Kitaplar hakkında hiç bilmediğiniz 15 ilginç bilgi

Prof. Dr. Uğur Batı Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Southernliving.com

Ben Profesör Doktor Uğur Batı. Karar Bilimi uzmanıyım.

Ve burada sanat, kültür, ikna, idealar ve düşünce patlamaları kaleme alıyorum.

O zaman, daha sorulurken cevaplanamayan soruların köşesine hoş geldiniz.


Yaşamımın adeta özü olan kitaplardan söz edeceğim bu yazıda. Çok özel bir yazı olacak. Lakin önce buna neden olan araca, kitap fuarlarına değineyim.

Her zaman derim ki, Türkiye'de kitap fuarı haftaları başladı mı, çok şükür diyorum. Neticesinde, fikir ve düşünce dünyamız, kendimize has bir felsefe oluşturma çabamız ancak kitaplarla olacak diye düşünüyorum.

Bu hafta Kocaeli Kitap Fuarı'ndaydım hafta sonu. Fuar alanına tek başıma adım attığımda, kalabalığın içinde kaybolmanın ve yalnız olmanın özgürlüğünü hissettim.

Kimseye yetişme zorunluluğum yoktu; istediğim stantta istediğim kadar kalabilirdim. Kitap raflarına göz atarken kendimi adeta bir keşif yolculuğunda hissettim.

Sessizce sayfaları çevirip her kelimenin tadını çıkararak kitapların arasında dolaşmak, yalnız olmanın sunduğu huzurla birleşti.

Kimseyle konuşmadan, sadece kitapların dünyasında kaybolmak bana bambaşka bir tat verdi. Zihnimde kendi sessiz sohbetlerimle fuarın keyfini sürdüm.

Bir kere, Türkiye'de fuar kültürü, ticaret, kültür ve sanat alanlarında köklü bir geleneğe sahip.

Ülke genelinde düzenlenen fuarlar, yalnızca ekonomik ve ticari etkinlikler olarak değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel dinamikleri harekete geçiren, sosyal etkileşimlerin merkezinde yer alan organizasyonlardır.

Fuarlar, hem yerel hem de uluslararası katılımcılar için bir buluşma noktası olmanın ötesinde, Türkiye'nin kültürel yapısının ve sosyal dokusunun derinlemesine analiz edilmesine olanak tanır.

Örneğin, sözünü ettiğim Kocaeli Kitap Fuarı, yalnızca yerel halkı değil, Türkiye'nin dört bir yanından gelen kitapseverleri ve yazarları bir araya getiren ilginç bir fuar olmuş. Gözlemim bu.

Bu tür fuarlar, edebiyat ve sanata dair tartışmaların yapılmasına olanak tanıyarak, bireyler arasındaki kültürel diyalogun gelişmesine katkı sağlar. Kentleri birleştirmek de önemlidir.

Kocaeli Kitap Fuarı, Türkiye'de kitap fuarları arasında çok ciddi bir yere sahip; bu artık kesin. İlk kez 2009 yılında düzenlendiğini öğrendiğim fuar, o tarihten bu yana büyük bir gelişim göstermiş ve her yıl binlerce kitapseveri ağırlayan Türkiye'nin en büyük yerel kitap fuarlarından biri haline gelmiştir.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'nin öncülüğünde başlatılan bu etkinlik, 14 yıl boyunca kesintisiz olarak düzenlenmiş ve her geçen yıl daha geniş bir kitleye hitap etmeyi başarmıştır.

"Kâğıttan dünyaların keşfi" sloganıyla kitapseverlerle buluşan fuar, bu sene 530'u aşkın yayınevi, sahaf ve sivil toplum kuruluşu ile 980 söyleşi ve imza etkinliği düzenlemektedir.

35 yerel yayınevi ve yaklaşık 175 yerel yazar, bu büyük kültür şöleninde okurlarıyla buluşuyor. Fuarları söyledik, şimdi kitap konusuna girelim, ana konuya.


Peki kitaplar? Harika bir liste yapmak isteriz. Kitaplara ilişkin ilginç bilgiler

Kitaplar, insanlık tarihinin en değerli hazinelerinden biridir. Yüzyıllar boyunca bilgiye, düşünceye ve sanata ev sahipliği yapmış olan bu eserler, sadece içerdikleri bilgilerle değil, aynı zamanda yapım süreçleri, yazım teknikleri ve tarihsel olaylarla da ilginç hikayeler barındırır.

Bazı kitaplar uzun yazım süreçleriyle, bazıları ise şaşırtıcı kısalıklarıyla dikkat çekerken, kütüphaneler ve edebi eserlerle ilgili birçok şaşırtıcı bilgiye sahip olabiliriz.

İşte kitaplarla ilgili muhtemelen hiç bilmediğiniz 15 ilginç bilgi!
 

 

1.  Dünyanın en uzun cümlesi:

Dünyanın en uzun cümlesiyle bilinen romanlardan biri, Jonathan Coe tarafından yazılan "The Rotters' Club" adlı eserdir. Bu kitapta yer alan bir cümle yaklaşık 13 bin 955 kelime uzunluğundadır. Cümle, kitap boyunca tek bir noktayla tamamlanmayan, çeşitli olayları ve karakterlerin düşüncelerini birleştiren bir anlatım zinciridir. Bu tarz bir uzun cümle, özellikle modernist edebiyat akımında ve "stream of consciousness" (bilinç akışı) tekniğini kullanan eserlerde sıkça görülür. Ancak Coe'nin bu eserde kullandığı cümle, boyutuyla dikkat çeker.

Ancak bu cümle yalnızca teknik bir merak unsuru değil, aynı zamanda eserin atmosferini, temposunu ve anlatım tarzını da belirleyen önemli bir unsurdur. Uzun cümleler, yazarın karmaşık düşünce ve olay örgüsünü bir arada tutmasına, karakterlerin zihinsel süreçlerini detaylandırmasına olanak tanır. Uzun bir cümle, metnin temposunu kontrol eder ve okurda bir "nefes almadan" devam etme hissi uyandırabilir. Bu durum, özellikle gerilim yaratmak veya karakterlerin karmaşık düşünce süreçlerini aktarmak için kullanılabilir.

Victor Hugo'nun "Sefiller" (Les Misérables) adlı romanında da oldukça uzun cümleler yer alır ve bunlar edebi açıdan dikkat çeker. Özellikle Hugo'nun ayrıntılı betimlemeleri, sosyolojik analizleri ve felsefi düşüncelerini içeren bölümlerinde uzun cümleler kullanma eğilimindedir. Bunlardan en ünlüsü, Hugo'nun "Sefiller" romanında bir cümleyle yaklaşık 823 kelimelik bir anlatımı içeren pasajdır. Bu cümle, Waterloo Savaşı'nın betimlendiği bölümde yer alır ve savaşa dair geniş kapsamlı bir anlatım sunar. Cümle, Hugo'nun olayları hem tarihsel bağlamda hem de insani açıdan derinlemesine ele alma biçimini yansıtır. Dönemin büyük olaylarını, toplumsal dönüşümleri ve insanın bu olaylar karşısındaki konumunu anlamlandırma çabası, onun uzun cümleler kullanmasının nedenlerinden biridir.
 

 

2. Dünyanın en küçük kitapları:

Dünyanın en küçük kitabı, mikroskobik boyutlarda üretilmiş ve son derece hassas bir teknoloji ile basılmış eserlerden biridir. Bu tür kitaplar, genellikle gösteri amaçlı veya teknolojik yenilikleri sergilemek amacıyla üretilir. Şimdiye kadar "dünyanın en küçük kitabı" unvanı birkaç farklı kitap tarafından taşınmıştır, ancak en bilinenlerinden bazıları şunlardır:

•  "Teeny Ted from Turnip Town" (2007): Kitabın boyutu 0,07 x 0,10 mm. 2007 yılında Kanada'daki Simon Fraser Üniversitesi'nden Malcolm Douglas Chaplin tarafından üretilmiştir. Mikro boyutlarda bir silikon kristal üzerine yazılan kitabın içeriği, "Teeny Ted" adlı bir karakterin hikayesini anlatır. Kitabın sayfalarını ancak bir elektron mikroskobu kullanarak görmek mümkündür. Kitabın bir kopyasının basım maliyeti oldukça yüksektir ve basım işlemi nanoteknoloji kullanılarak yapılmıştır.

• Japonya'da üretilen minyatür kitap: Japonya'daki Toppan Printing firması tarafından üretilen bu minyatür kitap 0,75 x 0,75 mm boyutunda ve "Shiki no Kusabana" (Mevsimlerin Çiçekleri) adını taşır. Kitapta Japonya'daki dört mevsimde yetişen çiçeklerle ilgili bilgiler yer alır. Her sayfasında çiçeklerle ilgili detaylı gravürler bulunmaktadır. Kitabın sayfalarını da yalnızca mikroskop altında görebilirsiniz ve elle tutulabilecek bir baskı değildir. Kitap, Tokyo'daki bir müzede sergilenmektedir.

• "Old King Cole": 1 x 1 mm boyutunda Gleniffer Press tarafından üretilen ve minyatür kitap kategorisinde dünyanın en küçük kitaplarından biri olarak kabul edilir. "Old King Cole" adlı bir çocuk şiiri içerir. Sayfaları ve cildi son derece ince ve hassas malzemeden yapılmıştır.
 

 

3.  Dünyanın en uzun romanı:

"Artamène ou le Grand Cyrus", 17'nci yüzyılda Madeleine de Scudéry tarafından yazılmış olan, dünya edebiyatının en uzun romanı olarak bilinir. Roman, yaklaşık 2 milyon kelime ve 13 bin 95 sayfa içerir; bu da onu muazzam bir edebi eser yapar. Roman, ilk kez 1649-1653 yılları arasında on cilt olarak yayımlanmıştır. Roman, Fransız barok dönemi edebiyatının önemli bir örneğidir ve dönemin aristokrat okuyucularına hitap eden, aşk, kahramanlık ve siyasi entrikalarla dolu bir anlatıya sahiptir. Romanın baş karakteri Cyrus (Pers Kralı Büyük Kiros'tan esinlenmiştir), cesur ve ideal bir kahraman olarak tasvir edilmiştir. Ancak roman, doğrudan tarihi bir eser olmaktan çok, o dönemin edebi trendlerine uygun olarak yazılmış bir tür alegoridir. Dönemin salon kültürüne uygun olarak, karakterler ve olaylar genellikle ince bir şekilde dönemin siyasi figürlerine ve olaylarına atıfta bulunur. "Artamène ou le Grand Cyrus", edebi hacmiyle Guinness Rekorlar Kitabı'nda da yer almış ve "dünyanın en uzun romanı" unvanını almıştır.
 

 

4. Hiç "E" harfi bulunmayan kitap:

Ernest Vincent Wright'in 1939'da yazdığı "Gadsby" romanı, edebiyat dünyasında ilginç bir yer edinmiştir çünkü kitabın tamamı boyunca "e" harfi hiç kullanılmamıştır. Bu, İngilizce dilindeki en yaygın harflerden biri olduğu için, kitabı yazmak oldukça zorlu bir meydan okuma olarak kabul edilir. Roman, bir tür lipogram örneğidir. Lipogram, belirli bir harfi veya harfleri kasıtlı olarak metinden dışarıda bırakan bir yazım tekniğidir.

"Gadsby"nin konusu, Amerika'nın küçük bir kasabasında geçer ve bir grup gencin kasabayı canlandırma çabalarını anlatır. Kitabın kahramanı John Gadsby, gençleri organize ederek kasabanın gelişmesine yardımcı olur ve toplumsal sorunları çözer. Hikâye, bir grup insanın azmi ve toplumsal iyileştirmelerle ilgili olumlu bir mesaj vermekle birlikte, edebi yönünden çok bu eşsiz dilsel deney nedeniyle dikkat çeker.

Kitap, sadece lipogram yapısından dolayı değil, aynı zamanda yazıldığı dönemde geniş çapta dikkat çekmemiş olmasından ötürü de ilginçtir. İlk baskısı 1939 yılında yapılmış ve sınırlı sayıda basılmıştır. Wright, bu kitabı yazarken daktilosunun "e" harfinin kullanılmaması için dikkatlice çalışmış ve yazım sürecinin hem zaman hem de zihinsel bir mücadele olduğunu söylemiştir. Ayrıca "e" harfi, çok sık kullanılan zamirler (he, she, they) ve fiiller (be, see) gibi kelimelerde bulunduğu için Wright'ın alternatif yollar bularak anlatımını şekillendirmesi gerekmiştir.
 

 

5. En çok yabancı dile çevrilen kitap:

"Küçük Prens", dünya genelinde en çok sevilen ve okunan kitaplardan biri olarak Le Monde'un Yüzyılın 100 Kitabı listesinde yer alıyor ve 253'ten fazla dil ve lehçeye çevrilmiş durumdadır. Bu, kitabın evrenselliğini ve her yaştan insana hitap eden derin mesajlarını gösteriyor. Antoine de Saint-Exupéry'in kaleme aldığı eser, yalnızca bir çocuk kitabı değil, felsefi ve ahlaki derslerle dolu bir masal niteliği taşır.

"Küçük Prens"i, bir diğer dünya klasiği olan "Pinokyo" takip eder. Carlo Collodi tarafından 1883 yılında yazılan "Pinokyo", kukladan gerçek bir çocuğa dönüşmeyi arzulayan bir tahta kuklanın maceralarını anlatır. Pinokyo, tıpkı "Küçük Prens" gibi çocuklar için yazılmış olsa da sorumluluk, doğruluk ve büyüme üzerine verdiği mesajlarla geniş bir kitleye hitap eder. Bu iki eser, edebiyat dünyasında sadece çocuklar için değil, her yaştan okuyucunun kalbine dokunan, zamansız hikayeler olarak yerlerini sağlamlaştırmıştır.
 

 

6. Dünyanın en pahalı kitabı:

Codex Leicester'in bu kadar yüksek bir fiyata satılması, Leonardo da Vinci'nin hem tarihi hem de bilimsel açıdan ne kadar büyük bir öneme sahip olduğunu gösteriyor. Da Vinci, sanatla bilimi birleştiren nadir bir deha olarak, Rönesans dönemi insanı ve bilim dünyası üzerinde derin bir etki bırakmıştır. Bill Gates'in 48,4 milyon dolar gibi büyük bir meblağa Codex Leicester'i satın alması, sadece maddi bir yatırım değil, aynı zamanda bu eşsiz bilgi hazinesine verilen değerin de bir göstergesidir.

Bu el yazması, Da Vinci'nin dehasını ve geniş bilgi alanlarını gözler önüne serer. Özellikle astronomi, hidrolik, suyun hareketi ve jeoloji üzerine yaptığı çalışmalar, zamanının ötesinde düşünceler içerir. Da Vinci'nin gözlemleri ve teorileri, modern bilim için bile hala ilham kaynağı olabilecek bir derinlikteydi. Onun su döngüsü üzerine yaptığı analizler ya da Dünya'nın doğal yapılarıyla ilgili fikirleri, o dönemde çok ileri düzeydeydi. "Codex Leicester", sadece bilim insanları için değil, sanatçılar, mühendisler ve düşünürler için de ilham verici bir kaynaktır.
 

 

7. En büyük kitap hırsızlığı:

Stephen Blumberg, tarihin en büyük kitap hırsızlarından biri olarak bilinir ve kitap hırsızlığı ile ilişkilendirilen en ünlü isimlerden biridir. Bibliomania olarak bilinen aşırı kitap toplama hastalığına sahip olan Blumberg, 1970'ler ve 1980'lerde ABD ve Kanada'da bulunan 268 farklı kütüphaneden tam 23 binden fazla kitap çalmıştır. Bu kitapların toplam değeri yaklaşık 20 milyon dolar olarak tahmin edilmektedir. Onun bu eylemi, tarihte bilinen en büyük kitap hırsızlığıdır.

Blumberg'in çaldığı kitaplar, nadir ve değerli baskılardan oluşuyordu. Genellikle kütüphanelerin güvenlik sistemlerini ve kilitli depolarını aşarak eserleri gizlice çıkarmayı başarmıştır. Hırsızlık yöntemleri oldukça sofistikeydi; bazen pencerelerden girmiş, bazen de binaların mimari yapısını inceleyerek gizli geçitler kullanmıştır.

1990 yılında yakalandığında, Blumberg'in evinde ve çeşitli gizli depolarda sakladığı binlerce değerli kitap bulundu. Yakalanmasının ardından 71 ay hapis cezasına çarptırıldı ve kitaplar orijinal sahiplerine iade edildi. Hırsızlık amacıyla hareket etmediğini, kitaplara olan takıntısı nedeniyle onları biriktirdiğini söyleyen Blumberg, bu olay sonucunda kitapseverler ve koleksiyoncular arasında da bir tartışma konusu olmuştur. Bir yandan onun kitaplara olan sevgisi takdir edilirken, öte yandan bu eylemlerin ciddi yasal sonuçları olduğu unutulmamalıdır.
 

 

8. Daktilo ile yazılan ilk kitap:

Dünya edebiyatında daktilo ile yazılan ilk kitap olarak bilinen eser, Mark Twain'in ünlü çocuk romanı "Tom Sawyer'ın Maceraları" (The Adventures of Tom Sawyer)'dır. Amerikan edebiyatının unutulmaz isimlerinden olan Twain, yazarlık kariyerinde mizahi ve eleştirel üslubuyla tanınır. Ancak, edebi yeteneğinin yanı sıra teknolojiyi erken benimsemesiyle de dikkat çekmiştir.

Twain, Remington markasına ait bir daktilo satın alan ilk müşterilerden biri olarak, bu yeni teknolojiyi yazma sürecinde kullanmaya başlayan öncü yazarlardan biri olmuştur. Bu nedenle, daktilo ile yazılmış bilinen ilk roman, 1876'da yayımlanan "Tom Sawyer'ın Maceraları" olmuştur. Twain'in bu tercihi, yazarlık dünyasında daktilonun yaygın olarak kullanılmasının önünü açmış ve yazma sürecinde devrim niteliğinde bir adım olmuştur.
 

 

9. Bilinen en eski yemek kitabı:

Tarihte bilinen en eski yemek kitabı, M.Ö. 1750 yılı civarında, Babil İmparatorluğu döneminde yazılmış olan ve genellikle Babil Yazıtları veya Babil Yemek Kitabı olarak anılan eserdir. Bu eser, Kral Hammurabi'nin hükümdarlık dönemiyle aynı zamana denk gelir ve yemek kültürü açısından önemli bir tarihi belge niteliğindedir. İki tablet halinde yazılmış olup, toplamda 25 yemek tarifi içerir. Tariflerde kullanılan malzemeler dönemin Mezopotamya mutfağına özgüdür.

Domuz, sığır, koyun, keçi, geyik, kümes hayvanları, ayrıca üzüm, incir, hurma, elma gibi gıdalar tariflerde sıkça yer alır. Ancak, bu tariflerde modern anlamda bir yemek kitabında bulunmasını bekleyeceğimiz pişirme yöntemleri, ölçümler veya adım adım talimatlar yer almamaktadır. Tarifler, daha çok yemeklerde kullanılacak malzemelerin listesi şeklindedir.

Tabletler, dönemin üst sınıflarına hitap eden lüks yemekleri içermektedir. Yemeklerin malzeme çeşitliliği, Mezopotamya'nın tarım ve hayvancılık açısından zengin kaynaklarını yansıtır. Ayrıca tariflerde kullanılan baharatlar ve diğer malzemeler, ticaretin etkisiyle bölgeye gelen farklı kültürel unsurların yemeklere olan etkisini gösterir. Yemek, Mezopotamya toplumunda sadece bir ihtiyaç değil, aynı zamanda bir statü sembolüydü. Bu nedenle yemek tarifleri, lüks ve zengin sofraların nasıl şekillendiğine dair önemli ipuçları sunar.
 

 

10. İnsan derisiyle yapılmış kitaplar:

Anthropodermic bibliopegy, yani insan derisiyle kitap ciltleme, tarihte var olmuş en ilginç ve tüyler ürpertici sanatlardan biridir. Özellikle 17'nci yüzyılda ortaya çıktığı bilinen bu teknik, genellikle tıp, anatomi ve hukuk gibi alanlarda yazılmış kitaplar için kullanılmıştır. İnsan derisiyle ciltlenen kitapların değerinin ve tarihsel önemin bu kadar yüksek olmasının birçok nedeni vardır.

Birincisi, ilk basım olan bu kitaplar, tarihin bir parçası olarak değerlendirilir ve kültürel mirasın önemli bir unsuru haline gelir. Eski ve nadir basımlar, sadece içerdikleri bilgilerle değil, aynı zamanda basıldıkları dönemin sanatı, tarihi ve bilimsel düşüncesiyle de kıymetlidir. İkinci önemli neden ise, kitabın ciltleme malzemesinin son derece sıra dışı olmasıdır. İnsan derisiyle ciltlenmiş kitaplar, insanlık tarihinin en karanlık dönemlerine ve sıra dışı uygulamalarına ışık tutar.

Harvard Üniversitesi'nin kütüphanesinde üç adet insan derisiyle ciltlenmiş kitap bulunmaktadır. Kitaplar hem içerikleri hem de ciltlenme yöntemleri açısından oldukça dikkat çekicidir. Kitaplardan biri Roma şiirlerini, diğeri Fransız felsefesini, üçüncüsü ise Ortaçağ İspanya hukuku üzerine yazılmış eserleri içerir. Özellikle İspanya hukuku kitabı, içeriğinde bulunan bir yazıyla ürkütücü bir gerçekliği yansıtır. Bu yazı, 4 Ağustos 1632'de derisi yüzülen bir kişinin cildiyle kaplandığını belirtir. Yazı, kurbanın adına ve kaderine değinerek, geçmişte bu tür barbarca uygulamaların nasıl normalleştirildiğini açıkça ortaya koyar.

İnsan derisiyle ciltlenmiş kitaplar, yalnızca kitap dünyasında değil, aynı zamanda sanat, tarih ve tıp alanlarında da büyük ilgi uyandıran nadir eserlerdir. Bu tür kitaplar, bugün müzelerde veya özel koleksiyonlarda sergilenir ve bilimsel araştırmaların yanı sıra tarihsel bir uyarı olarak varlıklarını sürdürür. İnsanlığın geçmişinde bu tür karanlık uygulamaların yer almış olması, etik ve insan onuru konularında düşündürücü bir hatırlatmadır.
 

 

11. İlk matbaa:

Matbaanın ilk kullanımı Çin'de, M.S. 593 yılında başlamıştır. Bu matbaa, ağaç oyma ve presleme yöntemiyle çalışıyordu. Bu teknik, blok baskı (woodblock printing) olarak bilinir ve belirli bir metin ya da resmin ağaç üzerine oyulup, mürekkeple baskı yapılması esasına dayanır. Tang Hanedanlığı döneminde bu yöntem, Budist metinlerin ve diğer dini yazıların çoğaltılması için yaygın şekilde kullanılmıştır. 868 yılında, Çin'de basılan "Diamond Sutra" adlı Budist metin, dünya tarihinde tarihlenmiş en eski basılı kitap olarak kabul edilir.

Daha sonra, 11'inci yüzyılda (yaklaşık 1040), Çinli bir mucit olan Bi Sheng, hareketli harfli baskı yöntemini icat etti. Bu yöntem, modern matbaanın temelini oluşturmuştur. Bi Sheng, harflerin tek tek pişmiş kilden yapıldığı bir sistem geliştirmiştir. Harfler, baskı yapmak için bir araya getirilip, kullanıldıktan sonra tekrar ayrılabiliyordu. Bu buluş, yazıların daha kolay ve hızlı bir şekilde basılmasına olanak tanımıştır. Ancak bu sistem, Batı'daki gelişmeler kadar yaygın ve etkili bir şekilde kullanılmamıştır çünkü Çin yazı sistemi, binlerce karakter içerdiğinden bu yöntem verimli olmamıştı.

Batı'da ise Johannes Gutenberg, 15'inci yüzyılın ortalarında hareketli metal harflerle çalışan bir matbaa sistemi geliştirerek matbaacılığın tarihini değiştirdi. 1450'lerde geliştirdiği matbaa sayesinde kitaplar çok daha hızlı ve maliyeti düşük bir şekilde üretilebilmeye başlandı. Gutenberg'in icadı, Batı dünyasında bilgi ve kitapların yayılmasını hızlandıran, Rönesans, Reform ve Aydınlanma gibi büyük kültürel ve bilimsel dönüşümlere katkı sağlayan bir devrim niteliğindedir. Gutenberg İncili, Batı'da hareketli metal harflerle basılan ilk büyük kitap olarak tarihe geçmişti.
 

 

12. Gulliver'in Gezileri kitabındaki sır:

Jonathan Swift'in 1726 yılında yayımladığı "Gulliver'in Gezileri" (Travels into Several Remote Nations of the World by Lemuel Gulliver), dünya edebiyatının en çok okunan klasik eserlerinden biridir ve birçok kişi tarafından bir çocuk romanı ya da macera kitabı olarak kabul edilse de aslında oldukça derin siyasi ve toplumsal eleştiriler içerir.

Eserde, gemi kaptanı Lemuel Gulliver'in fantastik dünyalara yaptığı seyahatler anlatılır. Ancak bu kitabın bir başka dikkat çekici özelliği, Mars gezegeninin iki uydusuna ilişkin verdiği şaşırtıcı bilgilerle bilime dair ilginç bir öngörüde bulunmuş olmasıdır.

Kitabın dördüncü bölümünde, Swift, Mars'ın iki uydusu olan Phobos ve Deimos hakkında şaşırtıcı detaylar verir. Swift, bu uyduların hem dönüş hızlarından hem de boyutlarından bahseder. Ancak ilginç olan şu ki, bu iki uydu, Swift'in kitabından tam 151 yıl sonra, 1877'de Amerikalı astronom Asaph Hall tarafından keşfedilmiştir. Swift'in bu gök cisimleriyle ilgili bu kadar kesin bilgiler vermesi, bilim dünyasında hala bir gizem olarak kabul edilir.

Bu olağanüstü kehanet, Swift'in nasıl bu kadar doğru bir tahminde bulunduğu konusunda birçok spekülasyona yol açmıştır. Bazı araştırmacılar, Swift'in zamanındaki bilimsel teorilerden veya tahminlerden esinlenmiş olabileceğini öne sürerken, diğerleri bunun yalnızca bir tesadüf olabileceğini savunuyor. O dönemde Johannes Kepler ve diğer astronomlar, Mars'ın uyduları olabileceğini düşünmüş, ancak bu uydulara dair somut bir kanıt bulamamışlardı. Yine de Swift'in Mars'ın iki uydusuna dair verdiği ayrıntılar, gökbilimsel açıdan oldukça dikkate değerdir.
 

13

 

13. Dünyanın ilk kütüphanesi:

Dünyanın ilk kütüphanesi olarak bilinen yapı, Sümerlere ait ve M.Ö. 2600 yıllarına dayanır. Bu kütüphane, aslında o dönemin tapınaklarında bulunan çivi yazısıyla yazılmış kil tabletlerden oluşan bir arşivdi. Sümerler, yazıyı ilk geliştiren uygarlıklardan biri olduğu için, bu yazılı eserler hükümet belgelerini, ticari kayıtları ve hukuki metinleri içeriyordu. Tabletler, sadece devlet ve ticaret işleri için değil, aynı zamanda dönemin dini, bilimsel ve edebi metinlerini de barındırıyordu.

Sümer tapınaklarında ve saraylarında bulunan bu tabletler, sistematik bir şekilde arşivlenip saklanıyordu ve bu durum, modern anlamda kütüphaneciliğin temellerini oluşturmuştur. Dönemin rahipleri ve yazıcıları tarafından titizlikle korunan bu belgeler, aynı zamanda o dönemin sosyal, ekonomik ve politik yapısına ışık tutan önemli tarihi kaynaklardır.

Sümerlerin başkenti olan Nippur ve diğer büyük şehirlerde, bu tür tablet koleksiyonları çok yaygındı. Tabletler genellikle kil üzerine yazılır ve ardından pişirilerek dayanıklı hale getirilirdi. Böylece uzun süre bozulmadan saklanabilirdi. Bu yöntem sayesinde Sümerlerin bilgi birikimi, ticari faaliyetleri, yasaları ve dini uygulamaları hakkında derin bir anlayışa sahibiz.
 

 

14. En kısa sürede yazılan kitap

Edebiyat tarihinde bazı kitapların yazımı yıllar alırken, bazıları inanılmaz derecede kısa bir sürede tamamlanmıştır. John Boyne'un yazdığı "Çizgili Pijamalı Çocuk" (The Boy in the Striped Pyjamas), sadece 2,5 günde yazılmasıyla bu konuda oldukça dikkat çekicidir. Boyne, kitabın yazım sürecinde büyük bir ilham dalgasına kapıldığını ve neredeyse hiç uyumadan bu kısa sürede romanını tamamladığını ifade etmiştir.

Kitap, Nazi döneminde bir toplama kampında geçen duygusal ve etkileyici bir hikayeyi anlatır. Hikâyenin bu kadar kısa sürede yazılması, Boyne'un anlatmak istediği hikayeye olan derin bağlılığını ve duygusal yoğunluğunu gösterir. "Çizgili Pijamalı Çocuk", yayımlandığı günden itibaren geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmış hem çocuklar hem de yetişkinler arasında büyük beğeni toplamıştır. Kitabın basit ama dokunaklı dili, kısa yazım süresine rağmen son derece etkileyici bir anlatım ortaya koymuştur.

Kitabın yazım süresinin uzunluğu ile kalitesinin her zaman doğru orantılı olmadığını gösteren güzel bir örnektir. Yazarların bazen yoğun bir ilham ve yaratıcı enerjiyle kısa sürede başyapıtlar üretebileceğini kanıtlayan "Çizgili Pijamalı Çocuk", hızlı yazım süresine rağmen derin ve kalıcı bir etki bırakan kitaplardan biri olmuştur.

Öte yandan, tarihte yazım süresi en uzun süren kitap olarak bilinen eser ise, "Artamène ou le Grand Cyrus", Madeleine de Scudéry tarafından yazılan ve 13 bin 95 sayfayı bulan bir romandır. Bu eserin yazımı yıllar sürmüş ve edebiyatın en uzun soluklu eserlerinden biri olmuştur. Hem hızla yazılan eserlerin hem de uzun yıllar süren çalışmaların edebiyat dünyasında kendine özgü bir yeri olduğu bu iki örnekle net bir şekilde görülmektedir.
 

 

15. İlk kitapların kapağında yazarın adı yoktu

Edebiyatın ilk yıllarında, kitapların kapağında yazarın adının yer almaması oldukça yaygın bir durumdu. Günümüzde kitap seçiminde yazarın adı önemli bir kriter olsa da ilk basılan kitaplarda yazarların adlarına kapağın üzerinde yer verilmezdi. Bunun temel nedenlerinden biri, o dönemde kitabın içeriğinin veya konusunun, yazarın kimliğinden daha önemli görülmesiydi. Özellikle erken dönem kitap basımında, kitaplar daha çok dini metinler, bilimsel çalışmalardan oluşuyordu ve bu eserlerin otoritesi, yazarlarından ziyade içeriği ya da kaynağından geliyordu.

Ayrıca, matbaanın ilk yıllarında, yazarlık modern anlamda profesyonel bir meslek değildi. Eserler daha çok el yazmaları olarak kopyalanır ve dağıtılırdı, bu yüzden yazarların isimleri çok fazla vurgulanmazdı. Kitapların topluma katkı sağlayacak fikirler içermesi daha ön plandaydı. Örneğin, Gutenberg İncili gibi erken dönem basılı eserlerde de yazarın adı değil, eserin dini önemi ve içeriği vurgulanırdı.

Zamanla, yazar kimliği daha fazla önem kazandı ve yazarların edebi değeri tanınmaya başlandı. Rönesans dönemi ile birey ve yaratıcılık ön plana çıkmaya başladı ve bu süreçle beraber yazarların isimleri de kitap kapaklarında yer almaya başladı. Bu, aynı zamanda yazarlığın bir meslek olarak tanınmasına da zemin hazırladı. Okuyucular, yazarların stilini ve bakış açılarını takdir etmeye başladıkça, kitapların seçimi de yazar odaklı hale geldi.

Sonuç olarak; Kitaplar, sadece bilgi kaynakları değil, aynı zamanda sanat, tarih ve kültürün kesiştiği büyüleyici eserlerdir. Yüzyıllar boyunca kitapların yazım süreçleri, yapım teknikleri ve tarihi olaylarla olan bağlantıları, edebiyatın derinliklerinde keşfedilmeyi bekleyen pek çok ilginç gerçeği ortaya koymuştur. İlk matbaalardan insan derisiyle kaplanmış kitaplara, dünyanın en kısa sürede yazılan eserlerinden en pahalıya satılan el yazmalarına kadar, her bir kitap kendi içinde bir hazine barındırır. Bu bilgiler, kitapların değerini bir kez daha gözler önüne sererken, edebiyatın gücünü ve kalıcılığını da hatırlatıyor.

Neyse. Bitiriyorum. Bitiyorum!

Başlarken demiştim:

Ben Profesör Doktor Uğur Batı.

Karar Bilimi Uzmanı ve 3 boyutlu düşünce ahtapotuyum.

Ve hepinize şöyle sesleniyorum:

Biz size düşünmeyin demiyoruz, hobi olarak yine düşünün.

Ve büyük düşünün ki seneye de düşünürsünüz!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU