Küçüklüğümden bilirim; kavun, karpuz ve üzüm zamanı geldi mi Adıyaman kavun karpuz kokardı. En çok da Besni kavunu açık alanlarda, sokaklarda, yol kenarlarında sergilenerek satışa sunulur, kokusu bütün Adıyaman'ı sarardı.
O yıllarda, Besni kavununun kendine has bir kokusu ve harika bir aroması vardı. Uzun zamandır artık görmediğim, denk gelmediğim Besni kavunu hem sulu, hem de müthiş tatlıydı.
Kavunuyla ünlü ilçe aynı zamanda üzüm diyarıydı. Hem de asırlar öncesi dağ köylerinde yetiştirilen çeşit çeşit bağlara sahipti.
Beyaz ve iri taneli üzümü yaz sıcaklarında sofraları süslerken, kurutulmuş olanı bütün mevsimlerde insanlara katık olurdu.
Bu nedenle, Besni denilince aklıma hep kavubn ve kuru üzüm gelir. Bu gün bile bu algıyı zihnimden silebilmiş değilim.
Çocukluğumda gördüğüm o fotoğraf öylece duruyor. Besni'nin nasıl bir yer olduğunu bilmeden, görmeden orayı kavun ve üzüm diyarı bellemiştim.
Sonra aradan yıllar geçti. Önce ben değiştim, çocukluk, gençlik derken zaman ilerledi. Yaşadığım coğrafyanın kentleri giderek değişti, kavun karpuz sergileri azaldı, yerel tohumlar buharlaştı, hibritlenmiş tohumlar poşete girdi ve eski zaman tılsımını yitirdi.
Yeni meyveler, alışkanlıklar ve çılgınca bir tüketim kültürü hayatımıza girdi. Yerel tatlar bir bir ortadan kalkmaya, azalmaya, hatta yok olmaya başladı. Yerel olana karşı bir itibarsızlaştırma ve tarımsal süreçlerin ilaçla tanışma süreci başladı.
Murathan Mungan'ın dediği gibi;
Yenik düşüyor her şey zamana
Biz büyüdük ve kirlendi dünya.
Zaman aktı, tarımsal faaliyetlerde kullanılan teknikler büyük ölçüde değişti. Ne dünya eski dünya, ne de Besni eski Besni idi. Zihnimdeki fotoğrafla örtüşen hiçbir ibare yok artık, her şey değişmiş, farklılaşmış, başkalaşmıştı.
Sokaklar değişmiş, kentler betonlaşmış, ürün çeşidi çoğalmıştı. Daha önce, özellikle Besni'nin ova kısmının genelinde, ekimi yapılan kavun zaman içinde giderek ekim alanlarını kaybetmiş, yerine başka ürünler yetiştirilmeye başlanmıştı.
İşte Besni'ye, o zihnimde müthiş kavun kokan kente, yanlış hatırlamıyorsam ilk kez 2008 yılında gitmiştim. Hem çocukluk yıllarımdaki Besni'yi görmek, hem de o damağımda unutulmaz izler bırakan kavunların fotoğraflarını çekmek üzere ilçeyi ziyaret etmiştim...
Adıyaman üzerinden kente ilk girdiğimde zihnimdeki fotoğrafla örtüşen kavun sergileri yoktu artık. Arada bir yol kenarlarında açılan birkaç küçük tezgahta az da olsa bal kavun, üzüm ve incir göze çarpıyordu.
Kavun yerine üzüm öne çıkmış, çocukluğumdaki kavun yığınları yok olmuştu. Oysa ben her sokak başında ya da tarla kenarında kavun yığınları bekliyordum.
Kentin çarşılarını gezerken bu hayal kırıklığıyla zaman geçirmiş, sonra Eski Besni'ye yönlendirilmiştim.
Ben, Eski Besni denilince korunmuş çarşılar, evler, konaklar olabileceğini düşünerek söylenenlere uymuş ve eski kenti ziyaret etmiştim.
Oldukça derin bir vadi yatağında akan derenin, iki yakasında kurulan, Eski Besni Harabelerini görünce şaşıp kalmıştım. Doğrusu ben, bu kadar eski bir yerleşim yeri beklemiyordum.
Daha çok korunan ve halen yaşam olan bir çarşı bekliyordum. Karşımda duran ise basbayağı eski bir kentin harabeleriydi. Karışık duygular içinde Eski Besni'yi gezmiş, geçmişteki yaşamın izlerini görmeye çalışmıştım.
Yaz aylarıydı ve sıcak beynimi uyuşturuyordu. Buna rağmen dere tepe eski harabeleri, terk edilmiş camileri gezdim, değirmen ve hamam kalıntılarında dinlendim.
Böylesi eski bir kentin, neden terk edildiğinin hikayesinin peşine düşmek için, şu anki kent merkezine dönmüş, yeni yapılar arasında hem eski kavunu, hem de terk edilme nedenleri öğrenmeye çalışmıştım.
Konuştuğum insanların anlatımları düşünce ve siyasal anlayışlarına göre değişiklik gösterse de ortak bazı ipuçları çıkıyordu ortaya.
Söylenenlere göre artık kavun, masrafını kurtarmadığı ve bostanlarının hasat zamanından önce kurumaya başladığı, hastalık geçirdiği için kavun ekim alanları daralmış, yerini başka ürünlere bırakmıştı.
Sonraki yıllarda birkaç kez daha ziyaret ettim Besni'yi. Her gittiğimde geçmişi, M.Ö 5 bin yıl öncesine kadar uzanan kentle ile ilgili yeni bilgilere ulaştım.
Halkın anlatımlarına kulak kabartarak zihnimde bilgiler biriktirdim, dostlar edindim. Bir gün belki, hikayesini yazmak üzere zihnimdeki arşive bıraktım.
Aradan bayağı zaman geçtikten sonra, geçen hafta sonu 12-15 Mayıs tarihleri arasında kentte düzenlenen fotomaratona katılarak hem geçmişi yad ettim, hem de zihnimde oluşan fotoğrafın izlerini sürdüm.
Üç gün boyunca süren koşturmaca sonucu onlarca fotoğraf, güzel dostlar ve tarihsel kırılma süreçleriyle ilgili hikayeler edindim.En çok da Eski Besni'yi ziyaret ederek zaman içinde yaşanan değişiklikleri görmek istedim.
Eski Besni'yi güneş batımına yakın ziyaret ederek hem ışığın sihirli gücünü, hem de baharın serin esintisini hissetmek, duyumsamak ve ortamın güzelliğini fotoğraflamak istedim.
Oldukça derin bir vadide akan Besni Deresi, eski görkemini kaybetse de, suyun açtığı yarıklar vadi tabanında derin kavisler oluşturmuş.
Derenin batı kısmına düşen Besni Kalesi, yüksek rakımıyla göze çarparken, çevresinde imar edilen yerleşimlerden arda kalan harabeler arasında, ayakta kalan iki minare terk edilmişliğin ruhunu yansıtıyordu.
Sessizlik, vadi boyunca arada bir gelip geçen araba gürültüleriyle bozulurken, kentin harabelerinde dolaşan meraklı fotoğrafçılarla çobanlar arasında köşe kapmaca oynanıyordu.
Seyir Tepesi olarak inşa edilen platformdan, kuşbakışı harabeleri izlerken, kentin eski hali gözlerimde canlandı ve bir an tarihsel süreçlerin karmaşasını yaşadım.
Bir zamanlar, bu vadi içinde oldukça canlı bir kent vardı ve kentin sakinleri ticaretle uğraşıp, tarımsal girdilerle hayatlarını sürdürüyordu.
Eski kent harabelerinin, biraz daha yıpranarak varlığını halen sürdürüyor olması sevindirici. Ama bir terk edilmişlik duygusu her adımda kendini belli ediyor.
Evlerden, köşk ve konaklardan taş yığınları kalmış. Kale hala heybetini korusa da bir koruma ve restorasyon çalışması göze çarpıyor.
İki minare de, sanki dini mekanlara karşı olan hassasiyetlerden dolayı ayakta kalmış. Tek değişen, yeni yapılan prefabrik taş yapı ve dere boyunca uzanan yolun asfaltlanması. Onun dışında her şey, eskisi gibi duruyor.
19'uncu yüzyıl başına kadar oldukça canlı bir ticaret merkezi olan Eski Besni, zaman zaman Malatya'ya, Maraş, Antep ve Diyarbakır'a bağlanan bir sancak şeklinde varlığını sürdürdü, takvim yaprakları 1954 yılını gösterdiğinde ise artık Adıyaman'a bağlanan bir ilçe olacaktı.
Kentin yaşlılarının anlattıklarına göre; Eski Besni'de oldukça canlı bir çarşı ve her türlü ihtiyaca cevap olacak bir esnaf yapısı vardı.
Kürtlerin, Osmanlılar tarafından yerleştirilen Türkmenlerin ve Ermenilerin iç içe yaşadığı, 19'uncu yüzyıl başlarında başlayan sosyal çöküntü ve savaş ortamı kentin dokusunu bozmuş, göç hızlanmış ve sık sık eşkıyaların saldırılarına uğramıştır.
Bu nedenle, kent merkezi taşınma gündeme gelmiş, karar alındığı halde bazı alileler Eski Besni'yi terk etmeyerek burada hayatlarını sürdürmüşlerdir.
Eski Besni'nin tamamıyla terk edilmesi ise kentin Adıyaman'a bağlandığı yıl olan 1954 yılına denk gelir ve 1965 yılına kadar taşınma süreci devam eder.
1965 yılına gelince Eski Kent, artık hayalet bir kente dönerek, tarihsel sürecini tamamlar. Camiler, kiliseler, hanlar, hamamlar, su değirmenleri, çarşılar ve Besni Kalesi baykuşların öttüğü bir alan haline gelir.
Bugün ayakta kalan cami ve eski hamam kalıntıları dışında kale varlığını bütün yıkımlara karşı sürdürüyor.
Yeni kent de kendi içinde ikiye ayrılmış. Orta Besni diye anılan şu anki kent merkezi ve Sarhan Mevki giderek daha da büyüyen, beton bloklarıyla göze çarpan Yeni Besni geçmişin gölgesinde büyüyor.
Bu nedenle, Besni'de üç farklı yerleşim yan yana ama biraz ayrık olarak, üç zamanlı bir yerleşim yeri özelliklerini gösteriyor.
Yeni yapılar Antep yolunda kümeleşirken, yakın zamanda kurulan kent merkezi ise eski ile yeni kentin arasında yüksek tepelerde kurulmuş.
Kentin yer değiştirmesi ve farklılık göstermesinin nedenleri arasında her ne kadar heyelan, sel baskınları gibi sonuçlar gösterilse de, tarihsel süreçte kentin sosyolojik yapısının, zaman zaman savaş ve istila nedeniyle değişmesi, göçlere sahne olması yer değiştirmesinde neden olan başka etkenler olduğu kuvvetle muhtemel.
Devam edecek…
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish