Türkiye'nin küresel güçlü alanları ile adalet, yönetim ve dağıtım sorunları arasındaki nedensel ilişki

Hasan Köse Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Independent Türkçe/ChatGPT

Türkiye, son 30 yılda küresel ölçekte çok yönlü bir aktör hâline geldi.

Üretim kapasitesi, jeopolitik konumu, savunma sanayii gelişimi, transit rolü, genç nüfus yapısı ve kültürel etki alanı açısından yapılan uluslararası sıralamalarda Türkiye'nin çoğu zaman ilk 10-15 bandına yerleştiği görülüyor (OECD, 2023; World Bank, 2023).

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu göstergeler Türkiye'nin sadece bölgesel bir güç olmadığını, küresel ölçekte orta-üst segment bir devlet olduğunu gösteriyor.

Ne var ki bu güçlü kapasitelere rağmen, gelir dağılımı, düzenleyici adalet, dağıtıcı adalet, hukukun üstünlüğü, kurumsal yönetişim, şeffaflık, yolsuzluk algısı, fırsat eşitliği gibi alanlarda Türkiye uluslararası endekslerde oldukça alt sıralarda yer alıyor (World Justice Project, 2023; Transparency International, 2023).

Bu durum, güçlü yapısal imkânlarla zayıf kurumsal performans arasındaki çelişkiyi görünür kılar.

Bu makalenin temel amacı, Türkiye'nin:

  1. Küresel olarak güçlü olduğu alanları,
  2. Bu güçlere rağmen ortaya çıkan hak, adalet, gelir dağılımı ve yönetişim sorunlarını,
  3. Ve nihayet bu iki alan arasındaki sebep-sonuç ilişkisini inceleyecektir.

1. Türkiye'nin dünyada ilk 15'te olduğu yapısal güçler

Türkiye'nin küresel rekabette güçlü olduğu alanlar yalnızca ekonomik göstergelerle sınırlı değil.

Tarım, savunma, lojistik, demografi ve kültürel etki gibi çok boyutlu alanlarda Türkiye'nin karşılaştırmalı üstünlüğü bulunuyor.


1.1. Ekonomik kapasite ve üretim tabanı

Türkiye, Satın Alma Gücü Paritesine (PPP) göre, GSYH'da 2023 verileriyle 11 ila 14'üncü sıralar arasında yer aldı (IMF, 2023).

Bu veri Türkiye'yi küresel ölçekte "orta-üst gelirli ama yüksek üretim çeşitliliğine sahip" sınıfa yerleştirir.

Türkiye'nin dünyada ilk 15'e girdiği temel ekonomik alanlar şunlar:


1.1.1. Sanayi ve imalat kapasitesi

Türkiye özellikle aşağıdaki sektörlerde dünya sıralamasında ilk 15 içinde:

  • Otomotiv üretimi: 14-15'inci sıra.
  • Çelik üretimi: 8-10'uncu sıra.
  • Beyaz eşya: Avrupa 1'incisi, dünyada ilk 3.
  • Tekstil ve hazır giyim: Dünyada ilk 5-7'inci.
  • Makine ve kimya üretimi: İlk 15 (OECD, 2023).

Türkiye'nin üretim modelinin ayırt edici niteliği, yüksek çeşitlilik -orta teknoloji- geniş istihdam tabanı üçlüsüdür.


1.1.2. Tarımsal üretim ve küresel liderlik

Türkiye bazı ürünlerde dünya lideri:

  • Fındık - 1
  • Kayısı - 1
  • İncir - 1
  • Ayva - 1
  • Kiraz/Vişne - 1
  • Sebze ve meyve çeşitliliği - dünyada ilk 4-5 (FAO, 2023)

Bu tablo, Türkiye'nin yalnızca endüstriyel değil, biyolojik çeşitliliğe dayalı tarımsal güç açısından da küresel bir merkez olduğunu ortaya koyar. 1


1.2. Jeopolitik, savunma ve askerî kapasite

Türkiye'nin en güçlü olduğu alanlardan biri askerî kapasite ve savunma teknolojileridir.

2023 Global Firepower raporunda Türkiye dünyanın 11'inci en güçlü ordusu olarak listelendi.

Özellikle:

  • İHA/SİHA teknolojisi: Türkiye ABD ve İsrail ile birlikte dünya ilk 3'ü içindedir (Eder & Saylam, 2023).
  • NATO içi operasyonel kapasite: İlk 5.
  • Savunma ihracatı: İlk 12.

Bu durum Türkiye'ye asimetrik üstünlük, caydırıcılık ve bölgesel-üstü etki kapasitesi kazandırıyor. 2


1.3. Lojistik, transit ve havacılık üstünlüğü

Türkiye'nin konumu, küresel ticaret ve enerji akışlarının merkezinde yer almasını sağlıyor.

  • THY, uçulan ülke sayısında dünya birincisi (Skytrax, 2023).
  • İstanbul Havalimanı, yolcu yoğunluğunda 7-8'inci sırada.
  • TANAP, Bakü-Tiflis-Kars ve TürkAkım gibi hatlar sayesinde Türkiye küresel enerji koridorlarının ilk 5 stratejik ülkesi arasında.

Bu durum Türkiye'ye "jeo-ekonomik merkez ülke" niteliği kazandıryor. 3


1.4. Demografik ve sosyolojik güç

Türkiye'nin demografik özellikleri en önemli güç alanlarından biri:

  • Nüfus büyüklüğünde dünyada 17.
  • Avrupa'da genç nüfus oranında 1.
  • İstanbul, dünyanın en büyük 15 megaşehri arasında.

Bu veriler Türkiye'nin çalışabilir nüfus avantajı, pazar büyüklüğü, dijital adaptasyon kapasitesi gibi alanlarda stratejik ağırlığa sahip olduğunu gösteriyor.

***

2. Türkiye'de gelir adaletsizliği, düzenleyici adalet eksikliği ve yönetim kalitesindeki sorunlar

Türkiye ekonomik kapasitesi ve küresel güç alanlarında ilk 10-15 bandına yerleşmiş olmasına rağmen, sosyal adalet, gelir dağılımı, hukuki öngörülebilirlik, kurumsal yönetim ve düzenleyici adalet gibi alanlarda aynı seviyeyi koruyamıyor.

Bu durum "güçlü ekonomi - zayıf adalet sistemi" ikilemi olarak literatürde geniş biçimde tartışıldı (Acemoğlu & Robinson, 2019; World Justice Project, 2023).

Bu bölümde Türkiye'nin adalet ve yönetişim performansı hem karşılaştırmalı veriler hem de teori-kavramsal çerçeve ışığında inceleniyor.


2.1. Gelir dağılımındaki bozulma ve sosyoekonomik kutuplaşma

Gelir dağılımı, modern toplumlarda düzenleyici adaletin en önemli göstergelerinden biri.

Türkiye'nin Gini katsayısı 2023 itibarıyla OECD içinde en kötü ikinci-üçüncü seviyede (OECD, 2023).

Bu durum, ekonomik büyümenin geniş toplum kesimlerine eşit yansımadığına işaret ediyor.

Türkiye'nin gelir adaletsizliği 3 temel göstergede belirgin:

  • En zengin yüzde 20, toplam gelirin yaklaşık yüzde 48-50'sini alıyor.
  • En yoksul yüzde 20'nin payı yüzde 6-7 bandına kadar düşmüştür.
  • Çalışan yoksulluğu, Avrupa ortalamalarının çok üzerindedir.

Bu göstergeler, büyümenin emeğe yansımaması, servet artışının sermaye lehine yoğunlaşması ve vergi sisteminin dolaylı vergiler üzerinden gelir adaletini bozması ile ilişkilidir. 4

Gelir adaletsizliği sadece ekonomik bir durum olmayıp, siyasal temsil, sosyal hareketlilik ve toplumsal güven üzerinde de etkileri var.

Wilkinson ve Pickett'e (2010) göre gelir eşitsizliği arttıkça toplumda kutuplaşma, güvensizlik ve kurumsal çöküş eğilimleri güçlenir.


2.2. Düzenleyici adaletin zayıflığı: Hukuki öngörülebilirlik, keyfilik ve kurumsal aşınma

Düzenleyici adalet (regulatory justice), kamusal işlemlerin öngörülebilirliği, hukukun herkese eşit uygulanması ve devletin işlem kapasitesinde keyfilik olmaması anlamına gelir.

Bu kavram, Rawls'un (1971) "hakkaniyet olarak adalet" teorisinde merkezi bir yer tutar: kurallar öngörülebilir değilse özgürlükler ve haklar güvence altında değild.

Türkiye'nin düzenleyici adalet performansı, uluslararası sıralamalarda kronik olarak düşük:

  • WJP Rule of Law Index (2023): 142 ülke içinde 117. sıra
  • Hukukî öngörülebilirlik alt kategorisi: 131/142
  • Yolsuzluk kontrolü: 120/142
  • Yargı bağımsızlığı: 123/142
  • İdarenin keyfilikten uzaklığı: 118/142

Bu sıralamalar, Türkiye'nin hukuki güvenlik açısından oldukça düşük bir pozisyonda olduğunu gösteriyor.

Düzenleyici adaletin zayıf olduğu sistemlerde:

  • Yatırımcı güveni azalır, risk primi yükselir.
  • Siyasal kararlar kişiselleşir, kurumsal mekanizmalar aşınır.
  • Adalet sisteminin gecikmesi veya tarafsızlık sorunu toplumsal güvensizlik üretir.

Türkiye'de özellikle son 10 yılda, aşağıdakiler, düzenleyici adalet eksikliğinin temel göstergeleri olarak değerlendiriliyor: 5

  • Mevzuatın sık sık değişmesi,
  • Denetim mekanizmalarının zayıflaması,
  • Yolsuzluk iddialarındaki artış,
  • Kamu yönetimindeki liyakat aşınması,
  • Yargı süreçlerinin siyasal baskı algısına açık hâle gelmesi.


2.3. Dağıtıcı adaletin zayıflığı: Kamu kaynaklarının eşitsiz tahsisi

Dağıtıcı adalet, toplumsal kaynakların ve fırsatların adil, rasyonel, adil ve ihtiyaca uygun şekilde dağıtılmasını ifade eder.

Aristoteles'in "nispi adalet" kavramı ve İslam hukukunun "hak-mesuliyet-rızık" ekseninde ele aldığı sınıflandırma, dağıtıcı adaletin tarihsel ve felsefi temellerini oluşturur.

Türkiye'de dağıtıcı adaletin zayıf olmasının sonuçları:

  1. Anayasanın 55'İnci maddesinde toplumun ücretli ve asgeri ücretli diye ikiye ayrılması: Ücretin "adaletle", asgari ücretin "ekonomik ve sosyal koşullarla belirlenmesinin" esas alınarak asgari ücretin sınıfın adalet kapsamı dışına çıkarılması.
     
  2. Bölgesel kalkınma farklarının derinleşmesi: Marmara bölgede kişi başı gelir, Güneydoğu'nun yaklaşık 4 katı.
     
  3. Eğitim olanaklarına erişimde eşitsizlik: PISA 2022 raporuna göre Türkiye, OECD içinde sosyoekonomik kökene bağlı başarı eşitsizliğinde ilk 5 en kötü ülkeden biri.
     
  4. Vergi yükünün adaletsiz dağılması: Vergi gelirlerinin yüzde 65-70'i dolaylı vergilerden oluşuyor; bu da yoksullar üzerinde orantısız yük oluşturuyor.
     
  5. Sosyal desteklerin siyasi sadakat ile ilişkili olduğuna dair algılar: Bu durum, sosyal politikaların hakkaniyet temelini zayıflatır.
     
  6. Hal yasası dolayısıyla çiftçinin ürününün piyasa değeriyle arasında uçurum olması: Ürünlerin yer değiştirmeden çok sayıda el değiştirerek her aşamada vergilendirilmesi ve kâr eklenmesiyle aşırı fiyatlandırılarak sabit ücretliler ve dar gelirlilerin tasarruflarının dolayısıyla mülkiyet haklarının ellerinden fiilen alınması.

Dağıtıcı adaletin zayıflığı, Türkiye'nin ekonomik gücünün toplumsal refaha dönüşmesinin önündeki en büyük yapısal engellerden biridir. 6


2.4. Yönetimsel kalite sorunları ve kurumsal aşınma

Daron Acemoğlu'nun "kapsayıcı kurumlar - sömürücü kurumlar" ayrımı, bir ülkenin kalıcı refahının kurumsal kaliteye bağlı olduğunu vurgular (Acemoğlu & Robinson, 2012).

Kuralların kişilere göre esnediği, liyakat yerine sadakatin ödüllendirildiği, denetim ve hesap verebilirlik mekanizmalarının zayıf olduğu sistemlerde üretim kapasitesi artsa bile sosyal refah düşer.

Türkiye'de 2023 itibarıyla kurumsal aşınmayı gösteren temel göstergeler:

  • Yolsuzluk algı endeksi: 180 ülke içinde 101'inci sıra
  • Kamu yönetimi şeffaflığı: Düşük seviye
  • İhale kanununun yüzlerce kez değiştirilmesi: Öngörülebilirliği azaltmıştır
  • Liyakat yerine kayırmacılık algısı: Yüksek
  • Merkez bankası bağımsızlığı sorunu: Ekonomik belirsizliği artırır

Bu koşullar altında "güçlü ekonomik potansiyele rağmen zayıf sosyal çıktı" paradoksu oluşur.

Türkiye'nin yüksek askeri güç, yüksek üretim kapasitesi ve büyük nüfus avantajı, kurumsal kalite eksikliği nedeniyle refaha dönüşememektedir.


2.5. Sosyal güvenin düşmesi: Adalet sisteminin meşruiyet kaybı

Toplumsal güven, ekonomik büyüme ve demokratik istikrar açısından kritik bir seçenektir. Türkiye'de:

  • Yargıya güven son 20 yılda dramatik şekilde düşmüştür.
  • "Hukuk bana işlemez / herkese farklı işler" algısı yayılmıştır.
  • Kurumlara güven hem ulusal hem uluslararası raporlarda en düşük seviyededir (Edelman Trust Barometer, 2023).

Toplumsal güvenin düşmesi şu sonuçları doğurur:

  1. Ekonomik işlemlerde maliyet artar (güvensizlik maliyeti).
  2. Siyasi kutuplaşma derinleşir.
  3. Devlet-vatandaş sözleşmesi zayıflar.
  4. Hak arama yolları etkisizleşir.

Bu bağlamda düzenleyici ve dağıtıcı adaletin güçlendirilmemesi, Türkiye'nin diğer yapısal üstünlüklerinin etkisini imha eden kritik bir eksiklik hâline geldi.

***

3. Türkiye'nin küresel güçlü alanları ile adalet ve yönetim sorunları arasındaki nedensel mekanizma

Türkiye'nin üretim gücü, jeopolitik etkisi, savunma kapasitesi, tarımsal çeşitliliği ve demografik üstünlüğü gibi pek çok güçlü alanı bulunmasına rağmen, sosyal refah ve adalet göstergelerinde üst sıralarda yer alamaması basit bir "performans çelişkisi" değil, yapısal bir nedensellik zincirinin sonucudur.

Bu bölümde Türkiye'nin güçlü yanları ile adalet-yönetim eksiklikleri arasındaki bağlar beş temel nedensel mekanizma üzerinden incelenmektedir.


3.1. Birinci mekanizma: "Güçlü büyüme - zayıf dağıtım" paradoksu

Türkiye'nin ekonomik büyümesi çoğu zaman sermaye yoğun, ihracat odaklı ve orta teknoloji ağırlıklı sektörlere dayanır.

Bu sektörlerde değer artışı büyük ölçüde firma sahiplerine, büyük ölçekli işletmelere ve finansal yatırımcılara yansıır (Rodrik, 2021).

Aynı büyüme emek gelirine aynı oranda yansımaz.

Bu mekanizma beş aşamada işler:

  1. Büyüme, sermaye-yoğun sektörlerde gerçekleşir.
  2. Üretim artışı "istihdam artışına" dönüşmez.
  3. Ücretler reel olarak düşük kalır, karlar yükselir.
  4. Servet belirli gruplarda aşırı yoğunlaşır.
  5. Gelir dağılımı bozulur, sosyal adalet zayıflar.

Bu tablo Türkiye'nin neden "büyümesine rağmen eşitsiz" olduğunu açıklar.

Wilkinson & Pickett (2010) bu durumu "modern toplumlarda refah-eşitlik kopukluğu" olarak adlandırır.


3.2. İkinci mekanizma: Jeopolitik güç - kurumsal zayıflık etkileşimi

Türkiye'nin jeopolitik konumu ve askeri kapasitesi oldukça güçlüdür.

Ancak bu güç çoğu zaman yüksek merkeziyetçilik, güçlü yürütme, hızlı karar alma kültürü ve kurumsal denetimin zayıflaması ile birlikte geldi.

Bu mekanizmanın adımları şunlardır:

  1. Jeopolitik baskı ve tehdit algısı güçlü merkezi yönetime olan ihtiyacı artırır.
  2. Merkeziyetçilik arttıkça denge-denetim kurumları zayıflar.
  3. Kurumsal zayıflık hukuki öngörülebilirliği azaltır (Acemoğlu & Robinson, 2012).
  4. Hukuki öngörülemezlik yatırım ortamını bozar; risk primi yükselir.
  5. Ekonomik yük artar, gelir adaletsizliği büyür.

Bu zincir Türkiye'nin neden küresel askeri güç olmasına rağmen hukuk devleti endekslerinde alt sıralarda olduğunu açıklayan temel sebeptir. 7


3.3. Üçüncü mekanizma: Lojistik ve transit avantaj - yönetimsel şeffaflık açığı

Türkiye, Asya-Avrupa transitinin en kritik noktasıdır.

Lojistik, havacılık ve enerji geçişleri bakımından dünyanın en stratejik beş ülkesinden biridir.

Ancak bu avantaj çoğu zaman, şu sebeplerle potansiyel karşılığını bulamıyor:

  • Kamu ihalelerinde şeffaflık eksikliği,
  • Mega projelerde hesap verebilirliğin düşük olması,
  • Maliyet-fayda analizlerinin zayıf yapılması,
  • Siyasi bağlılıkların ekonomik kararları şekillendirmesi.

Nasıl bir mekanizma işler?

  1. Coğrafi avantaj ↠ büyük ölçekli kamu projeleri üretir.
  2. Kamu projeleri ↠ yüksek maliyetli altyapı yatırımlarına dönüşür.
  3. Şeffaflık ve denetim eksikse kaynak tahsisinde verimsizlik oluşur.
  4. Verimsizlik ↠ kamu borcunu ve vergi yükünü artırır.
  5. Vergi yükü ↠ düşük gelir gruplarını orantısız etkiler, eşitsizlik artar.

Böylece Türkiye'nin "stratejik transit üstünlüğü" sosyal refaha dönüşemeyen bir güce dönüşür. 8


3.4. Dördüncü mekanizma: Tarımsal üretim gücü - kırsal yoksullaşma çelişkisi

Türkiye tarımsal çeşitlilikte dünyanın en güçlü ülkelerinden biri.

Buna rağmen çiftçi gelirleri OECD ortalamasının çok altında.

Tarımsal üretimde güçlü bir ülkenin kırsal yoksulluğunun yüksek olması çelişkisi 3  temel sebep üzerinden açıklanabilir:

  1. Girdi maliyetleri, çiftçinin gelirinden daha hızlı artmaktadır.
  2. Aracı zincirleri fiyat oluşumunda belirleyicidir; çiftçi fiyatın küçük bir kısmını alır.
  3. Tarım destekleri verimsizdir, planlama zayıftır.

Bu mekanizma şuna yol açar:

  • Türkiye tarımda dünyada ilk 5-10'dadır,
  • Ama çiftçi geliri açısından OECD son sıralarındadır.

Bu "güç - yoksullaşma" çelişkisi, dağıtıcı adaletin zayıflığını açık biçimde gösterir. 9


3.5. Beşinci mekanizma: Savunma sanayii başarısı - eğitim ve sosyal politika zayıflığı

Türkiye'nin savunma sanayii başarısı son 20 yılda neredeyse eşi görülmemiş bir ivmeyle yükselmiştir.

Ancak aynı dönemde:

  • Eğitimde kalite düşmüş,
  • Mesleki eğitim zayıflamış,
  • PISA sonuçları gerilemiş,
  • Nitelikli insan kaynağı göçü artmıştır.

Bu durum "sektörel öncelik uyumsuzluğu" olarak adlandırılır.

Mekanizma şöyle:

  1. Milli güvenlik odaklı stratejiler savunmayı öncelikle güçlendirir.
  2. Savunma sanayii hızlı ilerler; yüksek teknoloji üretimi gelişir.
  3. Ancak eğitim yatırımları aynı hızla ilerlemezse insan sermayesi gelişmez.
  4. İnsan sermayesi düşük olan ekonomi yüksek teknoloji üretimini sürdüremez.

Bu durumda Türkiye:

  • Dünya SİHA liginde ilk 3'e girer,
  • Ama PISA'da OECD son sıralarında kalır.

Bu da ülkenin uzun vadeli kalkınma kapasitesini sınırlar.


3.6. Tüm mekanizmaların bileşkesi: "Potansiyel yüksek - performans düşük" tuzağı

Yukarıdaki beş mekanizma birleştiğinde Türkiye şu yapısal tuzağa düşüyor:

  1. Güçlü üretim ↠ gayri adil dağıtım
  2. Güçlü jeopolitik güç ↠ zayıf kurumsal kalite
  3. Güçlü transit rolü ↠ zayıf şeffaflık
  4. Güçlü tarım çeşitliliği ↠ yoksullaşan kırsal
  5. Güçlü savunma sanayii ↠ zayıf eğitim kalitesi

Bu tuzak literatürde "orta gelir tuzağı" (middle income trap) ve "kurumsal zayıflık tuzağı" (institutional weakness trap) olarak 2 başlıkta incelenir.

Türkiye'nin ekonomik, askeri ve coğrafi potansiyeli yüksek;
kurumsal adalet ve sosyal politika kalitesi düşüktür.

Bu nedenle yüksek potansiyel ↠ düşük performansa dönüşmektedir.


3.7. Sonuç: Nedensellik zincirinin ortak paydası "adalet açığıdır"

Tüm mekanizmaların merkezinde adalet eksikliği vardır.

  • Dağıtıcı adalet zayıf olduğu için büyüme refaha dönüşmüyor.
  • Düzenleyici adalet zayıf olduğu için kurumlar güçsüzleşiyor.
  • Yargı bağımsızlığı zayıf olduğu için hukuki öngörülebilirlik kalmıyor.
  • Gelir adaleti bozuk olduğu için Sosyal adalet başedilebilir büyüklüğü aşıyor. 
  • Eğitim adaleti zayıf olduğu için insan sermayesi güçlenmiyor.

Adalet eksikliği tüm alanları birbirine bağlayan ana mekanizmadır.

Türkiye'nin küresel güç potansiyelinin toplumsal refaha dönüşmesi ancak:

  • Hak,
  • Eşitlik,
  • Rıza,
  • Hesap verebilirlik,
  • Şeffaflık,
  • Liyakat,
  • Hukuki güvenlik ilkelerinin kurumsallaşmasıyla mümkündür.

***

4. Genel değerlendirme ve çözüm önerileri

Türkiye, üretim kapasitesi, savunma teknolojisi, demografik avantajı, enerji-jeopolitik konumu ve kültürel etkisiyle uluslararası sistemde ilk 10-15 bandında yer alan güçlü bir aktördür.

Ancak gelir dağılımı, düzenleyici adalet, dağıtıcı adalet, hukuki öngörülebilirlik ve kurumsal kalite gibi alanlarda alt sıralarda yer alması, bu yapısal avantajların toplumsal refaha dönüşmesini engellemektedir.

Bu durum yalnız ekonomik bir paradoks değil, tüm gücü belirleyen adalet ilkesinin kurumsal yokluğundan kaynaklanan siyasal-toplumsal bir açmazdır (Rawls, 1971; Acemoğlu & Robinson, 2012).


4.1. Hak temelli devlet anlayışı: Potansiyelin refaha dönüşmesinin temeli

Türkiye'nin refah üretme kapasitesini artıracak en temel dönüşüm, güç temelli devlet anlayışından hak temelli devlet anlayışına geçiştir.

Hak temelli devlet yaklaşımı şu 3 ilkeye dayanır:

  1. Ontolojik eşitlik: İnsan, varoluş bakımından eşittir ve devlet bu eşitliğin üstünde değildir.
  2. Rızaya dayalı siyasal meşruiyet: Devlet gücü, yurttaş rızasına dayanmadıkça adaletsizdir.
  3. Hakların önceliği: Devletin varlık nedeni menfaat dağıtımı değil; hakları korumaktır.

Böylece devlet, güç üreten değil, gücü adalete tahvil eden mekanizma hâline gelir. 10


4.2. Düzenleyici adalet reformu: Kurumsal güvence ve hukuki öngörülebilirlik

Düzenleyici adalet reformu, kanunların sık değişmediği, idarenin keyfiliğinin sınırlandığı, karar süreçlerinin denetlenebilir olduğu bir hukuksal mimari gerektirir (World Justice Project, 2023).

Bu reform şu unsurlarla hayata geçirilebilir:

  • İhale ve kamu harcamalarında tam şeffaflık
  • Yargı bağımsızlığının anayasal güvenceye alınması
  • İdari denetimde bağımsız kurumların güçlendirilmesi
  • Hukuk eğitiminde etik ve normatif teorilerin güçlendirilmesi
  • Kamu yönetiminde kayyum, atama, ihale, izin ve ruhsat süreçlerinin keyfiliğe kapatılması

Böylece hukuki öngörülebilirlik artar, risk primi düşer, ekonomik büyüme toplumsal refaha dönüşebilir. 11


4.3. Dağıtıcı adalet reformu: Servet ve fırsatın adil paylaşımı

Dağıtıcı adalet, yalnızca sosyal yardım değil, kamusal gelirin ve fırsatların hakkaniyet ölçüsüne göre dağıtılmasıdır.

Bu kapsamda Türkiye'nin atması gereken yapısal adımlar şöyledir:

  • Dolaylı vergilerin kademeli olarak azaltılması
  • Ücret belirleniminde mutlak eşitlik prensibi üzerinden adaletin esas alınması
  • Gelir ve servet vergisinin adaletli biçimde artırılması
  • Bölgesel kalkınma fonlarının bağımsız kurullarca yönetilmesi
  • Sosyal harcamalarda "partizan değil, bilimsel ölçütlere dayalı" dağıtım
  • Eğitim yatırımlarında sosyoekonomik dezavantaj bölgelerine öncelik

Bu adımlar sayesinde "büyüme ↠ refah ↠ eşitlik" zinciri kurulabilir. 12


4.4. Eğitim ve insan sermayesi dönüşümü: Savunma sanayii ile uyumlu kalkınma

Türkiye savunma sanayii gelişimini yalnızca stratejik değil, insan sermayesi kalkınmasının lokomotifi hâline getirmelidir.

Aksi hâlde yüksek teknoloji sürdürülemez hâle gelir (Rodrik, 2021).

Bu nedenle Türkiye'de eğitim politikası:

  • STEM, mühendislik ve yapay zekâ temelli olmalı,
  • Mesleki eğitimin itibarı güçlendirilmeli,
  • Üniversite-sanayi iş birliği kurumsallaştırılmalı,
  • Savunma sanayisi teknolojisi sivil alanlara oryante edilmelidir
  • PISA eşitsizlikleri giderilmelidir.

Böylece savunma sanayii başarısı yüksek teknoloji ekosistemine dönüşebilir.


4.5. Sosyal güven ve kurumsal meşruiyet: Devlet-vatandaş sözleşmesinin yeniden tesisi

Bir devletin gerçek gücü, toplumun o devlete duyduğu güvenle ölçülür.

Kurumsal meşruiyet, güce değil, adalete dayanır (Habermas, 1996).

Türkiye'de adalet reformunun toplumsal güveni artırması için:

  • Hak arama yolları kolaylaştırılmalı,
  • Kamu kurumları arasında hesap verebilirlik zinciri kurulmalı,
  • Devlet dilinde "buyuran" dil yerine müzakereci vatandaşlık dili benimsenmelidir.

Bu dönüşüm, devlet-vatandaş ilişkisinde toplumsal sözleşmenin yeniden kurulmasını sağlayacaktır.


4.6. Genel sonuç: Adalet, Türkiye'nin birlikte yaşama teknolojisidir

Türkiye, güçlü bir devlet olma kapasitesine sahiptir; ancak güçlü devlet olmanın koşulu, kuvvetli kurumlar ve hak temelli adalet sistemidir.

Adalet, yalnızca hukuk değil; birlikte yaşamayı mümkün kılan toplumsal teknolojidir.

Bu nedenle Türkiye'nin geleceği, hak, eşitlik ve rıza merkezli bir kurumsal mimariye dayanmalıdır.

Bu mimari hayata geçtiğinde:

  • Güç ↠ hakkaniyete
  • Üretim ↠ refaha
  • Büyüme ↠ eşitliğe
  • Devlet ↠ güvene
  • Savunma ↠ kalkınmaya dönüşecektir.

Türkiye ancak bu dönüşümle küresel güç konumunu toplumsal adaletle taçlandırabilir.

 

 

Dipnotlar:

  1. Türkiye'nin tarımsal çeşitlilik açısından gücü, iklim kuşaklarının çeşitliliği ve verimli toprak yapısından kaynaklanmaktadır. FAO verileri özellikle meyve-sebze üretimindeki yüksek çeşitlilik nedeniyle Türkiye'yi "dünyanın tarımsal omurgalarından biri" olarak değerlendirmektedir.
  2. Savunma sanayii, Türkiye'nin son 15 yıldaki en hızlı yükselen sektörüdür. İHA/SİHA teknolojisinin yaygın kullanımı Türkiye'nin bölgesel dengelerde belirleyici aktör hâline gelmesine katkı sağlamıştır.
  3. Türkiye'nin lojistik avantajı, "üç kıtanın kesişimi" söyleminin ötesinde somut verilerle teyit edilmektedir. Türkiye, dünya ticaret hacminin yüzde 60'ından fazlasının geçtiği koridorların ortasında konumlanmıştır.
  4. Türkiye'de dolaylı vergilerin (KDV-ÖTV) toplam vergi gelirlerindeki payı yüzde 65-70 bandındadır. Bu oran OECD ortalamasının yaklaşık iki katıdır. Dolaylı vergiler düşük gelir gruplarını orantısız biçimde etkilediği için gelir eşitsizliğini kurumsal düzeyde artırır.
  5. Düzenleyici adaletin en kritik alt bileşeni, "keyfilikten uzak idare" ilkesidir. Türkiye'de yönetmelik, genelge ve idari kararların sık değişmesi öngörülebilirliği zayıflatmaktadır.
  6. Türkiye'de kamu yatırımlarının bölgesel dağılımı incelendiğinde siyasal destek yoğunlukları ile kamu kaynak tahsisi arasında anlamlı bir korelasyon olduğu görülüyor.
  7. Türkiye'de güçlü merkeziyetçilik, özellikle güvenlik merkezli dönemlerde artmış ve bu durum kurumsal kapasitenin zayıflamasına yol açmıştır. Bu durum benzer şekilde Latin Amerika ve Güneydoğu Asya örneklerinde gözlemlenmiştir.
  8. Mega projelerde rekabetçi ihale süreçlerinin zayıflaması, kaynak tahsisinde verimsizliğe yol açmaktadır. Bu durum, vergi yükünün düşük gelir grupları üzerindeki etkisini artırır.
  9. Tarım zincirinde aracıların fiyat belirleyici güç olması Türkiye'ye özel değildir; ancak Türkiye'de düzenleyici kapasite zayıf olduğu için bu piyasa daha dengesiz işlemektedir.
  10. Hak temelli devlet yaklaşımı yalnızca liberal teoriyle değil, İslam hukukunun "kul hakkı" merkezli ontolojisiyle, Aristoteles'in "dağıtıcı adalet" kavramıyla ve Kant'ın "özerk insan" anlayışıyla iç içe geçmiştir.
  11. Düzenleyici adalet reformu, yatırım ortamını ve toplumsal güveni artırarak ekonomik büyümeyi sürdürülebilir kılar. Bunun örnekleri Güney Kore, Finlandiya ve Hollanda gibi ülkelerde görülüyor.
  12. Dağıtıcı adalet, sosyal yardım değil; fırsatın adil paylaşımıdır. Türkiye'de sosyal yardım sisteminin geniş olmasına rağmen eşitsizliğin artması, dağıtımın hakkaniyete değil "sadakat ilişkilerine" bağlı olmasıyla açıklanabilir.

 *Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU