Lübnan'da gerginlik: "Hizbullah silah bırakmam", ABD ise "bırakacaksın" diyor

Faik Bulut Independent Türkçe için yazdı

Hizbullah'ın bir afişinde "Silah bırakmayacağız" ibaresi yazılı

20 Ekim 2025'te ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi ve Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack, Filistin ile Lübnan'daki aktörlere, özellikle de İsrail ile ABD'nin ortadan kaldırılması gerektiğine inandığı Hamas ve Hizbullah örgütlerine yönelik gözdağı niteliğinde bir uyarıda bulundu:

"İsrail'in güvenliği esas hedeftir. Suriye artık istikrarlı; sıra Lübnan'da... İstikrar olmazsa İsrail ile savaş kaçınılmaz olur. İran ise baş düşman! 

Gazze'de ateşkes olarak başlayan şey, çok daha büyük bir şeye dönüştü; bunlar yenilenen bir ortaklığın ilk mozaikleridir. 

Bunun bir olaydan ziyade bir süreç olduğuna şüphe yok. Ancak diyalog ritminin artık kuzeye, Suriye'ye ve nihayetinde Lübnan'a doğru genişletilmesi gerekiyor. 

Tüm bölge için Abraham Anlaşması gerçek bir Kuzey Yıldızı'dır. Yaşayan hafızada ilk kez, siyasi irade, ekonomik zorunluluk ve halkın umudu bir araya geldi. İlerlemenin önündeki tek engel, düşmanca ve hain İran Devrim Muhafızları liderliği ve vekilleri oldu.

Suriye'nin sınır anlaşmasına doğru attığı cesur adımlar ve umarız gelecekte de işbirliği, İsrail'in kuzey sınırını güvence altına alma yolunda atılan ilk adımları temsil ediyor. Hizbullah'ın silahsızlandırılması ise ikinci adım olmalı.

Lübnan şimdi belirleyici bir seçimle karşı karşıya: Milli yenilenme yolunu yakalamak ya da felç halinde gerileme bataklığında kalmak!

Terör örgütlerine karşı sıfır tolerans dalgası tükenmeden önce ABD, Beyrut'un İran destekli Hizbullah milislerinden hızla ayrılmasını ve bölgesindeki terörle mücadele ritmine uyum sağlamasını desteklemelidir. 

Beyrut harekete geçmezse, Hizbullah'ın askeri kolu, İsrail'in güçlü ve İran destekli Hizbullah'ın en zayıf noktasında olduğu bir anda, kaçınılmaz olarak İsrail'le büyük bir çatışma içinde kalacaktır.

Paralel olarak, Hizbullah'ın siyasi kanadı Mayıs 2026 seçimlerine yaklaşırken potansiyel bir izolasyonla karşı karşıya kalacaktır. 

Hizbullah, İsrail'in ciddi bir askeri saldırısına uğrayıp toprak veya itibar kaybıyla karşı karşıya kalırsa, tabanını korumak ve yeniden toparlanmak için Mayıs 2026 seçimlerini ertelemeye çalışacaktır. 

Böyle bir dönemde yapılacak seçimler, örgütün zayıflayan konumunu açığa çıkaracak; müttefikleri için seçimlerde başarısızlık riski oluşturacak; Lübnan'ın kırılgan mezhepsel sistemi içindeki rakip grupları Hizbullah'ın hâkimiyetine meydan okumaya teşvik edecektir.
1
 

Tom Barrack, Lübnan yönetimi ve Hizbullah'a sert uyarıda bulundu
Tom Barrack, Lübnan yönetimi ve Hizbullah'a sert uyarıda bulundu

 

Nitekim "Lübnan yola gelmezse İsrail tarafından vurulacaktır!" diyen Tom Barrack'ın sözü yerde kalmadı.

İsrail hava araçları (İHA/SİHA gibi) 21 Ekim'e kadar geçen sürede 5021 kez Lübnan hava sahasına girerek ateşkesi ihlal etti. 
 


30 Ekim'de Hizbullah adına söz alan milletvekili Hasan İzzeddin hassas bir noktada kesin tutum aldı:

Örgüt çatışma sürecinde uğradığı kayıpları telafi etmiştir. Aldığı darbelerden sonra kendini toparlayıp İsrail'e karşı ülke savunmasına katkıda bulunacaktır. Bu yüzden de silah bırakmayacaktır. Lübnan ile İsrail arasında sınır belirleme görüşmeleri devletin işidir; buna karşı değiliz. Ancak Lübnan-İsrail görüşmesi Abraham anlaşmaları kapsamında normalleşmeyi öngörüyorsa biz buna karşı çıkacağız!


Hizbullah Genel Sekreterinden Tom Barrack'a sert yanıt

Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım'ın 21 Ekim 2025 tarihli konuşması Amerikan ve Lübnan yetkililerine duyuru niteliğinde olup, etrafına gözdağı vererek herkesi hizaya getirmeyi düşünen Tom Barrack'a cevap niteliğindedir:

Ülkemizin ‘Büyük İsrail' projesinin kapsamına alınmasına izin vermemiz imkânsızdır. Şerm el Şeyh Zirvesi ve benzeri oturumlarda dile getirilen süslü lafları bir yana bırakırsak, eskiye oranla yeni bir şey yok. Yani ABD; İsrail'in savaş yoluyla alamadığını, bu kez tatlı sözler ve siyasi yöntemlerle elde etme gayretinde.

Amerikalılar ile Siyonistlerin tehditleri de bizi etkileyip korkutamaz. Lübnan'ı sıkıştırmaya yönelik bütün baskı yöntemleri boşunadır. Bu ülkenin başı dik insanından ve onca can vermiş kesimlerden (Şii çevreler ve bilhassa Hizbullah kitlesi-FB) istediklerini alamayacaklar.  

Hizbullah'ın silah bırakmasının sorunu çözeceğini düşünen, yanlış yapar. Çünkü Hizbullah silahı, Lübnan kuvvetlerinin bir parçasıdır. Hasımlarımız zaten güçlü kudretli bir Lübnan istemiyorlar. Hükümet ancak silah ve zor yoluyla egemenliği elde edebilir.

Lübnan'ın mı yoksa ABD'nin mi Adalet Bakanı olduğu açıklık kazanamayan bir ortamda, ülkemizin Amerikan idaresi altındaki büyük bir hapishaneye dönüşmesini asla istemeyiz.
2

 

Naim Kasım, ABD'nin dayatma ve tehditlerine direniyor
Naim Kasım, ABD'nin dayatma ve tehditlerine direniyor

 

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım, son cümlelerinde imalı yolla şunu demek istiyor:

Hizbullah silahsızlandırılıp sıradan bir siyasi parti haline getirildiğinde her şey değişir.

Zaten ülkedeki üst düzey siyasetçiler ve şahsiyetlere yönelik "faili meçhul" 10 cinayet hakkında yeniden davalar açılmıştır.

Böyle giderse Hizbullah'ın suçlandığı üç önemli dava da gündeme getirilebilir; şöyle ki: 

  1.  Beyrut'ta kışla bombalaması: 23 Ekim 1983'te Lübnan İç Savaşı döneminde Beyrut'ta meydana gelen bombalı bir saldırıydı. Bomba yüklü iki kamyonun Amerikan ve Fransız askerlerinin barındığı binaların önünde patlatılması sonucu 299 Amerikan ve Fransız askeri ölmüştü. O tarihte İslami Cihat isimli bir örgüt eylemi üstlenmişti. Ancak kamuoyu, henüz teşekkül etmemiş Hizbullah'ın bunu yaptığı kanaatindeydi.
     
  2.  14 Şubat 2005'te, Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri'nin, Beyrut'taki bir patlamada 21 kişiyle birlikte öldürülmesi olayı. Konvoy St. George Oteli yakınlarında ilerlerken, yaklaşık 1000 kilogram TNT'ye eşdeğer patlayıcı infilak ettirilmişti. Ölenler arasında Hariri'nin korumalarından birkaçı ile zamanın Ekonomi ve Ticaret Bakanı Bassel Fleyhan da vardı.

    Hariri, Lübnan'daki Esad karşıtı muhalefetin bir parçasıydı. Bu suikast; Suriye'yi Nisan 2005'e kadar Lübnan'daki tüm birliklerini çekmeye zorlayan halk hareketi olan Sedir Devrimi'ni tetiklemişti. 

    Birleşmiş Milletler, cinayeti soruşturmak üzere Lübnan Özel Mahkemesi'ni kurdu. Lübnanlı Tuğgeneral Wissam el Hasan tarafından yürütülen bağımsız soruşturmalar sonucu Mahkeme suikastı Hizbullah'ın gerçekleştirdiğine dair ikna edici kanıtlar elde etmişti. Soruşturmacılardan biri olan Wissam Eid, 2008'de suikasta kurban gitti. 
     
  3.  Ağustos 2020'de Lübnan'ın başkenti Beyrut'taki Beyrut Limanında yaklaşık 200 kişinin can verdiği patlamaların olması. Genel Güvenlik Genel Müdürlüğü olayın yıllar önce el konulan ve limanda depolanan 2.750 ton amonyum nitrata bağlı olduğunu belirtti. Hasımları ise bu patlayıcıların Hizbullah tarafından depolanıp cephanelik niyetine kullanıldığını iddia etmekteydi. 
     
Lübnan Baş Müftüsü Abdullatif Deryan, ülkede adil barış ve İsrail'in çekilmesini istiyor
Lübnan Baş Müftüsü Abdullatif Deryan, ülkede adil barış ve İsrail'in çekilmesini istiyor

 

Lübnan Baş Müftülüğü: Filistin devleti kurulsun ve İsrail Lübnan'dan çekilsin! 

Lübnan Baş Müftüsü Abdullatif Duriyan, Suudi Arabistan Büyükelçisini makamında kabul ettikten sonra şu açıklamayı yaptı: 

Hakiki barış, başkenti Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını kapsayan adil bir çözümle mümkündür. Bu kapsamda İsrail Lübnan topraklarından çekilmelidir. Silahlar sadece devletin bir kurumu olan ordunun tekelinde bulunmalı; ordunun ülke egemenliğini sahiplenip topraklarını denetim altına alması desteklenmelidir.


Diğer bir gelişme Rusya tarafında yaşandı. Gerginliğin tırmandığını gören Beyrut'taki Rusya büyükelçisi de Hizbullah ile görüşerek silah bırakmasını istedi.


ABD başkentinden Lübnan'a bakış 

ABD başkentinden bu hususla ilgili gelen haberlere bakılırsa; bundan böyle Beyaz Saray Lübnan'a özel temsilci veya barış elçisi göndermeyecektir.

Çünkü İsrail'in Lübnan'a saldırısını sona erdirmek amacıyla 11 Ağustos 2006'da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nce alınan 1701 sayılı ateşkes/çatışmasızlık kararı fiilen hükümsüz kalmıştır.

Lübnan'ın bu gerçeği idrak edip buna göre davranması gerekir.

Hal böyleyken; ABD, AB ve İsrail ile başta Suudi Arabistan olmak üzere bazı Arap ülkelerinin Lübnan meselesine bakışları şöyle özetlenebilir:

  • Tom Barrack ile Morgan Ortagus, İsrail'i koruyup kollayan bir tutum içindeler. Buna karşılık Lübnanlı yetkililerin çoğu, ya alternatif bir formül geliştirmekten acizler ya da çözüm ileri sürmekten çekinmekteler. 
  • Lübnanlı üst düzey sorumlular, vakit kazanma ve mesuliyet almama peşindeler. 
  • Yöneticiler, ülkelerinin batılıların gerçek ihtimam dairesinde olmadığını düşünmekteler.
  • Cumhurbaşkanı Jozef Awn, Amerikan yönetimi tarafından İsrail ile müzakereler için girişimde bulunmaya zorlanmakta; Lübnan ordusu da İsrail askeri yetkilileriyle diyalog masasına oturmamaktadır. 
  • Amerikalı, Avrupalı ve Arap yetkililer İsrail istihbaratının piyasaya sürdüğü formülü uygulamayı düşünüyorlar: Kendini gözden geçirmesi, saflar yeniden düzenlenmesi, sivillere ve kurumlarına farklı bir işlev kazandırması konusunda Hizbullah teşvik edilmelidir. 
     
Josef Awn ve Tom Barrack
Josef Awn ve Tom Barrack

 

Son dönemlerde İsrail medyasının bu hususu sürekli işlemesi dikkat çekicidir.

Öte yandan Cumhurbaşkanı Awn, ABD ile ilişkiler konusunda müsteşarlarının bocaladığının farkındadır.

Belli ki Saray ve hükümet arasında ihtilaf söz konusudur.

Awn, Başbakan Navvaf Selam'ın katı Hizbullah karşıtlığına katılmıyor.
 

Başbakan Navvaf Selam, Hizbullah'ın derhal silah bırakmasından yana
Başbakan Navvaf Selam, Hizbullah'ın derhal silah bırakmasından yana

 

Nitekim kendi talimatlarına ve politikasına aykırı biçimde hareket eden Dışişleri Bakanı Yusuf Raci ile arası bozuktur ve Saray'daki bir görüşmesinde kendisini azarlamaktan geri durmamıştır. 

Tam da bu nedenle Hizbullah meselesini parlamento başkanı (Şii EMEL örgütü lideri ve Hizbullah'ın siyasi müttefiki) Nebih Berri ile ele almayı tercih etmiştir.

Ayrıca ABD siyaseti uzmanı sayılan eski müsteşarı Toni Haddad'ı tekrar kadrosuna almayı düşünmektedir. 3  

Her durumda Lübnan'da işler yolunda gitmiyor.

Hemen her şey yerinde taşlaşmış ya da donup kalmış gibi görünüyor.

Lübnan'ı da Şerm el Şeyh'teki Trump Planı kapsamında gören egemen anlayışta olanlar, eskiden de aynıydılar.

Ancak bu kez Lübnan-İsrail normalleşmesini biricik seçenek olarak Lübnan yönetimine dayatmaktalar.
 

Güneydeki Nebatiye sınır bölgesinde Lübnan askerleri-Hizbullah ile karşı karşıya mı gelecekler
Güneydeki Nebatiye sınır bölgesinde Lübnan askerleri-Hizbullah ile karşı karşıya mı gelecekler

 

İsrailli Generaller: Hizbullah güçleniyor; fırsat verilmemeli ve önleyici vuruşla önü kesilmeli!

Ağustos ayında Genelkurmay Başkanı İyal Zamir komutasında Lübnan'ın güney sınırındaki topraklara geçerek gözlem yapan İsrailli bazı generallere göre:

600 hava saldırısı sonucu derdest edilen terörist (Hizbullah militanı) sayısı 200'den fazladır. İsrail kuvvetleri her alanda saldırı girişiminde bulunacak şekilde hareket etmektedir. Bütün cephelerde baş gösteren her tehdidi anında ortadan kaldırma yeteneği kazanmıştır. Bu yeni strateji mefhumu doğrultusunda İsrail ordusu Gazze, Batı Şeria, Suriye, Lübnan, İran ve Yemen'de önleyici vuruşu yapacaktır.


Bu konuda İyal Zamir şöyle diyordu:

Ben de dâhil önceki kurmay başkanlarının eski hatalarını tekrar etmeyeceğiz. Lübnan'daki terör örgütünün (Hizbullah'ın) göz göre göre büyümesine izin vermiştik. Bundan böyle tehdit kaynağını anında kurutmaya kararlıyız.


Kuzey Bölge Komutanı Uri Gordion ise planı tamamlıyordu:

İsrail ordusu Hizbullah'a onulmaz darbeler vurdu. Örgütün askeri gücünün %70'ini mahvetti; Rıdvan Gücü isimli özel birliklerini parçaladı. Buna rağmen Hizbullah, ateşkesi istismar ederek hızla toparlanmaya çalışıyor. Buna izin vermeyeceğiz. Güvenlik durumu çok kırılgandır. Dolayısıyla savaş henüz bitmemiştir.
 

Lübnan yönetimi, Hizbullah'ın silah bırakma konusunu tartışıyor
Lübnan yönetimi, Hizbullah'ın silah bırakma konusunu tartışıyor

 

Hizbullah'ın yeniden yapılanması ve ABD'nin mali baskısı

İsrail medyası önemli bir noktaya dikkat çekiyor:

Hizbullah askeri gücünü yeniden kazanmak için gayret etmektedir. Lübnan ordusu da sınır bölgelerinde örgütün işini kolaylaştırmaktadır. Başta İsrail olmak üzere Batı ve Arap başkentlerinde Hizbullah gerçeği veya olgusu konuşulmaya başlandı: Hizbullah yeniden toparlanıyor, yapılanıyor ve eski gücüne kavuşuyor!


Bu husus medya ve siyaset meydanlarında da ele alınıp tartışılıyor; raporlar ve makaleler yayımlanıyor.

Beyrut'taki yabancı muhabirler yerli ve yabancı temsilcilerin görüşlerine başvuruyor; diplomatik çevreler ise Lübnan hükümetinin Hizbullah'ın elindeki silahları nasıl alacağını sorup duruyorlar. 

Hayatın akışına ters düşmeyen bu tür faaliyetler krizin kasıp kavurduğu Lübnan'da normal karşılanıyor.

Gelgelelim olayların seyri tekdüze ve tek boyutlu olmadığından sıra dışı olaylar da cereyan ediyor. 

Örneğin, Amerikalılar tarafından tam bir denetim altına alınan mali hareketlilik Lübnanlıların canını fazlasıyla sıkıyor:

"Hizbullah'a para akışını önleme ve gönderileri tespit etme" gerekçesiyle havale merkezleri (PTT veya özel havale firmaları/ağları) sıkı kontrol altında tutuluyor.

Yurtdışında çalışan Lübnanlılar ailelerine para göndermek istediklerinde bile bin bir zorlukla karşılaşıyor.

Aynı kapsamda batılı ve Arap bankalar da kontrol mekanizmasına tâbi tutuluyor.
 

ABD'nin sunduğu resmi evrakta, Hizbullah'ın nasıl silah bırakacağına dair öneriler var
ABD'nin sunduğu resmi evrakta, Hizbullah'ın nasıl silah bırakacağına dair öneriler var

 

Amerikan ve Lübnan mali denetim/güvenlik birimleri sadece bankaları değil; döviz bürolarıyla sarrafları da teftiş edip haklarında takip işlemi yapabiliyor. 

Lübnan Merkez Bankası, kuralı ihlal eden mali çevrelerden (döviz büroları, bankalar, havale firmaları) gerçekleştirilen her işlemin bilgi ve belgesini istiyor.

Batılı istihbarat servislerinin kontrol ettiği Lübnan'ın kara, deniz ve hava gümrük kapılarında da durum aynı.

Beyrut'taki yabancı diplomatlar açıkça söylüyorlar:

Eskiden Hizbullah'ın ülkenin bütün giriş çıkışlarını kontrol ettiğini konuşurduk. Bugün ise Amerikalılar, gümrük kapılarının hepsini denetimlerine almışlar. Sadece kendi üst düzey komutanlarıyla yetkililerinin geçişlerini güvence altına almakla yetinmiyorlar; sınır kapılarında kendileri için çalışabilecek memur ve kurumları da devşirme yoluna gidiyorlar.


Lübnan'ın güneyindeki ateşkesi kontrol etmekle görevli Mekanizma Komisyonu, İsrail ile ABD yetkililerinin Lübnan temsilcisine; "Ordunuz yerinden kıpırdamıyor, üstüne düşeni yapmıyor!" diye bağırdıklarını tespit etmiş.

Bunu bahane eden İsrail'in ise Amerikalıların desteğiyle sürekli ateşkesi ihlal ettiği görülüyor. 

İsrail'in son zamanlarda Lübnan sınırında gerçekleştirdiği askeri tatbikat, esasında "Hizbullah'ın denetimi altındaki bölgeleri işgal etmek ve örgüt militanlarının muhtemel karadan saldırı ve direnişlerine karşı hücum ve savunma taktiğini geliştirmek" için yapılıyor. 

İsrail gazetesi Yediot Ahronot'un Emniyet çevrelerinden aktardığına göre:

Hizbullah, sivil etkinlikler ve faaliyet kisvesiyle yavaş yavaş İsrail sınırına yaklaşmayı hedefliyor. Vakit geçmeden bunun önüne geçilmeli, bir an önce Hizbullah'ın silahları elinden alınmalıdır. Yoksa…


Yoksa ne olacak?

Birlikte göreceğiz.

 

 

Kaynaklar:

1.  https://www.numedya24.com/suriyeye-istikrar-lubnana-gozdagi-kilit-kavram-ticaret-barrack-abd-stratejisini-yazdi-rota-abraham-anlasmasi/, 20 Ekim 2025.
2.  https://www.almanar.com.lb/article/282387/, 21 Ekim 2025.
3.  https://www.al-akhbar.com/lebanon/864445/, İbrahim Emin, 20 Ekim 2025.

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU