Ortak geçmişten köklü geleceğe Türk-Macar dostluğu

Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak Independent Türkçe için yazdı

Görsel: TRT Haber

1923 yılının aralık ayında İstanbul'da imzalanan Türk-Macar Dostluk Anlaşması'nın üzerinden 100 yıl geçti.

İki ülkenin ortak kararıyla 2024, Türkiye ve Macaristan'da kültür yılı olarak kutlanıyor.

15 Mart 1848 tarihi Macarların milli devletlerini ilan ettikleri gün olduğu için her yıl 15 Mart Tarihi Macar Milli Günü olarak kutlanıyor.


Türk-Macar dostluğunun derin kökleri

Macaristan, Avrupa'nın en eski ve köklü devletlerinden biri. Bu ülkenin Avrupa içindeki tarihi 896 yılına kadar geri gider.

Mazisi Avrasya bozkırlarına dayanan Macar halkının tarihi çok daha eski.

Bu uzun tarihin ilk evrelerinde Macarlar Avrupa'dan çok uzakta, Asya'nın farklı yerlerinde çok sayıda başka boy ve halklarla tanışıp, karışmış ve etkileşim yaşadı.

Bu kültürel etkileşimler Macar halkının hafızasında yer edinen mekân ve din değiştirseler bile edebi ürünlerinde, hayatın geçiş dönemi evrelerinde ve birtakım inanışlarda kültürel hafızayı korudular.

Toplumların duyguları, yaşam şekilleri, içerisinde bulunan zaman ve mekâna göre şekilleneceğinden uzun dönem Asya topraklarında yaşam sürdüren Macarlar, Batı'ya göç etseler de kimliklerini muhafaza ettiler.

Bir halkın gelecekte de başarılı olması için kendini tanıması ve nerden geldiğini de bilmesi gerekir.

Ortak kültür ve tarihi değerlerden dolayı Macarlar ve Türk halkları birbirlerine dost olarak bakarlar.

Hayatta dostların olması geleneklerin unutulmaması kadar önemlidir. 


Türk-Macar ilişkileri: Rekabetten dostluğa

Avrupa içlerine yayılan Macarlar ile Türkler arasındaki ilişkilerin tarihi, ortaçağın başlarına kadar uzanır.

Bozkır kavimlerinin doğudan batıya göç hareketi tarihe derin izler bıraktı.

İç Asya'dan Karpat havzasına uzanan step kuşağı, milattan önce 5'inci yüzyılda başlayıp milattan sonra 10'uncu yüzyıla kadar devam eden bir sürekli bir göç hareketine sahne oldu.

Hunların göç hareketiyle Karpat havzası yeni bir sürece girdi.

Karpat havzası ve Macaristan ovası İç Asya'dan gelen göçebe kavimlerin toplandıkları son nokta olmak yanında yerleşik hayata geçme ve yurt edinmeye karar verdikleri bir bölge oldu.  

Kendi varlıklarını koruyup ayakta kalmayı başaran topluluklar Avrupa tarihinin şekillenmesine de tesir ettiler.

Dolayısıyla, Macarlar da Türkler gibi Asya kökenleri olan bir millettir. 

9'uncu asır sonlarında Arpad ailesi öncülüğünde Karpat havzasına göç eden Macarlar yanında Kuman ve Peçenekler de vardı.  

Elbette Fin-Ugor ve Türk kavimleri yanında 896 yılında yurt edindikleri Tuna ve Tisza ırmakları havzasındaki Slav, Germen ve Latin halklarla da karışıp kaynaşıp özgün bir millet ve kültüre sahip bir millet oldular.

Osmanlılar ve Macarlar, tarihsel olarak çeşitli mücadeleler yaşdılar.

Ancak Macaristan'ın Avusturya'ya bağlanmasından sonra Osmanlılar, Macar mültecilerini ülkelerinde ağırladılar.

1389'daki Kosova Zaferi'nin ardından Balkanlar'da Osmanlılara karşı direnebilecek güç kalmamış, bu bölgede tek güçlü devlet Macaristan oldu.

Yıldırım Bayezid İstanbul'da Türk hakimiyeti için harekete geçtiğinde Avrupa'da yeni bir Haçlı Savaşı hazırlığı başladı.

Macar Kralı Sigismund, Osmanlı ilerlemesini durdurmak için Haçlılarla işbirliği yapmak zorunda kaldı.

Fakat, Haçlılara karşı Niğbolu Muharebesi'nde Osmanlılar zafer kazandı.

Osmanlılar ile Macarlar arasındaki mücadele Fatih devrinde Balkanların ötesine taşındı.

Bu topraklar üzerinde Ortodoksların desteğini alan Türkler ile Katolik dünyanın sınır boylarındaki tampon kuvveti Macarlar arasında uzun hakimiyet mücadelesi yaşandı.  

Söz konusu mücadelede bazen Macarlar galip geldi, bazen de Varna ve Mohaç gibi savaşlarda Osmanlılar üstün geldi.

Osmanlı Devleti'nin Macaristan'dan topladıkları vergilerin çok üstünde bu bölgeye harcama gerçekleştirmesi Osmanlı İmparatorluğu'nun Macaristan topraklarını kendi vatanının bir parçası olarak gördüğünün kanıtıdır.  

İkinci Viyana Kuşatması'ndaki başarısızlık ve sonrasındaki gelişmeler, 1686'da Macaristan'ın bağımsızlığını tekrar kazanmasını sağladı.

Viyana bozgunu sonucunda Osmanlılar, elindeki Macar topraklarını da kaybetti.

29 Ağustos 1526 Mohaç Zaferi'nden sonra Budin 1686 yılında kaybedildi. Böylece Macaristan'ın merkezi toprakları yaklaşık yüz altmış sene Osmanlı hâkimiyetinde kaldı.

Osmanlılar, Macar halkına karşı hoşgörülü bir politika izledi, bu dönemde imar ve iskan faaliyetleri devam etti, tacirlere güvenli ticaret imkanı sunulmuş huzur ve adaleti bir dönem yaşadı.

Macaristan'ın Avusturya hükümranlığına geçmesiyle yaşanan yıkıma rağmen Osmanlı-Türk izleri bugün hala tam olarak silinemedi. 

Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya hâkimiyetindeki Macaristan arasındaki ilişkilerde Macarlar, zaman zaman bağımsızlık mücadelesi başlatmış ve Karlofça Antlaşması sonrasında Osmanlı Devleti'nden yardım talep etti.

Bu durum, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa döneminde Orta Macaristan'da Protestan Macarların Kralı Tökeli İmre'ye destek verilmesiyle doruk noktasına ulaştı.

Bu süreçte Osmanlı İmparatorluğu, Tökeli İmre'yi Orta Macar Kralı unvanıyla tanıdı.

Bağımsızlık mücadelesinde Avusturya İmparatorluğu karşısında yeterli güç toplayamayan Tökeli İmre ve yakın adamları Osmanlı Devleti'ne sığınmış ve İzmit'e yerleşti.

1715-1718 arasındaki savaşlarda Macaristan'a karşı mücadele eden lider II. Rakoczi Ferenc'e Osmanlılar tarafından açık destek verilmiş ve askeri açıdan yardım edildi.

Ancak Avusturya'nın galip gelmesi üzerine Macarlar, Osmanlı İmparatorluğu'na sığınmış, Rakoczi ve askerleri Tekirdağ'a yerleştirildi.


15 Mart Macar Milli Günü

1848'deki ihtilaller, Avrupa genelinde bazı karışıklıklara neden oldu.

Bununla birlikte Avusturya imparatorluk çatısı altındaki ulusların bağımsızlık arzularını da harekete geçirdi.

Macaristan, elde ettiği hakların Viyana tarafından son verilmesi üzerine bağımsızlığını ilan ederek büyük bir savaşa girişti.

Bağımsızlık mücadelesinde 15 Mart 1848'de Peşte'de inisiyatif alan Kossuth Layos liderliğinde başarıya ulaşan Macar halkı Avusturya İmparatorluğu'nu dize getirdi.  

Ancak Avusturya'nın imdadına koşan Rus ordularının müdahalesiyle savaşın seyri değişti.

1849'da İstiklal Savaşı'nın kaybedilmesiyle Macar özgürlük mücadelesinin lideri Kossuth, Osmanlı İmparatorluğu'na sığınma talebini Sultan Abdülmecid'e iletti ve sultan, ne pahasına olursa olsun Macar mültecilere sahip çıkacağını belirtti.

Rus ve Avusturya İmparatorluğu'nun tüm tehditlerine göğüs geren Sultan Abdülmecid Lajos Kossuth liderliğindeki Macar mülteciler için en güvenli yer olarak Kütahya'yı seçti.

Yaklaşık iki bin kişilik Macar mülteci, Osmanlı Devleti'nin sağladığı güvenlik garantisinin altına dâhil oldu.

Kütahya'dan ayrıldıktan sonra Türklerin yardımseverliğini ve kahramanlığını öven Kossuth, şu sözlerle, Türkün necip bir millet olduğunu ifade etti:

…Bugünkü hayatım ve hürriyetime sahipliğim, Avusturya ile Rusya'nın tehditlerine, baskılarına rağmen beni ve arkadaşlarımı muhafaza eden Türkler sayesindedir. O Türkler ki yüksek hislerle ve insan haklarına saygılı oluşları ile tüm tehditlere boyun eğmediler. Türk Milleti, bu yönüyle, üstün bir güce sahiptir. Türkiye'nin bugün ve istikbalde mevcut olması, Avrupa'nın ve insanlık âleminin yararınadır. Ben Türklerden gördüğüm lütuf ve saygının hatıralarıyla yaşıyorum…


Osmanlı İmparatorluğu, Avusturya ve Rusya'nın baskısına rağmen Macar ve Polonyalı mültecilere sahip çıktı.

Bu durum, Osmanlı Devleti'nin hürriyet ve insan haklarına olan duyarlılığını Batı'da yankı uyandırmış ve büyük bir sempati oluşturdu.

Macar mülteciler, Osmanlı Devleti'nin desteğiyle hayatta kalmış ve Osmanlı topraklarında yerleşti.

Kısacası Osmanlılar ve Macarlar arasındaki mücadele tarihi boyunca devam etti ve Osmanlı İmparatorluğu'nun Macaristan üzerindeki etkisi uzun vadeli oldu.

Bu mücadeleler, bölgedeki siyasi ve askeri dengelerin değişmesine yol açtı.
 


Türkiye'deki meşhur Macarlar

Asya'dan Avrupa'nın içlerine yerleşen Macarlar, Avrupalı milletlerin tutumları karşısında kendi dil ve tarih ve benlik arayışlarına yöneldiler.

Bu noktada tarih birlikteliği yaşadıkları Türk kültürü üzerine araştırmalara yoğunlaştılar.

Kendi köklerini, tarihlerini bilinmeyen yönlerini ortaya çıkartmak için Türkoloji çalışmalarına çok erken zamanlarda başladılar.

Bu vesileyle doğu kültürünü araştırmak için seyyahlar tarafından geziler düzenlendiler.

Macar dilinin kökeninin nereye ait olduğu sorusu Macar tarih araştırmalarının başlangıcını da oluşturdu. 

1832-1913 yılları arasında yaşamış Armin Vambery, Macar diliyle Türk dilinin akraba olduğu görüşünü savundu, Macaristan'da Türklük biliminin kurucusu oldu ve Türkoloji çalışmalarına büyük ivme kazandırdı. 

1860 ve 1945 yılları arasında yaşamış olan Ignac Kunos, Anadolu'da sözlü anlatı geleneğinin önemli türlerinden türkü, masal, hikâye ve ağız derlemeleri yaparak Türkolojiye önemli katkılar sağladı.

Türkolojiye önemli katkılar sunan diğer bir Macar Türkolog da 1890-1976 yılları arasında yaşayan olan Gyula Nemeth'dir.

Nemeth, çağdaş Türk diyalektleriyle uğraşmış, eski Türk yazıtları üzerinde çalıştı, ancak daha çok Macar tarihi ve Türk-Macar ilişkileriyle ilgili konuları işledi.

Türk Kızılayı'nın kurucularından biri Macar asıllıdır.

1850 yılında Osmanlı Devleti'ne sığınan Karl Eduard Hammerschmidt (1830-1874) daha sonra Abdullah Bey adıyla ihtida etti ve Osmanlı Devleti'ne bilim alanında çok önemli hizmetleri oldu.

Kızılay'ın kuruluşuna katkıları yanında jeoloji biliminin Türkiye'deki kurucuları arasında yer aldı.

Kont Odön Szecheny (1839-1922), Türk ve Macar dostluğunun simge isimlerinden biri.

19'uncu yüzyılın en önemli İtfaiye liderlerinden biri olarak tanındı.

Londra'da İtfaiye eğitimi alan Szecheny, Şubat 1870'de Budapeşte'de profesyonel itfaiye teşkilatını tesis etti.

Macar Ulusal İtfaiyeler Birliği Başkanı olarak, 1871'deki Beyoğlu yangınından sonra Sultan Abdülaziz Han'ın daveti üzerine İstanbul'a geldi.

Burada, 4 kara taburu ve 1 deniz taburundan oluşan Askeri İtfaiye Alayı'nı kurmuş ve ardından memleketine döndü.

Bir yıl sonra Sultan Abdülhamit Han'ın paşalık unvanı ile daveti üzerine tekrar İstanbul'a gelen Kont Odön Szecheny, İstanbul İtfaiye Kumandanlığını aralıksız olarak 48 yıl, 1922 yılına kadar sürdürdü.

İstanbul işgal altındayken çok sevdiği bu kenti terk etmedi. 

Macar Türkolojisi ve Macar Türkolglar tarafından köken arayışına yönelik çalışmalar Türkolojinin bir disiplin olarak doğmasında önemli rol oynadı.

Macar Türkolglar tarafından Türk dilinin ve tarihinin karanlık dönemlerine ışık tutan araştırmalar, kadim Türk-Macar dostluğunu pekiştirdi. 

Macar tarihi ve Türk tarihi hürriyetine düşkün iki kardeş milletin tarihidir. 

Hun ve Turan halklarından olan Macarlar ve Türklerin ortak kültür ve tarihi bağları yanında dilleri arasında az miktarda da olsa benzerlikler var.  

Ortak atadan gelen bu iki ulusun kökenlerinde Hun ve Turan kardeşliği söz konusu.

Osmanlı devrinden gelen dostane ilişkiler Cumhuriyet devrinde de sürdü.

Bugün AB ve NATO'da müttefik olan iki ulus Türk Devletler Teşkilatı'nın da iki önemli aktörü olarak bölge ve dünya siyasetinde birbirleriyle dayanışma içinde.

 

 

Yararlanılan kaynaklar:

Nazır, Bayram, Macar ve Polonyalı Mülteciler Osmanlı'ya Sığınanlar, Yeditepe Yayınları, İstanbul 2006.
Nemeth, Gyula, Attila ve Hunlar, Çev. Şerif Bastav, AÜDTCF Yayınları, Ankara 1982.
Raszony Laszlo, Tarihte Türklük, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1993.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU