden alınmış oldu.
 

 

Belgelerin verdiği bilgilere göre, Yavuz Sultan Selim'in Edirne'den İdris-i Bitlisî'ye gönderdiği 8 Kasım 1515 tarihli fermanda şu ifadeler yer almaktadır:

Diyarbekir savaşında size katılan ve itaat edip gelen Kürt beylerinin sadakat, ihlâs ve hizmetleri karşılığında, ihtisaslarına göre daha önce mutasarrıf oldukları vilayet veya sancaklara yeniden tayinlerinin yapılması...


Bu bağlamda, İdris-i Bitlisî'ye verilen emir doğrultusunda, Osmanlı'ya iltihak eden Bitlis ve çevresi, yurtluk ve ocaklık olarak Şeref Han'a tevcih edilmiştir.

Böylece özerk bir idari yapı içinde teşkilatlandırılan Bitlis Beyliği, masraflarını has, tımar ve zeamet gelirleri ile reayadan alınan rüsum ve vergilerden karşılamış; merkezî hükümet bütçesinden herhangi bir yardım almamıştır.

Bu gelişme üzerine Şeref Han, padişah adına bölgenin hâkimi konumuna gelmiş ve Hınıs, Tekman, Muş, Bitlis ve bağlı yerleşim birimleriyle Hakkâri sınırına kadar olan serhat bölgesinin tamamının sorumluluğunu üstlenmiştir. Şeref Han'ın resmen bu göreve getiriliş tarihi 22 Kasım 1515'tir.

Yavuz Sultan Selim'in vefatının hemen ardından İdris-i Bitlisî de vefat etmiş; böylece tamamlanmamış bu ilişkiyi devralan kişi Kanuni oldu.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU