23 Nisan’da meydana gelen 6,2 şiddetindeki deprem her zaman unutmaya meyilli ve de istekli olduğunuz deprem gerçeğini tekrar hatırlattı bizlere.
Beklenen İstanbul depremi olup olmadığı tartışılması bir yana depreme ne kadar hazırlıksız ve de kayıtsız olduğumuzu bir kez anlamış olduk.
Son 6 Şubat 2023 depreminden bu yana neler yapıldı onlara bir bakmak lazım.
Öncelikle Türkiye’nin yüzde 96’lık gibi nerdeyse tamamının deprem riski taşıdığını ve fay hatları üzerinde olduğunu iyice bir duyumsamak gerekiyor.
Evet, ülkemiz ikinci dereceden bir deprem bölgesi.
Söz konusu fay hatları Batı Anadolu Fay Hattı, Doğu Anadolu Fay Hattı ve Kuzey Anadolu Fay Hattı kuşakları olarak adlandırılır.
Olası İstanbul depreminin bulunduğu kuşak olan Kuzey Anadolu Fay Hattında bulunan Kumburgaz’da meydana gelen 23 Nisan depreminde tam kırılmanın olmadığı daha büyük şiddette bir depremin beklendiği uzmanlar tarafından dile getiriliyor.
Deprem, deprem olmadığı zaman konuşulması gereken bir konudur.
Önlem alınmalı gereken bilinç oluşturulmalı ve takip edilmelidir.
Yoksa iş işten geçtikten sonra her zamanki söylenen sözleri tekrar etmekten başka yol kat etmek, deprem gerçeğinin sonuçlarını değiştirmez.
Günde hissedilmeyen 40 deprem yaşandığı edinilen bilgiler arasında.
Yani bu demek oluyor ki biz normal hayatımıza devam ederken aslında her gün sallanıyoruz.
Şehirleşmenin günden güne arttığı, yapı stokunun gereğinden fazla çoğaldığı, arsa spekülasyonu sonucu dikine yerleşmenin tercih edildiği göz önüne alındığında depreme uygun bir şehirleşmenin gerçekleşmediğini maalesef görmekteyiz.
Ülke nüfusunun yüzde 60’nın deprem riski taşıyan şehirlerde olduğu da düşünülürse durum daha da vahim hale gelmektedir.
Peki depreme yeterince hazır mıyız?
21'inci yüzyılda olunmasına ve ayda bile hayat kurulması hayal edilmesine tüm teknolojik gelişmelere hatta her türlü algoritmaların üstünde olan yapay zekâya rağmen, deprem hala önceden tahmin edilemeyen bir doğa olayı afeti.
Bu da insanoğlunun aslında doğa karşısında ne olursa olsun ne kadar çaresiz olduğunun belirtisi. Uzmanlar depremin önlenemeyeceğini ama alınan tedbirlerle zararın en aza indirilebileceğini söylemekten öteye gidemiyor.
Deprem öncesi ve deprem sonrası alınabilecek tedbirlerle hasarın ve can kaybının en aza indirilmesi üzerine konuşursak burada da çok fazla yol kat etmiş değiliz.
İçişleri Bakanlığı bu konuda Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı'nı (AFAD) oluşturmuştur.
Bu kurum deprem öncesi hazırlık için yapılmasını tavsiye ettiği birtakım eylemler mevcut.
Ama bu eylemlerin tavsiyeden öte zorunluluk haline getirilmesi daha elzem görünmektedir.
Daha ilk başta yapılması gereken aslında en önemli husus, yerleşim yerlerinin seçimidir.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Şehirlerimiz ovalara kurmayacağız, ovalar tarım içindir.
Sulak ve gevşek ovalar ancak tarım için kullanabilir, konut için değil ki biz bunun en kötü sonuçlarını 17 Ağustos 1999 Adapazarı depreminde sulak araziye yerleşim yapılan konutların depremde nasıl da dağıldığını gördük.
O yüzden zemin tercihleri iyi yapılmalıdır. Zemin tercihi hem oturacak bireyler hem de inşaatı yapacak firmalar için oldukça önemli bir göstergedir.
Gevşek, ovalık ve kaygan zeminler üzerinde yerleşim yerleri kurulmamalıdır.
Bu konuda kesinlikle arsa spekülasyonuna müsaade edilmemeli, gerekli imar mevzuatı uygulanmalıdır.
Devletin bu konudaki yaptırım gücü ilk yapıların ilk aşamasında ağırlığını hissettirmelidir.
Ayrıca devletin belirlediği Yapı Teknik ve İnşaat Yönetmeliklerine uygun dayanıklı binalar vatandaşlara tercih ettirilmeli, risk taşıyan eski, deprem yönetmeliğine uymayan binaların satılması veya kiralanması derhal durdurulmalıdır.
Deprem konusu vatandaşın, müteahhittin, yüklenici firmaların inisiyatifine bırakılacak bir mevzu değildir.
Bu konuda başta hükümete bağlı birimler sonra belediyeler sorumludur.
Zira bu coğrafyada deprem, asla değişmeyecek ve beraber yaşamanın öğrenilmesi gereken bir gerçek olarak kalacaktır.
Ne yazık ki Türkiye, depremi her zaman göz ardı ederek önceliği başka konulara vermiştir
Ülkemizde deprem için neler yapıldı?
- Yapı yönetmeliklerinin sıkılaştırılması: Yüksek risk altındaki deprem bölgelerinde inşa edilen binaların sağlam ve dayanıklı olması için bina yönetmelikleri sürekli olarak güncelliyor ve sıkılaştırıyor (Yasada var olması pratikte olduğu anlamına gelmez tabi, uygulanabilirliği sürekli takip edilmeli, yasaya uymayanlara ceza verilme yöntemi değil direkt inşaatın durdurulması tercih edilmelidir).
- Deprem Öncesi Hazırlık ve Eğitim: Hükümet, deprem öncesi hazırlık ve eğitim kampanyaları yürüterek, halkın deprem riskleri konusunda bilinçlenmesini sağlamaktadır. Bu, deprem sırasında insanların zarar görmelerini en aza indirmeye yardımcı olur (Sadece deprem olduğunda değil her daim tatbikat tarzı bu uygulamalar devam etmeli).
- Acil müdahale ekiplerinin hazırlanması: Deprem ve diğer afetlere hızlı müdahale etmek için bir dizi acil müdahale ekibi oluşturulmuştur. Bu ekipler, deprem veya afet sırasında kurtarma, sağlık hizmetleri ve diğer acil ihtiyaçları karşılamak için hazır bulunurlar (AFAD bu konuda çok yol kat etti, bunun yanında sivil toplum kuruluşları da bilinçlendirilmelidir).
- Yıkılmış binaların yeniden inşası: Deprem sırasında hasar gören veya yıkılan binaların yeniden inşa edilmesi, hükümetin deprem sonrası iyileştirme çalışmaları arasındadır.(Vatandaşın sağlam binalarda acil olarak yerleşmesi konusunda hükümet çok yol kat etti, deprem sonrası yapılan binalar hızlıca sahiplerine teslim edildi).
- Deprem sigortası ve finansal yardım: Hükümet, deprem sigortası ve finansal yardım programları yoluyla deprem mağdurlarına yardım etmektedir. Bu, insanların deprem sonrası yeniden yapılanmalarına yardımcı olur (Vatandaşın bu konuda bilgisi ve duyarlılığı maalesef çok az. Kime nasıl başvuracağını bilmiyor. Gerekirse ev ev dolaşıp tebligat yapılmalıdır).
- Türkiye’nin Deprem Gerçeği Türkiye’de yürürlükte bulunan “Deprem Bölgelerinde Yapılacak Binalar Hakkındaki Yönetmelik’e göre topraklarımızın yüzde 66’si, nüfusumuzun yüzde 71’i, toplam belediyelerin yüzde 68’i (1900 adedi) 1. ve 2. derece deprem belgeleri içinde yer almaktadır. (Yönetim ve yerleşmenin bu kadar çok olduğu bir durumda geriye kalacak olan denetim, uygulama, takip, bilinçlendirme olacaktır)
- 3. ve 4. derece deprem bölgelerini de dikkate aldığımızda topraklarımızın yaklaşık yüzde 92’si deprem tehlikesi altında bulunmaktadır. Bu nedenle, can ve mal kayıplarının fazlalığı bakımından deprem, doğal afetler içinde önemli bir yere sahiptir. 1900’lü yıllardan bugüne kadar ülkemizde yaşanan depremlerde yaklaşık olarak 100 bin insanimiz ölmüş, 250 bin insanimiz yaralanmış, 600 bin’den fazla yapımız da yıkılmış veya önemli ölçüde hasar almistir. Başbakanlık Proje Uygulama Biriminin 2000 yılı baz alınarak 2002 yılında hazırlatmış olduğu bir rapora göre; Ülkemizde bulunan konutların yüzde 62’sinin inşaat yapım ruhsatı bulunmakta, yüzde 38’nin ise inşaat yapım ruhsatı bulunmamaktadır. Yine yapılarımızın yüzde 33’nün yapı kullanma izin belgesi olmasına karsın, yüzde 67’sinin ise yapı kullanma izin belgesi bulunmamaktadır. (Tüm bu yapıların acil olarak denetimleri tamamlanıp depreme hazır hale getirilmeli)
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish