"Zararın neresinden dönülse kardır" ve cesaret

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Twitter

Siyaset dünyanın her yerinde zor bir zanaattır.

Türkiye gibi havanın gün içinde 4 sefer değiştiği ülkelerde ise çok daha zordur. Başınıza her an bir iş gelebilir, 'taş düşebülür, ayı çıkabülür!'

İş ne kadar zor olursa olsun yine de Diyarbekir tabiri ile eğer 'sahıbınız' varsa işiniz kolaylaşır.

Zorluklara ve musibetlere dayanma gücünüz artar; en azından olur olmaz moral bozukluğu yaşamazsınız.

Cezaevlerinde eften püften suçlamalarla yıllardır yatmakta olan binlerce kişiyi kimse hatırlamazken, isimleri her gün dillerde olan Osman Kavala benzeri az sayıda şanslı kişiyi bu duruma örnek olarak gösterebiliriz.

İdris Baluken, Gülten Kışanak, Selma Irmak, Gülser Yıldırım…kendi 'yalnızlıkları' ile baş başalar.

Taş attıkları gerekçesi ile örgüt üyeliğinden 10 yıl, 12 yılla cezalandırılan 15-16 yaşındaki çocukların, KHK ile hayatları kayan on binlerce kişinin de sahipleri yok, perişan bir haldeler.

Bu girizgahtan sonra sadede gelecek olursak;

Selahattin Demirtaş'ın 5 Temmuz 2022 günü T24'te yayımlanan 'İğneyi kendimize' başlıklı yazısındaki, şu ifadeleri farklı yorumlara neden oldu;

Siyasetin ve şiddetin bir arada olamayacağını bizim de bildiğimizi, bütün sorunlarımıza Türkiye'nin bütünlüğü içinde çözüm aradığımızı ve onurlu bir barış için ciddiyetle çalıştığımızı tüm Türkiye'ye en uygun dille, söylemle anlatmamız gerekir...
 

Türkiye açılımı

Eğer diğer muhalefetten Kürt açılımı bekliyorsak biz de HDP olarak Türkiye açılımı yapmak zorundayız. Mağdur kimliğimizin bizi ezilmişlik veya öfke psikolojisine sokmasına izin vermeden, özgüvenle tüm Türkiye'yi kucaklamak zorundayız.

Bunun için ilkelerimizden değil, korkularımızdan ve alışkanlıklarımızdan vazgeçmemiz yeterli…

 

Değişim zamanı

Dedim ya, değişim cesaret ister. Şimdi o cesareti göstermenin, değişimi kendimizden başlatmanın tam zamanı. Emin olun, gerisi domino taşı gibi gelir. Toplum herkesi değişim için daha fazla zorlar ve demokrasiye bir adım daha yaklaşırız.


Kimin ne dediği ayrı bir mevzu!

Biz kendi ne dediğimize bakalım.

Lafı fazla uzatmadan söyleyeyim;

Zamanı geriye döndürmek ve her şeyi yeniden inşa etmek mümkün olmadığından 'keşke!' ile başlayan cümleler en boş ifadelerdir, ancak yine de Selahattin Demirtaş 'keşke' bu sözleri 10 yıl önce söyleseydi.

Kendine de bize de yazık etmeseydi!

Benim kendimi paralarcasına ve yüzlerce ite kopuğa (özellikle de Kürt siyaseti içindeki sözde okuryazar it ve kopuklar) kendimi hedef ederek yaptığım çıkışlara destek verseydi.

Siyasetin kurtları, tilkileri ve çakalları türlü türlü maskelerle arzı endam ederken, 70'lik, 80'lik 'bilgeler' demokratik özerklik ilanları yeri göğü inletirken 'Hendeklere' selam dururken 'Kral çıplak!' diyebilseydi.

Her neyse! 

Zararın neresinden dönülse kardır. 

En az 40 yıldır aynı çizgideyim ve 2011 de milletvekili seçildikten bu yana geçen son 11 yılda da aynı sözleri daha ısrarlı bir şekilde bıkmadan usanmadan tekrarlıyorum:

1. Demokratik siyaset ile silah, şiddet ve terör birlikte olmaz/olamaz.

Silah bugün Kürt siyasetini ve demokratikleşmeyi rehin almış durumda. PKK'nin silahları susturmasını istemeyen bir kesim de Ankara'nın derinlerinde.

PKK 2013'te Öcalan'ın açıkça belirttiği gibi mutlaka silah bırakmalı.

Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir yıllar önce bunu söylediğinde öyle bir üzerine gittiler ki, bir daha da ağzını açamadı.


2. Kürt sorununun çözümü ancak Türkiye'nin demokratikleşmesi ile mümkündür ve Türkiye'nin demokratikleşmesi ile direk bağlantılıdır.

Türkiye müspet bir tavır takınmadıkça Suriye ve Irak Kürtlerinin sorunları da çözülemez.

Kürtler Türkiye ile savaşarak değil ancak anlaşarak (anlaşmaya ve birlikte büyük bir sinerji yaratılacağına ikna ederek) sorunlarını çözebilirler.

Bu yol çok zor ve uzun bir yol olmasına rağmen 'en kestirme' yoldur.


3. Bu nedenledir ki Kürtlerin ABD, Avrupa Birliği, İran, İsrail ve Rusya'dan medet ummaları boş bir hayaldir.

Hele hele bazı Kürtlerin "ABD, NATO Irak'ta olduğu gibi Türkiye'ye müdahale etsin bir 'Kürdistan' kursun ve bize versin!'"düşünceleri Kürtleri de Türkler ve Arapları da felakete sürüklemekten başka bir şey değildir.

Bu devletler Kürtler Türkiye ile savaştıkları müddetçe Kürtleri desteklerler, esas meseleleri Kürtler değil Türkiye'dir.

Kürtlerle Türkler anlaştıkları gün Kürtlere Batı ve İran desteği biter.

Onun içindir ki bu güçlerin Türkiye içindeki uzantıları başından itibaren çözüm sürecine karşı çıktılar, bazıları bizzat İmralı'ya mesajlar gönderdiler.

Kürt sorununun çözümü Türkiye içinden 'yerli bir çözüm' olmak zorundadır.

Selahattin Demirtaş'ın söylediklerini ilk başta yine Selahattin Demirtaş'ın kendisine hatırlatarak yazımı noktalamak istiyorum: 

'Dedim ya, değişim cesaret ister. 

Şimdi o cesareti göstermenin, değişimi kendimizden başlatmanın tam zamanı. 

Emin olun, gerisi domino taşı gibi gelir. Toplum herkesi değişim için daha fazla zorlar ve demokrasiye bir adım daha yaklaşırız.'

Evet!  

Her şeyin başı cesaret. 

Bilmek ayrı bir şey, söyleyebilmek ayrı bir şey.

Unutmadan şunu da ilave edeyim; 

Sayın Taha Akyol bugünkü 'Kürtler ve partiler' yazısında önemli tespitlerde bulunuyor.

Yazısının genel çerçevesine katılıyorum.

Akyol yazısının bir yerinde şöyle diyor:

PKK, Çözüm Süreci sırasında silahlanmayı sürdürerek süreci sabote etmekle barışa inanmadığının belgesini ortaya koymuştur. Kürt siyasetçiler de o zaman kötü sınav verdiler, Kandil'in 'çekilmiyoruz' açıklamasını, hatta KCK'dan Beşe Hozat'ın 'devrimci halk savaşı' açıklamasını bile eleştirmediler. Evet, demokrasiden bahseden HDP, elbette önce 'çuvaldızı kendine' batırmalıdır. Demirtaş bu çizgisini ısrarla sürdürürse, 'Türkiye açılımı'nı HDP'nin gündemine yerleştirebilir, yerleştirmelidir.

  
"Kürt siyasetçiler de o zaman kötü sınav verdiler, Kandil'in 'çekilmiyoruz' açıklamasını, hatta KCK'dan Beşe Hozat'ın 'devrimci halk savaşı' açıklamasını bile eleştirmediler" kısmı da doğru.

Sadece benim aynı dönemde arşivimde kayıt altında tuttuğum itirazlarımdan oluşan 28 yazı, beyanat, ropörtaj ve TV programını sanırım atlamış!

'İstisnalar kaideyi bozmaz' diyebilir!

Üstelik Hakan Albayrak ve Ahmet Taşgetiren Ağabey gibi bir elin parmaklarını geçmeyen birkaçı hariç benim 40 yıllık sözde arkadaşlarım bile 'atlamışken' lafı bile olmaz!

Dedim ya insanın en az Kavala ve Demirtaş'ın onda biri kadar 'sahıbı' olmalı.

'Sahıbımız' Allah!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU