En eski destan ve Kral Gılgamêş

Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Tarihin ilk edebi metni ve en eski yazılı epik şiiri olan Gılgamêş Destanı, Sümerlerin yazıyı bulmasından sonra muhtemelen M.Ö  2100-2000 tarihlerinde kil tabletlere yazılarak günümüze kadar ulaşması mümkün olmuştur.

Çivi yazısıyla yazılan destan aynı dönemde Mezopotamya'da varlık gösteren "Babil, Akad, Hitit, Hurri ve Kassitler" 1 tarafından da Sümer metinlerine bağlı kalınarak kendi dillerinde yazılmış, bütün Antik Mezopotamya genelinde bilinmesinin yolu açılmıştır.
 

Gılgamış Rüya Tableti'nin dili Akadca (AFP).jpg
Gılgamış Rüya Tableti'nin dili Akadca'dır / Fotoğraf: AFP

 

Bugün yaygın olarak bilinen ve çevirisi yapılan tabletler Akad dilinde yazılan yazıtlarıdır.

Sümerce yazılan çok sayıda tablet çevirisi yapılmış olduğu halde, Gılgamêş Destanı'nın ortaya çıkarılan versiyonu, Akadca yazılan tabletlerdir.
 


Sümerce yazılan tabletlerin hem çok yıpranması hem de tabletlerin yeterince anlaşılmaması, Sümerce bilen uzmanların az olması; eski Sümer Tabletlerinin biraz gölgede kalmasına neden olduğu söylemek mümkündür.

Gılgameş Destanı bir destan olmaktan öte bir tarihsel vesika olarak 4 bin yıl önce kayıt altına alınan gerçek bir hikâye olma olasılığı söz konusudur. Bu nedenle arkeoloji açısından oldukça önemli bir buluştur.
 

Wikipedia (1).jpg
Fotoğraf: Wikipedia 

 

Destana konu olan Gılgamêş'in gerçek bir kişi olduğu ve M.Ö 3000'inci yılın ilk yarısında Mezopotamya'nın güneyinde bulunan Uruk'ta hüküm sürmüş 5. Kral olduğu anlaşılmıştır.

Efsanevi Kral Uruk Şehir Devleti'ni tam 126 yıl yönetmiş ve unutulmaz izler bırakmıştır.
 

Wikipedia (2).jpg
Fotoğraf: Wikipedia

 

Ölümsüzlüğün peşine düşen, kendini yaratıcı gören Gılgamêş'ın destansı hayatından kesitler kil tabletlere çivi yazısı ile yazılarak günümüze kadar varlığını korumuştur…

Yani destan gerçek bir kişiyi, hikayeyi anlatarak döneminin bilinmeyen yönlerini, sosyal ve siyasal düzenini aydınlatmıştır. Hem de henüz yazının yeni bilindiği, yaygınlaşmadığı bir dönemde bu yapılmıştır.
 

Osama Shukir Muhammed Amin FRCP(Glasg)Wikipedia.jpg
Fotoğraf: Osama Shukir Muhammed Amin FRCP(Glasg)/Wi

 

Bugün gerek Yunan, gerek Mısır ve diğer bütün destanlar bu destandan etkilenerek vücut bulmuş, kaleme alınmış olduğunu söylemek mümkündür.

Mesela Gılgamêş Destanı, Yunan Destanı olarak kabul edilen İlyada'dan en az 1500 yıl önce yazılmış olduğu gerçekliği söz konusudur.

Dolayısıyla kendisinden sonra yazılan destan ve kitabelere sirayet ederek gücünü çağlar sonrasına taşımıştır.
 

 

Mezopotamya'da yazıyı bulan, günümüz dünyasının birçok ilkine imza atan Sümer Uygarlığı 19'uncu yüzyılın başına kadar pek bilinmedi.

18'inci yüzyılın sonlarında yapılan kazılarda ortaya çıkarılan tabletler Sümerler hakkında bilinmeyenlerin ortaya çıkmasına olanak verdi.

Özellikle tabletlerin yazıldığı çivi yazısının çözülmesi sonucunda ortaya çıkan Sümer Yaratılış Destanı, Gılgamêş Destanı'nda bulunan Nuh Tufanı'nı çağrıştıran anlatımlar arkeoloji ve ilahiyat çevrelerince heyecanla karşılandı, uzun tartışmalara neden oldu.
 

172066003_3623036974488415_4513872666907834974_n.jpg
Fotoğraf: Facebook

 

Tarihin en eski yazılı kaynakları olan bu tabletlerin dört bin yıllık uykusundan uyanmasıyla dünya tarihi yeniden yazılmaya, yorumlanmaya başlanıldı.

Sümer dili konusunda uzman olan ünlü yazar, Samuel Noah Kramer bulunan kitabelerden yola çıkarak Sümerleri anlattığı kitabına "Tarih Sümer'de başlar" ismini vererek yeni dönemin işaret ediyordu.

Belki burada bir parantez açıp, bu gün artık tarih Sümer ötesine uzandı ve hikaye Gırêmiraza/Göbeklitepe ile çok gerilere, 12 bin yıl öncesine taşındı demek gerekebilir. 
 

 

İngiliz arkeologların 1849 tarihinde bugünkü Musul yakınlarında Dicle Nehri'nin doğu kıyısında bulunan, bir dönem Asur İmparatorluğu'na başkentlik yapan antik Ninova yerleşkesinde yaptıkları kazılarda Asur Kralı Asurbanipal'ın M.Ö 7'nci yüzyılda kurduğu kütüphanede çok sayıda çivi yazısıyla yazılmış tabletler bulurlar.

Asurbanipal Kütüphanesi Antik Mezopotamya'nın günümüze ulaşan en büyük kütüphanesidir. Yaklaşık 25 bin adet çivi yazısı tableti bulunduran kütüphane, Antik Mezopotamya hakkında sahip olunan bilgilerin temelini oluşturmaktadır. 

Antik Ninova'da bulunan kütüphane, arkeoloji bilimi açısından 19'uncu yüzyılın en önemli keşifleri arasında sayılır.

Bu keşfi çivi yazısının deşifre edilmesine sebep olmuş, tarihin en önemli karanlık perdesinde gedik açılarak, karanlık tünele ışık olunmuştur. 2 

Bu tabletler üzerinde çalışmalar henüz devam ederken, 1900'lü yıllarda bu kez Amerikalı arkeologlar Irak-İran sınırında bulunan Nippur antik kentinde yaptıkları kazılarda Sümerlere ait yeni tabletler buldular.

Gerek Ninova, gerekse de Nippur'da bulunan tabletler çözüldükçe arkeoloji dünyasında büyük bir heyecan yaşanır, araştırmalar daha da derinleştirilir.

Mezopotamya genelinde süren yüzey ve kazı çalışmaları sırasında yeni bilgilere ulaşılır ve Sümer tarihi açığa çıkartılır. 
 

Şanlıurfa Sultantepe köyü.jpg
Şanlıurfa Sultantepe köyü

 

Bu çerçevede 1958 yılında Urfa'ya 23 kilometre uzaklıkta bulunan Sultantepe Höyüğü'nde "1951-53 yıllarında Seton Lloyd ve Nuri Gökçe başkanlığında kazı yapılır." 3

Kazılarda Asurlular tarafından inşa edilen bir kent kütüphanesinin izleri bulunur, çivi yazısıyla yazılan 500'e yakın kil tablet gün yüzüne çıkarılır.
 

kil tablet gılgamış destanı.jpg
Kil tablet Gılgamêş Destanı

 

Buradaki tabletlerde yitik olan Gılgamêş Destanı'nın bazı bölümlerine ulaşılır ve çözümü yapılarak araştırmalara yeni boyut kazandırılır.  

Sultantepe Höyüğü'nde ortaya çıkarılan buluntu ve kitabeler Ankara'da bulunan Anadolu Medeniyetler Müzesi ve Urfa Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.  

Ayrıca, ortaya çıkarılan kütüphanenin Asur kitabelerinde adı geçen ama tarih içinde yok edilen Antik Huzirina kentine ait olduğu anlaşılır.

Bugün Antik Huzirina'dan geriye sadece höyüğü kalmış olduğunu söyleyebiliriz. Belki yeni kazılar Huzirina hakkında daha fazla bilgi ortaya çıkarabilir ama görünürde planlanan herhangi bir kazı ve araştırma söz konusu değil…

Bir anlamıyla Gılgemêş Destanı'nın kitabelerinin çıktığı höyük çoktan unutulmuş görünüyor.

1985 yılında Şener Şen'in başrol oynadığı Züğürt Ağa filminin çekildiği köy olan Sultantepe bugün artık Harran Ovası'nın ortasında, sulu tarımın merkezi haline gelmiş durumda.  
 

Şanlıurfa Sultantepe.jpg
Şanlıurfa Sultantepe köyü

 

Huzirina kazılarından sonra Sümerler hakkında araştırma ve kazılar kısmen de olsa azalır, Mezopotamya daha farklı kazılara sahne olmaya, daha eski tarihsel halkalara ulaşılmanın kapıları açılır.

Sümer ve Gılgamêş Destanı tam unutulduğu bir sürede, Kürt Federe Bölgesi'nde bulunan Süleymaniye kentinde ele geçirilen bir kil tabletin Gılgamêş Destanı'na ait eksik parça olduğu anlaşılınca arkeoloji dünyasının gözleri tekrar Sümer tabletlerine yönelir.  

2011 yılında tarihi eser kaçakçılardan ele geçirilen tabletin uzun araştırmalar sonucu aranan eksik parça olduğu anlaşıldı.

Tabletteki çivi yazılarının çevirisini, Londra'daki Doğu ve Afrika İncelemeleri Okulu'nun (SOAS) Yakın ve Ortadoğu Dilleri ve Kültürleri Bölümü profesörlerinden Faruk al-Ravi ve aynı okulun dekan yardımcısı Andrew George tarafından yapıldı.

Yapılan çeviriye göre tablet Gılgamêş Destanının kayıp bölüme ait olduğu kesinleştirildi. Ele geçirilen tablet Süleymaniye Arkeoloji Müzesi'nde koruma altına alınarak ziyarete açılmış olduğu anlaşılıyor. 4

Bugün arkeologlar destanın bulunmayan kayıp parçaların peşinde olsalar da, 12 bölümden oluşan kitabelerden yola çıkarak destansı şiirin büyük kısmı çözmüş, günümüz dillerine çevrilmiştir.

Bu nedenle tarihin bilinen en eski ve ilk yazılı destanın etkisini aradan dört bin yıl geçmesine rağmen görmek hala mümkün.


Mesela Mezopotamya bölgesinde yaşayan Kürtler iri, yabanıl özellik gösteren öküze "Ga/mêş" derler.

Bu bir tesadüf olabilir mi? Yoksa geçmişten bu güne gelen dil ve kültür kaynaşmasının bir sonucu olarak mı kitabelere ve sonra da hayatımıza yansıdı?

Alın size bir muamma.

Bunun en doğru cevabını arkeologlar, antropologlar, dil bilimcileri ve sosyologlar verebilir.

Arkeoloji bilimi söylence olmaktan öte kanıtlarla desteklendiğinde değerlidir.

Tarihin karanlık koridorlarını aydınlatan eserler, kitabe ve kalıntılar sadece adları yazıda anılan toplumların değil, insanlığın ortak mirasıdır.

Mezopotamya'nın çok dilli, çok dinli, çok kültürlü yapısı bütün halkların ortak mirasıdır demek belki de en doğru olandır.

 

 

Kaynakça:

1. https://www.bernamegeh.com/gilgamis-destani/

2. https://tr.wikipedia.org/wiki/Asurbanipal_Kütüphanesi

3. https://tr.wikipedia.org/wiki/Sultantepe_Höyüğü

4. https://www.kulturservisi.com/p/bilinmeyen-gilgamis/

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU