Cüzzam hastalarının bırakıldığı yarımada: Datça

Gürbüz Evren Independent Türkçe için yazdı

Yunan tarihçi, coğrafyacı ve filozof Strabon'un, "Tanrı sevdiği kulunu uzun ömürlü olsun diye Datça Yarımadası'na bırakırmış" sözünü de ilk kez 1986 yılında duymuştum. 

Yarımada, düşük nem oranı, eşsiz havası ile solunum ve bazı deri hastalıkları için şifa kaynağıdır.

Datça'nın kimi köylerinin İspanyol ve İtalyan asıllılar tarafından kurulduğu yönündeki söylenceyi birçok kişiden dinledim.

Anlatılanlara göre, "Avrupa'da krallar, korsanlara para vermiş ve cüzzam hastalarını uzaklara götürüp bırakmalarını istemiştir. Korsan gemilerinden birkaçı da cüzzamlıları Datça Yarımadası kıyılarına taşımıştır. Hastalar ise Datça'nın, muhteşem havası sayesinde eski sağlıklarına kavuşmuş, köyler kurarak burada yaşamaya başlamıştır." 

Anlatılanlarda yüzde 1 de olsa gerçeklik payı var mıdır? 

Bu konuyu çok araştırdım. "Avratlar Cenneti Fransa" adlı kitabım için yürüttüğüm çalışmalarda, Katolik dünyasının ruhani merkezleri Avignon ve Vatikan'da ulaştığım belgeleri incelerken, yazıya konu olan iddialar hakkında rastladığım bilgileri de not etmiştim. 

Tarihi kaynaklar, Kudüs başta olmak üzere Anadolu ve Ortadoğu'daki kutsal mekânları ele geçirmek isteyen Hıristiyanların, ilk Haçlı seferini 1096, sonuncusunu ise 1272 yılında düzenlediğini yazar.

Özellikle son seferlerde, Haçlı askerleri cüzzam hastalığına yakalanmıştır. 

Böylelikle hastalık, Avrupa'da İspanya, Fransa, İtalya kıyıları (o tarihlerde İtalya adlı bir ülke yok), İngiltere ve Almanya'da salgına dönüşmüştür. 

Salgınla mücadele eden Avrupalı krallar, yeni hastaların gelişini önlemek istemiştir. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Çözüm olarak ise Kilisenin de onayı ile cüzzamlı Haçlı askerlerinin, bugünkü Suriye, Lübnan, İsrail kıyılarından bindirildikleri gemilerden açık denizde atılması ya da Avrupa'ya uzak yerlere bırakılması kabul edilmiştir.

Vatikan'a, 1377 yılında taşınmalarından önce Katolik dünyasının ruhani merkezi, Fransa'nın Avignon kentidir. 

Avignon Kilisesi'nin özellikle 1279-1380 yılları arasındaki kayıtlarında, konuyla ilgili bilgiler vardır. 

Papa 4. Alexandre, Papa 4. Clement, Papa 10. Gregorius, Papa 3. Nicholas dönemindeki belgelerde, cüzzamlı Haçlı askerlerinin Avrupa'ya getirilmemesini isteyen emirler bulunmaktadır. 

Pierre d'Auvergne adlı bir Haçlı komutanından, Papa 13. Benedictus'e, 1303 yılında yazılan mektupta, cüzzam hastalığına yakalanmış haçlı askerlerinden bir bölümünün Rodos Adası çevresine bırakıldığı belirtilmiştir. 

Benzeri bir bilgi de Papa 5. Clement'a, 1306 yılında yazılan bir raporda vardır. 

Burada da cüzzamlı Haçlı askerlerinin Rodos'un "karşı kıyılarına" bırakıldığı, yanlarına yiyecek ve içecek verildiği vurgulanmıştır.

Görüldüğü üzere açıkça isimleri verilmese de Rodos'un karşı kıyıları denilerek Bozburun ve Datça yarımadaları işaret edilmektedir. 

Kilise kayıtlarında, belki de en etkileyici olanı, Papa İonnes'e, 1315 (1317 de olabilir) yılında iletilen bir bilgi notudur. 

Belgede, söz konusu bölgelere bırakılan cüzzamlıların iyileştiği ve Avrupa'ya dönmek için Papa'dan izin istediği bildirilmektedir. 

Avrupa ise o sırada, 1307 yılında başlayan ve 15 yıl süren cüzzam salgınının etkisindedir. 

Papa İonnes, hastaların iyileştiği bir bölgenin varlığından haberdardır. 

Kilisenin, cüzzamlıları günahkârlar olarak nitelendirip, sürülmelerini ya da öldürülmelerini istediği bu yıllarda, İonnes yeni bir karara alır. 

Buna göre cüzzam hastaları gemilere bindirilerek, "Rodos Adası çevresi ya da karşı kıyıları" olarak tanımlanan yerlere bırakılacaktır. 

Böylelikle hem hastalar iyi olacak hem de imajı bozulan Katolik Kilisesinin, insan hayatına değer verdiği kanıtlanacaktır.  

Son giden kafilenin akıbeti hakkındaki bilgileri ise Papa 6. Clement döneminde, 1349 yılında kayıtlara alınan bir notta görüyoruz. 

Buradaki yer tanımlaması da çok ilginçtir. 

"Rodos'un karşısındaki adanın açıklarında bulunan uzun kara parçasına bırakılan cüzzamlılar iyileştiler ve dağınık şekilde yerleştiler" denilmektedir. 

Rodos'un karşısındaki ada denilerek Sömbeki (Simi), uzun kara parçası tanımlamasıyla da Datça Yarımadası'nın tarif edildiğini söylemek mümkün. 

Belgelerde eksik olan bilgi, hastaların milliyetleridir. 

Sonraki yıllara ait belgelere baktığımızda, Datça kıyılarına getirilen hastaların sadece cüzzamlılar olmadığını anlıyor, Avrupa'yı kasıp kavuran veba salgınlarından kaçan bazı İspanyol, İtalyan ve Fransız grupların da bölgeye sığındığını gösteren bilgilere rastlıyoruz.

Özellikle 1392, 1401, 1414, 1418, 1420 ve 1436 yıllarındaki veba salgınlarına ilişkin belgelerde, Rodos Şövalyelerinin korumasındaki gemilerin, Akdeniz'deki korsan tehlikesini yaşamadan Rodos civarına ulaştığı belirtilmektedir.  

Bu konudaki ilk anlaşılır belge, Fransa'nın Avignon kentindeki Papa 7. Clement'ın, Aralık 1392'de Saint Jean Şövalyeleri olarak da bilinen Rodos şövalyelerine gönderdiği bir mektuptur. 

Papa, şövalyelere, "Avrupa'yı kasıp kavuran veba salgınından kaçan bazı Hıristiyanlar yeni topraklara gitmek istiyor. İspanya ve Fransa limanlarından yola çıkacak bu Hıristiyanların Akdeniz'deki korsan tehlikesinden korunmaları gerekiyor" demektedir. 

Rodos Şövalyelerinden, Şubat 1393'de gelen yanıtta ise Hıristiyan dünyasını her türlü tehlikeden korumak görevini başarıyla yerine getirecekleri belirtilmektedir. 

Bu yanıttan tam 5 ay sonra da Rodos Şövalyelerinden Papa'ya gönderilen bir mektupta, içinde İspanya'dan gelen Hıristiyanların bulunduğu 3 geminin Rodos civarındaki adalara demirlediği, bunlardan ikisinin, bir ucunda "Cnide" diğer tarafında ise "Loryma"nın bulunduğu kıyılara gitmek üzere hareket ettiği bildirilmektedir. 

Söz konusu bölgenin, Rodos adasının karşısında, Bozburun Yarımadası'ndaki Bozukkale ve Datça Yarımadası'nın ucundaki Knidos arasındaki kıyılar olduğu anlaşılmaktadır.

Bu bilgileri doğrulayacak başka belgelerden de bahsetmek gerekiyor. Katolik dünyasında iki ayrı papanın olduğu bu dönemde, Romalı Papa 9. Boniface'ın şövalyelere yazdığı mektup ve aldığı yanıt ta bu bakımdan önemlidir. 

Papa 9. Boniface, Mart 1393'de, Rodos Şövalyelerine yazdığı mektupta, "Napoli'deki veba salgının halkı kırıp geçirdiğini, rahipler ve rahibelerin çoğunlukta olduğu kalabalık bir grubun, hastalığın ulaşamayacağı ülkelere gönderileceğini" söylemektedir. 

Bu grupların güvenli bir şekilde gidecekleri yere ulaştırılmaları durumunda, Şövalyelere 3 bin duka altın verileceği de ayrıca belirtilmektedir. 

Belgelerde, birkaç gemi denildiği için, gelen gemi sayısı bilinmemektedir.
 


Dikkati çeken nokta ise Rodos Şövalyelerinin Papa 9. Boniface'a verdikleri bilgilerdeki bazı ayrıntılarla ilgilidir. 

Bunlardan en önemlisi de "Napoli'den gelenleri, yıllar önce cüzzam hastası Hıristiyanların yerleştiği bölgenin kıyılarına bıraktık" cümlesidir. 

Papa 7. Clement ve Papa 9. Boniface, döneminde gelenlerin akıbeti konusunda bilgiler içeren belgeler vardır.  

Bunlardan Avignon'daki Papa 8. Clement'e, din adamı Rahip Soulage tarafından Nisan 1424'te gönderilen mektuptaki ifadeleri aktararak, konuyu aydınlatmak mümkün. 

Rahip Soulage, Rodos Şövalyelerinin yardımıyla geldikleri bölgede, "Uzun yıllar önce buralara yerleşmiş cüzzamlı Hıristiyanların çocukları ve torunlarıyla karşılaştıklarını, onlara misafir olduklarını, çok yardım gördüklerini" söylemektedir. 

"Her hastayı iyileştirecek kadar eşsiz bir havaya sahip bölge, tarihte birçok kavmin istilasına uğramış" diyen Rahip Soulage, bu sözlerinin kanıtı olarak ise "En uç noktada, depremlerle yıkılmış, terk edilmiş çok büyük kentin kalıntılarındaki Kiliseler dahil dini mekanları" göstermektedir. 

Söz konusu kentin adını vermese de "2 farklı denizde 2 ayrı limanı var" ifadesi de buranın Knidos antik kenti olduğuna işaret etmektedir. 

Papa 4. Eugène ise 1435 yılından itibaren, Rodos civarına giden Hıristiyanların durumunu öğrenmek üzere bölgeye din adamları göndermeye başlamıştır. 

Rahip Jean, Rahip Bénédict, Rahip Richard ve Rahip Clement gibi din adamlarının kaleme aldığı mektup ve raporlarda, yer isimleri daha net biçimde verilmektedir. 

Datça Yarımadası ve gizemlerini yazmaya devam edeceğiz.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU