Barışın bedeli: Ukrayna savaşı nasıl biter, kim ne kaybeder?

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Ukrayna savaşı üçüncü yılına girerken masadaki barış senaryoları, gerçek bir çözümden çok stratejik tavizlere dayanıyor.

Trump'ın pazarlıkçı yaklaşımı, Putin'in jeopolitik emelleri ve Batı'nın kırılgan desteği arasında, Ukrayna halkı hem savaşın hem de olası bir "barışın" en ağır yükünü taşıyor.

Bu yazı, 4 olası çıkış senaryosunu ve her birinin siyasi, hukuki ve insani sonuçlarını mercek altına alıyor.


Trump'ın "Barış Planı", Putin'in ateşkesi ve gerçekleşmeyecek anlaşmalar üzerine

Ukrayna savaşı üçüncü yılına yaklaşırken barış yeniden gündemde.

Ancak bu barışın neye benzeyeceği, kimin kazanç hanesine yazılacağı ve gerçekten kalıcı olup olmayacağı hâlâ belirsiz.

ABD Başkanı Donald Trump'ın, Ukrayna'ya yapılacak askeri yardımı barış müzakerelerine bağlaması; 9 Mayıs'ta Rusya lideri Vladimir Putin'in geçici bir ateşkes ilan edeceği haberleri ve Washington-Kiev arasında imzalanan yeni ekonomik anlaşmalar, barış arayışını yeniden manşetlere taşıdı.

Peki bu gelişmeler gerçekten savaşı sona mı erdiriyor, yoksa yalnızca yeni bir belirsizlik perdesi mi aralanıyor?

Trump cephesinden gelen barış önerileri, Ukrayna'nın doğrudan toprak tavizleri vermesi karşılığında silah yardımının devamını içeriyor.

Financial Times'ın haberine göre bu plan; Kırım ve Donbas'ın fiilen Rusya kontrolünde kalmasını, Ukrayna'nın tarafsızlık ilan etmesini ve NATO üyeliği hedefine resmen veda etmesini öngörüyor.

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ise bu önerilere sert tepki vererek, "Bu savaşı kaybetmeyeceğiz. Barışı yalnızca kendi şartlarımızla kabul ederiz" mesajı veriyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Öte yandan Putin'in 9 Mayıs'ta ilan edeceği geçici ateşkes, barıştan ziyade jeopolitik bir jest gibi görünüyor.

Zira bu tarih, Sovyetler'in II. Dünya Savaşı'ndaki zaferini simgeliyor ve Putin için iç siyasette manevra alanı yaratıyor.

Üstelik aynı dönemde Moskova'nın yabancı savaşçı toplamaya devam ettiği ve cepheye binlerce yeni asker sevk ettiği biliniyor.

Üstelik barış, yalnızca savaşın sona ermesi değil; onun geride bıraktığı büyük boşlukların ve ertelenmiş sorunların hızla yüzeye çıkması anlamına da gelir.

Bu kadar uzun süren, toplumsal, siyasi ve ekonomik yapıları baştan aşağı değiştiren bir savaşın ardından barışa geçmek başlı başına yeni bir krizdir.

Ukrayna'nın yeniden inşası, Batı desteğiyle daha hızlı gerçekleşebilir; ancak Rusya açısından durum çok daha karmaşıktır.

Savaşın ekonomiyi, demografiyi ve siyasal dengeyi sarsan etkileri, barış döneminde Moskova için daha derin krizlere dönüşebilir. Bu durum Putin'in barış kavramına bakışını farklı açılardan etkileyebilir.  

Bu çerçevede savaşın nasıl bitebileceğine dair 4 senaryo öne çıkıyor:

  1. Kalıcı bir barış anlaşması,
  2. Donmuş bir cephe hattı,
  3. Sembolik ateşkeslerle süren yıpratma savaşı
  4. Savaşın daha da tırmandığı bir yeni evre.

Her senaryonun içeriğini, gerçekleşme şartlarını ve taraflar açısından doğuracağı sonuçları irdeleyerek ilerleyelim.


1. Senaryo: Kalıcı bir barış anlaşması; mümkün mü, maliyetli mi?

Teorik olarak savaşın en ideal sonucu, her iki tarafın da kabul ettiği kalıcı bir barış anlaşmasıdır.

Ancak Ukrayna Savaşı'nda bu tür bir anlaşmanın koşulları taraflar arasında o denli uzaktır ki, sadece masaya oturmak bile başlı başına bir kriz konusu hâline gelmiş durumda.

Tarafların pozisyonları birbiriyle çelişmektedir. Ukrayna, savaşın sonunda tüm işgal edilen toprakların -Kırım dâhil olmak üzere- geri alınmasını talep ediyor.

NATO ve Avrupa Birliği üyeliği yönünde ilerlemeyi sürdürmek, aynı zamanda ABD veya NATO'dan açık güvenlik garantileri almak istiyor.

Bu talepler, Ukrayna için savaşın yalnızca bir toprak savunması değil, aynı zamanda bir bağımsızlık, kimlik ve Batı'ya tam entegrasyon mücadelesi olduğunu ortaya koyuyor.

Rusya açısından ise savaş, tarihsel etki alanını yeniden inşa etme ve Batı genişlemesini durdurma girişimi olarak görülüyor.

Kremlin, Kırım'ın ilhakının tanınmasını, Donetsk ve Luhansk bölgelerinde kalıcı kontrol sağlamayı, Ukrayna'nın NATO'dan feragat etmesini ve genel olarak tarafsız bir tampon devlet olarak kalmasını istiyor.

Bu talepler, yalnızca Ukrayna'nın değil, Doğu Avrupa'nın da jeopolitik haritasını yeniden şekillendirmeye yöneliktir.

Bu denli zıt pozisyonlar arasında kalıcı bir barış anlaşmasının zemini ancak bazı koşullarda ortaya çıkabilir.

Bunlardan biri, Rusya'nın sahada daha fazla ilerleyemeyeceğini ve savaşın iç maliyetlerini taşıyamayacağını kabul etmesidir.

Diğeri ise, artık ABD'de yeniden başkan olan Donald Trump'ın Ukrayna'ya verdiği desteği sınırlandırmasıdır.

Trump'ın yönetiminde imzalanan ortak fon anlaşması ABD'nin Ukrayna'da ekonomik çıkarlar elde ettiğini gösterse de askeri desteğin siyasi tavizlere bağlanacağına dair güçlü işaretler de vardır.

Bu tablo bizi 3 olası barış senaryosuna götürmektedir:


Alt senaryo 1: Zoraki barış; Ukrayna'nın tek taraflı tavize zorlanması

Barış, ideal uzlaşıyla değil; sadece güç dengesinin Ukrayna aleyhine dönmesiyle sağlanabilir.

Trump yönetimi, Ukrayna'ya yapılan askeri yardımı pazarlık kozu olarak kullanarak Kiev'i şu tavizlere zorlayabilir:

  • Donbas veya Kırım üzerindeki hak iddialarının dondurulması,
  • NATO üyeliğinin ertelenmesi veya fiilen rafa kaldırılması,
  • Rusya ile doğrudan müzakereye girilmesi.

Ukrayna bu koşulları, sadece savaş alanında değil, Batı siyasetinde de köşeye sıkışmış hâlde kabul edebilir.

Ukrayna içinde süren savaş yorgunluğu, milliyetçi baskılar ve ekonomik sıkıntılar, Zelenskiy yönetiminin manevra alanını daraltıyor.

Bu senaryoda savaş sona erse de alınan kararlar Ukrayna'nın egemenlik hedeflerinden ciddi sapma anlamına gelir.

Rusya ise fiilî kazanımlarını tescillemiş olur. Bu tür bir barışın en kritik sonucu, "askerî güçle kazanılan fiilî durumların diplomatik meşruiyete dönüşmesi" anlayışının küresel ölçekte teşvik edilmesidir.

Eğer bir devlet (bu örnekte Rusya), başka bir ülkenin topraklarını işgal edip, sonrasında karşı taraf zayıf düştüğünde pazarlıkla bu toprakları elinde tutmayı başarırsa, bu durum benzer niyet taşıyan tüm revizyonist aktörlere cesaret verir.

Çin'in Tayvan üzerindeki iddiaları, Azerbaycan-Ermenistan hattındaki belirsizlikler veya Balkanlar'daki potansiyel krizler gibi pek çok bölgede bu model "örnek vaka" olarak gösterilebilir.

Ayrıca, NATO'nun temel işlevi olan kolektif caydırıcılık zedelenir.

Ukrayna her ne kadar NATO üyesi olmasa da Batı'nın yıllarca destek verdiği bir müttefik konumundaydı.

Bu müttefikin yalnız bırakılması ya da kendi kaderine terk edilmesi, ittifak dışındaki ülkelerde ciddi bir güven erozyonu yaratır.

Nihayetinde bu senaryo, güç dengesinin değil, kuralsızlığın hüküm sürdüğü bir uluslararası sisteme geçişin habercisi olur.


Alt senaryo 2: Kabul edilebilir dengesiz barış; yenilmemiş gibi yapılan

Zoraki barışa göre daha dengeli ama hâlâ asimetrik bir çözüm mümkündür.

Bu senaryoda taraflar bazı hedeflerinden feragat eder, ancak kamuoyuna "kazanım" anlatısı sunabilecekleri bir formülle uzlaşır:

  • Kırım'ın statüsü, "tartışmalı bölge" olarak tanımlanır; Ukrayna fiilen geri almaya çalışmaz, Rusya da resmen tanınmaz.
  • Donbas, Ukrayna egemenliği altında kalır ama geniş özerklikle yeniden yapılandırılır.
  • Ukrayna NATO üyeliğinden geri adım atmaz ancak süreç süresiz olarak ertelenir. Üs kurulmaması gibi güvenceler verilir.
  • ABD, Polonya veya İngiltere gibi ülkelerle ikili güvenlik garantileri oluşturulur.
  • Rusya'ya uygulanan bazı ekonomik yaptırımlar (enerji, gıda gibi alanlarda) gevşetilir.
  • Ukrayna'nın AB süreci devam eder, siyasi reformlarla ilişkilendirilir.

Bu senaryo, "yüzü kurtarılmış ama çözülememiş" bir barış anlamına gelir.

Taraflar kamuoylarına zafer sunarken, esas çelişkiler buzdağının altına itilmiş olur.

Özellikle Kırım'ın statüsünün gri alanda bırakılması, ileride hem iç siyasette hem de uluslararası düzeyde yeni krizlere neden olabilir.

Fiilî kontrol ile hukuki tanınma arasındaki fark, bölgeyi sürekli tartışmalı hâle getirir.

Donbas'taki özerk yapı, Ukrayna'nın iç bütünlüğünü tehdit eden bir "devlet içi devlet" yaratabilir.

Rusya bu bölgeyi yumuşak güç, istihbarat ve siyasi nüfuz için kullanmaya devam edebilir.

Böyle bir yapı, Ukrayna siyasetinde istikrarsızlık, reformların engellenmesi ve Batı entegrasyonunun yavaşlaması gibi sonuçlar doğurabilir.

Jeopolitik düzeyde bu formül, "barış ama garantisiz barış" kategorisindedir.

Savaş durabilir, ama güvenlik yeniden sağlanmaz.

Bu nedenle Avrupa güvenlik mimarisi açısından da istikrarsızlıkların yönetildiği ama çözülmediği bir ara dönemi temsil eder.

AB ve NATO yalnızca destek değil, aynı zamanda barış sonrası güvenlik mimarisinin parçası olabilecek garantör yapılar olarak da değerlendirilmelidir.


Alt senaryo 3: Gerçek anlamda kalıcı barış; teorik olarak mümkün, pratikte zor

Üçüncü ve ideal senaryo hem Rusya'nın işgallerden tamamen vazgeçtiği hem de Ukrayna'nın egemenliğinin ve Batı'yla entegrasyonunun güvence altına alındığı bir modeldir.

Ancak bu barışın gerçekleşebilmesi için:

  • Rusya'nın askerî olarak çökmesi veya iç siyasi dönüşüm yaşaması,
  • Batı'nın uzun süreli ve maliyetli biçimde Ukrayna'yı desteklemeye devam etmesi,
  • Ukrayna'nın sahada belirgin üstünlük sağlaması gibi koşullar gerekir.

Bu şartlar altında imzalanabilecek bir barış, uluslararası hukuku ve bölgesel güvenliği güçlendiren bir nitelik taşır.

Ancak mevcut koşullarda bu, kısa vadede oldukça düşük olasılıklı bir senaryo olarak kalmaktadır.

Bu senaryo gerçekleşirse, sadece Ukrayna-Rusya ilişkileri değil, aynı zamanda uluslararası hukuk, egemenlik normları ve bölgesel güvenlik sistemleri yeniden güç kazanır.

İşgal altındaki toprakların tamamen geri alınması, Rusya'nın saldırganlığının açık biçimde sonuçsuz kalması, NATO ve AB gibi yapıların prestijini ve etkisini artırır.

Aynı zamanda bu barış, küçük ve orta ölçekli devletlerin büyük güçler karşısında yalnız kalmayacağı inancını pekiştirir.

Tayvan, Moldova, Gürcistan gibi ülkeler için moral etkisi yüksek olur.

Rusya içinse bu senaryo, yalnızca askerî değil, tarihsel ve siyasal bir geri çekilme anlamına gelir.

Kremlin'in meşruiyeti ciddi şekilde sarsılabilir, iç politikada iktidar değişimi ihtimali doğabilir.

Ancak bu barışın elde edilmesi, Batı'nın stratejik sabrı, ekonomik kaynakları ve siyasi kararlılığına bağlıdır.

Bu da yalnızca savaş alanında değil, toplumların yorgunluğu, enflasyon ve enerji krizi gibi iç dinamikler üzerinden şekillenecektir.

Bu 3  alt senaryo, savaşın seyrine, uluslararası desteğin düzeyine ve özellikle ABD'nin Ukrayna politikasındaki kırılmalara bağlı olarak değişen olasılıklar sunmaktadır.

Her biri, barışın "savaşsızlık" değil, aynı zamanda istikrarlı ve meşru bir düzen yaratma sorunu olduğunu ortaya koyuyor.


2. senaryo: Donmuş cephe; fiilî ayrışma, sürekli gerginlik

Kalıcı bir barış anlaşması sağlanamasa da savaş sahasında bir tür denge oluşabilir.

Bu durumda taraflar, yeni bir ilerleme sağlayamadan mevcut cephe hatlarında sıkışır ve çatışmalar zamanla düşük yoğunluklu hâle gelir.

Askerî olarak bir "çıkmaz" durumu yaşanır, ancak siyasi olarak savaş bitmiş sayılmaz.

Bu, uluslararası ilişkilerde "donmuş çatışma" olarak bilinen modeldir.

Transdinyester, Güney Osetya ve Abhazya örneklerinde görüldüğü üzere, böylesi çatışmalar bazen on yıllar boyunca devam edebilir.

Ukrayna özelinde bu senaryo, özellikle Donbas ve Kırım bölgelerinde Rusya'nın fiili kontrolünü sürdürmesi, Kiev'in ise bu kayıpları resmen tanımadan durumu kabullenmesi şeklinde gelişebilir.

Bu cephe hattı boyunca karşılıklı ateşkes ihlalleri, sabotajlar ve hibrit saldırılar sürebilir. Ne tam savaş vardır ne de tam barış.

Rusya açısından bakıldığında, bu senaryo en kullanışlı ve düşük riskli çıkış yollarından biridir.

Çünkü Moskova, "zafer" ilan edebileceği bir statükoyu sürdürebilir, Batı'nın ilgisinin dağılmasıyla Ukrayna üzerindeki baskısını zamana yayabilir.

Ayrıca savaşın bitmemiş olması, iç siyasette milliyetçi mobilizasyonu diri tutmak açısından da Kremlin'e manevra alanı sağlar.

Ekonomik olarak zorlansa da askeri seferberlik hâli gerekçe gösterilerek muhalefet bastırılabilir, muğlak bir "varoluş savaşı" anlatısıyla iktidar konsolide edilebilir.

Ukrayna cephesinde ise bu senaryo, kısa vadede cephe hattındaki istikrarı sağlasa da orta ve uzun vadede ciddi riskler barındırır.

Ülke, fiilî bölünmeyi içselleştirme baskısı altında kalır.

Batı desteğinin sürmesi bu statükoya bağlı hâle gelir; yani savaş tam bitmediği sürece yardımlar sürebilir ama Batı kamuoyu bu desteği zamanla sorgulamaya başlayabilir.

NATO ve AB üyelikleri ise donmuş çatışma nedeniyle sürekli ertelenebilir. Bu da Ukrayna'nın hedeflediği güvenlik mimarisine hiçbir zaman tam olarak erişememesi anlamına gelir.

Donmuş çatışma senaryosu, Batı için de konforlu bir çözüm değildir.

Çünkü bir yandan Rusya'nın tamamen zafer kazanması engellenmiş olurken, diğer yandan Avrupa'nın doğusunda sürekli bir belirsizlik ve tehdit algısı sürer.

NATO'nun sınırları gerilim hattı olur, güvenlik maliyetleri artar.

Özellikle Polonya, Baltık ülkeleri ve Romanya gibi ülkeler bu fiilî ateşkesin kalıcı olmadığını bilir ve askeri hazırlıklarını artırmak zorunda kalır.

Sonuç olarak bu senaryo, bir barış değil, bir erteleme rejimidir.

Savaş yeniden alevlenebilir, taraflar yeniden silahlanabilir, halklar yeniden seferber edilebilir.

Bu nedenle, donmuş cephe statüsü savaş yorgunluğuna geçici bir pansuman sağlar ama sorunu çözmez.


3. senaryo: Sembolik ateşkesler; pazarlık için zaman kazanmak

Barıştan uzak, ama çatışmanın da tamamen sürmediği bir başka olasılık daha var: Sembolik ateşkesler.

Bu tür kısa süreli çatışmasızlık dönemleri, taraflara hem iç politikada nefes aldırır hem de uluslararası arenada diplomatik manevra alanı yaratır.

Ancak savaşın esas doğasını değiştirmezler. Bu senaryoda ateşkes, bir çözüm değil, zaman kazanma aracıdır.

Son haftalarda gündeme gelen 9 Mayıs tarihli ateşkes önerisi bu yaklaşımın tipik bir örneğidir.

Moskova, II. Dünya Savaşı'nda Nazizm'e karşı zaferin yıl dönümü olan bu günü kullanarak bir tür sembolik "barış jesti" yapmayı hedeflemekteydi.

Ancak ateşkes önerisinin içeriği, Rus birliklerinin çekilmesini değil, sadece geçici bir duraksamayı içerdiğinden, Ukrayna ve Batı tarafından ciddiye alınmadı.

Aynı şekilde, Trump yönetiminin zaman zaman dillendirdiği "geçici anlaşma", "yeni müzakere girişimi" gibi söylemler de sahada yapısal bir değişim yaratmaktan uzak.

Bu tür ateşkesler, Putin için cephede toparlanma ve taktik üstünlük sağlama fırsatları yaratabilir.

Aynı zamanda içeride savaş yorgunluğu artarken, halka "barış istiyoruz ama karşı taraf kabul etmiyor" anlatısı sunmak için de propaganda değeri taşır.

Kremlin'in savaş ekonomisini sürekli ateşle beslemesi gerektiği düşünüldüğünde, bu tür kontrollü duraklamalar iç politika açısından işlevseldir.

Ukrayna içinse böyle sembolik ateşkesler çoğunlukla tuzaktır.

Çünkü Rusya'nın bu süreçleri cepheyi tahkim etmek, yeni birlikler konuşlandırmak, dışarıdan paralı asker veya mühimmat tedarik etmek için kullandığına dair çok sayıda örnek bulunmaktadır.

Özellikle 2022'deki insani koridorlar ve müzakere girişimlerinin çoğu, sahada Rusya'nın yeniden yapılanmasına zaman kazandırmıştı.

Bu nedenle Kiev yönetimi, sembolik ateşkeslere son derece mesafeli yaklaşmakta ve kalıcı bir barış perspektifi sunmayan her adımı "oyalama" olarak değerlendirmektedir.

Bu senaryo Batı için de ikili bir risk taşır:

Bir yandan kamuoyuna "barış ihtimali doğdu" izlenimi verirken, diğer yandan sahadaki gerçekliğin değişmediği bir ortamda beklentileri yükseltir.

Eğer bu beklentiler boşa çıkarsa, Batı kamuoyunun savaşa ve Ukrayna'ya olan ilgisi hızla düşebilir.

Bu da uzun vadede destek mekanizmalarını zayıflatabilir.

Kısacası, sembolik ateşkesler barışın habercisi değil, çatışmanın yeni biçimidir.

Özellikle Putin'in "müzakereci gibi görünme ama geri adım atmama" taktiği düşünüldüğünde, bu tür girişimler tarafların niyetinden çok stratejik hesaplara dayanır.

Bu da çözüm yerine geçici bir sis perdesi yaratır.


4. senaryo: Barış olmaz, savaş devam eder; yeni bir tırmanma evresi

Dördüncü ve en karamsar senaryo, savaşın ne diplomasiyle ne de cephe dengesizliğiyle durdurulamayacağı, aksine yeni bir evreye geçerek tırmanacağı ihtimalidir.

Bu, yalnızca çatışmanın uzaması değil, kapsamının genişlemesi ve aktörlerin daha radikal hamlelere yönelmesi anlamına gelir.

Ne barış masası kurulur ne de cephede duraklama yaşanır; aksine savaş yeni cepheler, yeni silah sistemleri ve yeni stratejilerle devam eder.

Bu senaryonun bazı işaretleri hâlihazırda mevcut.

Ukrayna'nın top mermisi ve hava savunma sistemlerinde yaşadığı ciddi açıklar, Batı'nın yardım konusundaki gecikmeleriyle birleşince cephede Rusya lehine kırılmaların önü açılıyor.

Özellikle Harkiv çevresinde artan Rus baskısı, yeni bir saldırı dalgasının işareti olabilir. Washington'dan yapılan açıklamalarda "Ukrayna'nın yalnız bırakılmayacağı" mesajı verilse de Trump yönetiminin askeri yardım konusundaki kararsızlığı ve "önce kendi hesabımızı görelim" anlayışı, Kiev'in savaş kabiliyetini zayıflatıyor.

Rusya ise iç kamuoyuna göre hâlâ "zaferden uzak değil."

Her ne kadar ağır kayıplar vermiş olsa da Kremlin'in savaş ekonomisine dayalı modelinin devamı, dışarıdan gelen paralı savaşçılarla güçlendirilmiş cephe hatları ve Çin ile derinleşen stratejik ortaklık, Putin'e savaşın sürdürülmesinde belirli bir hareket alanı tanıyor.

Ayrıca, savaş uzadıkça Batı ittifakının iç dengelerinde kırılmalar yaşanması, Avrupa kamuoylarında "Ukrayna'ya sonsuz destek verilebilir mi?" sorularının artması, Moskova'nın zaman lehine oynadığı bir başka göstergedir.

Bu senaryo gerçekleşirse, savaş yalnızca askeri düzeyde değil, ekonomik, teknolojik ve diplomatik boyutlarda da derinleşir.

Rusya ve Ukrayna dışındaki ülkeler -örneğin Polonya, Baltık ülkeleri, Belarus veya Moldova- doğrudan veya dolaylı şekilde çatışmanın içine çekilebilir. Karadeniz, doğrudan çatışma sahası hâline gelebilir.

Aynı şekilde siber saldırılar, enerji altyapılarına yönelik sabotajlar ve dezenformasyon kampanyaları daha sık ve yıkıcı hâle gelir.

Ukrayna açısından bu senaryo, ülkenin kaynaklarının hızla tükenmesi, savaş yorgunluğu ve moral kaybı anlamına gelir.

Batı desteği sürdüğü sürece cephede direnç gösterebilir ama ne kadar sürdürülebileceği, Amerikan politikasının istikrarına bağlıdır.

Rusya açısından ise bu senaryo iç karışıklık riskini artırır: cephedeki yıpranma, yaptırımların uzun vadeli etkisi ve toplumsal baskılar birikmeye devam eder.

Rusya'da savaşın maliyeti artarken, toplumsal sabır ve ekonomik denge uzun vadede Putin'in elini zayıflatabilir.

Kısacası, bu senaryoda savaş uzar ama çözüm yaklaşmaz.

Ne ateşkes olur ne zafer ilan edilir.

Bunun yerine savaş, tüm bölgesel dengeleri etkileyen bir "kronik kriz rejimi"ne dönüşür.
 


Sonuç: Bu barış neden haksız görünüyor?

Ukrayna Savaşı'nda barış ihtimalleri artık savaşın sona erdiği anla değil, hangi koşullarda ve hangi ödünlerle sağlandığıyla ölçülüyor.

Gündemdeki senaryoların çoğu, Ukrayna'nın egemenlik alanında ciddi tavizler verdiği, buna karşılık belirsiz garantilerin teklif edildiği modelleri içeriyor.

Bu tablo, 3 ana siyasi eğilimin kesişmesiyle ortaya çıktı:


ABD'nin değişen yaklaşımı ve Trump'ın pazarlıkçı tutumu

ABD, savaşın ilk aşamalarında Ukrayna'ya kararlı destek mesajları verdi.

Ancak Trump'ın yeniden başkan olmasıyla birlikte bu destek stratejik dayanışmadan çok çıkar odaklı bir çerçeveye oturdu.

Trump yönetimi, askeri yardımı müzakere kartına dönüştürdü. Kiev'e sağlanan destek, giderek siyasi ödün beklentileriyle ilişkilendiriliyor.

Bu politika değişimi, Ukrayna'nın mücadele gücünü zayıflatmakla kalmıyor, Rusya'ya da zaman içinde kazanım sağlayabileceği mesajını veriyor.

Yardımın koşullu hale gelmesi, barışın taraflar arasında eşit zeminde değil, güçlü ile zayıf arasında şekillenmesine neden oluyor.

Bu durum, ittifak sistemlerinin inandırıcılığını ve uluslararası hukukun işlevini zedeliyor.


Putin'in harita tabanlı jeopolitik projesi

Savaş, Rusya açısından yalnızca güvenlik sınırlarını koruma meselesi değil.

Bu konuyu bir önceki yazımızda ele almıştık. Kremlin, bu savaşı Sovyet sonrası düzenin rötuşlandığı bir fırsat penceresi olarak değerlendiriyor.

Kırım'ın ilhakı, Donbas'ta kurumsal kontrol çabası ve Ukrayna'nın tarafsızlaştırılması, Moskova'nın Doğu Avrupa'da kalıcı nüfuz alanı inşa etme amacının parçası.

Eğer bu taleplerin bir kısmı dahi uluslararası düzeyde kabul görürse, bölgedeki sınırlar artık sabit değil, değiştirilebilir hale gelir.

Bu da Moldova, Baltıklar ve Orta Asya gibi diğer kırılgan alanları tehdit altına sokar.

Çin, Hindistan ve Güney Afrika gibi aktörler barış sürecinde aktif rol üstlenmiyor, ancak taraflara meşruiyet alanı açarak dengeyi dolaylı yoldan etkiliyor.


Ukrayna halkının gerçek bedeli

Barışa dair konuşulan her senaryoda eksik kalan bir ses var: Ukrayna halkının sesi.

Savaşın gerçek yıkımını yaşayan Ukrayna halkı hem yaşadığı fiziksel tahribat hem de sosyal kayıplarla ağır bir bedel ödedi.

Milyonlarca insan evsiz kaldı, şehirler harabeye döndü, eğitim ve sağlık sistemleri çöktü.

Buna rağmen Ukrayna, sadece topraklarını değil, bağımsızlığını ve Batı ile kurduğu siyasi yönelimi de savunmaya çalıştı.

Ancak gelinen noktada konuşulan barış modelleri, bu halka yöneltilmiş "hedeflerinizden kısmen vazgeçin, karşılığında istikrarsız bir güvenlik ortamına razı olun" önerisine dönüştü.

Bu yaklaşım, direnişi zayıflatmakla kalmaz, savaşın meşruiyetini de sorgulatır.


Uluslararası hukukun geriye dönüşsüz tahribatı

Savaşın sonunda fiilî işgallerin diplomatik kazanıma dönüşmesi, başka devletler açısından örnek oluşturur.

Eğer bir ülke askeri güçle sınır değiştirebiliyor ve bu durum uluslararası platformda meşru görülüyorsa, hukuk normları aşınır.

Sadece Rusya değil, Çin gibi başka aktörler de bu gelişmeleri dikkatle izliyor.

Bu kırılma, Tayvan'dan Kafkasya'ya, Afrika'dan Balkanlar'a kadar birçok bölgede yeni çatışmaları teşvik edebilir.

"Güç dayatmasını diplomasiye dönüştürme" pratiği, kural temelli düzenin en zayıf halkası hâline gelir.


Sonuç olarak, bugün Ukrayna Savaşı'nda barış ihtimali, ateşkesin çok ötesinde bir tartışmadır.

Barışın içeriği, gelecekte benzer çatışmalarda hangi normların geçerli olacağına dair bir referans niteliği taşır.

Eğer bu sürecin sonunda ortaya çıkan denge, ödünle elde edilmiş kırılgan bir uzlaşıdan ibaret olursa, bu yalnızca Kiev için değil, tüm uluslararası düzen için uzun vadeli istikrarsızlık üretir.

Üstelik barış, yalnızca bir anlaşmayla ilan edilmez; savaşın ardından ortaya çıkan toplumsal, siyasi ve ekonomik yüklerin nasıl yönetileceğiyle şekillenir.

Özellikle Rusya için bu yük, savaşın sona ermesindense düşük yoğunlukla sürmesinin daha işlevsel görüldüğü bir süreci beraberinde getirebilir.

Bu geçişin zorlukları ve doğuracağı yeni riskler ise "barış sonrası düzen" üzerine ayrıca tartışılmayı hak ediyor.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU