Osmanlı'da tercüme, nakil ve uyarlama: Günümüz askeri tarih yayınlarına etkisi

Prof. Dr. Mesut Uyar Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Çeviri bilimci veya Osmanlı edebiyatı uzmanı değilim. Bu yüzden farklı çeviri bilim teori ve bakış açılarıyla Osmanlı'daki tercüme anlayışı ve geleneğini incelemem mümkün olmadığı gibi niyetim de değil.

Amacım bir askeri tarihçi olarak deneyim ve gözlemlerimi paylaşmaktır.

Son 20 yıldır okuyuculardan gelen yoğun talep üzerine yayınevleri hatıratlardan strateji ve askeri taktik kitaplarına kadar uzanan geniş yelpaze askeri tarihle ilgili kitaplar yayınladılar ve yayınlamaya devam ediyorlar.

Bunların önemli bir kısmı batılı dillerden yapılmış çevirilerdir. Okuyucular bu kitapları orijinalinde yeni yapılmış çeviriler diye satın almaktadır.

Oysa bu kitapların önemli bir kısmı Osmanlı son dönem veya cumhuriyet ilk dönemde çevirisi yapılıp yayımlanmış eserlerdir.

Yani günümüz Türk yayınevlerinin çoğu askeri tarihle ilgili önemli bir eseri orijinal dilinden çevirmek yerine Osmanlıca çevirisini transkribe edip dilini sadeleştirerek tekrar yayımlamaktadır.

Bunu yaparken ilk Osmanlıca baskısından hiç bahsetmedikleri gibi yeni çevirmen ismi girerek kitabın ismini bile değiştirerek izlerini örtmektedirler.

Okuyucuların aldatılması, tarihçi ve kütüphanecilerin kafasının karıştırılması aslında işlenen kabahatin nispeten daha zararsız kısmıdır.

Asıl zarar yeni çeviri diye sunulan bu eserlerin Osmanlı tercüme geleneğinin ürünleri olması ve bünyelerinde ciddi sorunları taşımalarıdır.

İşte yazımın konusunu da bu sorunlar teşkil etmektedir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Osmanlı tercüme geleneği, klasik dönemde Arapça ve Farsça eserlerin çevirisini yaparak doğdu.

Bu dönem Osmanlı ulema ve ilim adamlarının çoğu iyi derecede Arapça ve Farsça bildiğinden dini, ilmi veya edebi eserleri orijinal dilinde okumayı tercih etmekteydi.

Ancak devlet adamları, öğrenciler ve konuya meraklı okurların çoğunun Arapça ve Farsçası yeterli olmadığından bunların Türkçe çevirilerine büyük bir talep vardı.

Ayrıca önemli eserlerin tercüme edilmesi halinde padişah ve üst düzeyden ciddi meblağlarda para ödülü alma fırsatı da vardı. Ancak okurların çoğunun eğitim ve alt yapısı zayıftı.

Arap ve Fars kültürü konusunda bilgileri sınırlıydı. Yani tercümanın sadece metni çevirmesi yeterli değildi metni okuyucunun anlayabileceği hale getirmesi gerekmekteydi.

Kısacası okuyucuların istek ve ihtiyaçları klasik dönem tercümesinde temel belirleyici oldu. 

İlk tercümanlar, ciddi sorunlarla baş etmek zorundaydılar. Çevirilerin anlaşılması için doğru Türkçe karşılıkları kullanmak gerekliydi ama Türkçe terminoloji bazı konularda zayıftı.

Yani tercüman sadece çevirmekle yetinmeyip yeni anlaşılır terimler üretmesi ve bunları geniş kesimlere benimsetmesi lazımdı. Kavram ve model eksikliği ise çok daha büyük bir sorundu.

Örneğin "mantık" biliminden habersiz bir kitle için felsefi kitap tercüme etmek epey emek yoğun bir süreçti. 

Osmanlı tercümanı hitap ettiği kitleyi çeviri esnasında hep dikkate almak zorunda olduğu için okuyucunun anlamayacağını düşündüğü yerlerde orijinal metinde bulunmayan açıklamalarda bulunurken okuyucu açısından gereksiz veya önemsiz bulduğu yerleri ise atlamakta uzun bölümleri özetlemekteydi.

Ayrıca rahatsız edici veya tehlikeli gördüğü ifade ve cümleleri çeviriye dahil etmeyerek sansür de uygulamaktaydı. Nihayetinde ortaya çıkan çeviri metin, kelimesi kelimesine gerçek bir tercüme değildi.

Zaten Osmanlı tercümanları tercüme yerine nakil tabirini tercih etmekteydi.

Eğer tercüme içerik ve hacim olarak orijinalinden çok farklılaşırsa yani bir uyarlama söz konusuysa taklit, tahvil veya tenzir denilirdi.

İşin ilginç tarafı Osmanlı okurlarının çoğunun hangi tabirler kullanılırsa kullanılsın bu çevirilere başlı başına telif eser muamelesi yapmasıdır.

18'inci yüzyıldan itibaren imparatorluğu kurtarmak için askeri reformların yapılması ihtiyacı ortaya çıktığında bu kez başta Fransızca olmak üzere batı dillerinden çeviriler önem kazandı. Artık okur talebi değil devlet talebi ön plana geldi. 

Tercüme yapılacak dil ve konular değişmişti ama eski nakil ve uyarlama geleneği yeni koşullara uyum sağlayarak devam etti.

Üstelik çoğu zaman tercüme edilen batılı eserin ismi ve yazarından bahsedilmediği için reform külliyatının ne kadarının ve ne oranda tercüme veya telif olduğunu bilmiyoruz.

Örneğin, ilk modern batı tarzı matematik kitabını yazan Başhoca ishak Efendi'nin eserinin çeviri olduğu bilinse de hangi Fransızca kitabı tercüme ettiği tartışmalıdır.
 

Goltz Paşa'nın hatıratının ilk Türkçe çevirisi
Goltz Paşa'nın hatıratının ilk Türkçe çevirisi

 

1880'lerde tercüme adı altında nakil ve uyarlama yapılması bazı aydınları rahatsız etmeye başladı.

Mesela Şinasi Fransızcadan çevirdiği Robenson Crusoe romanının kapağına "harfiyyen tercüme olunmuştur" ibaresini koyma ihtiyacını hissetmiştir.

Kemalpaşazade Sait ise 1889'dan itibaren bir dizi kitap eleştirisi yayımladı.

Aynı dönemde çok sayıda Fransızca, Almanca ve İngilizce sözlüklerin basılma sebebi biraz da bu hassasiyetle ilgilidir. 

Fakat ilginç bir şekilde okurlar, Şinasi ve Kemalpaşazade Sait'i kitapları Osmanlı kültür ve beklentilerine uygun çevirmedikleri için şiddetli bir şekilde eleştirdiler.

Ahmet Mithat Efendi gibi tercüme adı altında neredeyse yeniden yazan yazarların eserleri ise daha çok talep gördü.

Devletin genel yaklaşımı da gerçek kelimesi kelimesine çevirinin karşısındaydı.

Avrupa'nın askeri, ekonomik ve teknolojik üstünlüğünü yakalamak için en kestirme yoldan hızlıca gitmek makbul karşılandığı için uzun düzgün çeviriler yerine işi görecek özet (hülasa) yeterliydi.

Böylelikle okur da fazla uğraşmadan öğrenmesi gerekeni bir hap gibi alabilecekti.

Osmanlıda gerçek tercüme patlaması II. Meşrutiyet'in ilan sonrasında yaşandı.

Özellikle genç subaylar yeni yabancı talimnamelerden meşhur generallerin hatıratlarına kadar uzanan yelpazede kitap çevirirken bazıları ise Fransız askeri kahramanlık edebiyatı ürünlerini Türkçeye uyarlayarak yeni nesle milli ve ahlaki bilinç aşılamaya çalıştılar.

Beğenilen çeviriler madalya ve para ile ödüllendirildiğinden çeviri yapmak mesleki ve maddi açılardan da faydalıydı.

Osmanlı tarzı nakil ve uyarlama cumhuriyetin ilk döneminde de devam etti.

Yeni kurulan cumhuriyetin bakanlık ve kurumları kendi ihtiyaçları çerçevesinde kitap çevirilerini desteklerken gazete ve dergiler de tercüme eserleri tefrikalar halinde yayınlamaktaydı.

Türk ordusu ve askeri tarihi ile ilgili Avrupa yayınlanan kitaplar çoğunlukla yayımlanır yayımlanmaz tercüme edilmekteydi.

Örneğin, Fransız Binbaşı Maurice Larcher'ın I. Dünya Savaşı Osmanlı cephelerini inceleyen eserinin Türkçe tercümesi 1 yıl sonra yayımlandı.
 

Larcher'in orjinal kitabı ile Türkçe tercümesinin ebatlarının fiziksel mukayesesi
Larcher'in orjinal kitabı ile Türkçe tercümesinin ebatlarının fiziksel mukayesesi

 

Sonraki dönemde Türk resmi askeri tarih yazımı üzerinde çok etkili olacak eserin çevirmeni Yarbay Bursalı Mehmet Nihat Osmanlı tarzı çeviri de o kadar ileri gitti ki Larcher'in tek ciltlik kitabından 3 ciltlik tercüme çıkardı. 

Larcher'ın kitabını genişleterek Türkçeye kazandıran Mehmet Nihat, Yıldırım Orduları Grubu başhekimi Albay Werner Steuber'in anılarını ise tam tersine kısaltarak çevirdi.

Çünkü tarih meraklısı ve dindar Steuber kitabında ziyaret ettiği dini ve tarihi yerleri uzun uzun tasvir etmişti.

Mehmet Nihat bu kısımları çevirmeye gerek görmediği gibi Steuber'in zaman zaman ırkçılık düzeyine çıkan Türklerle ilgili sert eleştiri ve ifadelerini de sansür etmiştir. 
 

Larcher'in orjinal kitabı ile Türkçe tercümesinin ebatlarının fiziksel mukayesesi 2
Larcher'in orjinal kitabı ile Türkçe tercümesinin ebatlarının fiziksel mukayesesi 

 

Sonuç olarak Osmanlı'da harfi harfine gerçek çeviri anlayış ve geleneği yoktu.

Onun yerine okur talep ve ihtiyaçlarına göre nakil ve uyarlama vardı ve herkes de bunun farkındaydı.

Günümüzde yayınevlerinin Osmanlı ve erken cumhuriyet döneminde yapılmış çevirileri transkribe edip sadeleştirmesi ve sanki yeni yapılmış gibi başka isimler ve tercümanlar adı altında yayınlamaları hem emek hırsızlığıdır hem de okurlara büyük haksızlıktır. 

Türkiye'de iyi eğitim görmüş kabiliyetli çok sayıda çeviri yapacak kişi olduğu gibi önemli eserleri Türkçeye kazandırmak isteyen tarihçiler de bulunmaktadır.

Maddi kazanç endişesi ve tembellik sonucu Osmanlı mirası kötü bir şekilde harcanacağına bu insanların önü açılmalı, önemli askeri tarih eserleri ve hatıratlar Türkçeye orijinaline uygun bir şekilde kazandırılmalıdır.

Doğal olarak askeri tarih okurlarına da görev düşmektedir.

Sesinizi çıkarmadığınız ve hakkınızı aramadığınız sürece ters düz edilmiş Osmanlı tercümelerinin piyasa hakimiyeti devam edecektir.

Batılı eserlerini orijinaline uygun okuma şansınız olmayacaktır. 


Son olarak, askeri tarih konusunda çalışan akademisyenler de icra ettikleri araştırmalarda Osmanlı çevirilerinin yapısal özelliklerini dikkate almaları gerekir.

Örneğin Mehmet Nihat'ın Larcher çevirisi bir tercümeden ziyade telif eser özelliği taşımaktadır.

Neyi Larcher'in yazdığı neyi Mehmet Nihat'ın eklediği ve çıkardığı akademik kaynak kullanımı açısından çok önemlidir.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU