Trump ile birlikte oluşan uluslararası ve bölgesel dengelere baktığımızda jeopolitik durum nasıl?
Türkiye'nin eli güçlendi mi?
ABD Başkanı Donald Trump, Türkiye'nin merkezindeki geniş bir bölgede, ülkesinin, Avrupa, Rusya ve hatta Çin'in girişimleriyle oluşan duruma bakıyor ve kendine göre bir sonuç almanın çabası içinde
En azından ortada reel bir oluşum var ve Ocak 2025 itibarıyla Beyaz Saray'a geçen Trump, kendi üslubunu da ekleyerek, yeni bir tarifle yoluna devam etmek istiyor.
Meydana gelen fiili durumu ve belirginleşen öngörüleri göz önünde tutarak, NATO, Rusya-Ukrayna, AB, Ortadoğu, Arap Denizi, Türkiye ve Sonuç başlıklarını kullanarak bir analiz yapacağım.
Bu analizin öne çıkardığı kısmı "Yeni jeopolitik denge" olacaktır. Bu konuyu bir harita ile açıklayacağım.
Öyleyse aşağıdaki harita üzerinden jeopolitik gelişmelere hızlıca göz atalım.
Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO)
NATO, İsveç ve Finlandiya'yı bünyesine katarak genişledi. Hatta altını çizmemiz gerekiyor, NATO, Arktik bölgede genişledi.
Arktik bölgeden, kuzeyden güneye doğru NATO'nun yeni hattına bakacak olduğumuzda, Karadeniz, Kafkasya ve Doğu Akdeniz'e bağlanan bir sınır mevcut.
Ukrayna NATO'ya giremiyor. Hatta Ukrayna'nın doğusunda, içinde Kırım'ın da olduğu coğrafyanın Rusya'ya verilmesi veya ilhakın kabul edilmesi görüşmeleri devam ediyor.
Buna ABD girişimiyle devam eden Rusya-Ukrayna ateşkes ve barış anlaşması görüşmeleri demek mümkündür.
30 Nisan 2025 tarihi itibarıyla ABD ile Ukrayna, ülkede mevcut minerallerin işletilmesi hakkında bir anlaşmayı imzaladılar.
Trump'ın bu bölgedeki somut bir hamlesi olarak bu konu öne çıktı. Sonuçları nasıl gelişecek göreceğiz.
Rusya-Ukrayna
Kısaca sürece bakalım. Rusya ile Ukrayna çatışmasında Trump arabulucu rolünü hemen üstlendi ve iki noktada çalıştı:
Birincisi, Rusya ile Ukrayna'nın ateşkes anlaşması yapması,
İkincisi ise, ABD'nin Ukrayna'daki kritik minerallerini kullanma hakkının elde etmesi.
Trump, Ukrayna ile Rusya'nın anlaşmaya varmasını istiyor.
Bu manada hem Putin'i hem de Zelenski'yi ikna etmeye çabalıyor.
Bu şartlardayken, dün Trump'ın isteği çerçevede Ukrayna mineral anlaşması imzalandı.
Artık Karadeniz kuzeyinde ABD işletmeleri ve böylelikle fiili bir durum söz konusu olacak.
Bundan sonraki şartlarda bölgedeki güçler veya ülkeler bu fiili durumu, bölgedeki ABD varlığının etkisini düşünmek durumunda kalacaklar.
ABD daha Joe Biden zamanında Ukrayna'ya kendi köprülerini kurdu.
Bunun için ABD, Balkanlar yolunu kullandı. Bu yolu (Dedeağaç, Bulgaristan, Romanya) güvenli hale getirmek için çaba sarf etti.
Şimdi bu kapsamda ABD'nin iki ulaştırma çıkışı var:
Odessa limanı güvende ise deniz yoluyla Boğazlar'dan geçişle ülkesine bağlanabilecek.
İkinci yol, Romanya'dan güveye inerek Dedeağaç'tan deniz yolunu kullanabilecek.
Avrupa Birliği (AB)
Trump, AB'nin, kendi sınırları içinde kendini idare edebilmesini ve ABD'den savunma politikaları yönüyle daha fazla destek almadan gerçek ortak gibi davranmasını istiyor.
Yani "AB işine sahip çıksın" derken, aslında onların politikalarını destekliyor, fakat daha fazla sorumluluk almaları gerektiğini vurguluyor.
Elbette şartları var:
Birincisi, ABD'ye daha fazla maddi külfet getirmeyin, savunma dahil bütün faaliyetlerinizi revize edin. İkincisi, Çin ve Rusya politikalarınızı gözden geçirin. ABD'nin rakipleriyle siz de ciddi şekilde rakip olun.
Haritaya bakılırsa, AB'nin Doğu Akdeniz bölgesinde sınırı olduğu açık.
Bunu gözden geçirelim, ama meseleye AB üyesi Yunanistan ve (Güney) Kıbrıs'ı da koyalım.
Önce şu husus var, Trump, Türkiye'ye F-35 savaş uçaklarını satmak için süreci başlattı.
Bu konuda tekrar bir çalışma olduğu basına yansıyor.
Yunanistan ve İsrail ise bunu engellemek veya olabildiğince yavaşlatmak için ABD içinde lobi faaliyetlerini sürdürüyorlar.
Elbette ABD başından beri şunu düşünür:
Türkiye ile Yunanistan'ın karşı karşıya savaşması mümkün değil.
Amerikalılar politikalarını buna göre geliştirirler.
Meseleleri bilmiyor değiller, ama belli bir politika ile dengeyi muhafaza ederek sürdürmek istedikleri bellidir.
Bu durum Soğuk Savaş'ta da böyleydi. ABD, Karadeniz'den başlayarak Akdeniz'e uzanan hat üzerinde Ege Denizi'ni bir ticaret ve güvenlik yolu olarak görmektedir.
Şu an bu hat aynı zamanda AB için de kritik bir su yoludur, tarihte görüldüğü gibi.
Yunanistan ile Türkiye'nin temel meseleleri Ege (Adalar) Denizi ve Akdeniz (Kıbrıs ve MEB) olarak iki alanda ele alınmaktadır.
Münhasır Ekonomik Bölge (MEB), Kıbrıs, yeni enerji kaynaklarının çıkarılması gibi konular için henüz büyük bir sürtüşme başlamış değildir, ama bunun hazırlıkları yapılıyor gibi duruyor.
AB ve Trump birlikte olup Türkiye'yi ortak politikalar için bir anlaşmaya davet edebilirler.
İşte bu noktada konuya dahil olan AB'yi görüyoruz.
Sanırım, bugünlerde Türkiye'nin neden AB ile ilişkilerin sözünün edildiğini buradan çıkarmanız mümkündür.
Hem Yunanistan hem de Kıbrıs AB üyesi.
Türkiye bugüne kadar "AB, Kıbrıs işine dahil olamaz" dediyse de son olayda görüldü, Orta Asya Türk Devletleri, Kıbrıs'ın AB çerçevesindeki statüsüne katıldıklarını işaret eden anlaşmaya imza attılar. Demek ki AB konusu öncelikli.
Trump bağlamında düşünülürse, Trump, Doğu Akdeniz'de taşların yerine oturmaya başladığını düşünüyor.
En azından bu yönde çaba sarf eden müttefiklerine veya ortaklarına "sorun çıkarmayın" diyor.
Çünkü Doğu Akdeniz'de büyük petrol şirketleri sondajlarına başladıklarında bölgede bütün siyasi ve güvenlik sorunlarının çözüldüğünün garantisini görmek istiyorlar.
Trump da böyle bakıyor:
"Suriye, Lübnan, İsrail, Mısır sorun çıkarmayacak haldeler, Yunanistan ve Türkiye de Kıbrıs konusunda anlaşsınlar, AB zaten bunu istiyor" şeklinde düşünmektedir.
Trump, Doğu Akdeniz'de Çin'in değil, ABD'nin nüfuzunun artmasından yanadır.
AB konusunu kapatmadan önce son olarak haritadan bakalım, AB dışında kalan bir bölge görmektesiniz: Türkiye!
Değerlendirmem odur ki, Trump Türkiye'nin AB'de olmasından yana.
Haritada sınırların tamamlanması ve ABD çıkarlarının perçinleşmesi için Trump bunu istiyor olabilir.
Ortadoğu
Ortadoğu, daha özel bakışla, Suriye, İsrail, İran ve Körfez Ülkeleri konularını birlikte ele alalım.
Trump neyi istiyor olabilir?
Elbette açık: Birincisi denizlerin kontrolü, ikincisi ise hidrokarbon kaynakları.
Bu bölge ABD ve Çin için en kritik sahalardan birisidir ve önemi Hint-Pasifik bölgesinden az değildir.
Bu bölge AB için de önemlidir.
Trump, AB'ye "ayaklarınız üzerinde durun" derken onlara bir tarif yapması gerekiyor, öyle değil mi?
Durumu Türkiye objektifiyle irdeleyelim.
Barack Obama zamanından bu yana "acaba bölgede bir 'garnizon devleti' kurulacak mı" diye endişe içindeyken, teröristler ile askerimiz sürekli karşı karşıya geliyorken, bugün Trump ile birlikte durum çözüm noktasına mı geldi?
Suriye'de meydana gelen iktidar değişimi ile Türkiye avantajlı mı oldu?
Halen geçici devlet başkanı Ahmet eş-Şara, Türkiye ile yakın ilişki içerisinde ve bazı güvenlik meselelerini Türkiye ile koordine ederek çözme gayreti içerisinde.
Bu konuda Trump, örneğin İsrail Başbakanı Netanyahu'ya Beyaz Saray'da açıklama yaptığı zaman da gördük, Türkiye için kendi üslubuyla açıkça desteğini ifade etti.
Hatta Suriye'den asker çekeceklerini ifade ettikten sonra, Kamışlı'daki görüntülenenlere dayanarak söyleyebiliriz, bir kısım birliklerini ülkeden çıkarmayı sürdürüyor.
İsrail durumunu geliştirdi, Lübnan ve Suriye'de yeni bir durum söz konusu oldu, İran geri çekildi.
Türkiye sınır güvenliğini sağlamlaştırdı.
Trump şöyle düşünüyor:
Şu hâlde İsrail ve Türkiye birbirleriyle rekabet içinde olacaklarına, işbirliği içinde olsunlar.
Ortada bir ABD projesi halinde geliştirilen, yeni duruma göre düzenlenmesi gereken, (PKK/YPG'den kurulan) SDG sorunu var.
Türkiye, SDG'nin kesinlikle "özerk bölge" iddiasından vazgeçmesini bekliyor, aksi halde kendi önlemlerini alacak.
Hem ABD hem Türkiye açısından istenen durum, SDG'nin merkezi Şam yönetiminin çatısı altına girmeleri.
Trump, "yeni Şam yönetimin destekleyin" diyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İsrail ne durumda?
Trump ilk döneminde de İsrail'i yoğun destekledi, bugün de ilk 100 gününde, Netanyahu ile iki kez Beyaz Saray'da görüşme yaptı.
Özellikle Filistin halkı ve Gazze meselesi hakkında Trump'ın görüşü belli oldu gibi, İsrail ile birlikte Filistinlileri bölgeden taşımak istiyorlar.
Kabul edilebilir hiçbir yanı olmayan bir konu bu! Bu eski proje bugünlerde yeniden konuşulur oldu.
İsrail'in yayılmacı düşünceleri hiç değişmedi, 1948'den buyana…
Trump ve Netanyahu, Filistin ve Gazze konusunda ileri sürdükleri çarpık projeler ile bu bölgeye asla bir istikrar getiremezler.
Türkiye, Filistin'in haklarını (tek başına da olsa) desteklemeye devam ediyor.
Ancak bu kapsamda, konuyu uluslararası alanda yüksek sesle duyurmak ve insani yardımları sürdürmek dışında pek de yapabileceği bir şey olmayacak gibi görülüyor.
Yine de masada Türkiye'nin argümanlarının yer almaya devam etmesinin sonuç vermesini ümit edelim.
Filistin yönüyle (hiç olmayacak biçimde) Trump konuya şöyle bakıyor olabilir mi?
Bu İsrail'in konusu, Türkiye'nin değil.
Belki bir Beyaz Saray zirvesinde Erdoğan ve Trump görüşmesi, bölge istikrarı ve hak-hukuk açısından belli bir düzeltme imkânı yaratabilir.
İsrail'in pozisyonu belli. Kendi alanını "küresel merkez" konumunda geliştirmek istiyor.
Hem Türkiye bu düşünceyi ileri sürdüğü zamanlarda…
İsrail, ABD ile bundan önce çizilen yolları Hayfa'ya bağlamak gayreti içinde.
Doğu-Batı istikametlerinde yollarını AB'ye uzatıyorlar.
Yani yeni jeopolitik durum haritasına bakılırsa, İsrail, AB ile ilişkilerde Yunanistan ve (Güney) Kıbrıs'ı yanına almış görünüyor.
Bu yeni değil, bildiğim kadarıyla 1990'lardan beri ilişkiler bu cephede gelişti, şimdi gerçekleşmesi için bölgesel baskıları sürüyor.
Genel itibarıyla şu an bölgede iki rakip ülke var, Türkiye ve İsrail.
Hangi ülke "merkez" olacak, bunun rekabeti sürüyor.
Trump bu yönde neyi işaret edecek, neyi destekleyecek, göreceğiz.
Ama öncelikle Türkiye'nin de projeleri var, benzer bakış açısıyla Körfez'den AB'ye uzanan realist ve efektif hatları öneriyor, bunlar haritada görülmektedir.
Ortadoğu'da uzun süredir devam eden projelere Trump'ın ilk döneminde hız verilmişti ve "normalleşme" konusu öne çıkarılmıştı.
Bu kapsamda süreç devam ediyor. Körfez Ülkeleri enerji, finans ve ticaret bağlamında Doğu-Batı ekseninde bir bağlantı noktasını inşa ettiler bile.
Burada İsrail ile birlikte çalıştıkları, en azından birbirlerine engel olmadıkları açık.
Körfez ülkeleri iyi her proje için Türkiye'ye de uzak değiller.
Sanki Trump bunu görüyor ve "aranızda sorun olmamalı, hızlanın" diyor.
Ortadoğu deyince mutlak surette İran'a bakmak gerekiyor.
Halen İran, ABD'nin asıl rakipleri olan Çin ve Rusya ile en yakın temasta olan ülke konumunda.
Basra Körfezi'nde hâkim, Körfez ülkeleri ile arasındaki sorun ABD çıkarlarını engelleyebilecek potansiyelde.
Üstelik nükleer silah yapmak gibi bir faaliyete sahip.
Petrol ve gaz konusunda ABD'nin politikalarına ters düşmemesi gerektiği husus biliniyor.
İsrail'in güvenliğini düşünen ABD yönetimleri İran'ı hedef gösteriyor, İran da buna karşılık vermeye çalışıyor.
Bölge istikrarı için bu gerçek bir sorun.
Joe Biden zamanında başlayan çatışmalarda İsrail ile İran birbirlerine karşı saldırılar gerçekleştirdiler, vekillerin üzerine bazı operasyonlar yapıldı (Yemen'de devam eden bir durum var), hatta İranlı liderler çeşitli noktalarda gerçekleştirilen saldırı ve suikastlarla elemine edildiler.
ABD bu süreçlerde İsrail'e hep destek verdi, en azından istihbarat, silah ve mühimmat.
Hatta sürekli görülen, ABD Merkez Kuvvetler Komutanı (CENTCOM) Kurilla ile İsrail askeri yetkililerin toplantıları.
Birlikte kararlar alıyorlar ve uyguluyorlar.
Trump zamanına rest gelen İran hakkındaki önemli konu nükleer tesislerin vurulması oldu.
İsrail tarafı ilk fırsatta İran'a saldırı yapılmasını istedi.
Trump ilk bakışta buna yakın bir hazırlık ve plan içine girdi.
Ancak bu konu rafa kaldırıldı.
Zira Trump, Umman'da başlatılan görüşmeler ile İran'ın ABD isteklerini karşılayacak türden bir anlaşmaya razı olacağına inanıyor.
Mesela, İran'ın zenginleştirdiği uranyum Rusya'ya taşınabilir. Tabi bu İran konusunda ABD'nin acil gördüğü bir konudur.
İran'a yönelik baskılar burada bitmiyor. İran esasen Çin ile yakın ilişkisi olan bir ülkedir.
Trump bunun önüne geçmek için konuyu başka şekillerde çözmek istiyor.
Sonuçta İran'daki molla rejimine son verilmesi nihai hedef olabilir.
ABD, ekonomik yaptırımlara ve içerideki ayrılıkçı unsurları desteklenmeye devam ediliyor.
Hatta son gelişen Hindistan-Pakistan gerilimi bile Sistan-Belucistan'ın ayrılıkçı hareketlerini gündeme getirmeye başladı.
Bunlar zaman alacak konular ve Trump bunu biliyor.
Arap Denizi
Arap Denizi coğrafyasında neler var?
İran, Pakistan ve Hindistan.
Ayrıca buraya etkin bazı gruplar; İran ve Afganistan'daki Belucistan; Afganistan'daki Taliban; Hindistan, Pakistan ve Çin arasındaki Keşmir.
Eğer Çin'den Arap Denizi'ne bir hat çizecek olursak, ki bu hat üzerinde Çin'in Gwadar (CPEC) Projesi var, bugün burası Trump'ın göz ardı etmeyeceği değerde bir çatışma veya sürtüşme alanıdır.
Hem böylelikle Çin ile İran arasındaki bağı kesecek bir bölgeden söz edilmektedir.
Ben bu konuyu "Pakistan ve Hindistan savaş durumu" başlıklı makalede ayrıntılı biçimde inceledim.
Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC) projesi, Urumçi'den Arap Denizi'ne (Gwadar) kadar ulaşır.
CPEC, ABD'nin 2023'teki Yeni Delhi'de, G20 zirvesinde ilan ettiği Hint-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru'na (IMEC) rakip konumdadır.
CPEC, sadece Gwadar liman inşaatı değildir.
Karayolu, demiryolu ve yine kuzeyden (Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan) bağlanacak boru hattına ev sahipliği yapması planlanana büyük bir yeni İpek Yolu projesidir.
Aslında bölgenin bu tip bir kalkınma projesine ihtiyacı var.
Bugüne dek ABD bunu yapmadı. Çin ise inisiyatif aldı, ancak ABD engellemek istiyor.
Ayrıca, Ortadoğu ve Arap Denizi jeopolitiğinden söz ederken ABD'nin Körfez Ülkeleri'nde ve Hint Okyanusu'nda askeri üsleri olduğunu da hatırlamakta yarar var.
Türkiye
Trump döneminde, kendisine ve kabinesine, Türkiye'nin jeopolitik öneminin ve bölgesel risklerin (yeniden) çok iyi hatırlatılmasında yarar olacaktır.
Zira Trump daha çok İsrail ve Yunan lobilerinin etkisiyle karar alabilir ve Türkiye gerçeğinin üstü örtülmeye çalışılabilir.
Türkiye'nin bu belirtmiş olduğum yeni konjonktürde her şeyi gözden geçirmesi söz konusu olabilir.
Özellikle Türkiye'nin Doğu-Batı ve Kuzey-Güney istikametlerindeki değeri açıktır.
Türkiye politik açıdan bugüne dek hangi konuları savundu ve taviz vermemeye çaba sarf etti?
Filistin, Suriye, Lübnan, sınır güvenliği, terör sorununu çözülmesi, İsrail'in genişleme projesinin engellenmesi, tüm bölgenin istikrara kavuşması, Türkiye'nin jeopolitik değeri üzerine inşa edilen köprü vasfından yararlanılması, Kırım'ın Rus işgalinden kurtarılması, Karadeniz ve Boğazlar'ın tehlikeden uzak biçimde barışçı bir şekilde kullanılması, Kıbrıs sorununun çözülmesi, KKTC'nin tanınması, Yunanistan ile Ege ve Doğu Akdeniz'de kara sularının, deniz yetki alanlarının ve hava sahasının hakkaniyetle esasa bağlanması, Yunanistan'ın yayılmacı politikalarının engellenmesi, bölgede tüm MEB sınırlarının belirlenmesi, Doğu Akdeniz zenginliklerinin ortaya çıkartılması, Irak'ın barış ve istikrara kavuşturulması, Irak Kalkınma Yolu Projesi'nin desteklenmesi ve AB'ye üye olunması.
Sonuç
Trump ile yürünecek yolda bazı fırsatlar ve tam tersine bazı riskler var, bunlar bilinen konular.
Şu an gelişen konjonktürde ise proaktif diplomasiye devam edilerek mümkün mertebe Türkiye'nin isteklerinin kabul ettirilmesi gerekiyor.
Yine de her şey sütliman değil. Burada sözü edilen her bir konu aslında aynı değerde önceliği hak ediyor.
Bu bir güç mücadelesi süreci ve Türkiye bu konularda gayet hızlı çalışma temposu gösteriyor.
İleri sürdüğün bu "Yeni jeopolitik denge" durumu çerçevesinde her bir konuyu masada tutmak için çabalar sürecektir.
"Yeni jeopolitik denge" haritasının Türkiye ve çevresi kısmıyla çözümlenmesi bekleyen konuları bu zaman içinde, Trump ile birlikte, yaşayarak görmeye devam edeceğiz.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish