CHP Sözcüsü Yücel: Partimiz en üst düzeyde Sayın Kılıçdaroğlu'nun duruşmasına katılım gösterecek

Yücel, Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı'na hakaret suçlamasıyla yargılandığı davanın 17 Ekim'deki görülecek olmasına ilişkin olarak, "Partimiz en üst düzeyde duruşmaya katılım gösterecek. Dava sonuçlanıncaya kadar da davayı takip edecek" dedi

Fotoğraf: ANKA

CHP Sözcüsü Deniz Yücel, CHP'nin 7'nci Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı'na hakaret suçlamasıyla yargılandığı davanın 17 Ekim'deki görülecek olmasına ilişkin olarak, "Önceki Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun yargılandığı davanın ilk duruşmasına hatırlarsınız Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel ile birlikte çok sayıda yöneticimiz, milletvekilimiz katılmıştı. Ayın 17'sinde Genel Başkanımız yurt dışında olacağı için katılamayacak. Ancak partimiz en üst düzeyde Sayın Kılıçdaroğlu'nun duruşmasına katılım gösterecek. Dava sonuçlanıncaya kadar da davayı takip edecek" dedi.

CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK), Genel Başkan Özgür Özel başkanlığında CHP Genel Merkezi’nde toplandı. Saat 13.20'de başlayan toplantı devam ederken CHP Sözcüsü Deniz Yücel, MYK gündemine ilişkin basın açıklaması yaptı.

Yücel şöyle konuştu:

Hafta sonu Bolu’da milletvekili grubumuzla iki günlük çalışma kampımızı gerçekleştirdik. Son derece verimli geçen kampımızda kamuoyu araştırmaları, dış politika, güvenlik ve ekonomi alanlarında kapsamlı sunumlar yapıldı. Grup Başkan vekillerimizce meclis çalışmalarıyla ilgili sunumlar ve değerlendirmeler yapıldı. Toplantılarda söz alan milletvekillerimiz izlenimlerini, halkın yakıcı sorunlarına çare ve çözüm üretecek Parti Programımızın, halkımız tarafından büyük heyecanla beklendiğini paylaştılar. Önümüzdeki süreçte Program çalışmalarımıza hız vereceğiz. Yapılan sunumlardan ve geçtiğimiz dönem hem mecliste, hem sahada büyük performans gösteren milletvekillerimizce yapılan değerlendirmelerden çıkan sonuç şudur; bu kış hem mecliste hem sahada CHP'nin ülkeyi yönetirken esas alacağı parti programı konuşulacaktır.

"Partimiz, halkla içi içe olan bir yönetim anlayışıyla parti programını şekillendiriyor"

Parti programımız, üzerinde detaylı şekilde çalışılan, toplumun her kesiminin görüş ve önerilerinin birbiriyle harmanlandığı, aklı ve bilimi rehber edinen bir anlayışla oluşturulmaktadır. Ülkemizde demokrasinin ağır yara aldığı, sosyal adaletsizliklerin arttığı, yakıcı dış politik gündemin halkımızı her gün daha fazla tedirgin ettiği, iktidarın sansür, baskı ve tehditleri nedeniyle vatandaşların bu ülkede kendilerini artık güvende hissetmedikleri bu süreç, CHP'nin geniş tabanlı katılımla oluşturduğu parti programının önemini artırmıştır. İktidarın partimize ve belediyelerimize yönelen kurgu operasyonlarını da değerlendirdiğimiz milletvekili kampımız sonrasında, CHP'nin ve milletvekili grubumuzun hiç olmadığı kadar güçlü olduğunu ve emin adımlarla iktidara hazırlandığını büyük bir öz güvenle söyleyebiliriz.

"Çalışma Bakanı milletin aklıyla alay etmektedir"

Ekonomiden hukuka, sağlıktan eğitime pek çok alanda toplumun sabrının sınandığı bir dönemdeyiz. AKP’nin her alanda iflas eden politikalarının bedelini en ağır şekilde halkımız ödüyor. Açlık sınırının 28 bin lirayı bulduğu bir ülkede 16 bin lira alan emeklinin geçinemeyeceğini bilmek için dahi olmaya gerek yok. 91 bin lira olan yoksulluk sınırı, dört asgari ücretin üzerinde. 10 gün önce Türkiye’de asgari ücretin pek çok ülkeden daha iyi olduğunu, iktidarları döneminde asgari ücretteki reel artışın yüzde 242 olduğunu söyleyen Çalışma Bakanı acaba bu sözlerinden utanır mı diye düşünmeden edemiyoruz. Genç işsizlere 'karşı taraf' diyen, artan işsizliğe çözüm üreteceğine iş bulamayanları suçlayan, emeklilere, emekli maaşı alabildikleri için şükretmeyi tavsiye eden Çalışma Bakanı milletin aklıyla alay etmektedir.

"Son bir yıldır hukuk adı altında yapılanlar, CHP'yi sindirme çabasından başka bir şey değildir"

Emekli olduğu halde çalışmak zorunda kalan emeklilerin, sayıları 12 milyonu geçen işsizlerin iki eli AKP’nin ve onun bakanı Vedat Işıkhan’ın yakasındadır. AKP bu ülkede, 25 yaşındaki gence de, 75 yaşındaki emekliye de külfettir. Bu ülkenin ihtiyacı olan tek şey gençlere de, asgari ücretliye de, emekliye de, memura da, esnafa da iyi gelecek, onların derdine derman olacak, 86 milyon vatandaşımıza insan onuruna yaraşır bir yaşam sunacak bir iktidardır. O iktidarın adı da CHP'dir. AKP de hiç şüphesiz bu gerçekliği görüyor. Yaptırdıkları anketlerde de görüyorlar, ülkenin dört bir yanında dolup taşan mitinglerimizde de görüyor. Tam da bu nedenle 2024 Ekim’inden bu yana partimizi kurgu operasyonlarla kuşatmak, mücadelemizi zayıflatmak için ellerinden geleni yapıyorlar. AKP, hukuksuzluğun dozunu arttırdıkça, meydanlar daha da dolup taşıyor. Son bir yıldır hukuk adı altında yapılanlar, CHP'yi sindirme çabasından başka bir şey değildir.

"Millet iradesi 197 gündür tutukludur"

Millet iradesi 197 gündür tutukludur. 19 Mart hukuk darbesinin ilk adımları geçtiğimiz yıl Ekim ayında, Esenyurt Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Özer’in tutuklanması ve yerine kayyım atanmasıyla atılmıştı. Esenyurt’la başlayan yargı tacizi, Beşiktaş’la, İstanbul Büyükşehir Belediyemizle ve diğer ilçe belediyelerimizle, Adana ve Antalya Büyükşehir Belediyelerimizle devam etti. 2014’de Beylikdüzü’nde, 2019’da İstanbul Büyükşehir’de iki kez ve 2024’de bir kez olmak üzere AKP’yi Tayyip Erdoğan’ı tam dört kez yenen, 15,5 milyon vatandaşımızın oyuyla Cumhurbaşkanı adayı olan Ekrem İmamoğlu’nu, Adana gibi başkan Zeydan Karalar'ı, Antalya’ya sayısız hizmeti olan Muhittin Böcek'i sandıkta yenemeyenler, halka hizmet etmekten başka hiçbir dertleri ve suçları olmayan bu yiğit insanları bir taraftan iftiralarla, düzmece dosyalarla, talimatlı yargılarıyla hapse atarken, bir taraftan da millet iradesini gasp ettiler. Kiminin üzerinden bir sene, kiminin üzerinden yedi ay geçti ama ortada ne iddianame var, ne yargılama var, ne de dişe dokunur bir delil var. Ama millet iradesi 197 gündür tutsak. Çünkü AKP’nin talimatlı yargısı masumiyet karinesi ilkesini yerle bir etti. Çünkü AKP’nin yargı kolları 'tutuksuz yargılama asıl, tutuklu yargılama istisnadır' kuralını tersine çevirdi. Çünkü AKP’nin yargısı sanıktan delile değil, delilden sanığa gidilir kuralını tersine çevirdi. Çünkü AKP yargısı, hukukun üstünlüğünü ortadan kaldırarak, bu ülkede üstünlerin hukukunu getirdi.

"Sandık geldiğinde, ilk seçimde hep birlikte başaracağız"

Buradan bir kez daha ilan ediyoruz. Kuvvetler ayrılığını ve bağımsız yargıyı kendilerine ayak bağı olarak görenlere, itirafçı adı altında iftiracılık yapanlara, tehdit ve şantajla etkin pişmanlığa zorlayan, yana döne iftiracı arayan sözde yargı mensuplarına, istedikleri kararları vermeyen, bağımsız ve tarafsız hareket eden yargı mensuplarını bir kararname ile görevden alan saraya, vereceğimiz en ufak bir taviz yoktur. Bu ülkeye demokrasiyi, adaleti, hukukun üstünlüğünü, eşitliği, özgürlüğü ve refahı getirene kadar mücadele etmeye devam edeceğiz. Ve bize inanan milyonlara söz veriyoruz, sandık geldiğinde, ilk seçimde bunu hep birlikte başaracağız.

"Trump, İsrail’e yönelik vaatlerini gerçekleştirmeye başladı bile"

Geçtiğimiz haftalarda gerçekleşen Erdoğan’ın BM ve Beyaz Saray ziyaretleri, AKP iktidarının dış politikada ülkemizin itibarını nasıl yerle bir ettiğini bir kez daha göstermiştir. İç politikada hukuk düzenini ortadan kaldıran ve halk nezdinde meşruiyetini kaybeden AKP iktidarının, taviz üstüne taviz verip karşılığında sırtını Trump’a dayayarak iktidarının ömrünü uzatma ve ayakta kalma çabası bir kez daha kendini göstermiştir. Bavulumuz tıka basa tavizlerle dolu çıktığımız ABD yolculuğunda Türkiye, Cumhuriyet tarihinde, büyük zayiatlar verdiğimiz savaşların, müzakere masalarında bile hiç karşılaşmadığımız bir muameleyle karşılaşmış, hiç görmediğimiz kadar büyük bir saygısızlık görmüştür. Oysa Türkiye’ye yakışan, ticari tavizler, pazarlıklar değil; tutarlılık barındıran güçlü ve bağımsız bir dış politika sergilemekti. Oysa Türkiye’ye yakışan ulusal çıkarımızla, insanlık onurunu aynı anda savunabilen bir Türkiye imajı ile BM’de büyük saygınlık uyandırmaktı. Ancak Erdoğan, Trump’la aynı masaya otururken insanlık onurunu yanına bile almadı. BM'de küçük bir salonda gerçekleştirdiği kahramanlık konuşmasını, ne yazık ki Trump'un karşısında yapamadı. Erdoğan’ın gözlerinin içine baka baka İsrail yanlısı tavrını ortaya koyan Trump, İsrail’e yönelik vaatlerini gerçekleştirmeye başladı bile. Trump 'Hamas’a son bir şans veriyorum' dedi, Hamas rehine takasını ve müzakereyi kabul etti. Gazze’de yaşanan insanlık dramına dair, Trump’un karşısında, ağzını açıp da tek bir kelime edemeyen Erdoğan ve heyeti, İletişim Başkanı aracılığıyla şovuna devam etti. Gazze’deki soykırımın durdurulması için yoğun çaba harcamışlar da, seferber olmuşlar da, ne yapılması gerekiyorsa yapmaya devam edeceklermiş de... Daha bir sürü yalan.

"AKP’ye sesleniyoruz; İsrail ile ticarete devam ederek mi barış elçisi olacaksınız?"

Trump’un Hamas’a yaptığı çağrıdan nemalanmaya çalışan, Ortadoğu’nun barış güvercini pozlarındaki AKP’ye sesleniyoruz; İsrail ile ticarete devam ederek mi barış elçisi olacaksınız? Dünyanın her yerinde İsrail protestoları yapılırken, Türkiye’de protesto etmek isteyenleri gözaltına alarak mı Gazze’de yaşanan insanlık dramını durduracaksınız? Ateşin ortasında kalmış Gazze’ye bir kova su bile taşımadığınızı bu halk bilmiyor mu sanıyorsunuz? Kahramanlık hikâyelerinizin halkta bir karşılığının olmadığını görmeyecek kadar gerçeklikten kopmuşsunuz. Gözlerinizin önündeki perde, halkın önüne gelen ilk sandıkla kalkacak.

"İçerde hukuku katledip dışarda beyaz saray pozlarıyla meşru olunmaz"

Türkiye, CAATSA kapsamında yaptırımlara maruz kalan ilk NATO ülkesidir, bu da 24 yıllık AKP iktidarının dış politikada ülkemize kazandırdıklarından sadece biridir. Rusya'dan 2019'da satın alınan S-400 füze savunma sistemi sebebiyle uygulanan CAATSA yaptırımları kapsamında F-35 programından çıkarıldık ve F-35 uçaklarımıza el konuldu. Altı F-35 uçağımız ABD hangarında dururken Erdoğan, 'Trump’a verdiğimiz parayı hatırlattım' demekten öte geçemiyor. Hatırlattın da ne oldu Sayın Erdoğan? Günün sonunda ticari tavizler verildi, nükleer anlaşma yapıldı, ülkemizde bulunan nadir elementlerin Amerika’ya peşkeş çekildiği dahi iddia edildi, F-35’lerden hala ses yok. Peki elimizde ne var? Erdoğan’ın kendisine sözde meşruiyet kazandıracağına inandığı üç beş fotoğraf karesi. Meşruiyet, Trump ile aynı fotoğraf karesine girmekle kazanılmaz. Meşruiyet hilesiz bir seçimle iktidara gelerek, sandıktan çıkan iradeyle kazanılır. Meşruiyeti Trump değil millet verir. İçerde hukuku katledip dışarda beyaz saray pozlarıyla meşru olunmaz. Sarf edilen sözlerden utanmıyorlar, yaşananları 'dünya kamuoyunda meşruiyetimiz yok' diye okumuyorlar da, Trump’un alay eder bir tavırla çocuk avutan övgüleriyle keyifleniyorlar.

"Hukuk bir kez daha katledilmiştir"

Bu talimatlı yargı, ülkemizde hukuk düzenini yerle bir etmiştir. Gazetecisinden sanatçısına, seçilmiş belediye başkanından bürokratlara, menajerinden Youtuber’ine kadar herkes bu hukuksuzluktan nasibini almıştır. Sadece 29 saniyelik bir görüntü üzerinden niyet okuyanlar yüzünden yılların gazetecisi Fatih Altaylı, 107 gündür haksız ve hukuksuz bir şekilde Silivri zindanında tutukludur. Dava dosyasına, Tarihçi İlber Ortaylı’nın, 'Fatih Altaylı, sandık demokrasisi veya darbeler üzerinde konuşmuştur, demokratik seçim mekanizmasına inandığı açıktır, aksi mümkün değildir' diyerek mütalaa vermesine rağmen, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku ve Ceza Usul Hukuku Anabilim Dalı emekli öğretim üyesi Köksal Bayraktar’ın 'Altaylı’ya isnat edilen suç, kanunda olmayan bir suçtur' diyerek mütalaa vermesine rağmen, tüm bunların yanı sıra aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu üyeliği de yapan bir ismin, kendilerine danışmanlık yapan bir ismin, Murat Bardakçı’nın, 'Fatih Altaylı tarihsel bir gerçeklikten bahsetmektedir' diyerek mütalaa vermesine rağmen, 'biz ne dersek o olur' anlayışıyla Fatih Altaylı’nın tutukluğunun devamına karar verilmiştir. Yetmemiş, müşteki olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatının davaya müdahil olma talebi de kabul edilmiştir. Yani Sayın Cumhurbaşkanının, iddia edilen suçtan zarar görmediği ortadayken, davaya müdahil olarak, 'bu davadan benim onaylamadığım bir karar çıkamaz' mesajını açıkça vermiş ve hukuk bir kez daha katledilmiştir.

"Herkes bilir, gerçek güç millettedir, millet iradesindedir"

Hukuksuzluklar bununla da sınırlı kalmamış, gazeteci Furkan Karabay, sadece gazetecilik yaptığı için, halkın haber alma özgürlüğüne hizmet ettiği için 145 gündür cezaevinde. Geçtiğimiz hafta duruşması yapıldı, haklılığının verdiği güçle de şahane bir savunma yaptı. Bu genç gazeteci 4 Aralık’ta yeniden hâkim karşısına çıkacak ve inanıyoruz ki bu hukuksuzluk son bulacak. Bitti mi? Elbette bitmedi. Bakın, bu ülkede hukuk öyle bir hale geldi ki sanatçı menajeri Ayşe Barım Gezi Parkı gerekçesiyle 248 gündür tutuklu, geçtiğimiz hafta tahliyesine karar veriliyor. Tahliye kararının üzerinden daha 24 saat dahi geçmeden, hastanede tetkikleri yapıldığı esnada hakkında yeniden tutuklama kararı veriliyor. Delillerde bir değişiklik yok, yeni bir delil ortaya çıkmıyor. Sırf tahliye kararı birilerini rahatsız ettiği için. Biz aynı senaryoyu haksız ve hukuksuz bir şekilde tutuklanan Beykoz Belediye Başkanımız Sayın Alaattin Köseler’in önce tahliye edilip üç gün sonra yeniden tutuklanmasında da gördük. İnsanların günlerce, aylarca, yıllarca özgürlüğünü gasp ettikleri yetmiyormuş gibi, tahliye edip dalga geçer gibi yeniden tutuklayarak, sözde 86 milyona gözdağı veriyorlar. Halkın yaşam tarzını kendi zihniyetlerine göre dizayn ediyorlar, halkın hukuka duyduğu güveni yerle bir ediyorlar, haklının hakkını alabileceğine olan inancını öldürüyorlar. Bu ülkede 86 milyonu açlıkla sınayan AKP iktidarı, 86 milyona her alanda yokluğu ve yoksulluğu tattırıyor. Vatandaşını hem bir kuru ekmeğe hem de adalete muhtaç bırakan AKP iktidarı, sağlık, eğitim, sosyal hayat, toplumsal düzen de dahil olmak üzere, halkına her alanda yokluğu ve yoksulluğu yaşatan iktidar olarak Türk siyasi tarihin en kara dönemidir. Demokrasiden taraf olanların artan baskılardan, planlı operasyonlardan ve algı mühendisliklerinden korkmadığı ortadadır. Çünkü herkes bilir, gerçek güç millettedir, millet iradesindedir.

"Partimiz en üst düzeyde Sayın Kılıçdaroğlu'nun duruşmasına katılım gösterecek"

Açıklamasının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Yücel, "17 Ekim'de Kemal Kılıçdaroğlu'nun duruşması var. CHP genel merkezinden katılım olacak mı? Takip edilecek mi" sorusunu "Önceki Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun yargılandığı davanın ilk duruşmasına hatırlarsınız Genel Başkanımız Özgür Özel ile birlikte çok sayıda yöneticimiz, milletvekilimiz katılmıştı. Ayın 17'sinde Genel Başkanımız o tarihte yurt dışında olacağı için Avrupa Sosyalist Partisi Kongresi'ne katılacağı için Genel Başkanımız katılamayacak. Ancak partimiz en üst düzeyde Kılıçdaroğlu'nun duruşmasına katılım gösterecek. Dava sonuçlanıncaya kadar da davayı takip edecek" diye yanıtladı.

"Henüz tarih konusunda bir karar alınmadı"

Yücel "39. Olağan Kurultay tarihi netleşti mi? MYK'da gündeme geldi mi" sorusuna da "Henüz tarih konusunda bir karar alınmadı. Biliyorsunuz il kongrelerimiz hali hazırda devam ediyor. Önümüzdeki haftalarda, önümüzdeki günlerde kurultayımızla ilgili gerekli karar alınır" yanıtını verdi.

 

ANKA

DAHA FAZLA HABER OKU