Hangi Ali ya da hangi Alevilik?

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Görsel: Pinterest

Alevi kimliği, bilimsel yöntemlerle kendi tarihi kökleri içinde incelendiğinde, geleneksel Alevi algısına pek tekabül etmediği bir gerçeklik.

Geleneksel Alevi algısında, Hz. Muhammed'in ailesi olarak Hz. Ali ve Ehlibeyt yolu ve sevgisi baskın.

Yine geleneksel Alevilik algısında, bütün ritüellerin Hz. Muhammed'den çok, Hz. Ali kültü etrafında şekillendiğine inanma hali var.

Bu inanca göre Ali, Aleviliğin temel kurucu mürşidi ve piri oluyor.  

Alevi dedeleri de Hacı Bektaş Veli'nin soy şeceresi üzerinden kendilerini Ali soyuna bağlamakta sakınca görmüyor. Nitekim Anadolu dışında Aleviliğin Ali soyu olarak görüldüğü bir gerçektir.  

Çelişki şudur ki geleneksel Alevi kimliğini Ali'ye bağlama düşüncesi doğal olarak Aleviliği İslami zemine sürüklüyor.

...

Bu noktada, Alevilerin Ali ve Ehlibeyt inancını ne zaman benimsedikleri ve bu inancı kendi öncel inançlarıyla nasıl birleştirdikleri sorununu açıklama ihtiyacı ortaya çıkıyor.

Ali, Ehlibeyt ve Şii inancının Orta ve Ön Asya'da İslam tasavvufçuları tarafından Türklere aşılandığı söylense de 15'inci yüzyıla kadar bu düşüncenin Anadolu'da Türkler ya da başka halklar tarafından benimsendiğini gösteren herhangi bir belirti yoktur.

Alevilerin Babailer ve Şeyh Bedreddin hareketi gibi çok önemli iki ayaklanmasında da Ali ve Ehlibeyt düşüncesinin hiçbir belirtisi görülmez.

Ancak, Anadolu Alevilerinin Erdebil Tekkesi'nde, Şeyh Cüneyt, Şeyh Haydar ve Şeyh İsmail gibi şeyhlerle girdikleri ilişki neticesinde böyle bir inançla tanıştıkları ve Erdebil Tekkesi'nin inançlarını kendi inançlarıyla bağdaştırmaya başladıkları anlaşılıyor.

Erdebil şeyhlerinin o tarihsel süreçte Alevilere aşılamaya çalıştığı inanç ise bugün anladığımız biçimiyle Ortodoks Şii inancı değildir.

İran Safevileri'nin devlet kurma sürecinde yaptıkları siyasete, Anadolu Alevilerinin inancına Şii öğeler yerleştirme biçiminde bir bağdaşma yaratmaya çalışma denebilir.

Kendilerince Mehdi'yi keşfeden ya da bir tür tanrısallığı andıran kavramlarda kutsanmayı arayan İslam dışı bireyselliklerin, İran feodal aristokratların sisteme egemen olmaya başladığı ikinci safhada, yani Tahmas döneminde, temizlenmesi yönünde önemli adımlar atılıyor.

Ortodoks Şii İslam'ın zaman içinde egemen olmaya başlamasının bu yönlü gelişmeye tekabül ettiği anlaşılıyor.

Denebilir ki Alevilerin Ali ve Ehlibeyt inancını benimsemeleri de 15'inci yüzyılın ikinci yarısında Safeviler'le girdikleri ilişki dönemine tekabül ediyor.

...

Burada Alevilerin inanç dünyasında inşa ettiği Ali ve Ehlibeyt algısı biçim olarak öyle görünmekle birlikte, Safeviler'in Ortodoks Şii inancının dışında bir Ali ve Ehlibeyt algısıdır.

Bu algıya göre Ali ve Ehlibeyt efsanevi, mitolojik kahramanlardır. Tarihi kişilikler değil, tanrısal kişiliklerdir. Mürşid-i Kamil'lerdir. İnsan-ı Kamil'lerdir.

Bu anlayışın Şii ya da Sünni İslami inançla bağdaşması için malum odaklar tarafından yoğun bir çaba var ama sonuç alınamadığı da ortada.

Biçim bir kenara bırakıldığında İslam dışı olduğu görülen bu anlayışın, Anadolu'da Yavuz Sultan Selim dönemiyle başlayan Alevi kırımından sonraki süreçte kendilerini koruma amacıyla, zaman zaman bir takiyeye dönüştüğü görülüyor.

Artık buradaki Hz. Ali tarihi bir kişiliktir. Hz. Peygamber'in damadı ve amcasının oğludur. En iyi Müslümandır. İslam'ın en büyük savunucusudur.

Ali ve Ehlibeyt 'in gösterdiği İslam yolunda Aleviler "Gerçek Müslüman biziz" diye yürüyecektir.

Yeni bir Ali ve Ehlibeyt inşa edilmiştir.

Alevilik burada İslam'ın adı konmamış batıni 1 bir yorumudur.

Yani kendilerince İslam'ın yüzeysel işleyişi değil de özü ortaya konmakta ve yaşanmaktadır.

Böylece Safeviler'den günümüze kadar Tanrısal Ali ile Tarihi Ali, katliamlardan kurtulmak ve yaşamak için, Aleviler tarafından takiye 2 eşliğinde ikili bir bakışla yan yana kabul edilecektir.

...

Bu yaklaşımın sonuçları vardı. Takiye diyebileceğimiz bu yaklaşım, tarihten güncele Alevi kimliğinin yanlış algılanmasına ve tahribata uğramasına yol açıyor.

Yanlış algılanan Alevilik üzerindeki örtü kaldırıldığında, altından Alevi kimliğinin kendi doğal yapısıyla ortaya çıkması çok muhtemeldir.

Alevilik, başından itibaren bağımsız bir düşünce, bir yaşam felsefesi ve bir biçimde inançtır.  

Alevilik, eski inanç-düşünce ve kültürel öğelerini İslami kültürel biçimlenişe karşı kendini korurken, yeni düşüncelerle beslenerek sürekliliğini korumuştur.  

Birçok boyutuyla da bir din ve bir mezhep olmaktan öte, bir düşünce akımı, bir yaşam biçimi, bir inanç olarak yaşanıyordu Alevilik.  

Başından itibaren İslam içinde olup da sonradan çeşitli yorumlarla sapkınlık gösterip İslam'dan ayrılmış bir mezhep, bir inanç değildir.

Öte yandan Aleviliğin, ama özellikle geleneksel Aleviliğin, ifade ettiğimiz gibi sonradan İslam içindeki kimi Şii öğeleri aldığı da bir gerçektir.

Söz konusu Şii İslami öğelerin, zamanla Alevilerin kısmen de olsa kimi Şii İslami düşünce ve davranış kalıplarının etkisi altında kalmasını sağladığı da bir gerçektir.

Bu düşünce ve davranış kalıplarını kendi anlayışları çerçevesinde farklı yorumlara, mesela batini bir yoruma, vardırmaları hali ise Aleviliğin, İslam içi mezhep sapkınlığı (heterodoksi 3) olarak ya da İslam'ın batıni bir yorumu olarak algılanmasına yol açmıştır.

Alevilikle ilgili zaman içinde oluşan/oluşturulan algılar, günümüzde kimi Alevi şahsiyetleri ve grupları tarafından da gerçek olgularmış gibi tarif ediliyor. Çoğu kez Sünni ve Şii iktidar ilişkileri içinde ortaya çıkan bu durum Alevi kimliğini kendi gerçekliğinden saptırıcı ve tahrip edici bir rol oynuyor.   

Ancak bu siyasetin neticede Aleviler katında pek itibar görmediği açıktır.

 
Ez cümle:

Alevilerin ve Alevi ozanların aşkla çağırdıkları, kendi düşünce ve yaşam biçimlerine göre inşa ettikleri Ali, Şii ve Sünni İslam'ın Ali'sinden başka bir Ali...

'Suyun çatlağına ulaşmasını' engellemenin sınırları da var.  

Özgürlük!.. 

 

 

1. İslam'da Kur'an ayetlerinin görünür anlamlarının dışında, daha derinde gerçek anlamları bulunduğu inancı, ayetleri buna göre yorumlayan akıma Bâtınîlik, bu düşünceyi benimseyen kişiye de Bâtıni denir.
2. sakınmak, korunmak. Kişinin canına veya malına yönelik bir tehlike karşısında inancını gizleyip gerektiğinde aksini söylemesi

3. Kabul edilene, resmi olana aykırı. Öteki. Burada Temel İslâm inanç ve esaslarına aykırı anlamında kullanılıyor.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU