2025'in sonunda dünya: Barış mı, yeni bir Soğuk Savaş mı, yoksa kontrollü kaos mu?

Gürsel Tokmakoğlu Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Independent Türkçe/ChatGPT

2025'in aralık ayına geldik. Takvim yaprakları 2026'ya dönmek üzereyken, insanlık hâlâ aynı soruların etrafında dönüp duruyor:

Savaş bitecek mi?

Kim kazanacak? Kim kaybedecek?

Kim kimi korkutacak? Kim kime diz çöktürecek?

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

4 yıldır devam eden Rusya-Ukrayna savaşı, artık sadece bir "savaş" olmaktan çıktı; küresel güç dengesinin yeniden çizildiği bir laboratuvara dönüştü.

Trump yeniden Beyaz Saray'da (20 Ocak 2025'te görevi devraldı), Putin hâlâ Kremlin'de, Avrupa liderleri ise bir yandan "stratejik özerklik" diye bağırıyor, öte yandan ABD'nin şemsiyesi altında titriyor.

Herkes aynı cümleleri kuruyor ama kimse aynı şeyi kastetmiyor.

Bu girdaba, Asya-Pasifik'ten gelen yeni bir fırtına ekleniyor: Çin-Tayvan gerilimi.

Tayvan Boğazı'ndaki gerginlik, sadece bölgesel bir mesele değil; küresel tedarik zincirlerini, yarı iletken endüstrisini ve hatta ABD-Çin ticaret savaşını doğrudan etkileyen bir domino taşı.


1. Ukrayna'da donmuş çatışma mı, yoksa yeni bir Kore mi olacak?

2025'in son aylarında sahadaki durum şöyle:

  • Rusya, Donetsk'in tamamını ve Zaporijya'nın büyük kısmını kontrol ediyor.
  • Ukrayna, Kharkiv ve Sumy'de hâlâ direniyor ama karşı taarruz kapasitesi 2023 seviyelerinin çok altında.
  • Trump, "24 saatte bitiririm" demişti; şimdi "realist bir anlaşma"dan söz ediyor.
  • Putin'in kırmızı çizgisi belli: Kırım ve 2022'de ilhak edilen dört bölge, Ukrayna'nın NATO'ya girmemesi ile silahsızlandırılmış bir tampon bölge.
  • Zelenski ise "toprak kaybıyla barış olmaz" diyor ama Batı'dan gelen uzun menzilli füzelerin sayısı azalıyor.

Konsensüs yavaş yavaş oluşuyor: 2026'nın ilk yarısında "Kore tipi" bir ateşkes.

Resmi barış anlaşması değil, çatışmasızlığın ilan edildiği, temas hattının dikenli tellerle ve BM gözlemcilerle donatıldığı donmuş bir çatışma.

Kimse kazanmadı, kimse kaybetmedi ama herkes "stratejik hedeflerine ulaştığını" ilan edecek.


2. NATO genişler mi, daralır mı?

Finlandiya ve İsveç zaten üye.

Ukrayna ve Gürcistan'ın üyeliği masadan kalktı (en az 10-15 yıl).

Trump'ın "Avrupa kendi savunmasını yapsın" söylemi, NATO'nun Avrupa kanadında panik yarattı.


2025 Kasım'ında Varşova'da yapılan NATO Zirvesi'nde şu kararlar alındı:

  • ABD, Avrupa'daki asker sayısını 2028'e kadar yüzde 25 azaltacak.
  • Avrupa ülkeleri savunma harcamalarını 2028'e kadar GSYH'nin yüzde 2,5'una (bazıları yüzde 3'üne) çıkaracak.
  • Almanya'nın başını çektiği "Avrupa Gökyüzü Kalkanı" (European Sky Shield), Fransız-İtalyan SAMP/T ve Alman IRIS-T sistemleriyle 2027'de operasyonel olacak.
  • Fransa'nın önerdiği "Avrupa Nükleer Caydırıcılık Gücü" (Fransa'nın nükleer şemsiyesi) ise İngiltere'nin vetosuyla rafa kalktı.

Yani NATO genişlemiyor ama "Avrupalılaşıyor".

Bu, uzun vadede ABD'nin Indo-Pasifik'e (Çin'e) odaklanması demek.


3. Yeni silahlanma yarışı: Avrupa ne kadar hazır?

Avrupa'nın büyük silah projeleri:

  • FCAS (Fransa-Almanya-İspanya altıncı nesil uçak): İlk uçuş 2031-32
  • MGCS (Ana Muharebe Tankı, Almanya-Fransa): 2035-40
  • Avrupa hipersonik füzesi (TWISTER projesi): 2030 civarı
  • Avrupa uzay tabanlı erken uyarı sistemi: 2035

Kısaca: Avrupa, 2030'ların ortasına kadar Rusya'ya karşı konvansiyonel üstünlük kuramayacak.

Bu da Rusya'yı 2026-2032 arasında "stratejik fırsat penceresi" olarak görüp maceracı davranmaya teşvik edebilir (Baltıklar, Moldova…).


4. Venezuela meselesi: Yeni bir "Küba Krizi" mi?

Trump'ın ikinci döneminde Latin Amerika'ya ilgisi arttı.

Maduro hâlâ iktidarda, ama ekonomi çöktü, ordu içindeki hoşnutsuzluk zirvede.

ABD'nin Güney Komutanlığı (SOUTHCOM) 2025 boyunca Kolombiya ve Brezilya sınırına yığınak yaptı.

Senaryolar:

a. Kontrollü bir darbe ve geçiş hükümeti (en olası).
b. Doğrudan ABD müdahalesi (düşük ihtimal, Kongre onayı zor).
c. Rusya-Çin destekli Maduro'nun direnmesi: Karayipler'de yeni bir gerilim hattı.

2026'nın ilk çeyreğinde bir şeyler olacak gibi görünüyor.


5. Çin-Tayvan gerilimi: Asya'daki yeni barut fıçısı mı?

2025'in son aylarında Tayvan Boğazı, Ukrayna'dan bile daha sıcak bir gerilim odağı haline geldi.

Çin Halk Kurtuluş Ordusu (PLA), ağustos ayında sivil gemileri amfibi çıkarma tatbikatlarında test ederek sınırlı deniz taşıma kapasitesini artırmaya çalıştı; bu, Tayvan işgali senaryosunda kritik bir adım.

Tayvan ise buna yanıt olarak savunma bütçesini 40 milyar dolar artırdı; 2026'da GSYH'nin yüzde 3'üne, 2030'da yüzde 5'ine çıkarma hedefi koydu.

Bu, Çin'in "yoğunlaşan tehditler"ine karşı "ulusal güvenlikte uzlaşma yok" diyen Başkan Lai Ching-te'nin sözleriyle özetleniyor. 


Gerilimin fitilini ateşleyen ise Japonya. Başbakan Sanae Takaichi, Kasım başında parlamentoda "Tayvan'a yönelik bir Çin saldırısı, Japonya'nın hayatta kalma meselesi olur" diyerek, kolektif savunma hakkını ima etti, bu II. Dünya Savaşı'ndan beri en sert duruş. 


Çin buna anında tepki verdi: Diplomatlar Takaichi'ye "ezici yenilgi" tehdidi savurdu, Japonya'ya seyahat uyarısı yayınladı, deniz ürünleri ithalatını yeniden yasakladı ve BM'ye mektup göndererek "Japon müdahalesinin saldırganlık" olacağını ilan etti.

Çin medyası, Ryukyu Adaları'nın (Okinawa) "bağımsızlık" tartışmalarını körükleyerek Japon egemenliğini sorguladı; bu, uzun vadeli bir erozyon stratejisi. 


ABD ortada: Trump-Xi görüşmesi (Ekim 2025, Busan APEC) ticaret ateşkesini uzattı, nadir toprak elementleri ihracat kısıtlamalarını askıya aldı ama Filipinler'le yeni bir deniz görevi gücü kurdu; Güney Çin Denizi'ndeki Scarborough Shoal çevresinde devriyeler arttı.

Çin'in ADIZ ihlalleri Ekim'de 222'ye düştü (mevsimsel nedenlerle) ama Kinmen ve Pratas Adaları çevresinde Sahil Güvenlik gemileri rutin baskınlar yapıyor.

Şi'nin 2026 APEC ev sahipliğinde Tayvan'ı "tek Çin" ilkesine uymaya zorlaması, izolasyonu derinleştiriyor. 


Senaryo: 2026'da "Kinmen Modeli"nden (yerel baskı) "Ada Kontrolü"ne (tam blokaj) geçiş.

Çin, sivil gemilerle 20 bin asker taşıyabilir ama Tayvan'ın drone ve anti-gemi füzeleriyle (ABD yardımıyla) bu filoyu eritmesi muhtemel.

Japonya'nın Yonaguni Adası'na füze yerleştirmesi (110 km mesafede), Çin'i daha da öfkelendiriyor.

Trump, Şi'yi arayarak (Kasım 2025) ittifakı sarsmaya çalışıyor ama Pekin, Tokyo'yu "provokasyonla" suçluyor. 
 


6. Asıl soru: Bütün bunlar niye?

İşte en acı veren kısım.

2025'te dünya nüfusu 8,2 milyar.

İklim değişikliği hızlanıyor, gıda krizi kapıda, yapay zekâ milyonlarca işi yok ediyor, göç dalgaları durmuyor, enerji dönüşümü trilyonlarca dolar istiyor…

Ama televizyonlarda, parlamentolarda, vs. konuşulan tek şey: tank, füze, nükleer başlık, etki alanı.

Ukrayna'dan Tayvan'a, Venezuela'dan Baltıklara; her yer bir barut fıçısı.

Neden?

Çünkü korku, en kolay yönetilen duygudur.

Korku varsa bütçe onaylanır, seçim kazanılır, toplum sessizleştirilir, muhalefet "vatan haini" ilan edilir.

Savaş ve gerginlik, elitlerin "statükoyu koruma" ve "yeni paylaşım" aracı haline geldi.

2008 finans krizi sonrası "kemer sıkma" politikaları nasıl halkı fakirleştirdiyse, 2020'lerden itibaren "güvenlik" gerekçesiyle aynı şey tekrarlanıyor: Daha az demokrasi, daha çok gözetim, daha çok vergi, daha az refah.


Sonuç: 2026'ya girerken

2026'ya girerken dünya ne daha barışçıl ne daha savaşçı olacak.

Sadece daha "yönetilebilir kaotik" olacak.

Donmuş çatışmalar, kontrollü krizler, bölgesel vekalet savaşları, silahlanma yarışları…

Hepsi, küresel sistemin çökmemesi için kullanılan "basınç tahliye vanaları".

Tayvan gerilimi, bu vanalardan en patlayanı – bir kıvılcım, küresel ekonomiyi sarsabilir.

Esas çözülmesi gerekenler (iklim, eşitsizlik, yapay zekânın toplumsal etkisi, demografik çöküş) ise 2030'lara ertelendi.

Çünkü onları çözmek gerçekten zor.

Korkutmak, silah satmak, sınır çizmek ise çok kolay.

2026, insanlığın bir kez daha kolay olanı seçeceği yıl olacak gibi görünüyor.

Ama belki de 2026, aynı zamanda bu döngünün kırılmaya başlayacağı yıl da olabilir.

Çünkü insanlar bir yerden sonra aynı korku hikâyesini dinlemekten sıkılıyor.

Belki de asıl devrim, televizyonu kapatmaktan başlayacak.

 

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU