Girit, 1821 yılından başlayarak birbiri peşi sıra gelen isyanlar nedeniyle "İsyan Adası" adıyla anılıyordu.
Osmanlı'nın 1669'da fethettiği Girit konusuna son noktayı koyan gelişme ise 1912'deki Balkan Savaşı olmuştur.
Osmanlı Devleti'nin büyük bir yenilgi aldığı savaş sonrasında Londra Konferansı toplanmıştır.
Masadaki sorunlardan biri de Girit'tir.
Konferansa katılan Türk heyeti, "Osmanlı'nın Girit üzerindeki tüm haklarını Büyük Devletlere bırakmayı, başka hiçbir Ege Adası'nın talep edilmeyeceği garantisinin verilmesi durumunda onaylayacağını" bildirmiştir.
Bu pazarlık, 30 Mayıs 1913'te imzalanan Londra Antlaşması'na yansımıştır.
Antlaşma'nın 4'üncü maddesindeki, "Sultan, Girit üzerindeki bütün haklarını Avrupalı Büyük Devletlere bıraktı" ifadeleri, adanın Osmanlı'nın elinden tamamen çıktığının kanıtı olmuştur.
Son nokta ise Yunan Kralı'nın, 14 Aralık 1913 tarihinde, Girit'in Yunanistan'a katıldığını dünyaya ilân etmesi, Avrupalı Büyük Devletlerin de bu ilhak kararını tanıdığını duyurmasıyla konulmuştur.
Ama biraz daha geriye gidersek, 1868'den sonra yavaş yavaş Osmanlı'nın kontrolünden çıkmaya başlayan Girit'in denetiminin 1897'de İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya'nın eline geçmesi, adadaki nüfus dengelerinin de değişmesini tetikleyecektir.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Ada'daki Türklerin hali perişandı.
Osmanlı topraklarına göç etmeyip kalanlar, kıyılardaki Kandiye, Resmo ve Hanya kentlerinde toplanarak yaşamaya çalıştılar.
Ada halkından İslamiyet'i seçenlerin bir kısmı 19'uncu yüzyıl başında, Yunan milliyetçiliği akımlarının etkisiyle Hıristiyanlığa geri dönmüş, Müslüman kalanlar ise Yunanlar tarafından Türk olarak görülmüştür.
Bu nedenle adadan ayrılan Türklerin arasına onlar da katılmıştır.
Giritli Yunanlar ise Özerk bir bölge olmanın avantajlarını kullanarak, Osmanlı otoritesinin bir daha kurulmaması için Türkleri adadan kovacak eylemlere hız verdiler.
Sadece 1881'de 1900 yılına kadar geçen 20 yıllık sürede, 40 bin 464 Giritli Türk adayı terk etmiştir.
Bu süreçte Girit'teki Türk nüfusu yüzde 54 oranında azalmış, Yunan nüfusu ise dışarıdan getirilenlerin de etkisiyle yüzde 31 artmıştır.
Özellikle kırsal kesim çok büyük oranda boşalmış, köylerde sadece 5 bin 740 Türk kalmıştır.
Baskı altında olan, katliam tehdidi yaşayan Türklerin boşalttıkları yerlere süratle Yunanlar yerleştirildiler.
Göçe zorlanan Türklerin evleri, toprakları çok ucuza ya da zorla ellerinden alındı.
Evini, hayvanlarını, zeytinliklerini satmak istemeyen Türklerden bazıları, köy meydanlarında çırılçıplak soyularak, direklere bağlandı.
Günlerce güneş altında aç susuz tutulanlardan kimi öldü, kimi de boş kâğıda imza atarak kurtuldu.
Bu durum, bazı yabancı belgelere de geçmiştir.
Adanın tam merkezindeki Psiloritis Dağı yakınlarında bulunan Anogia köyünde yaşananlara, bölgeyi ziyaret eden İngiliz rahipler de şahit olmuştur.
Resmo ve Kandiye'ye eşit uzaklıktaki bu köyde, 7 Türk aile de yaşamaktadır.
Çoğunlukta olan Yunanlar, köyün papazı Kara Hristos'un kışkırtmasıyla, Türklerin evlerini basarlar.
Çocuk, yaşlı, kadın erkek 41 Türk'ü, kilisenin önünde toplarlar.
Yunan papaz, "Malınızı mülkünüzü kiliseye bağışlayıp, buradan gideceksiniz" diyerek önlerine boş kağıtlar koyar.
Türkler öneriyi reddedince, içlerinden 5'i hemen orada bıçak ve baltalarla öldürülür.
Bunun üzerine diğerleri mallarını kiliseye bağışladıklarını belirten kağıtları imzalarlar.
Ancak papaz Hristos, sözünü tutmaz, diğerlerinin de öldürülmesi için emir verir.
O anlara şahit olan İngiliz din adamları ise daha fazla dayanamayıp, müdahale ederler.
Buna rağmen 6 Türk daha kilisenin önündeki kargaşada katledilir.
4 İngiliz din adamı ve onlara rehberlik eden 2 Yunan, geride kalanları kurtarmayı başarır.
Evlerinden tek bir parça eşya almalarına izin verilmeyen Türkler, İngiliz rahipler tarafından Kandiye'ye götürülürler.
Olay, İngiliz din adamlarının, Atina'daki İngiltere Büyükelçiliği'ne sundukları 27 Eylül 1898 tarihli 12 sayfalık raporda tüm ayrıntılarıyla anlatılmıştır.
Söz konusu 4 din adamı adına rahip John Alyngton'un imzasını taşıyan rapordan bazı bölümler, olaydan yıllar sonra, Ekim 1908'de, The London Gazette isimli gazetede yayımlanmıştır.
Rahip John Alyngton raporda, şöyle demektedir:
Avrupa uygarlığının kaynağı bildiğimiz, Helen (Yunan) kültürünün temsilcilerinin, barbar dediğimiz Türklere yaptıklarına şahit olmak ve çaresizce zavallı köylülerin katledilmesini izlemek zorunda kaldık. Sadece Anogia köyünde değil Girit'in her yerinde biz Hristiyan Avrupalıların desteği ve sessiz onayı ile Müslüman halkı adadan sürmek için insanlık dışı eylemler yapılıyor. Yunanistan'dan gelmelerine izin verdiğimiz gruplar, Ortodoks papazların da bizzat katıldığı katliamları başlattılar. Görünen o ki, birkaç yıla kadar Girit'te tek bir Müslüman ve Türk kalmayacak. Ama keşke daha azının ölmesini ve büyük bölümünün adadan sağ salim ayrılmasını sağlayabilseydik. Bir kez daha olup bitenlerden Türkleri sorumlu tutabilir, Yunanları masum gösterebiliriz. Arkadaşlarım ve ben ise gerçeğin böyle olmadığını bilerek yaşamanın acısını çekeceğiz. Akdeniz'in ortasında bir insanlık suçu işleniyor ve biz İngilizler de diğer Avrupalılar gibi buna ortak oluyoruz. Öldürülenlerin Türk olması vicdanları rahatlatacak bir bahane değildir.
Yunan Kralının, 14 Aralık 1913 tarihinde, Girit'in Yunanistan'a katıldığını dünyaya ilân etmesi sonrası adada kalanlar 1923'teki Lozan Antlaşmasına kadar beklediler.
Antlaşma kapsamındaki Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi ile Girit'ten ayrılarak, Anadolu'ya döndüler.
Girit'ten ayrılırken bile büyük işkence gören Türklerin geride bıraktığı malların Yunanları birbirine düşürdüğüne de değinmek gerekiyor.
Girit'teki yerli Yunanlar, adadan gidecek Türk ve Müslümanların mallarını kendilerine vermelerini bekliyordu.
Bunun ya doğrudan ya da bir senet karşılığında yapılmasını istiyorlardı.
Ancak Yunanistan ile Türkiye arasında imzalanan mübadele anlaşmasının şartları, Yunanların amaçlarına ulaşması önünde engeldi.
Anlaşmaya göre, Girit'ten ayrılan Müslümanların geride bıraktığı mallar Türkiye'den gelecek Yunanlara verilecekti.
Söz konusu durum, yerli Yunanlarda büyük hayal kırıklığı yaratmıştı.
Bu hırsla bazı Yunanlar, adadan ayrılma hazırlığı içindeki Müslümanlara saldırarak, tehdit ederek değerli eşyalarını zorla aldılar.
Yunan güvenlik güçlerinin pek de engellemediği saldırganlardan bazılarının verdikleri ifadeler dönemin basınına yansımıştı.
Yağmacılıkla suçlananlar, "Yıllarca Türklerle mücadele ettik, öldük, öldürdük. Amacımız neydi? Türklerin geride bıraktıklarını almaktı. Ama böyle olmadı. Girit'ten kovduğumuz Türklerin malları, Anadolu'dan gelen Yunanlara nasıl verilir? Çalışan, çarpışan ve ölen bizdik" diyerek tepkilerini dile getirmişlerdi.
Girit'i kaybetmenin acısı dinmez, ama yazılması gerekenler de bitmez.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish