Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde yeni dönemin ilk adımı neden Brüksel'de atıldı?

Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf Reuters

Karabağ'ın 30 yıllık işgali sırasında başta Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu olmak üzere, pek çok uluslararası kuruluş sorunun çözümü için bazı beyanatlarda bulunmuş olsalar da somut adımların atılması hususunda ellerini pek de taşın altına koymamayı tercih etmişlerdi.

Ancak 44 günlük zaferin ardından ve sonrasında yaşanan Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte bir kez daha Kafkasya genelinde ve Güney Kafkasya özelinde barış, huzur ve istikrarın ne kadar önemli ve elzem olduğu hem Batılı kuruluşlar hem de Avrupa Birliği (AB) ülkeleri tarafından anlaşılmış oldu.

Bu nedenle Karabağ zaferinin ardından başlayan yeni dönemde hem Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde hem de Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde yeni bir sayfa açıldı.  

Bölge ülkelerinin ve sorunun muhatabı devletlerin çeşitli vesilelerle bir araya geldiği bu yeni dönemde AB ve Batı dünyası da bölge ülkeleriyle görüşmelerde bulunarak sürece dahil olma konusunda bir çaba içerisine girmeye başladı.   


Bu kapsamda daha önce AB Konseyi Başkanı Charles Michel önderliğinde Aralık 2021 yılında Brüksel'de Azerbaycan ve Ermenistan liderleri bir araya gelerek iki ülke arasındaki mevcut sorunları görüşmüştü.

Bu toplantılarda sıklıkla bölgedeki normalleşme çabaları, ulaşım ve altyapı çalışmaları ile ihtilaflı konuların çözümü noktasında AB'nin inisiyatif alabileceğine dikkat çekilmişti.

Bu görüşmelerin devamı olarak taraflar 6 Nisan 2022 tarihinde Brüksel'de yeniden bir araya gelmiştir.

Konsey Başkanı Michel önderliğinde ikinci kez bir araya gelen Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan Brüksel'de üçlü bir toplantı gerçekleştirmişlerdir.

Brüksel'de yapılan bu tarihi görüşmede Azerbaycan tarafı Ermenistan'la ilişkilerin normalleşmesi için beş temel başlık altında maddeler sunmuş ve prensipte bu maddeler Ermenistan tarafından kabul edilmiştir.

Azerbaycan'ın ilişkilerin başlatılabilmesi için Ermenistan'a sunduğu söz konusu beş maddede genel hatlarıyla öne çıkan hususlar şöyledir;

İki ülke birbirinin toprak bütünlüğüne saygı duyacak,

Ülkeler arasındaki sınırlar bir komisyon aracılığıyla detaylı bir şekilde belirlenecek,

Bölgedeki mevcut mayınların temizlenmesi için çalışma başlatılacak,

Ulaşımla ilgili adımlar atılarak özellikle de demir yolları için gerekli bağlantılar sağlanacaktır.  

Daha önceden bölgede kullanılan ancak hâlihazırda atıl durumda olan karayollarının restore edilmesi ve kullanıma açılması için de bir çalışma grubu oluşturulacaktır. 


Görüşmelerde gerek ele alınan konular gerekse de görüşme sonrasında tarafların yapmış olduğu olumlu açıklamalardan hareketle Brüksel'deki bu zirvenin Güney Kafkasya açısından oldukça önemli bir dönemi de beraberinde başlatacağını söylemek mümkün.

Özellikle Ermeni diasporası açısından bakıldığında ABD ve Fransa'daki bazı gruplar tarafından eleştirilen bu görüşmelerin iki komşu ülkeyi uzun bir aradan sonra biraz daha yakınlaştırdığı da söylenebilir.

Ayrıca, Türkiye'nin bu görüşmeleri olumlu bulduğunu beyan etmesi ve yaşanan diğer küresel sorunlara da bakıldığında bu tür bir normalleşmenin hem komşu ülkeler hem de bölge ülkeleri için de elzem olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.


Brüksel görüşmelerinin Türkiye-Ermenistan normalleşmesine etkileri

Kuşkusuz Brüksel'deki görüşmelerin bölge ülkeleri üzerinde olduğu gibi Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşme süreci üzerinde de olumlu etkileri olacaktır.

Konuyla ilgili Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu, mevkidaşı Sayın Ceyhun Bayramov'un Brüksel'deki toplantı konusunda Türkiye'nin bilgilendirildiğinden bahsetmesi de bu sürecin Azerbaycan ve Türkiye'nin eşgüdümünde devam ettiğini gösteriyor.

Bilindiği üzere Karabağ zaferinin ardından Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde de yeni bir dönem başlamış, her iki ülke tarafından ilişkilerin normalleşmesi için görüşmeleri yürütmek üzere özel temsilciler atanmıştı.

Bu noktada ilki Moskova'da, ikincisi ise Viyana'da yapılan görüşmeler son derece olumlu bir havada geçmiş hatta Antalya Diplomasi Forumu'na Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan da katılmıştı.

Türkiye üçüncü görüşmenin de Viyana'da olacağını belirtti ancak Türkiye'nin beklentisi artık bu görüşmelerin üçüncü ülkelerin yerine doğrudan Türkiye ya da Ermenistan'da gerçekleştirilmesinden yana.

Nitekim sayın Çavuşoğlu bir televizyon kanalında yaptığı açıklamada "Ermenistan'ı anladıklarını, gerek içeride gerekse dışarıda ciddi bir muhalefet ve diaspora baskısı altında olduklarını bildiklerini ancak sürecin normalleşmesi ve daha somut adımların atılabilmesi için de görüşmelerin iki ülkede yapılması gerektiğine" vurgu yaptığı da göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu nedenle Türkiye'nin yeni dönemde Ermenistan'la aracısız bir şekilde gerçekleştirdiği görüşmelerin artık üçüncü ülkelerde yapılmasını istemediği de anlaşılmaktadır.

Bu açıklama hem Türkiye'nin normalleşmeyi hızlandırmak istediğini göstermesi açısından hem de tarafların bir koordinasyon içinde hareket ettiklerini göstermesi açısından da önemlidir.

Nitekim Paşinyan'ın da basına verdiği demeçlerde görüşmelerin hızlanması ve normalleşmenin bir an önce sağlanması için daha fazla çaba sarf edilmesi gerektiğini dile getirdiği görülmektedir. 


Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesinin Türk-Ermeni ilişkilerine yansımaları

Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte gerek Avrupa Birliği ülkeleri gerekse de Batı dünyası açısından Güney Kafkasya'nın önemi daha da artmıştır.

Özellikle Rusya'ya olan enerji bağımlılığının azaltılması noktasında alternatif bir enerji arayışında olan AB ülkeleri için Güney Kafkasya bölgesi hem güvenli bir enerji nakil rotasında yer alıyor olması hem de bölge ülkelerinin sahip oldukları enerji kaynakları noktasında stratejik bir öneme sahiptir. 

Bu açıdan bakıldığında Brüksel görüşmeleri bazı ülkeler tarafından iki ülke arasında kara ve demir yollarının faaliyete geçmesi noktasında önemli bir gelişme olarak karşılansa da bu süreçte özellikle de Zengezur koridorunun açılması konusunun ise İran ve Gürcistan tarafından pek de sıcak karşılanmayacağını belirtmekte yarar vardır.

Nitekim Zengezur koridorunun açılmasıyla birlikte İran ve Gürcistan'ın ulaşım, ekonomik ve siyasi açılardan bu süreçten olumsuz etkileneceğine dair bazı kaygılar taşıdıkları görülmektedir.

Ancak Zengezur koridorunun sadece Türkiye-Nahçıvan-Azerbaycan açısından değil Ermenistan'ın da Avrupa'ya bağlanması noktasında stratejik bir öneme sahip olduğu unutulmamalıdır.

Ayrıca bu koridorun bölge ülkeleri olan İran ve Gürcistan'ı dışlamaktan ziyade bölge ülkelerinin de sürecin içinde yer almasını önceleyen bir koridor olduğunun taraflara detaylı bir şekilde anlatılması gerekmektedir.

Zengezur koridoru aynı zamanda Türkiye ve Çin'in de Hazar üzerinden Orta Asya ile irtibatı noktasında da kilit bir rol oynayacağının belirtilmesinde yarar vardır.


Ermenistan'ın Azerbaycan'ın taleplerini kabul etmesi ne anlama geliyor?

Ermenistan tarafından Azerbaycan'ın Brüksel'de öne sürmüş olduğu taleplerin olumlu bir şekilde karşılanması hem Ermenistan'ın Azerbaycan toprak bütünlüğünü kabul ettiğini hem de Ermenistan'ın bu iddialarından vazgeçtiğini göstermesi açısından tarihi bir öneme sahiptir.

Ayrıca tarafların görüşmede ortak sınırların belirlenmesi için bir komisyon kurulması ve barış görüşmelerinin başlaması konusundaki talimatları da oldukça önemli bir gelişmedir.

Ermenistan'ın bu tavrı aynı zamanda otuz yıllık işgalin Ermeni toplumunu da olumsuz bir şekilde askeri, ekonomik, iç ve dış politika konuları gibi pek çok alanda olumsuz etkilediğinin de en somut kanıtı olmuştur.

Bu nedenle yeni dönemde bölgede barış, huzur ve istikrarın sağlanmasında Ermenistan'ın Azerbaycan ve Türkiye'ye yönelik izleyeceği bu olumlu politikasını ne kadar sürdürebileceğine bağlı olacaktır.

Bu açıdan Paşinyan'ın görevde kalması bu olumlu havanın sürdürülebilmesinde hayati bir öneme sahiptir.

Bu nedenle yeni dönemde Ermenistan'ın ekonomik olarak kalkınması, uluslararası enerji, ulaşım ve alt yapı projelerinde yer alabilmesi büyük oranda yeni dönemde bölgede izleyeceği kalıcı barış ve dostluk politikası ile de doğrudan bağlantılı olacaktır. 


Sonuç olarak Brüksel'deki tarihi zirvenin hem bölgesel hem de küresel çapta barış, huzur ve istikrarın sağlanması noktasında büyük bir öneme sahip olduğunu söylemek mümkündür.

Nitekim bu görüşmelerin Türkiye, Batı dünyası ve Rusya tarafından da memnuniyetle karşılanması Rusya-Ukrayna savaşının yaşandığı bu günlerde bu tür normalleşme adımlarının tüm kesimler tarafından desteklendiğini göstermesi açısından da önemli bir gelişme olmuştur.

Brüksel'deki görüşmelerde ağırlıklı olarak iki ülke ilişkilerinin normalleşmesi hususu ön plana çıkmış olsa da Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte AB ülkelerinin hem alternatif enerji kaynakları hem de yeni ve güvenli bir güzergâh bulmaya yönelik arayışları nedeniyle Güney Kafkasya'nın jeopolitik ve jeo-stratejik öneminin de giderek arttığını göstermektedir.

Bu durum ise bölgede sadece komşu ülkeler için değil küresel çapta da güvenlik, huzur ve istikrarın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gündeme taşımıştır.

Bu nedenle AB ülkeleri ve Batı dünyasının önümüzdeki günlerde Kafkasya genelinde ve Güney Kafkasya özelinde daha aktif bir politika izlemeye karar verdikleri görülmektedir.

Rusya'nın Karabağ zaferinin ardından bölgeye yerleştirmiş olduğu askeri barış gücü aracılığıyla bölgede artırmaya çalıştığı etkisinin de bu vesileyle yeni dönemde Batı dünyası tarafından sınırlandırılmaya çalışılacağını söylemek mümkündür.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU