Ebu Muhammed el-Colani kod adlı Ahmed eş-Şara komutasındaki "Heyeti-u Tehrir'il Şam" (Şam Kurtuluş Platformu- HTŞ) cihatçıları tam bir sessizlik, suskunluk ve gizlilik içinde ‘büyük taarruz' gününe hazırlanıyorlardı.
Bu taarruz, diğerlerinden farklıydı; Suriye ve belki de bölgenin kaderini değiştirecek nitelikteydi.
Belirlenen hedef şuydu: Askeri, güvenlik ve idari bakımdan ‘rejimi devirme muharebesi.'
Türkiye'nin bu gelişmedeki rolü köklü ve derindi ancak herkesin sandığı kadar değildi.
Öyle ki 27 Kasım 2024'teki "Saldırıları Caydırma Harekâtı" başlangıcında rejimi (Esad iktidarını-FB) devirmeye yönelik uluslararası ve bölgesel anlaşma/mutabakat henüz oluşmamıştı.
Gelişmeler nasıl yaşandı ve Beşşar Esad neredeydi?
Yukarıdaki satırları, Londra merkezli Suudi Arabistan yayını El Mecelle'nin Suriyeli Yayın Yönetmeni ve diplomatik muhabiri İbrahim Hamidi'nin kaleminden aktarıyoruz.
Derginin 18 Eylül 2025 tarihli nüshasında yayınlanan ana başlık şöyleydi:
Şaşkın Esad'ın Kaçışının Tam Hikâyesi ve El Şara'nın Sürprizi!
Başlık kadar alt başlıklar da ilginçti:
- Ahmed El Şara, Şam'a girme ve rejimi devirme planını aylar önce hazırlamıştı.
- Suriye'yi yönetmek için hazırlanan askeri ve idari planlar.
- "Saldırıları Caydırma" harekâtı başladığında Esad Moskova'daydı.
- Halep kurtarıldığında Esad, Moskova'dan Şam'a dönen uçaktaydı.
- Rusya'nın Esad'a mesajı: "Ordun savaşmıyor! Kendini, bizleri ve Şam'ı kurtarmak istiyorsan derhal ülkeyi terk et!"
- "Kardeşine (muhtemelen General Mahir Esad'a-FB), yeğenine ve üst makamdaki refakatçilerine haber vermeden bölgeden ayrıl!"
- Üst rütbeli subay ve yüksek makamlardaki sorumlular, Şam'daki büyükelçilik binalarına sığınmışlardı.
Burada araya girip bir açıklama yapmalıyım:
Her ne kadar dergi ve yayın yönetmeni yukarıda sıralanan başarıları Şam'daki Geçici Başkan Ahmed Şara'ya mal etse de işin aslı pek öyle değil.
Mesela İngiltere'nin Türkiye ile birlikte "rejimin devrilip Şam'ın alınması" için ortak harekât planı yaptığı artık ilgili herkesçe bilinen bir sır haline gelmiştir.
Keza son 3 yılda (2021-2024) Colani'nin hükmettiği İdlib'de açılan askeri akademiler ve özel komando taburlarını eğiten üçlü Türkiye-İngiltere-ABD'dir.
Örneğin Şahin tipi SİHA'ların Ukrayna'da üretilip İdlib'e taşınması, onca modern tank, top ve zırhlının aniden çoğalması ve ASELSAN telsizlerinin saldırı sırasında kullanılması vs bütün bunların gökten inmediklerini, ağırlıklı olarak İngiltere-Türkiye-ABD işbirliğiyle gerçekleştiğini göstermektedir.
Kaldı ki Colani'nin; İngiltere Milli Güvenlik Danışmanı Jonathan Powell'ın kurucusu olduğu Inter Mediate isimli yardım kuruluşu aracılığıyla 2021 yılında yurtiçi ve yurtdışındaki belli mekânlarda Batılıların planları doğrultusunda eğitildiğini ABD'nin Şam'daki eski Büyükelçisi Robert Ford bizzat açıklamıştı.
Konuya dönersek, Hamidi "Hikâyeyi yazabilmek için Şam'daki silahlı ve siyasi muhaliflere ek olarak başkentin ele geçirilmesi sürecinde orada bulunmuş olan Arap ve Batılı temsilciler, uzmanlar, medya mensupları ve diğer ilgililerle konuştuğunu" vurgulamakta; bize de onu izleyip hikâyeyi özetlemek düşmektedir:
Esad, "oğlunun mezuniyet töreni" için Moskova'da!
Esad, son günlerini yaşadığının farkındaydı ama henüz bir çıkış yolu bulamamıştı.
Yakın müttefiki olarak gördüğü Rusya Devlet Başkanı V. Putin ile görüşmek istiyordu.
Gidişine resmiyet kazandırmamak adına üniversiteyi bitiren oğlu Hafız'ın mezuniyet törenini öne sürerek Moskova'ya gitti.
Ancak bu sıralarda Suriye'deki çatışmalar hızlanmış, savaşın gürültüsü yeri göğü inletecek kadar büyümüştü.
Esad, mezuniyet törenine katılmadı; konakladığı otelde silahlı cihatçıların cephedeki ilerleyişine ilişkin haberleri izledi.
Halep alındığında Esad, uçakla Moskova'dan Şam'a doğru yol alıyordu.
İki şıktan birini tercih etmesi gerekiyordu:
- Ya El Mezza Askeri Havaalanından kalkacak bir sivil uçakla resmi/gizli belgeleri alıp derhal Şam'dan uzaklaşmak
- Ya da iki önemli müttefiki İran ile Suriye'nin de yardımıyla cephede saldırıları çatışma yoluyla geri püskürtmek.
Bunun için de askeri ve emniyet yetkilileriyle buluşup görüşmesi gerekiyordu.
Silahlı muhalefetin Halep şehrini kısa sürede alıvermesi üzerine Rusya'dan nasihat geldi:
Başkentte kan akıtılmaması uğruna sizin yurtdışına çıkmanız gerekmektedir!
Bölgedeki ilgili her çevre "HTŞ militanlarının cephede hızla ilerleyip ardı sıra şehirleri ele geçirmesine" hayret ediyordu.
Bu sırada "Suriye ordusunun çatışmaması ve teslim olması" yönündeki talimatlar havada uçuşuyordu!
7-8 Aralık gecesi toplanan Astana Grubu (Rusya-Türkiye-İran-Suriye) Dışişleri Bakanları, Esad'ın çıkışına ilişkin herhangi bir karar almamışlardı.
Esad, son dakikada temasını kurunca durumu çabuk idrak etti ve Şam'dan çıkıp ülkenin kuzey batısındaki Rus Havva Üssü Himeymim üzerinden Moskova'nın yolunu tuttu.
Giderken kardeşi General Mahir Esad'ı, bacısının oğlunu, korumaları ve refakatçileriyle birlikte çalıştığı yakın ekibini durumdan haberdar etmedi; yakın Koruma Timi Komutanı General Faiz Cuma'yı da yanına almayı reddetti.
Ailesine gelince, bazı çocukları zaten Moskova'daydılar; ailesine ilaveten Başkanlık İşlerinden sorumlu Bakanı Mansur Azzam (kardeşi Rusya'da faaliyet gösteren bir iş insanıydı) ve Tümgeneral Muhsin Muhammed ile bazı görevlilerle birlikte Moskova'ya gitti.
Esad'ın sürpriz kaçışı, müsteşarları ve akrabalarını şaşırtmıştı.
Onlar da Alevilerin yoğun olduğu sahil (Lazkiye-Tartus gibi) bölgelerine, Lübnan ve Irak'a doğru akın ettiler.
Diğer ülkelere gidenler de oldu.
Esad Moskova'da, Colani Halep'te
Kasım ayı sonunda tesadüfe dayalı iki gelişme yaşanmıştı:
Esad Moskova'ya vardığında, Colani de Halep şehrine girmişti.
27 Kasım 2024'te Esad, Şam'daki başkanlık sarayında Ey Qubeysiyat (Cihatçılara karşı Esad yönetiminin kullandığı kadınlardan oluşan İslamcı bir topluluk) cemaati önde gelenlerini kabul etmişti.
Ardından birçok hediye ile beraber Moskova'ya yöneldi.
Çünkü orada sağlık durumu giderek kötüleşen ve tedaviye cevap veremeyen eşi Esma ile MV Lomonosov Moskova Devlet Üniversitesinin Matematik bölümünde doktorasını bitirmiş olan oğlu kendisini bekliyorlardı.
Akşamüzeri başkentteki For Seasons oteline varan Esad, Suriye'deki çatışmaları izlediği için törene gidemedi.
Eşi Esma ise maske takmak suretiyle çocuklarıyla birlikte merasime katılmıştı.
27 Kasım şafak vakti harekete geçen Cihatçı örgütler "önleyici darbeyi vurmak" üzere harekâtı başlattılar.
Çünkü daha önce devletle muhalifler arasında (R.T. Erdoğan ile V. Putin'in Mart 2020 yılındaki mutabakatı doğrultusunda) varılan ateşkes anlaşması rejim güçlerince bozulmuştu.
Taarruzun üçüncü gününde Halep çevresine ulaşan cihatçılar, Halep-İdlib mıntıkasında bulunan 56 köyle beldeyi ele geçirip 400 kilometre karelik bir alanı denetimlerine aldılar.
O sırada Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Hamidi ile muhaliflerin Harekât Odasındaki bir komutan arasında aşağıdaki diyalog yaşanıyordu:
- Halep'te neler oluyor?
- Rejimi askeri olarak devirme kararı aldık.
- Kim? Sizler mi? Türkiye askeri destek veriyor mu size? Taarruz konusunda bölge ve uluslararası ölçekte alınmış bir karar var mı?
- Hayır! Bu hücum HTŞ ve onun komutanı (Şeyhi) Ebu Muhammed Colani'ye aittir!
(Burada önemli bir not: Cevap eksiktir; zira kararın alınmasında ve başlatma tarihinde Türkiye ile ilgili ülkelerin yani İngiltere, ABD, Katar'ın rolü vardı. FB)
- Önce Halep, ardından Hama, Hums ve Şam'ı ele geçireceğiz.
- Şam'a gireceksiniz yani! Bu mümkün mü?
- Evet. Suriye'yi Şam'dan yönetmek için idari imkânlara (kadrolara ve tecrübeye) sahibiz. Çünkü Selamet Hükümeti aracılığıyla İdlib vilayeti yönetilebiliyordu. Dolayısıyla Suriye çapında yönetim için gerekli plan ve bakanlıklar var elimizde. Bu hususta projeler bile hazırlanmıştır.
- Colani nerede?
- Onun Suriye'nin gelecek başkanı olması hususunda fikir birliği var.
Genel Yayın Yönetmeni Hamidi, sohbetin devamında şöyle diyordu:
Daha önceki askeri hamleler sırasında da HTŞ yetkilileriyle WhatsApp üzerinde yazışıyordum. Bunları yazıya döküyordum. Eskiden de yukarıdakine benzer sözler söyleniyor, silahlı muhalefetin askeri zaferinden ve hatta rejimi alaşağı edeceğinden söz ediliyordu. Ancak bu sefer beni şaşırtan şey, dile getirilen umutların gerçek olabileceği yönündeydi.
Çünkü HTŞ artık düzenli bir ordu haline getirilmiş, aylar önceden bu taarruza hazırlanmıştı. İlaveten bünyesine yeni yeni müttefikler katarak (yedek ve takviye birimleri dâhil) 40 ila 80 bin kişilik bir güç oluşturulmuştu.
HTŞ, fiilen Halep'i aldı; komutan Colani Halep Kalesinde görüntü verdi. Başka bir komutan ise şunları söyledi: ‘Halep için ertesi gün planı bile elimizde hazır; askerlerimiz şehre simgesel giriş yapıp hemen geri çekilecekler. Günlük işleri sivillere havale edeceğiz.
Sivillerin mal ve mülklerine dokunmayacağız. Elektrik, ekmek temin edip benzeri sosyal hizmetleri sunmak suretiyle şehrin günlük işleyişini sağlayacağız. Komutan Colani'nin bu noktadaki buyruğu kesindir: Kim ki belirlenen kuralı ve disiplini bozarsa, talimatlara uymayıp sivillere saldırırsa ve mala mülke dokunursa gözünün yaşına bakmadan herkesin gözü önünde infaz edilecektir.
Buna karşılık Esad'dan haber alamayan rejim yanlısı askeri ve sivil bürokratların asabı bozuldu ve ortalık karıştı, mahşer yerine döndü.
Mesela Askeri İstihbarat Şube Komutanı Tuğgeneral Ahmed Ali, katledilmeden önce kendisiyle bağlantı kuran şahsın sorusuna şu karşılığı verebildi:
Silahlı kafileler akın akın geliyorlar. Ne olacağını kimse bilmiyor. Ordu saflarında çözülme ve çekilme, hatta bulunduğu mevkileri boşaltma var.
Yayın Yönetmeni Hamidi Esad'ın has komutanlarından sayılan istihbarat şefi General Kemal Hasan'a ulaşıp sorduğunda, şu yanıtı alıyordu:
Ordu birlikleri direnmeye mecburlar!
Aynı General bu sefer Savunma Bakanı Ali Mahmud Abbas ile irtibata geçtiğinde, kendisine, "Sakin ve müsterih ol. Müttefiklerimiz takviye gönderiyorlar ve uçaklar biraz sonra bombalama için havalanacaklar!" deniliyordu.
HTŞ harekâtı boyunca cihatçı komutanlar, Suriyeli asker ve sivil bürokratları sakinleştirip rahatlatıcı mesajlar göndermeyi de ihmal etmediler:
Devlet aygıtına dokunmayacağız, hesap sormayacağız ve kişisel intikam peşinde koşmayacağız. Azınlıkların hak ve ibadetleri temin edilecektir. Özel ve kamu mülkiyeti dokunulmazdır, korunacaktır. Hükümetin işleyiş mekanizması aynen kalacaktır. Teslim olan hiçbir askere dokunulmayacaktır!
Askeri Operasyon Yönetimi sözcüsü ise önceden hazırlanmış bir program ve belirlenmiş zaman dilimine göre günlük bilgilendirmeler sunuyor; hiçbir cihatçı birim, oluşum veya fraksiyon militanı bu kurallara aykırı davranamıyordu.
Halep'ten Şam'a kadar uzanan şehirler bu disiplin sonucu alındılar.
Hatırlatmak gerekir: HTŞ merkezi yönetimi alıp kendini güçlü hissettikçe, benimsediği ayrımcı ve baskıcı zihniyet gereği ülkenin birçok yerinde yaşayan azınlıklara (Arap Aleviler, Dürziler, Hıristiyanlar, Kürtler vs) saldırıp katliam yapmakla yetinmediler, onların mal ve mülklerine de el koydular.
Tıpkı Şam-Sumeriye mahallesinde oturan Alevi aileleri evlerinden kovmaları ve eski ordu mensuplarını lojmanlardan çıkarıp yöreden sürmeleri gibi.
Kadınların kaçırılıp öldürülmeleri ve hatta esir pazarında satılmaları gibi kötü örnekler ise hâlâ sürmektedir.
Şam yönetiminin yorumu şu minvaldedir: Halep cihatçılara karşı kurulmuş bir tuzaktır!
Suriye ordusu dağılıp da Halep düştüğünde, Şam'daki yönetim, bunu "istisnai bir durum, tuzak ve savunma mevzilerine sızmalar" olarak yorumladı.
Bu arada "Cennet Nöbetçileri" isimli cihatçı militanlar, Halep'teki Güvenlik Komitesi Başkan Yardımcısını öldürmüşlerdi.
Ardından Şam merkeziyle resmi ordu arasındaki haberleşme hattına giren cihatçılar, "mevzilerdeki tüm askerlerin çekilmesi" talimatını verdiler.
O andan itibaren ordu saflarında çözülme başlamıştı.
Düzenli ricattan (geri çekilmeden) ziyade panik içinde bir kaçış söz konusuydu.
Silahlar yerlere atılmış ve askerler firar etmişlerdi…
Şam'daki resmi bir yetkili, Halep'in düşüşünü "tuzak" olarak yorumlamıştı.
Ona göre:
Suriye ordusu Halep'ten bilerek çekilmişti. Savunmasız kalan İdlib (cihatçıların kalesi) şehrini zapt ettikten sonra daha güçlü bir şekilde Halep'e dönüp asıl ‘meydan muharebesi' başlatılacaktı.
Suriye ordusu Hama önlerine yığınak yapıyordu.
Kuzey Cephesi komutanı Suriyeli General Süheyl Hasan, Rusya ile birlikte hava saldırılarını başlatma emrini verdi.
Bu arada Ordu ile Ruslar, askerlerle sözleşme kapısını araladılar.
Buna göre onlara 1 sene veya 5 yıl boyunca maaş verilecek; ordunun çöküşü telafi edilecekti.
Bu sırada Beşşar Esad Moskova'dan dönüyordu.
Kendisi Irak Başbakanı Muhammed Şiya El Sudani ve Birleşik Arap Emirlikleri Başkanı Emir Muhammed bin Zayed ile temasa geçti.
Esad; El Sudani'den Irak'taki Haşdi Şaabi (Şii milisleri) birimlerini göndermesini ve M. Bin Zayed'den ise mali yardım istedi.
Kötüleşen vaziyet üzerine Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, Türkiyeli ve İranlı mevkidaşları olan Hakan Fidan ve Abbas Arakçi ile irtibata geçti.
Ancak İran, Lübnan'da büyük darbe almış olan Hizbullah meselesine yoğunlaşırken, Rusya da bütün çabasını Ukrayna'ya ayırmıştı…
ABD'ye gelince, Irak Başbakanı'na "Haşdi Şabi" milislerini göndermemesi hususunda uyarmakla yetinmemiş;
Irak-Suriye sınır boyundan Halep'i kurtarmak üzere harekete geçen Şii milisleri bombalamıştı.
Türkiye ise Rusya ile İran'a açıkça söylemişti.
Esad lehine müdahale ederseniz, bizde askeri olarak müdahaleye başlarız!
O esnada İran tarafından desteklenen biricik planın özü şöyleydi.
Cihatçıların kalesi sayılan İdlib'i sürekli bombalamak ve cihatçı militanların ailelerini hedef alarak baskı oluşturup Hama'daki hücumların gevşemesini sağlamak suretiyle Halep'e geri çekilmeye mecbur etmekti.
Nitekim Rus uçakları 24 saat içinde 45 kez hava saldırısı düzenlemişti.
Fakat Colani'nin Halep Kalesi'nden güvenle görüntü vermesi İran planını bozdu.
Halep civarındaki askeri havaalanında bulunan Rus füze sistemi ve İran SİHA'larını ele geçiren cihatçılar, bunu anlatan komutanın söylediği üzere Hama, Hums ve Şam güzergâhına girdiler.
Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu (SMO) bunu fırsat bilerek SDG denetimindeki Tel Rifat ve Minbiç tarafına yöneldi.
2 Aralık 2024'te İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'yi kabul eden Esad, "Artık teröristlerin topraklarında onlarla çatışıyoruz" diyebiliyordu.
Ürdün Kralı II. Abdullah ise "Milli egemenliği ve birliği için kardeş Suriye'nin yanındayız" açıklamasını yaptı.
Bu arada Netanyahu, "gelişmelere bakarak çıkarlarımızı korumakta kararlıyız" demekle yetinmekteydi.
Esad'ı dolaylı olarak azarlayan ülke ise İngiltere oldu:
Rejim çatışmayı tırmandırıyor. İran ile Rusya'ya güvenerek çözümü reddediyor…
ABD'ye gelince, o an için iki arada bir derede kalmıştı.
HTŞ, şehir ve kırsal kesimdeki Hıristiyanlara dokunulmayacağına dair bir duyuru yaptı.
Gelgitlerden sonra çatışmalar HTŞ lehine sonuçlandı ve 5 Aralık'ta Hama düştü.
Şehrin düşmesiyle birlikte Erdoğan, Rusya lideri Putin ile görüşüp sahadaki gelişmeleri yeniden değerlendirmeye başladı.
Hums-Şam yolunda isim değişikliği: Colani yerine Ahmed eş-Şara
HTŞ hız kesmeden Hama'dan Hums şehrine yaklaşıyordu.
Ebu Muhammed El Colani yerine hakiki adı Ahmed Hüseyin El Şara kullanılmaya başlanmıştı.
Hums'a savunma hattı kuran Suriye ordusu ile Esad yönetiminin kanaati, "HTŞ cihatçılarının başkent Şam'a ulaşamayacakları" yönündeydi.
Dışişleri Bakanı Bessam Sabbağ, bazı Arap yetkililerine "İdlib'i yoğun biçimde bombalıyoruz, lütfen bombardımanı azaltma yönünde bize çağrı yapmayın. Esasen bu savaşta hemen bütün Arap ülkeleri bizimledir!" diyebiliyordu.
Bu süreçte Rusya ile ABD arasında 2017 yılında belirlenen kırmızı hat-sıcak hat meselesi yeniden gündeme geliyordu.
Rusya, Türkiye ve İran dışişleri bakanları 7 Aralık 2025'te Doha Forumu'nda buluştular.
Erdoğan, "Suriye'de yeni bir dönemin sessiz ve sakince tamamlanmakta olduğunu" açıkladı.
Bu arada Çin, kendi vatandaşlarının derhal Şam'dan ayrılması yönünde çağrı yapıyordu.
İsrail, Golan Tepelerindeki askeri güçlerini takviye ederken, Ürdün-Suriye sınırındaki Dera'da silahlı muhalefet hareketlenmeye başlamıştı.
Suriye Demokratik Güçleri-SDG İran ile Suriye'nin bağlantı kapısı sayılan Bukemal sınır kapısını denetimine alıp kapattı.
BM, ikinci önemdeki görevlilerini başkentten geri çekti. Suriye birlikleri Suveyda (Dürzi bölgesi) ve Dera yörelerinden çekildiğini duyurunca Ürdün sınır kapıları da muhaliflerin denetimine geçti.
O sırada bir Arap yetkili, "Suriye'nin birliği ve devlet kurumlarının korunabilmesi için siyasi çözüm gündeme gelmeli. Başka türlü kaos önlenemez ve Suriyelerin talepleri yerine getirilemez!" derken, bir başkası "Amerikan tutumundaki belirsizlik, zaten çatışmaya gönlü olmayan Suriye ordusunun hepten çökmesine yol açacaktır!" şeklinde bir açıklama yapıyordu.
Şam, Doha ve Manama'da kader günleri
Esad ailesi Moskova'da iken kendisi başkent Şam'daki görevinin başındaydı.
"Başkanın Birleşik Arap Emirlikleri'ne yapması kararlaştırılan ziyaretini yoğun işleri nedeniyle iptal ettiği" duyurulduğunda, İçişleri Bakanlığı "Başkentin etrafında büyük bir güvenlik çemberi oluşturulduğunu" açıklıyordu.
Savunma bakanlığı ise "Şam'ın güvenliğini sağlayıp karmaşanın önüne geçilmiştir" demekteydi.
Aynı vakitlerde HTŞ cihatçıları başkente doğru ilerliyordu.
"Herkesin güven içinde olacağına; azınlıklar ile devlet kurumlarına dokunulmayacağına" dair bildirimlerde bulunan HTŞ komutanlığı, uğradığı şehirlerin ileri gelenleri ile halk önderleri tarafından hoşnutlukla karşılanıyordu.
Başkent Şam huzursuz ve şaşkın bir bekleyiş içindeyken enformasyon yetkilileri Esad'ın halka hitaben yapacağı konuşma metnini hazırlıyorlardı.
Plana göre Esad, Halep şehrinin 2016'da silahlı cihatçıların elinden geri alınması münasebetiyle konuştuğu mekânda halka seslenecekti.
Amaç, bu çatışmanın da iktidar lehine zaferle sonuçlanacağı yönünde bir algı yaratıp kamuoyuna moral vermekti.
Gelişmelerle eşzamanlı düzenlenen iki hayati toplantıdan Doha Forumu (Katar) ile Manama Diyalogu (Bahreyn) gerçekleştirildi.
Katılan devlet temsilcilerinin beyanatları, Suriye sahasında ve bölge ölçeğinde büyük çaplı değişim-dönüşümlerin olacağını gösteriyordu.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, "Teröristlerin Şam'ı ele geçirmelerine izin vermeyeceğiz!" derken, İranlı mevkidaşı Abbas Arakçi "Şam Hükümeti ile muhalefet arasında diyalog başlatılmasını" istemekteydi.
Katarlı mevkidaşı Muhammed bin Abdurrahman El Sani ise "Şam yönetimi göçmenlerin geri dönmeleri ve uzlaşma fırsatlarını iyi kullanamadı" diyerek eleştirilerini dile getiriyordu.
BM temsilcisi Geir Otto Pedersen "Her iki tarafın, 2254 sayılı karar gereğince Cenevre'de acilen görüşmeleri" gereğinden söz ederken, "Suriye'nin tam anlamıyla geçiş süreci ve inandırıcı bir döneme hazırlanması" lazım geldiğine işaret ederken Lavrov ile Arakçi "Esad'ın Cenevre görüşmelerini kabul ettiğini" söylemekteydiler.
Aynı dönemde "Rusya'nın cihatçıların ilerleyişini durduramadıkları" yolunda haberleri öğrenen yeni seçilmiş Başkan Trump, "Rusya'nın zorla Suriye'den çıkarılması kendisi için de en iyi yoldur" deyiverdi.
Suriye'ye komşu olan ülke temsilcilerinin kapalı kapılar arkasındaki fısıltılı konuşmalarını ise başka bir Arap yetkilisi aktarıyordu:
Eğer Colani ile Esad arasında tercih yapmak zorunda kalırsak, Esad'ın tarafını tutarız; çünkü ülkesinde karmaşa ve kaos istemiyoruz!
Ordu çatışmak istemiyor
Esad'ın ayrı ayrı görüştüğü Lavrov ile Arakçi şunları söylüyorlardı:
Ordunun çatışmama kararı aldığını duyunca şaşırdık. Asker çatışmak istemiyorsa Moskova ile Tahran'ın ona yardım göndermesinin bir anlamı yoktur. Çatışmaması da çok normal, çünkü ordu yıllarca ihmal edildi. Yolsuzluk, çürüme, rüşvet, adam kayırma, torpilin yaygın olduğu bir sistemde asker niçin savaşa girsin, ne uğruna ölsün! Yılların tecrübesiyle anlaşıldı ki, kazanılan her zafer bir sonraki hezimetin yolunu açıyor.
Lavrov ile görüşen bir Arap yetkili izlenimini şöyle aktarıyordu:
Belli ki sahadaki gerçekliğe teslim etmiş kendisini; elinden bir şey gelmiyordu. Ona dedim ki, geçiş sürecinde HTŞ'nin Şam yönetimine ortak olmasını kabul etmelisiniz!
Batılı bir yetkili ise şu kanıdaydı:
Kimse Şam'ın düşmesini istemiyor. Devletin çökmesinden yana da değiliz. Zira çok kan dökülecektir. En iyisi bir an önce Esad sayfasını kapatması için Lavrov'u uyarıp harekete geçirmeliyiz.
Hakan Fidan'a gelince, birçok kez "Olan bitenle Türkiye'nin hiçbir ilgisi yok; HTŞ birimleri hücumu kendileri başlatıp ilerleme kaydettiler" demişti.
Kendisiyle görüşen bir Arap yetkiliye bakılırsa, ordunun çatışmama kararı almasının duyulmasının ardından Türkiye, "dışarıdan herhangi bir taraf duruma müdahale ederse, biz de askeri müdahalede bulunuruz" demişti.
Son saatler ve kaçış…
HTŞ birlikleri başkente yaklaşırken sivil bir uçak Şam'daki El Mezza Hava Üssüne iniş yapmaktaydı.
Yanında askeri bir uçak da vardı (7 Aralık 2024).
Denilen odur ki, bu uçak resmi belgelerin bulunduğu sandıkları yurtdışına götürmekteydi.
Bir gün öncesinde bir Arap yetkili, Esad'ı ziyaret etmiş; görüşme normal bir havada geçmişti.
İçişleri ve savunma bakanlığı, Başkan Esad'ın talimatıyla "Şam şehri güvenlik çemberine alınmıştır" duyurusunu yaptılar.
O sırada Esad, askeri sorumlularla görüşüp, Milli Güvenlik Bürosu Müdürü Kifah Mulhem'den ofisinde kalmasını istedi.
Saat 12.00-13.00 arasında görgü tanıkları, Cumhuriyet Muhafızları ile Saray Emniyet görevlilerinin resmi belgeleri ve dijital kayıtları ateşe verdiklerini söylediler.
7 Aralık cumartesi günü Şam'da kasvetli bir ortam vardı: Trafik kilitlenmişti.
Cadde ve sokaklar insan doluydu. Kaygı, korku ve panik ortalığı kaplamıştı.
Herkes temel gıda maddelerini temin etmek için sokaklara dalmıştı.
Ekmek, şeker, sıvıyağ, pirinç sıkıntısı yaşanıyordu.
Akşam 18.00 sularında ordu birlikleri başkente girip başka semtlere yönelmeye başlamışlardı.
Esad, cumartesi öğle sonrasında Dışişleri Bakanı Bessam Sabbağ ile Özel Kalem Danışmanı Buseyna Şaban ve bazı öğrenci dernek temsilcileriyle buluştu.
"Endişeye mahal yok; Rus yardımı yolda. Çatışacağız ve şehirlerimizi geri alacağız!" demekteydi.
Esad'la direkt irtibat kuran birinin "Çok şaşırdık, bizim için sürpriz oldu!" serzenişine karşılık olarak "Kaçmaya değil, muhabereye gitmek üzere hazırlık yapıyoruz" diyen Esad, belli ki muhatabını da yanıltmıştı.
Esad, cephede çatışma gerekçelerini halka anlatmaya karar vermişti.
Russian Today (Bugünkü Rusya) televizyon kanalı, bu konuşma için hazırlanmıştı.
Ekipten biri soruları sıraladı:
Hums ve Şam'da neler yaşanıyor? Ateşkes için talimatı kim verdi? Doha'da toplanan dışişleri bakanları arasında ittifak oldu mu?
Esad hep aynı cevabı verdi:
Endişe etmeyiniz. Rusya'dan yardım geliyor… Hitap etmem için aceleye gerek yok! Şimdi çok geç (saat 19.30). Halka hitabım yarına kalsın!
Esad Süleyman ailesi (muhtemelen dayısıgiller-FB) ile sabah kahvaltısı yapmak üzere Özel Kalem Danışmanı Buseyna Şaban ile 8 Aralık Pazar günü dillendireceği hitabın taslağını oluşturup siyasi komisyona gönderilmesi hususunda anlaşarak, saat 20.00de ofisinden ayrıldı.
O esnada Rusya'dan önemli bir mesaj aldı:
Kan dökülmesinin önüne geçmek ve ülkenizdeki Rus çıkarlarının korunabilmesi için derhal Şam'dan ayrılmalısınız!"
Esad, özel şoförüyle evrak dolu sandıkları götürürken, "Bunlar, dostlarımızın gizli belgeleridir; Himeymim Havva Üssüne götürüp teslim etmeliyiz!" demiş, bir daha da dönmemişti.
Esad'ın müsteşarları ile Cumhuriyet Muhafızları Komutanı Faiz Cuma uyumaya gittiler.
Ancak kısa süre sonra ilgililer tarafından uyandırıldılar.
Zira medya organlarına düşen habere göre Esad kaçmıştı.
Moskova'daki eşi Esma, yardımcılarından birine ulaşarak ne yapabileceğini sordu.
Dubai'deki Suriyeli görevlilerden biri Şam Havaalanı'na indiğinde ağlayarak "Bizi kandırdılar" demekle yetindi.
Kaçış haberi dört bir yana dağıldığında Esad'ın müsteşarları ile saray erkânı hemen sahile (Lazkiye-Tartus) ve diğer Arap ülkelerine yöneldiler.
Kimileri BAE, Rusya, Lübnan ve Irak'ın yolunu tutarken, bazı subaylar da Şam'daki yabancı büyükelçiliklere sığındılar.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish