İmralı görüşmesi ve yıkılan tabular

Gazeteci Müjgan Halis, Independent Türkçe için yazdı

İlustrasyon: Independent Türkçe

Türkiye siyasetinin uzun süredir kıyısında dolaştığı, fakat bir türlü doğrudan adım atamadığı İmralı görüşmesi, haftalar süren belirsizlik ve iktidarın mütereddit tavrının ardından nihayet gerçekleşti. Meclis Komisyonu’nun İmralı’da yaptığı temas hem Ankara kulislerinde hem de kamuoyunda büyük yankı uyandırırken, beklenenin aksine “kıyamet kopmadı.” Aslında bugün yaşanan, komisyonun kurulduğu gün yapılması gereken bir adımın gecikmiş ifasıydı. Bu yönüyle, devletin uzun yıllardır kendi eliyle ördüğü bir tabunun ilk kez bu kadar açık biçimde aşılması dikkat çekti.

Hükümetin ve iktidara yakın çevrelerin, günlerdir sürdürdüğü “Komisyon Öcalan’a meşruiyet kazandıracak” söylemi ise görüşmenin ardından büyük oranda boşa düştü. Zira Öcalan’ın amacı, bir meşruiyet tartışması yürütmekten ziyade, kendi barış perspektifini devletin resmi kayıtlarına geçirme fırsatıydı. Yıllardır Kürtlerin taleplerinin ve barış vizyonunun, kamuoyuna devlet filtresinden geçirilerek ve çoğu zaman suç unsuru gibi gösterilerek aktarıldığı bilinen bir gerçekti. Bu görüşmeyle ilk kez doğrudan bir temasın kurulması, yalnızca siyasal değil, tarihsel anlamda da bir ilk.

Görüşme siyasete nasıl etki edecek?

Komisyonun yaptığı kısa açıklamada görüşmenin olumlu geçtiği vurgulandı. Ancak kamuoyunun esas merakı, bu temasın sürece nasıl yansıyacağı ve pratikte neyi değiştireceği üzerine yoğunlaşıyor. Komisyonun çarşamba günü yeniden toplanacak olması, sürecin belli bir takvim içinde ilerletilmek istendiğini gösteriyor. Fakat burada belirleyici olan, Öcalan’ın söylediklerinden çok, komisyon üyelerinin İmralı’ya neler aktardığı.

Bu görüşmelere dair kayıtların ileride yayımlanıp yayımlanmayacağı bilinmese de komisyonun hazırlayacağı rapora yansıyacağı kesin. Bu raporun hem hükümet hem de Meclis için yol gösterici bir çerçeve oluşturacağı değerlendiriliyor.

Öcalan’ın sürece yaklaşımı da sıradan bir pazarlık mantığından uzak. Devletin ve Kürt siyasi hareketinin de meseleyi günübirlik bir manevra değil, uzun soluklu bir barış stratejisinin parçası olarak gördüğü anlaşılıyor. Öcalan’ın sıkça vurguladığı üzere, bugün yazılan metin yalnızca bugünün değil, “50 yıl sonrasının tarihine bir not düşmek.” Bu açıdan bakıldığında, Kürtlerin hangi taleplerle müzakere yürüttüğünün resmi kayıtlara geçmesi, ileride muhtemel anayasal ve yasal düzenlemelerin çerçevesini etkileyebilir.

CHP’nin kaybettiği fırsat

Görüşmenin en fazla tartışılan yönlerinden biri CHP’nin komisyona üye göndermemesi oldu. Bu karar, CHP’nin sürecin birinci elden bilgisine erişme, kendi tabanındaki soru işaretlerini doğrudan muhatabına yöneltme ve süreci içeriden izleme imkanını kaçırdığı yorumlarına yol açtı.

Bu tercihin yalnızca parti içi dinamiklerden kaynaklanmadığı, aynı zamanda CHP’yi süreç dışında bırakan siyasi stratejilerin etkili olduğu da sıkça dile getiriliyor. İktidarın uzun süredir CHP'yi “karşı cepheye” konumlandırmak istediği biliniyor. Türkiye’de ve dünyada yükselen yeni sağ dalganın politik atmosferi şekillendirdiği bir dönemde, CHP içindeki bazı grupların da bu yönelime açık olması tabloyu daha karmaşık bir hale getiriyor.

Görüşme sonrası iktidar çevrelerinin bölgede “CHP barış karşıtı” propagandasını artıracağı değerlendiriliyor. Bu noktada DEM Parti’ye düşen siyasi sorumluluk dikkat çekiyor. DEM Parti’nin, CHP ile diyalog kanallarını tek bir karar üzerinden sonlandırmaması gerektiği, aksi durumda bunun yeni sağ dalganın elini güçlendireceği vurgulanıyor.

Kalıcı barış ve demokrasi

Sürecin geleceği açısından asıl soru şu: Otoriter bir siyasal zeminde kalıcı barış mümkün mü? Birçok siyaset bilimciye göre cevap net: Hayır. Geçmiş çözüm sürecinin deneyimleri, demokratikleşme olmadan barışın sürdürülebilir olmadığını gösterdi. Kürtlerin siyasal ve kültürel özgürlüklerinin güvence altına alınması, yalnızca çatışmasızlıkla değil, demokratik kurumların güçlenmesiyle mümkün.

Bu nedenle İmralı temasının sonuç doğurabilmesi, yalnızca iktidarın yürüttüğü müzakere kanallarına değil, muhalefetin ve özellikle demokratik siyaset aktörlerinin süreçteki konumuna da bağlı. CHP’nin masadan tamamen kalkmasına engel olacak kapsayıcı bir dilin geliştirilmesi hem DEM Parti’nin hem de demokrasi güçlerinin sorumluluğu olarak ön plana çıkıyor.

Sonuç olarak İmralı görüşmesi, sadece teknik bir temas değil; devletin kendi inşa ettiği tabuların giderek yok olabileceğinin işareti. Öcalan’ın sözleri, Kürt hareketinin uzun vadeli stratejisi ve Türkiye siyasetinin geleceğine dair tasavvurlar, ilk kez bu kadar açık biçimde devlet kayıtlarına giriyor.

Bu süreçte kimlerin tarihsel rol üstleneceği, kimlerin sürecin dışında kalmayı tercih edeceği ya da dışarıda bırakılacağı, Türkiye’nin demokratikleşme kapasitesinin de sınavı olacak. Yani atılan adımlar yalnızca bugünü değil, ülkenin uzun vadeli siyasi geleceğini şekillendirecek.

 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

DAHA FAZLA HABER OKU