Parlamentoda hazırlanmakta olan yeni torba yasa teklifinin içine, rant vergisi ve imar değişiklikleriyle ilgili yeni maddelerin eklenmesi planlanıyormuş.
"Günaydın" diyeceğiz.
Hatta İngilizlerin meşhur bir lafı var:
Good morning after supper.
Yani, gece geç vakit, gece yarısına yakın yenilen yemekten sonra geçen güne "günaydın" demek.
Tabii, Kürtçede de buna karşılık gelen bir kelime var: Kurmancîde buna parşiv deniyor; anlamı yine geç vakitte, gece yarısına yakın yenilen yemek.
Parlamentoya ilk girdiğim dönemde, inşaat mühendisi olmam, inşaat işleriyle uğraşmam ve Türkiye'deki bu tür uygulamaların neredeyse tamamını bilmem nedeniyle, yaptığım ilk işlerden biri imar, rant ve vergiyle ilgili bir kanun teklifi hazırlamak oldu.
Hani bazıları diyor ya, "Altan sürekli Müslümanlıktan, dinden, imandan, ahiretten bahsediyor" ya da "sürekli Kürt meselesinden, Ortadoğu'dan konuşuyor."
Hayır arkadaşlar, beni dikkatlice takip ediyorsanız, ben çevre, sağlık, eğitim, kültür, özellikle müzik ve edebiyat gibi toplumsal konularda da fikir beyan ediyor ve çalışma gayreti gösteriyorum.
İşte o ilk kanun teklifinde de şunu söyledim; gerekçeleri hâlâ meclisin tozlu arşivlerinde duruyor.
Ve bu kanun teklifini iki kez verdim; hem ilk dönemde hem de ikinci dönemde.
Peki, neden iki kez verdim?
Birinci dönemde kimse ilgilenmediği için, Meclis işleyişine göre kadük -yani uygulanmayan, geçersiz kalan-kanun tekliflerinden biri oldu.
Bu nedenle, ikinci dönemde tekrar sundum.
O zaman bana güldüler.
"Sen ne hayalperest bir adamsın! Çocukluğundan beri böyle boş konularla ilgileniyorsun. Hiç rüşvetin döndüğü, paranın aktığı imar değişikliklerinde böyle bir rant vergisi kanunu parlamentodan geçer mi? İktidarıyla, ana muhalefetiyle partilerin hesabına gelir mi?" dediler.
Bilmeyenler için anlatayım:
Rant vergisi ne demek?
Biliyorsunuz, Türkiye'de belli dönemlerde bazı kalemlerden büyük vurgunlar yapıldı.
Türkiye derken, halk değil, belli kesimler…
İşte mafya ne yaptı?
Eroin, esrar ve kokain ticareti yaptı.
Karadeniz'de gemicilik işini bilen, ya da Karadeniz tabiriyle taka cılığı yapan kaptanlar, Bulgaristan'dan 1980'lerden önce kaçak viski, sigara ve silah getirdiler.
Belli bir dönemde gümrüklerde büyük hileler döndü.
Belli bir dönemde bankalar soyuldu; dağ başındaki tarlalara ipotek verildi, yüz milyonlarca dolarlık vurgunlar yapıldı ve bankalar peşi sıra iflas etti.
Ama arkadaşlar, inanın son 20-25 yılda en büyük vurgun imarda oldu.
Hem de ne esrar, ne eroin, ne kokain, ne silah… Hiçbiri değil.
Tertemiz, elinde bir kalem ve kağıtla imar planını değiştiriyorsun, belediye meclislerinden geçiyor ve iş hemen oluyor.
100 milyon dolarlar cebe giriyor.
Ne demek bu?
Çok basit anlatayım:
Çünkü herkes bizim gibi mimar veya mühendis değil; bu işin uzmanı değil.
Örnek vereyim:
100 dairelik bir arsaya, kağıt üzerinde ufak bir imar değişikliğiyle 200 daire hakkı veriyorsunuz.
Tabii, bu rant hastaneler, alışveriş merkezleri ve önemli ticari alanlarda katlanarak büyüyor.
Kağıt üzerinde yapılan bir değişiklikle büyük servetler el değiştiriyor.
Ve bunu değiştirenlerin…
Hani derler ya, "Paranın dini, imanı yok."
İşte bunun da mezhebi, meşrebi veya partisi yok.
Yani AK Partilisi, HDP'lisi, MHP'lisi, CHP'lisi fark etmiyor. Belediyelerde oturan insanların çok az sayıdaki temiz, namuslu insanını tenzih ederim; belki yüzde üçü, beşi.
Ama yüzde 90-95'i bu işleri yapıyor.
Bir anda milyonlar, milyarlar el değiştiriyor.
Bu İstanbul'da da böyle, Hakkari'de de böyle, Diyarbakır'da da böyle.
Defalarca söyledim:
Kendi partim içinde bulunduğum dönemde Diyarbakır'da 170 dosya imar değişikliği yapıldı ve kimse dönüp bakmadı.
Kürt kelimesini ağzına alanlar mahkemelerde süründü; ben de bunu bizzat yaşadım.
Fakat onlarca kez bunu canlı yayınlarda konuşmama rağmen, o dönemdeki belediyelerdeki imar değişiklikleri ve rant üzerine hiç kimse gitmedi.
Bu durum İzmir'de de oldu, Sivas'ta da, Erzurum'da da…
Az oldu, çok oldu; ama her yerde oldu.
Daha doğrusu, belediye dosyalarını açın:
Nerede bir imar değişikliği varsa, orada mutlaka bir rant vardır.
Peki, rant ne demek?
Mesela 100 dairelik bir arsa 200 daireye çıktığında, en kaba anlatımla tarlalar veya şehrin dışındaki imara açılan alanlar bir anda değer kazanıyor.
Metrekare fiyatı 10 liradan 100 liraya, hatta 1000 liraya çıkıyor.
İşte bu rant birilerinin cebine giriyor.
Ankara'da, İstanbul'da, İzmir'de, Diyarbakır'da, Mardin'de… Her yerde.
Geçenlerde size Trabzon, Yomra örneğini anlatmıştım: 29 katlı bir bina gördüm, hızlıca saydım, 30-31 kat da olabilir; sahil kenarında, Yomra'da.
Aynı şekilde Diyarbakır'da, HDP döneminde 20-21 katlı binalar verildi, sonra yıkıldı hepsi.
Ve yüzlerce örnek var; anlatabildiğiniz kadar anlatın, yetmez.
Peki, bu paralar kimin cebine girdi?
Çok açık:
Belli iş adamlarının ve bu iş adamlarına yolu açan belediye yetkililerinin cebine.
Bu kadar basit.
Ve tekrar söylüyorum:
Bunun partisi, dini, dili, mezhebi, bölgesi yok.
Yüzde 90-95 her yerde böyle.
Açın bakın bütün imar değişikliği dosyalarını;
Diyarbakır'dan Trabzon'a, Trabzon'dan Muğla'ya, Muğla'dan İzmir ve İstanbul'a, Bursa'ya kadar bakın neler olmuş?
Önce nasılymış, sonra nasıl olmuş?
Peki, niye bunların üzerine birçok yerde gidilmedi, Diyarbakır da dahil?
Çünkü minareyi çalan bir, kılıfını uydurdu.
İki: Minareyi çalanlar, kılıfı birlikte hazırladı.
Yani yerel ve genel siyaset birlikte bu işi yürüttü.
Bütün partiler buna bulaştı.
İstanbul'daki örneğe bakın:
CHP'nin aldığı meclis kararlarına bakın, AK Partililerin muhalefeti var mı, yok mu ona bakın; AK Partililerin aldığı kararlara bakın, CHP'nin muhalefeti var mı yok mu ona bakın.
Çok kolay anlayacaksınız.
İşte bunları bildiğim için, işte çok akıllı olduğum için, yani malum, ben de bu nimetten faydalanacağıma ne yaptım?
Kalktım ve iki kez kanun teklifi verdim.
Herhangi bir yerde bir imar değişikliği varsa-bazıları zorunlu, mecburi imar değişiklikleri de var-bir komisyon kurulsun.
O arsanın şu anki değeri 10 lira ise, imar değişikliği yapıldıktan sonra değeri 20 lira, 50 lira, 100 lira veya kaça çıkıyorsa, bu komisyonun tespit edeceği rakamlar üzerinden devlete belge verilsin.
Derler ki:
Sen işte böyle hayal peşindesin. Her zamanki gibi ortamdan istifade edip seninle nimetleneceğine, nimete çubuk sokuyorsun.
Millet de sana sövüp sayıyor, hakaret ediyor, en fazla da iftiralar atıyor.Böyle bir şey olur mu? Yani rant vergisi diye bir şey olur mu?
Hatırlarsınız, meşhur Selim Edes vardı; özel döneminin büyük müteahhitlerinden.
Bir banka müdürüyle ilgili bir yolsuzluk ifadesinde, o banka müdürü mahkemede gayet pişkin bir şekilde şöyle dedi:
Bir belgen var mı? Bir evrak var mı? Bana iftira atıyorsun.
Adam kendini tutamadı, mahkeme kayıtlarında olduğu gibi:
Kusura bakmayın, ben de söylemek zorundayım. Rüşvetin belgesi olur mu? Pezevenk.
Bunlar mahkeme kayıtlarında mevcut. İşte Türkiye'nin genel durumu bu.
Peki, bugün ne oldu?
Bugün sözde meclis milletvekilleri yeni uyandılar ve kanun teklifi hazırlıyorlar.
Bundan sonra, bu imar değişikliklerinde rant artışının bir kısmı, belirlenen rakam üzerinden devlete vergi olarak verilecek.
"E ne var bunda? Yani, iyi oldu" diyebilirsiniz.
Ama bütün memleket yağmalandıktan, bütün şehirler parsellendikten ve millet tıka basa dolduktan sonra, işte gece yarısı yemeğinde, "günaydın" diyorlar; parşivden sonra.
Hikâye bu.
Bu da elimizde kalan bir şey.
Ama işte Tevfik Fikret'in meşhur bir şiiri var ya, diyor ki:
Sen zanneder misin ki benim hep elemlerim?
Heyhât! Ben nevâib-i eyyâmı inlerim!
Yani, "Siz zanneder misiniz ki benim bütün derdim, elemim yok; keyf içinde oturmuşum? Ben halkın sorunlarıyla inim inim inliyorum" diyor Tevfik Fikret.
Ben de buna değineyim:
İşte bu adam sadece belli konularda konuşuyor diyen cahillerden olmayın.
Saygılarımla.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish